Proje güzergâhında yer alan Şahintepe Mahallesi. Fotoğraf: Emirkan Cörüt
Bahar Bayhan: Kanal İstanbul Projesi, ekolojik dengede yaratacağı hasarın yanı sıra kente getireceği yükler açısından da tartışılıyor. Kısaca projenin İstanbul kentleşmesinde yaratacağı etkileri öğrenebilir miyiz?

Pelin Pınar Giritlioğlu: Kanal İstanbul Projesi, kent ve bölge için büyük bir eko-yıkımı beraberinde getireceği gibi, kent üzerine yeni sosyal ve ekonomik yükler de bindirecektir. Proje kapsamında inşa edilecek altı adet köprü ve köprülerin karayolu bağlantıları sebebiyle kent halkına yeni köprü ve otoyol geçiş maliyetleri yüklenecektir. Kentin içinden bölgeye taşınan kesimlerin, ya da bölgede yaşayıp daha önce hayatını kırsal faaliyetlerle idame ettirenlerin sosyoekonomik açıdan büyük bir yıkım ve bölgenin yeni hayatına uyum sorunu yaşayacağını da eklemek gerekir. İstanbul’un 2009 onanlı Çevre Düzeni Planı kent için 16 milyon nüfus öngörmekteydi. Daha şimdiden bu eşik katlanarak aşılmış durumdayken, bu nüfusa en az iki milyon daha eklenecektir. Bu nüfus kentin içinden gelmeyecek, ilave bir yük olarak kentin sırtına eklenecektir. Yani temel ihtiyaç ve hizmetlerin paylaşımında, herkes, hakkı olandan, yani alması gerekenden daha azına erişebilecektir. Bölgede önerilen fonksiyonların deprem riski ile ilgisi olmadığı, özel proje alanlarının, özel sağlık ve eğitim tesislerinin, turizm kullanımlarının alana getirileceği de düşünülürse, projenin hiçbir tutarlılık içermediği açıkça ortadadır.

Kanal İstanbul Projesi’nin İstanbul’da beklenen depremle ilişkisi nedir? Kanal İstanbul planlanırken deprem riski ne derece göz önüne alındı?

Savaş Karabulut: Kanal İstanbul Projesi, iktidar tarafından depreme hazırlık için gerekli olduğu da öne sürülerek, aklımızla dalga geçer bir araç olarak getirildi. Proje için hazırlanan ÇED Raporu’nda bile 5 büyüklüğünde depremin olabileceği (denizdeki faylardan bağımsız) yapılan bilimsel çalışmalarla vurgulanmaktadır. Ancak depreme hazırlık sürecinde kilit rol oynayan finans yönetimi konusunda yönetici erkin iradeyi kent emekçilerinden yana değil, tekelci, finans-kapitalin taleplerine göre ayarlamasının tipik bir örneği olan bu projeye karşı çıkmak bu nedenle önemlidir. Bu projenin bütçesi ile 6-8 milyon yurttaşın hayatının kurtarılabileceği unutulmamalıdır. Aksi bir durumda ise Ortadoğu sermayesi için yeni bir şehir yaratacak olan AKP iktidarının, ilerisi için (yıkımlar sonrası) planları bellidir.

P.P.G.: Proje alanında üç canlı fay hattı bulunduğu ÇED Raporu’nda belirtilmektedir. Rapor, buradaki deprem riskine işaret ettiği gibi, yüksek tsunami riskine de vurgu yapmaktadır. Oysaki, plan raporunda sağlıklı ve güvenli yaşam çevreleri oluşturma amacından söz edilmektedir. Buradan da anlıyoruz ki aslında Kanal İstanbul planlarının sayılan birçok gerekçesi içinde deprem riski dikkate alınmamış ve birkaç basmakalıp sözle geçiştirilmiştir.

Fotoğraf: Emirkan Cörüt
Kanal İstanbul Projesi alanında ve etki alanında yer alan yerleşim bölgelerinin depreme karşı dayanıklılığı nedir? Proje inşa edilirse bu bölgeler olası bir depremde nasıl etkilenecek?

S.K.: Avrupa Yakası’nda çevreyolunun güneyinde kalan tüm alanlar (doğuda Haliç’e kadar) zeminsel açıdan birçok problem barındırmaktadır. Ayrıca, İstanbul’un kentleşmesi sürecinde nüfusun en yoğun olduğu alanlara karşılık geldiği ve yapı stoğunun diğer bölgelere göre daha yaşlı olduğu gerçeğini bir kenarda tutmamız gerekmektedir. Kanal İstanbul yani su yolu projesinin olduğu alanlarda zeminsel açıdan da birçok problem (heyelan, sıvılaşma, yerel zemin etkisi, oturmalar vb.) bulunmaktadır. Avcılar ve Küçükçekmece İstanbul’un en eski yapılarını barındıran yerleşim alanlarından olup, bu bölgede ortalama bina yaşı 25’in üzerindedir. Özellikle ulaşım akslarının en yoğun olduğu bu alanlarda deprem, tsunami ve zemin yenilmeleri nedeniyle ulaşımda büyük bir yıkım oluşacağı, önlem alınmaması durumunda, iletişimin tamamen kopacağı unutulmamalıdır. Ülkemizde yoğun kar yağışı nedeniyle ulaşılamayan köyler misali, ivedi müdahalenin sadece havadan yapılacağı bir çözümün ne derece yeterli olacağına da şüpheyle bakılmalıdır.

Fotoğraf: Ekin Çekiç
Rezerv yapı alanında Yeni Şehir projesi öngörülüyor. Rezerv yapı alanı ne demek? Buradaki yapılaşmanın yaratacağı tehlike nedir?

P.P.G.: 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 1. Maddesinde amaç; “afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemek” şeklinde tarif edilmektedir. Rezerv yapı alanı ise kanunda, “Bu Kanun uyarınca gerçekleştirilecek uygulamalarda yeni yerleşim alanı olarak kullanılmak üzere, TOKİ’nin veya İdarenin talebine bağlı olarak veya resen Bakanlıkça belirlenen alanlar” olarak tanımlanmaktadır. Yani rezerv alan, afet riski taşıyan yapı alanlarının, sağlıklı ve güvenli yaşama koşulları oluşturmak suretiyle taşınacağı yeni yerleşim alanıdır. Bu amaç dışında kullanılamaz.

Kanundaki tanımda eksik bırakılan bir konu da bulunmaktadır: Rezerv alanlar aslında geçici yapı alanları olmalıdır. Yani içerdiği risk nedeniyle rezerv alana taşınanlar, risk giderildikten sonra geri dönmelidirler. Aksi takdirde, kentin dışına yollanan toplumsal kesimlerin kente tekrar geri dönüşü mümkün olmayacak, kent içi alanlar da başka bir kesime tahsis edilecektir.

Kanal İstanbul Projesi incelendiği zaman, projenin afet riskini önceleyen bir amacı ve buna bağlı hedeflerinin bulunmadığı görülmektedir. Plan raporunda sadece riskli alandan bir miktar nüfusun buraya aktarılacağından söz edilmekte, ancak planda buna yönelik hiçbir hesap, veri, strateji yer almamaktadır. Öyleyse, esas tehlike, yerli yerinde durmaktadır. İstanbul’un içinde halihazırda afet riski taşıyan milyonlarca yapı, İmar Barışı ile yasallaştırılmıştır. İkinci olarak, kent içinde afet riski altında yaşayanların rezerv alana taşındığı varsayılırsa, bu toplumsal kesimlerin yeniden kente dönüş imkânı kalmayacaktır. Bu durumda rant değeri yüksek kent içi alanlar başka kesimlere tahsis edilecek demektir.

Proje güzergâhında yer alan Şahintepe Mahallesi. Fotoğraf: Emirkan Cörüt
Bahar Bayhan: Kanal İstanbul Projesi, ekolojik dengede yaratacağı hasarın yanı sıra kente getireceği yükler açısından da tartışılıyor. Kısaca projenin İstanbul kentleşmesinde yaratacağı etkileri öğrenebilir miyiz?

Pelin Pınar Giritlioğlu: Kanal İstanbul Projesi, kent ve bölge için büyük bir eko-yıkımı beraberinde getireceği gibi, kent üzerine yeni sosyal ve ekonomik yükler de bindirecektir. Proje kapsamında inşa edilecek altı adet köprü ve köprülerin karayolu bağlantıları sebebiyle kent halkına yeni köprü ve otoyol geçiş maliyetleri yüklenecektir. Kentin içinden bölgeye taşınan kesimlerin, ya da bölgede yaşayıp daha önce hayatını kırsal faaliyetlerle idame ettirenlerin sosyoekonomik açıdan büyük bir yıkım ve bölgenin yeni hayatına uyum sorunu yaşayacağını da eklemek gerekir. İstanbul’un 2009 onanlı Çevre Düzeni Planı kent için 16 milyon nüfus öngörmekteydi. Daha şimdiden bu eşik katlanarak aşılmış durumdayken, bu nüfusa en az iki milyon daha eklenecektir. Bu nüfus kentin içinden gelmeyecek, ilave bir yük olarak kentin sırtına eklenecektir. Yani temel ihtiyaç ve hizmetlerin paylaşımında, herkes, hakkı olandan, yani alması gerekenden daha azına erişebilecektir. Bölgede önerilen fonksiyonların deprem riski ile ilgisi olmadığı, özel proje alanlarının, özel sağlık ve eğitim tesislerinin, turizm kullanımlarının alana getirileceği de düşünülürse, projenin hiçbir tutarlılık içermediği açıkça ortadadır.

Kanal İstanbul Projesi’nin İstanbul’da beklenen depremle ilişkisi nedir? Kanal İstanbul planlanırken deprem riski ne derece göz önüne alındı?

Savaş Karabulut: Kanal İstanbul Projesi, iktidar tarafından depreme hazırlık için gerekli olduğu da öne sürülerek, aklımızla dalga geçer bir araç olarak getirildi. Proje için hazırlanan ÇED Raporu’nda bile 5 büyüklüğünde depremin olabileceği (denizdeki faylardan bağımsız) yapılan bilimsel çalışmalarla vurgulanmaktadır. Ancak depreme hazırlık sürecinde kilit rol oynayan finans yönetimi konusunda yönetici erkin iradeyi kent emekçilerinden yana değil, tekelci, finans-kapitalin taleplerine göre ayarlamasının tipik bir örneği olan bu projeye karşı çıkmak bu nedenle önemlidir. Bu projenin bütçesi ile 6-8 milyon yurttaşın hayatının kurtarılabileceği unutulmamalıdır. Aksi bir durumda ise Ortadoğu sermayesi için yeni bir şehir yaratacak olan AKP iktidarının, ilerisi için (yıkımlar sonrası) planları bellidir.

P.P.G.: Proje alanında üç canlı fay hattı bulunduğu ÇED Raporu’nda belirtilmektedir. Rapor, buradaki deprem riskine işaret ettiği gibi, yüksek tsunami riskine de vurgu yapmaktadır. Oysaki, plan raporunda sağlıklı ve güvenli yaşam çevreleri oluşturma amacından söz edilmektedir. Buradan da anlıyoruz ki aslında Kanal İstanbul planlarının sayılan birçok gerekçesi içinde deprem riski dikkate alınmamış ve birkaç basmakalıp sözle geçiştirilmiştir.

Fotoğraf: Emirkan Cörüt
Kanal İstanbul Projesi alanında ve etki alanında yer alan yerleşim bölgelerinin depreme karşı dayanıklılığı nedir? Proje inşa edilirse bu bölgeler olası bir depremde nasıl etkilenecek?

S.K.: Avrupa Yakası’nda çevreyolunun güneyinde kalan tüm alanlar (doğuda Haliç’e kadar) zeminsel açıdan birçok problem barındırmaktadır. Ayrıca, İstanbul’un kentleşmesi sürecinde nüfusun en yoğun olduğu alanlara karşılık geldiği ve yapı stoğunun diğer bölgelere göre daha yaşlı olduğu gerçeğini bir kenarda tutmamız gerekmektedir. Kanal İstanbul yani su yolu projesinin olduğu alanlarda zeminsel açıdan da birçok problem (heyelan, sıvılaşma, yerel zemin etkisi, oturmalar vb.) bulunmaktadır. Avcılar ve Küçükçekmece İstanbul’un en eski yapılarını barındıran yerleşim alanlarından olup, bu bölgede ortalama bina yaşı 25’in üzerindedir. Özellikle ulaşım akslarının en yoğun olduğu bu alanlarda deprem, tsunami ve zemin yenilmeleri nedeniyle ulaşımda büyük bir yıkım oluşacağı, önlem alınmaması durumunda, iletişimin tamamen kopacağı unutulmamalıdır. Ülkemizde yoğun kar yağışı nedeniyle ulaşılamayan köyler misali, ivedi müdahalenin sadece havadan yapılacağı bir çözümün ne derece yeterli olacağına da şüpheyle bakılmalıdır.

Fotoğraf: Ekin Çekiç
Rezerv yapı alanında Yeni Şehir projesi öngörülüyor. Rezerv yapı alanı ne demek? Buradaki yapılaşmanın yaratacağı tehlike nedir?

P.P.G.: 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 1. Maddesinde amaç; “afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemek” şeklinde tarif edilmektedir. Rezerv yapı alanı ise kanunda, “Bu Kanun uyarınca gerçekleştirilecek uygulamalarda yeni yerleşim alanı olarak kullanılmak üzere, TOKİ’nin veya İdarenin talebine bağlı olarak veya resen Bakanlıkça belirlenen alanlar” olarak tanımlanmaktadır. Yani rezerv alan, afet riski taşıyan yapı alanlarının, sağlıklı ve güvenli yaşama koşulları oluşturmak suretiyle taşınacağı yeni yerleşim alanıdır. Bu amaç dışında kullanılamaz.

Kanundaki tanımda eksik bırakılan bir konu da bulunmaktadır: Rezerv alanlar aslında geçici yapı alanları olmalıdır. Yani içerdiği risk nedeniyle rezerv alana taşınanlar, risk giderildikten sonra geri dönmelidirler. Aksi takdirde, kentin dışına yollanan toplumsal kesimlerin kente tekrar geri dönüşü mümkün olmayacak, kent içi alanlar da başka bir kesime tahsis edilecektir.

Kanal İstanbul Projesi incelendiği zaman, projenin afet riskini önceleyen bir amacı ve buna bağlı hedeflerinin bulunmadığı görülmektedir. Plan raporunda sadece riskli alandan bir miktar nüfusun buraya aktarılacağından söz edilmekte, ancak planda buna yönelik hiçbir hesap, veri, strateji yer almamaktadır. Öyleyse, esas tehlike, yerli yerinde durmaktadır. İstanbul’un içinde halihazırda afet riski taşıyan milyonlarca yapı, İmar Barışı ile yasallaştırılmıştır. İkinci olarak, kent içinde afet riski altında yaşayanların rezerv alana taşındığı varsayılırsa, bu toplumsal kesimlerin yeniden kente dönüş imkânı kalmayacaktır. Bu durumda rant değeri yüksek kent içi alanlar başka kesimlere tahsis edilecek demektir.

DÖN