Kapak illüstrasyon: Yeşim Paktin
Kentsel müşterekler neden gündemimizde?
Hülya Ertaş: Benim pratiğim mimarlık yayıncılığı üzerine, 2004’ten beri XXI’deyim. Bir süredir daha yoğun olarak yer verdiğimiz toplumsal meselelere eğilen mimarlıkları anlamak ve bu pratiklerin kısa ve uzun vadeli etkileri üzerinden eleştirilerini kurmak niyetiyle doktoraya başladım. Özellikle 2008 krizinden sonra mimarlık literatüründe daha sık karşımıza çıkmaya başlayan gerilla şehircilik, pop-up şehircilik, küçük müdahaleler, katılımcı tasarım, taktiksel tasarım gibi terimlerin daha genel bir çerçeveye ve teorik bir altyapıya ihtiyacı olduğunu düşünüyordum.1 Bu terimlerin bir kısmı, mesela katılımcı tasarım ya da taktiksel tasarım, 1970’lerde de mimarlık camiasının bir bölümünün gündemindeydi ve zaman içinde dönüşüp değiştiler. Gerilla ya da pop-up şehircilik ise daha yeni kavramlar ve kentsel mekânların geçici olarak aktive edilmesi fikri üzerine kurulu. Ancak bu aktivasyonun rotasının daha yoğunlukla toplumsal meselelere doğru çevrilmesi az önce de sözünü ettiğim 2008 krizinden sonra gerçekleşti diyebiliriz. Zira birtakım mimarlar içinde bulundukları sistemin sorgulamasını yaparken mimarlığın post-politik dönem üretimlerinden ve yıldız mimar sisteminin neoliberalizmi besleyen pozisyonundan rahatsız olmaya başlamıştı.2 Bu yaklaşımları bir çatı altında toplayacak bir kavram olarak görüyorum müşterekleri.
Selçuk Balamir: Müşterekler kavramıyla karşılaşmam bundan on yıl önce iklim adaleti hareketine dahil oluşumla eşzamanlı. Atmosfer belki de en bariz müşterek olması gerekirken kendisini tam da Hardin’in sözünü ettiği “trajedi”nin içinde buluyor. Fakat müşterekler kavramı aynı zamanda çözümü de işaret ediyor: Fosil yakıt kaynaklarını yeraltında tutmak ancak onları küresel müşterekler olarak kurumsallaştırmakla mümkün. Bir yandan da doğal müştereklerin ötesinde, müşterekleştirilecek daha çok şey var bu gezegende. Yükselen kültürel müşterekler de kentsel müşterekler de bunu işaret ediyor. Postkapitalist tasarım kültürleri konulu doktora araştırmam sırasında kendimi Amsterdam’ın doğusunda, Dapperbuurt mahallesinde “NieuwLand” diye bir sosyal konut kooperatifi projesinin içinde buldum. Atıl bir okul binasını devralıp elden geçirdik ve kolektif konuta dönüştürdük. Burada on bir insan ve bir kedi yaşıyor, beş işyeri ve sosyal-politik bir mahalle merkezimiz var. Sosyal merkezde radikal yayınevinden queer güzellik salonuna, iklim adaleti gruplarından vegan yemek kolektiflerine, birçok grup iştirakçi olarak sorumluluk alıyor. Son dört yıldır içinde bulunduğum bu oluşum, bugüne dek deneyimlediğim en kapsamlı, en etkin ve en ilham verici müşterekler pratiği oldu.
Duygu Toprak: Kentsel müşterekler bir anlamda bu yeni müşterekleşme pratiklerinin merkezindeler. Artan güvenlik paranoyası, kemer sıkma tedbirleriyle azalan kamu harcamaları ve özelleştirmeyle özdeşleşen neoliberal kente direnen kolektif eylem ve pratiklerin giderek arttığına tanık oluyoruz. Böyle bir bağlamda kaynakların yönetiminin ve bunlara erişimin demokratikleştirilmesine yönelik toplumsal muhalefetin yanı sıra farklı örgütlenme biçimlerinin de filizlendiğini görüyoruz. Dayanışma, paylaşma ve üretmeye dayalı girişimler olarak mahalle forumları, kent bostanları, tüketici kooperatifleri, alternatif okullar, konut kooperatifleri gibi çeşitlilik sunan bir yelpaze çıkıyor karşımıza. Bu çeşitlilik, kavramın muğlaklaşma tehlikesini beraberinde getirse de aynı zamanda kentte kamusal-özel mekân ayrımının dışında bir kategoriyi tarifliyor. Stavrides’in de dediği gibi kamusal mekân “bir otoriteye ait”, büyük ölçüde devlet tarafından tarifleniyor.3 Dolayısıyla kentsel müşterekler dediğimizde bir yandan içinde kamusallık barındıran, ancak kamusal mekân kavramının karşılamakta yetersiz kaldığı “arada-mekânlar”dan bahsediyoruz. Müşterekleştirme pratiklerinin mekânı yeniden üretme potansiyellerine ve dolayısıyla kentin kentliler eliyle şekillenme olasılıklarına işaret ettiğini düşünüyorum ve yüksek lisans araştırmamda da bu sosyo-mekânsal dönüşüm potansiyeline odaklanıyorum.
Postkapitalizme geçişte müştereklerin rolü
Hülya Ertaş: Benim açımdan müşterekler, bir toplumsal üretim biçimi. Üretimin bugünün kodlarıyla nasıl değerlendirildiğinden bağımsız düşünmeyi başarabilirsek müştereklerin sınırlarını ya da sınırsızlığını daha iyi anlayabiliriz. Doğal (su, hava vs.) ve doğal olmayan (tarihi miras, bilgi, vs.) müşterek ayrımını yapmaksızın, bugünün toplumsal yapısında ne türden paylaşımların, karşılıklı bağımlılıkların, dayanışmaların üretilebileceği ana mesele. Ve dahası bunların bir çoklukla nasıl yaşatılıp yeni müşterekleşme pratiklerinin kurulmasına önayak olabilecekleri… Başka bir dünyanın mümkün olduğuna ve bunun da bireysel çabalardansa kolektif işbirlikleriyle gerçekleşeceğine inanıyoruz. Ve bu inanca sahip milyonlarca insanın dünyanın dört bir yanına yayılmış olduğunu görüyorum. Benim için bu, umudun coğrafyası demek.
Duygu Toprak: Özellikle içinde bulunduğumuz, ayrışmanın hâkim kılındığı bu dönemde, buna hem ihtiyacımız var hem de aradığımız ilham için iyi bir çıkış noktası. Umudun coğrafyası dayanışmaya, bir aradalığa ve bir anlamda deneyselliğe dayanan pratiklerin ve sosyal ilişkilerin kapı açtığı yeni olasılıklarla inşa edilebilir. Diğer yandan müşterekleşme pratiklerinden öğrendiklerimizi toplumsal sorunların çözümüne aktararak gündelik yaşamın yeniden şekillendirilmesine yönelik adımlar atabiliriz.
Selçuk Balamir: Bu anlamda pratikler üçe ayrılıyor. Birincisi, emeğin ortaklaşa değer üretmesi veya diğer bir deyişle emeğin ürettiği değerin paylaşılarak yeni müşterekler yaratılması. İkincisi, bu yeni müştereklerin ortaklaşa yönetişiminin kurumsallaşması. Kurumsallaşmadan anladığım, iştirakçiler değişse de, müştereğin sürekliliği. Üçüncüsü de özel veya kamusal olan mülkiyetlerin müştereğe dönüştürülmesi, yani idarenin (devlete değil) topluma devredilmesi. Bunlar sadece antikapitalist mücadele veya direniş pratiklerinde değil, ürün tasarımı gibi piyasaya entegre bir alanda bile yeşerebildiği için, müştereklerin “postkapitalist” bir ekonominin yapıtaşı olduğuna inanıyorum.
Hülya Ertaş: Bence iki mesele ziyadesiyle öne çıkıyor. Birincisi, Selçuk’un da sözünü ettiği gibi müştereklerin postkapitalist sisteme geçiş için barındırdıkları olanaklar. İkincisi de bunun gerçekleşebilmesi için müştereklerin neoliberalizm tarafından içerilmesinin (yani müşterekler hareketinin sistemi değiştirmek için geliştirdiği araçların sistem tarafından kullanılarak kavramın içinin boşaltılmasının) engellenmesi ki bu da mevcut örneklerin birbirleriyle ilişkilendirilerek güçlendirilmesi ve aynı zamanda da sağlam bir şekilde eleştiriye tutulmalarıyla mümkün. Her şeyin müşterek olarak adlandırılmaya başlandığı bir ortamda zeminin ayaklarımızın altından kaymasını engellemenin en iyi yolu işte bu eleştirel perspektif.
Duygu Toprak: Müşterekler postkapitalizm tartışmasının yanı sıra neoliberal söylemde de kendine yer edinmiş durumda.4 Geleneksel olarak merkezi veya yerel yönetim tarafından sağlanan hizmetlerin maddi ve yönetimsel yükümlülüğünden kaçınmak için sığınılan, (her ne kadar müştereklerin tarihine bakıldığında halk ve iktidar ilişkisinde aksini görsek de) günümüzde siyasal anlamda yüklü bir kavram olarak görülmediği için de güvenli bir liman. Bu anlamda Hülya’nın bahsettiği eleştirel perspektif değerli ancak kavramın artan popülerliği karşısında süregelen tartışmada mevcut örneklerin ayrıştığı noktalardan ziyade temel değerlerine odaklanıp kavrama sahip çıkmak da önemli. Özellikle 68 kuşağı kültüründen yeşeren kent hakkı kavramının 30 yıl kadar sonra popülerleşerek uluslararası örgütlerin metinlerinde kendine rahatça yer bulduğu ancak kentlerde karşılığını bulamadığı düşünüldüğünde… Biraz da bu kaygılarla, müştereklerin potansiyellerini görünür kılmak için Türkiye’deki kentsel müşterekleri haritalamaya karar verdik. Hem bu pratiklerin üretim yöntemlerine hem de ekip olarak bilgi üretim biçimimize işaret etmesi açısından çalışmamıza Ortaklaşa adını verdik.
Ortaklaşa: Kenti bir müşterek olarak görmek
Selçuk Balamir: Türkiye’deki kentsel müşterekleri araştırma fikri Duygu’dan çıktı, bense yurtdışında deneyimlediklerimi Türkiye’de faydalı hâle getirme fırsatı yakalamış oldum. Üçümüzün de farklı ölçeklerdeki yaratıcı üretim pratiklerini müşterekleştirmeye olan ilgisi, aslında yalnız olmadığımı ve iştirakçi-araştırmacı olarak bir araya gelmemiz gerektiğini idrak etmemi sağladı. Müşterekler farklı alanlarda bambaşka biçimlerde tezahür edebildiği için birbirimizden öğrenebileceğimiz çok şey var. Araştırmamızı görünür, erişilebilir ve güncel tutmak için bir web portalı kuruyoruz. Türkiye’deki örnekleri bir harita üzerine işlediğimiz bu portalda, iştirakçiler kendi girişimlerini ekleyebilsin, mahalleliler çevrelerindeki oluşumları keşfedebilsin ve meraklılar müştereklere dair kılavuz niteliğinde bilgilere erişebilsin istiyoruz. Pratikler birbirlerinin deneyimlerinden öğrendikçe, daha etkin ve daha dirençli müşterekler geliştirebileceğimize inanıyoruz. Projenin sürekliliğini sağlayabilirsek, sadece bugünkü vaziyeti değil, zaman içindeki dönüşümü de takip etmek mümkün olacak.
Duygu Toprak: Bu pratiklerin bir kısmı temiz gıdaya erişim ve gıda israfını önlemeye yönelik ekonomi-ekoloji odaklı, kimisi temel kentsel hizmetleri sağlamaya yönelik, bir kısmı da giderek daralan kamusal alana alternatif olmanın ve dışlanan gruplarla dayanışmanın “yardım eli uzatma”dan öte yollarının arayışında. Bu deneyimlerin derlenip mevcut ve yeni girişimlere aktarılması için araştırmamızın sonuçlarını paylaşacağımız bir yayın hazırlığındayız. Üretimde müşterekleşmek, kooperatifçilik, dayanışma ve paylaşım ekonomisi gibi ana başlıkların yanı sıra Türkiye’deki girişimlerle yaptığımız görüşmeler sonucunda müşterekleştirilen kaynakların niteliklerine, topluluk içi yönetişim modellerine, kullanılan taktiklere yer vererek yeni girişimlerin aklında olan soruların da bir nebze cevaplanmasına aracı olmak istiyoruz.
Hülya Ertaş: Tüm bu süreci yürütürken de esasen eleştirisini yapıyor olduğumuz neoliberal sistemin toplumsal ve kültürel kodlarını tekrarlamaktan kaçınmaya çalışıyoruz. Aramızda yaptığımız konuşmaların bir kısmı şu soruların yanıtlarını aramak üzerine. Kendimizi neyin müşterek olup olmadığı konusunda karar verici bir otorite olarak kurmaktan nasıl kaçınabiliriz? Daha çok inisiyatifin katılımını ve farklı seslerin duyulmasını nasıl sağlayabiliriz? Kendimizi proje yöneticilerinden ziyade bu ağın bakımını yapan iştirakçiler olarak konumlandırabilir miyiz? Ortaklaşa projesi, kendi kendini yöneten bir topluluğun üretimiyle bir müşterek olarak sürdürülebilir mi? Elbette tüm bu soruların net yanıtları yok ancak bunları araştırmak ve de kendi yapma biçimlerimize eleştirel olarak bakmak, Ortaklaşa’yı kapsayıcı kılmak için şart. Esasen “Ortaklaşa” ile umudun coğrafyasını nasıl daha verimli hâle getirebileceğimizi arıyoruz. Bunun en basit yolu da kendi bilgi birikimlerimizle müşterekler hareketine katkı sağlamak. Marx’ın dediği gibi: “Herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre”.
Duygu Toprak: Ortaklaşa aracılığıyla tartışmaya açmak istediğimiz sorulardan biri de kenti bir müşterek olarak görmenin mümkün olup olmadığı. Bu sorudan hareketle Avrupa’da son zamanlarda bir dizi deney yapılmakta: Bolonya’da bir parka bank bağışlamak isteyen vatandaşların mevzuat engeline takılmasını takip eden süreçte kentsel müştereklerin bakımı ve yenilenmesi için kentliler ve belediyenin işbirliğine dair bir yönetmelik kabul edildi.5 Gent Belediyesi 2017 yılında kentte sayıları gittikçe artan müştereklerin desteklenmesi için gereken kamu politikalarını belirlemek üzere vatandaşlarla birlikte bir geçiş planı hazırladı.6 Ancak en etkileyici örnek 2015’te kent yönetimine gelen aktivist platformu Müşterek Barselona (Barcelona en Comú) ve bu oluşum sayesinde daha sık tartışılmaya başlanan yeni belediyecilik hareketi.7 Bunun siyasi ve ekonomik kriz ortamında yerel ölçekten başlayan, beslenen ve “başka alternatif yok”a inat güçlenen bir kent tahayyülüne dönüşmesi mümkün mü?
Selçuk Balamir: Bu projenin kapsamında muhtemelen cevapsız kalacak olsalar da, aklımızın bir köşesinde bulundurduğumuz ve üzerine kafa yormamız gereken daha büyük sorular da var. Mesela, kent mücadeleleriyle kentsel müştereklerin ilişkisi nedir? Diğer bir deyişle, direniş ve alternatifler birbirlerini nasıl destekler? Bir diğer soru: Neoliberal kuşatma altındayken üretim ilişkilerini müştereklerle dönüştürmek aslında ne derece mümkün? Belki Türkiye’deki pratiklerin yurtdışındaki örneklere benzeşen ve ayrışan niteliklerini bu açıdan saptamak mümkün olabilir. Kim bilir, dünyada yükselen yeni belediyecilik dalgası belki bizim sahillerimize de vurur, bizleri ayrıştıran, ezen ve hapseden tüm sistemleri birer birer aşıp, barışın ve ortaklaşa yaşamın yeşerdiği umudun coğrafyasını bizzat deneyimleriz.
1- Boer, R. ve M. Minkjan (2016) “Why the Pop-up Hype Isn’t Going to Save Our Cities” Failed Architecture. https://failedarchitecture.com/why-the-pop-up-hype-isnt-going-to-save-our-cities (Erişim tarihi: 8 Mayıs 2019)
2- Spencer, D. (2016) The Architecture of Neoliberalism: How Contemporary Architecture Became an Instrument of Control and Compliance, Londra: Bloomsbury Academic.
3- Stavrides, S. (2018) Müşterek Mekan: Müşterekler Olarak Şehir, İstanbul: Sel Yayıncılık
4- Bradley, K. (2015) “Open-Source Urbanism: Creating, Multiplying and Managing Urban Commons”, Footprint Delft Architecture Theory Journal, 16. https://journals.open.tudelft.nl/index.php/footprint/issue/view/408 (Erişim tarihi: 8 Mayıs 2019)
5- LabGov (2014) “Bologna Regulation on public collaboration for urban commons” https://labgov.city/theurbanmedialab/bologna-regulation-on-public-collaboration/ (Erişim tarihi: 8 Mayıs 2019)
6- Bauwens, M. ve Y. Onzia (2017) Commons Transition Plan for the City of Ghent. Gent: Gent Belediyesi ve P2P Foundation. https://stad.gent/sites/default/files/page/documents/Commons%20Transition%20Plan%20-%20under%20revision.pdf (Erişim tarihi: 8 Mayıs 2019)
7- Stobart, L. (2018) “Barselona’da Müşterekler Deneyi”, Teoriden Mücadeleye Müşterekler Siyaseti, ed. Erkin Erdoğan, Nuran Yüce, Özdeş Özbay https://musterekler.sehak.org/2018/12/01/barselonada-musterekler-deneyi-luke-stobart/ (Erişim tarihi: 8 Mayıs 2019)
Ortaklaşa’yı ortaklasa.org adresinden takip edebilir, içerik-veri paylaşımı ve eleştirel katkılarınızı bize ortaklasa.kent@gmail.com üzerinden iletebilirsiniz. Ortaklaşa projesi, 2018-2019 döneminde European Cultural Foundation’ın araştırma ve geliştirme fonu tarafından desteklenmektedir.