İZDEDA Göndoğdu Eylemi. Fotoğraf: İZDEDA
Sena Nur Gölcük: Depremin üzerinden 9-10 ay geçti geçti ancak etkileri hâlâ devam ediyor. Tekrardan çok geçmiş olsun. Deprem sonrasında attığınız ilk adım ne oldu Haydar Bey? Süreç nasıl başladı?    

Haydar Özkan: Hayatımızda ilk kez deprem yaşadık. Bir de böyle ağır bir depremi beklemiyorduk açıkçası. İzmir’de 2005 yılında depreme maruz kalmıştım fakat böyle değildi. Saat 14.51’de deprem olunca tabii akla ilk gelen binayı terk etmek oluyor. Ben bina yöneticisiyim aynı zamanda. 42 tane dairemiz, 2 apartmanımız vardı. Orada insanların hepsinin tahliye edilmesini sağladıktan sonra biz depremin şiddetini biliyorduk ama bu kadar zarar verdiği ile ilgili pek fazla bilgimiz yoktu. Binamızın önü anacadde. Anacaddeden trafiğin bir anda fazlalaştığını ve çekicilerin, çekicilerin üstünde de kurtarıcıların, kepçelerin vs. gittiğini görünce “bir şeyler oluyor herhalde” dedik. Bize ulaşmaya çalışan insanlar, akrabalarımız, eşimiz, dostumuz arıyorlar işte onlara kısaca bilgi vermeye çalışıyoruz. Sonra artık sosyal medya üzerinden bize şöyle mesajlar gelmeye başladı: “Sizin arkanızdaki ev yıkılmış”, “burada apartmanda şöyle bir sorun var” vs. Sonra öğrendik ki biz aslında çok büyük bir olayın içinde kalmışız. Ve konunun farkına varamamışız. O gün çadırlar kurulmaya başladı vs. Dışarıda kalan insanlar, içeriye giremeyen, korkan insanlar, artçı depremler, ne olacağını bilememek, devletimizin bize konu ile ilgili çok fazla böyle detaylı bilgi verememesi… İlerleyen süreçlerde işte Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne gidip onlardan bilgi almaya çalıştık, AFAD’a gidip bilgi almaya çalıştık. Buradan sonraki süreç nasıl işleyecek, bunu öğrenmeye çalıştık. Bu kendi başına böyle enteresan bir sorun oluşturdu.

O sırada böyle dernek vs. düşünmüyoruz ki. Aklımıza öyle bir şey gelmiyor. Ben emekli astsubayım. Devlet düzenini bilmekten, devlet dairelerine girip konuşmayı biraz bilmekten falan işte gittiğimiz yerlerde sorularımıza cevap almaya çalışmaktan insanları da etrafımızda çaresiz görünce o aldığımız cevapları insanlara yayarak başladık önce. Whatsapp grubu kurdum. Orada arkadaşlara bilgi vermeye başladım. bir, iki, üç, beş, on derken büyümeye başladık biz. Sonra 26 Kasım’da da bir platform kurdum gene sosyal medya üzerinden. O platform da büyümeye başlayınca aldığımız cevapları yazarak anlatmaya çalıştık. Baktık ki bizim yaş ortalamamız yüksek, yazıları okumaya çok fazla hevesli değil insanlar, video çekip yüklemeye başladım. Sonra yerel yönetimlerden istekte bulunduk. İlçe belediyemizden istekte bulunduk, sağolsunlar bizimle görüştüler ve taleplerimizi ilettik. Onları yaymaya başladık. Büyükşehir belediyemizle kontak kurduk, onlar kabul ettiler. Sonra Valiliğimizle kontak kurduk. Birtakım aksak giden konular vardı, sonra Ankara’ya gidip Ankara’da görüştüklerimizi buraya aktardık.

Valimizin, bizim depremzede vatandaşlarımızla buluşmasını sağladık. Çünkü devleti duymak istiyor insanlar, devleti yanında görmek istiyor. Devlet de yukarıda her şeyi yaptığını düşünüyor. Evet yapıyor ama yaptığını bir de aşağıda insanlara anlatması lazım. Gözle görünen bir şey yapılmıyor çünkü. Gözle görünen nedir? İşte gelen yardımlar vs. bunlar ama bunun ötesinde yapılması gereken işler de var.

Sonra baktık ki bizim sorunumuz aslında çok büyükmüş. Dernek oluşturalım bari dedik. 17 Ocak’ta derneğimizi kurduk.

Şu anda büyük bir konut sorunu var. Hasarlı binalar var. Hasar tespitleri yapıldı. Size nasıl bir çözüm sunuldu konut sorununu çözmek adına?  

Aslında çözüm sunulmadı. Şimdi bizim burada, İzmir’de, 79.272 adet bağımsız bölüm arızalı. Az hasarlı, orta hasarlı, ağır hasarlı şeklinde. Ağır hasarlılar evlerinden derhal çıkarıldılar. İçeri girmelerine müsaade edilmedi. Polis kordonuna alındı. İçeri girmelerine daha sonra on dakika, bazılarına on beş dakika müsaade edildi. Ziynet eşyaları vs. gibi önemli, kıymetli şeyler varsa onları alsınlar diye. Bazılarına da bir saat girmelerine izin verildi. Biz bir saat girenlerdeniz. Bir saatte de eşyalarımızı taşımamız istendi. Taşındı farz edildi. Artçı depremler geliyor, evinizin merdivenlerini kullanamıyorsunuz. Taşıma firmasının merdiveni ile çıkacaksınız, kendi evinizin camını kıracaksınız, oradan içeri gireceksiniz. Bir saat içerisinde evinizdeki eşyalarını toplayacaksınız. Hangi atmosferle, hangi kafayla… Şu anda konuşması kolay da o zaman bunu yaşamak…

O süreçte ağır hasarlı, orta hasarlı, az hasarlı ne demek bunu hiç kimse bilemedi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın görevlendirmiş olduğu mühendisler tarafından binaların testleri yapıldı. Ve burada 7 adet proje alanı geliştirildi. Bunu devletimiz yaptı ve nasıl, neye göre bilmiyoruz açıkçası. Sonra inşaatlara başlandı. Şu anda 9 buçuk ay oldu ve oradaki inşaatlar hızlı bir şekilde ilerliyor. Yaklaşık yüzde 80’i bitmek üzere. Bu da yaklaşık 1550 civarında konut ve dükkân demek.

Sonra rezerv alan diye bir bölgemiz var. Bu rezerv alanda depremden ağır hasar görmüş binaların sakinlerine 7269 sayılı AFAD Kanunu gereği oradan bir tane daire yapılıp tekrar vatandaşa satılacak. Proje alanı dediğimiz yerde de tekrar yapılıp satılacak. Proje alanındakiler de hızlı bir şekilde geliştirildiği için orada yıkılan binalarımız zemin +7 kat iken sayın Cumhurbaşkanımızın “yatay mimariye dönüyoruz” açıklamasından sonra zemin +5 kat izni verildi. Biz öyle diye düşünüyoruz. Binalara zemin +5 kat izin verilince son iki kattaki insanların dairelerine ne olacak? Bu sefer yataya döndük, 130 metrekare idi evler, bunları sığdırmak için 75-80 metrekarelik evler ortaya çıktı. Projelere ulaşmamız mümkün olmuyor. Sebebini bilmiyoruz. Oraya ödenecek paraların ne kadar olduğunu, devlete ne kadar borçlandırılacağımızı bilmiyoruz. Bununla ilgili müracaatlar sırasında, bankaya ödeyeceğimiz meblağlar belli olmadan imzalar attık.

Sonra proje alanında ağır hasarlı olarak yıkılan binaların yerine inşa edilen binaların geri ödemesi 7269 sayılı yasa gereği AFAD Kanunu’na tabi olduğu için 2 yıl ödemesiz, 18 yıl 0 faizli ve Cumhurbaşkanımızın söylemiş olduğu maliyetin yüzde 50’sini ödeyecektik. Ama yanında yıkılan orta hasarlı ve az hasarlı binalar 6306 sayılı Kentsel Dönüşüm Yasası gereği yıkıldığı için bunlar maliyetin hepsini ödeyecekler, 10 yılda ödeyecekler. 1500 tane burada yapıldı. 2500 tane de rezerv alanı denilen ağır hasarlı dairelerin sahipleri için inşa edildi. Toplamda devletimizin yapmış olduğu 4000 tane konut var. Ve bakın çok önemli bu: Bunları tekrar satacak. Ondan sonra geriye 75 bin tane konut kalıyor. Şu anda 75 bin kişi ne yapacağını bilmiyor. 75 bin kişi derken 75 bin daire ve dükkân sahibi. Bunları aileleri ile çarparsak 300 bin civarında insan mağdur durumda şu an, ne yapacağını bilmiyor.

Bayraklı, İzmir. Fotoğraf: Onur Temel
Bu 75 bin daire orta hasarlı ve ağır hasarlı bölgelerde oturanlar mı?      

Az hasarlı da var. Kimse oturmuyor şu an içinde. Zaten ağır hasarlılar yıkıldı. Orta hasarlıların yıkımına başlanıyor. Az hasarlılar da evlerinde oturmuyorlar. Ama devlet tarafından az hasarlı daire sakinleri sanki depremzede değilmiş gibi muamele görüyor. Sorulduğu zaman oturmayın diyor, hiç kimse sorumluluk almak istemiyor. Ama bu insanlara oturmadığınız zaman da şunu yapın denmiyor. Buradaki evleri yapabilmeniz için 125 bin liralık bir kentsel dönüşüm kredisi vardı, sayın Cumhurbaşkanımız onu 200 bin liraya çıkardı. Kentsel dönüşüm kredisini çekin, buna göre evinizi yapın diyorlar. Ama kentsel dönüşüm kredisinin geri ödemesi aylık olarak 3500 lira. Bunun yanında İzmir ölçeğinde 100-110 metrekarelik bir dairenin imalatı 450 bin liradan başlıyor. Müteahhitlerin istedikleri bu. Şimdi bu 450 bin lirayı tekrar ödeyebilmek için 200 bin lira kentsel dönüşüm kredisinin üzerine 250 bin lira da konut kredisi alması lazım. Bunun geri ödemesi 7500-8000 lira gibi bir değere ulaşıyor. Biz burada ortalama 1300 lira ila 4000 lira maaş alan insanlarız. 65 yaş üstü civarında buradaki insanlar. Bu insanlar bunları ödeyemedikleri gibi aynı zamanda kredi çekip çekemeyeceğiyle ilgili bir zorlukla karşılaşacaklar. Çünkü yaş sınırını aşmış olacaklar. Bunun için de bazı bankalar çocuklarınızı size kefil yaparız diyorlar. Bunun yanında depremzede arkadaşlarımızdan herkes şu anda kirada ve 2000 liradan başlayan kira ödüyoruz. Evini depremden önce, 1 ay önce alan var, 1 yıl önce alan var, 2 yıl önce alan var. Bu insanlar evlerini aldıklarında kredi ödüyorlardı. Şimdi evleri yıkıldı, o krediye devam ediyorlar. Bir de üstüne kira ödüyorlar. Bir de şimdi yeni yapılacak evlerine para ödeyecekler.

Kira yardımı yapılmıyor mu şu an?   

Kira yardımı ilk etapta ağır hasarlı binalarda oturup ev sahibi olanlar için devletimiz tarafından 13 bin lira, ağır hasarlı binada oturup kiracı olanlar için 5 bin lira, orta hasarlı binada oturup ev sahibi olan için 5 bin, kiracı için 2500 lira şeklinde yapıldı. Az hasarlılara hiçbir yardım yapılmadı. Büyükşehir belediyemiz de ağır hasarlılar için 10 bin liralık bir kira yardımı yaptı. Bunların hepsi 9 buçuk ayda eridi gitti. Şimdi herkes akrabasına, eşine, dostuna borçlu. Aynı zamanda kredi kartları dolmuş durumda, hiç kimse ne yapacağını bilmiyor. İkinci üçüncü kez evini değiştirmek zorunda kalanlar var çünkü kirasını ödeyemiyor.

Mecburen göç etmek zorunda kalanlar oldu mu peki?   

Kesinlikle. 9 buçuk ay olmuş hâlâ göçe zorlanıyormuşuz gibi geliyor. Şu anda mevcudumuzun muhtemelen yüzde 10’u memleketlerine geri döndüler. Erzurum’da olup bizi takip etmeye çalışanlar var sosyal medya aracılığıyla. Amasya’da, Samsun’da, Kahramanmaraş’ta, Balıkesir’de var. Bunların hepsi memleketlerine geri döndüler çünkü burada kira ödeyecek güçleri yoktu. Bir de konteyner kentte kalan insanlarımız var hâlâ, yaklaşık 300 aile. Belediyemiz yardım edip Uzundere Konutları sosyal konutlarına kira almadan insanları yerleştirdi. Orada oturanlar var. Parçalı bir şekilde yaşıyoruz. Bayraklı bölgesi özellikle depreme maruz kalan bölge. Bayraklı, Bornova ve Karşıyaka hayalet kent gibi şu anda.

Deprem olmadan önce buradaki sıkıntılı bölgeyi imara açan devletin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı. Buradaki inşaatları kontrol eden ve ruhsatlarını veren belediye. Buradan para kazanmak için insan sağlığını hiçe sayan müteahhit. Üç tane unsur ortadan yok oluyor, sadece ev almak için para ödeyen ve ikinci kez para ödemek zorunda kalan vatandaş kalıyor. Adalet bunun neresinde sizce?

Siz imar artışı için Büyükşehir Belediyesi’ne başvurmuş muydunuz?   

İmar artışı için ilçe belediyemize başvurduk. Bir yürüyüş gerçekleştirdik. Aynı zamanda dilekçe eylemi gerçekleştirdik. Fakat herhangi bir sonuç alınamadı. Arkasından Büyükşehir Belediyemize müracaat ettik, oradan da sonuç alamadık. Devletimize dedik bize emsal artışı verin. Devletimiz bu işin belediyede olduğunu, bu işlerin belediyede yürümesi gerektiğini söylüyor. Belediyemiz bir süre devlet tarafından yürütüldüğünü söyledi. Son 1 ay içerisinde emsal artışının belediye tarafından istenildiğinde verileceğini kesinleştirdiler. Biz de emsal artışı için talepte bulunduk fakat rant yaratacağı gerekçesiyle kabul edilmedi. Biz istiyoruz ki emsal artışı sağlansın. Yüzde 30 emsal artışı verilirse müteahhite verilecek olan 450 bin liralık değer yaklaşık 200 bin civarına düşer. Devletimiz de bize kredi konusunda yardımcı olsun istiyoruz. Kentsel dönüşüm kredisi şeklinde değil de 2 yıl ödemesiz 20 yıl ödemeli depremzedeye destek kredisi şeklinde yaparlarsa eğer bu konunun içerisine belediye de girmiş olur, devlet bir tarafından girmiş olur. Şu anda bütün beklentileri bizim üzerimizde: Vatandaş yapsın. E vatandaş yapsın da depremi getiren ben değilim. Bunun adı afet. Deprem olmadan önce buradaki sıkıntılı bölgeyi imara açan devletin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı. Buradaki inşaatları kontrol eden ve ruhsatlarını veren belediye. Buradan para kazanmak için insan sağlığını hiçe sayan müteahhit. Üç tane unsur ortadan yok oluyor, sadece ev almak için para ödeyen ve ikinci kez para ödemek zorunda kalan vatandaş kalıyor. Adalet bunun neresinde sizce?

Yerel yönetimle Bakanlık arasında da bir yetki karmaşası var, değil mi?    

Yetki karmaşası hâd safhada şu anda bize göre. Orta hasarlılar için sayın Belediye Başkanımızın almış olduğu 330 milyon liralık kredi var. Ortalama 7-8 bin civarında orta hasarlı dairenin yapılabileceğini düşünüyoruz biz o parayla. O da yapılırsa 68 bin civarına falan düşecek bizim sıkıntılı olan ve yapılması için finansman gerekecek olan daire sayımız. Bunun için ne kimse elini taşın altına sokuyor ne de sorumluluk üstleniyor. Herkes birbirinin üzerine atıyor ve öylece kalıyor. Şu anda iktidarda olan parti ile belediyenin partisi bir araya gelip bizi dinlerlerse, sıkıntılarımızı tamamen anlarlarsa, bir komisyon kurup bu konuda bir çözüm bulurlarsa ve sayın Cumhurbaşkanımıza bunu iletirlerse ancak çözüleceğini düşünüyoruz. Bunun için de her yere saldırıyoruz biz. Sosyal medya üzerinden 60-65 yaşındaki teyzelerimiz Twitter öğrendi şimdi. Öğretiyor herkes birbirine. O şekilde sesimizi duyurmaya çalışıyoruz.

İzmir’deki depremzedeler kendi sorunlarına çözüm üretmeye çalışırken Kuşadası’nda depremzedelerin olduğunu fark ettik. Onlar bize ulaştılar. Dediler ki bizi kimse dinlemiyor. Sonra Elazığ’daki depremzedeler DASK’tan para alamamışlar, bir buçuk sene geçmiş. Nasıl alacağız diye bize sordular, biz onlara yol göstermeye çalıştık. DASK diye bir kurumumuz var zaten dostlar başına…

DASK ne işe yarıyor Haydar Bey, biraz bahsedebilir misiniz?

Kesinlikle bahsedebilirim. DASK’çılar da beni çok severler. Şimdi siz ev kiralarken elektrik faturasını, elektriği, suyu yatırmak için mecburen DASK yaptıracaksınız. Yaptırdınız DASK’ı, evim güvende dediniz oturuyorsunuz. Sonra deprem geldi, evinizi yıktı. Evinizin değeri 700 bin lira. Eviniz ağır hasarlıysa, eviniz yıkılmış ya da yıkılacaksa DASK size 97 bin lira ile 153 bin lira arasında bir para ödüyor. Eğer orta hasarlıysa size 200 tl ile 13 bin lira arası para ödüyor. Badana boya parası. Eski hâline getirmekmiş görevleri. Eğer az hasarlıysa 0’dan başlıyor 10 bine kadar ödeyebiliyor, ancak bu kadar. Bizim ağır hasarlı evlerimize 4-5 ay para vermemek için direndiler. Bizi mahkemeye verin diye uğraştılar neredeyse. Şimdi hâlâ yüzde 40 civarında parasını alamamış depremzedemiz var.

Hasar tespiti nasıl yapıldı?

Burada iki tane önemli konu var. İlk etapta Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın personeli geldi; az, orta ve ağır hasarlı olarak tespit ettiler evlerimizi. Bu evlerin yıkılıp yeniden yapılabilmesi için 6306 sayılı Kentsel Dönüşüm Yasası gereği Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın lisanslı firmaları tarafından karot testi diye bildiğimiz risk analiz raporu tespiti gerekiyor. Yaptırmazsa kentsel dönüşüm esaslarından yararlanamıyor, tekrar yapılamıyor. O test parayla yapılıyor. İlk zamanlarda binalardan 30 bin lira alanlar, 50 bin lira alanlar oldu. Bu binada yaşanır mı yaşanmaz mı diye test ettirmek isteyen iyi niyetli komşularımızdan art niyetli insanlar 120-130 bin lira alıp bu evde oturulmaz dediler. Ama o 120-130 bin liralık raporlar az önce bahsettiğim lisanslı firmalar tarafından yapılmadığı için bunun üzerine 20 bin lira daha verdiler. Ve yeniden Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na müracaat etmek zorunda kaldılar ki kentsel dönüşüm kanununun esaslarına göre evimizi tekrar yaptıralım. Böyle olunca da insanlar sanıyorlar ki biz kentsel dönüşümden bahsediyoruz. Biz kentsel dönüşümcü falan değiliz. Biz depremzedeyiz. Biz evimizi yenileyelim diye 3-5 komşu bir araya gelip de yıktırıp yeniden yaptıran insanlar değiliz ki. Evimiz yok evimiz! Şu anda evimiz yok. Ben 51 yaşında bir insanım; emekliliğimi, bütün varımı yoğumu o eve gömmüşüm ve evim 26 saniyelik bir depremde yok olmuş. Bunu böyle düşünmek lazım. Böyle bir empati yapmak lazım. Oturduğumuz yerden işte efendim deprem olmuş yok ev yapıyorlar ev veriyorlar. Kimse kimseye ne ev yapıyor, kimse kimseye ne ev veriyor, kimse kimseye ne kredi verip kredi ödemelerini kolaylaştırıyor. Hiçbir şey yapmıyorlar maalesef.

İzmir şu anda taş taş üstüne koyamıyor. Sadece devletimizin yaptırmış olduğu 1500 tane konut var. 2500 tane yukarı yapacaklar rezerv alan bölgesine. O kadar. Hiç kimse hiçbir şey yapamıyor şu anda. Herkes bekliyor. Biz istiyoruz ki bize emsali versinler artık, kredi onayını versinler ki biz evlerimizi yapmaya başlayalım. Ne kadar daha bekleyeceğiz? Ne kadar daha kira ödeyeceğiz biz?

Peki şimdi talepleriniz karşılanırsa, dilediğiniz gibi bir kentsel dönüşüm süreci başlarsa evinize ve mahallenize dair istekleriniz neler olurdu?

Valla şu anda belediyemizin koyduğu bir kural var, onu biz de destekliyoruz kesinlikle. Bodrum olması kuralı var illa. Bodrumlu evlerin burada yıkılmadığını gördük çünkü. O olsun istiyoruz. Fore kazık zorunluluğu var zeminden dolayı. Bir de dedik engelli insanlarımız var bizim, yaklaşık 50 aile. Biz şu anda onun envanterini oluşturmaya çalışıyoruz. Onun özel park yerinin olması lazım. Engelli parkını görüyoruz ama çok da umursamıyoruz. Epilepsi hastası çocuğumuz var mesela, dün annesi kahrediyor. Arabamın önüne getirmiş araba koymuş diyor. Hiç böyle düşündük mü bu konuyu mesela? Tekerlekli sandalyeli üyemiz var mesela dün geldi buraya çıkamadı. “Ya başkan biz geldik ama çıkamıyoruz.” dediler. Biz de “tamam sizi giriş kata veririz” dedik. “Hayır” dedi, “Ben giriş kata neden gireyim, 3. katta ben neden oturamıyormuşum ki. Niye böyle düşünüyorsunuz, niye buna göre yapmıyorsunuz?” dedi. Bu taleplerimizi biz TOKİ’ye ve devletimize ileteceğiz. Konuyla ilgili duyarlı olacaklarını sanıyorum ben.

Bizimle görüştüğünüz için çok teşekkür ediyoruz Haydar Bey. Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Ben teşekkür ediyorum depremzedeler adına. Bizim sesimizi duyurmak için çaba sarf ediyorsunuz, hepinize çok teşekkür ederiz. Biz farkındalık oluşturmaya çalışıyoruz. Bunlarla ilgili eğer bizden sonraki insanlarda birazcık kıvılcım oluşturursak ne mutlu bize.

* Röportaj 13 Ağustos 2021 tarihinde kaydedilmiş, 17 Ağustos 2021 tarihinde #MADpodcast’in Ajans başlıklı programında yayınlanmıştır. Dinlemek için https://open.spotify.com/episode/4AaqJm6wJ4QEY8hMK8MSyt?si=e5e2ef9aabb040fa

İZDEDA Göndoğdu Eylemi. Fotoğraf: İZDEDA
Sena Nur Gölcük: Depremin üzerinden 9-10 ay geçti geçti ancak etkileri hâlâ devam ediyor. Tekrardan çok geçmiş olsun. Deprem sonrasında attığınız ilk adım ne oldu Haydar Bey? Süreç nasıl başladı?    

Haydar Özkan: Hayatımızda ilk kez deprem yaşadık. Bir de böyle ağır bir depremi beklemiyorduk açıkçası. İzmir’de 2005 yılında depreme maruz kalmıştım fakat böyle değildi. Saat 14.51’de deprem olunca tabii akla ilk gelen binayı terk etmek oluyor. Ben bina yöneticisiyim aynı zamanda. 42 tane dairemiz, 2 apartmanımız vardı. Orada insanların hepsinin tahliye edilmesini sağladıktan sonra biz depremin şiddetini biliyorduk ama bu kadar zarar verdiği ile ilgili pek fazla bilgimiz yoktu. Binamızın önü anacadde. Anacaddeden trafiğin bir anda fazlalaştığını ve çekicilerin, çekicilerin üstünde de kurtarıcıların, kepçelerin vs. gittiğini görünce “bir şeyler oluyor herhalde” dedik. Bize ulaşmaya çalışan insanlar, akrabalarımız, eşimiz, dostumuz arıyorlar işte onlara kısaca bilgi vermeye çalışıyoruz. Sonra artık sosyal medya üzerinden bize şöyle mesajlar gelmeye başladı: “Sizin arkanızdaki ev yıkılmış”, “burada apartmanda şöyle bir sorun var” vs. Sonra öğrendik ki biz aslında çok büyük bir olayın içinde kalmışız. Ve konunun farkına varamamışız. O gün çadırlar kurulmaya başladı vs. Dışarıda kalan insanlar, içeriye giremeyen, korkan insanlar, artçı depremler, ne olacağını bilememek, devletimizin bize konu ile ilgili çok fazla böyle detaylı bilgi verememesi… İlerleyen süreçlerde işte Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne gidip onlardan bilgi almaya çalıştık, AFAD’a gidip bilgi almaya çalıştık. Buradan sonraki süreç nasıl işleyecek, bunu öğrenmeye çalıştık. Bu kendi başına böyle enteresan bir sorun oluşturdu.

O sırada böyle dernek vs. düşünmüyoruz ki. Aklımıza öyle bir şey gelmiyor. Ben emekli astsubayım. Devlet düzenini bilmekten, devlet dairelerine girip konuşmayı biraz bilmekten falan işte gittiğimiz yerlerde sorularımıza cevap almaya çalışmaktan insanları da etrafımızda çaresiz görünce o aldığımız cevapları insanlara yayarak başladık önce. Whatsapp grubu kurdum. Orada arkadaşlara bilgi vermeye başladım. bir, iki, üç, beş, on derken büyümeye başladık biz. Sonra 26 Kasım’da da bir platform kurdum gene sosyal medya üzerinden. O platform da büyümeye başlayınca aldığımız cevapları yazarak anlatmaya çalıştık. Baktık ki bizim yaş ortalamamız yüksek, yazıları okumaya çok fazla hevesli değil insanlar, video çekip yüklemeye başladım. Sonra yerel yönetimlerden istekte bulunduk. İlçe belediyemizden istekte bulunduk, sağolsunlar bizimle görüştüler ve taleplerimizi ilettik. Onları yaymaya başladık. Büyükşehir belediyemizle kontak kurduk, onlar kabul ettiler. Sonra Valiliğimizle kontak kurduk. Birtakım aksak giden konular vardı, sonra Ankara’ya gidip Ankara’da görüştüklerimizi buraya aktardık.

Valimizin, bizim depremzede vatandaşlarımızla buluşmasını sağladık. Çünkü devleti duymak istiyor insanlar, devleti yanında görmek istiyor. Devlet de yukarıda her şeyi yaptığını düşünüyor. Evet yapıyor ama yaptığını bir de aşağıda insanlara anlatması lazım. Gözle görünen bir şey yapılmıyor çünkü. Gözle görünen nedir? İşte gelen yardımlar vs. bunlar ama bunun ötesinde yapılması gereken işler de var.

Sonra baktık ki bizim sorunumuz aslında çok büyükmüş. Dernek oluşturalım bari dedik. 17 Ocak’ta derneğimizi kurduk.

Şu anda büyük bir konut sorunu var. Hasarlı binalar var. Hasar tespitleri yapıldı. Size nasıl bir çözüm sunuldu konut sorununu çözmek adına?  

Aslında çözüm sunulmadı. Şimdi bizim burada, İzmir’de, 79.272 adet bağımsız bölüm arızalı. Az hasarlı, orta hasarlı, ağır hasarlı şeklinde. Ağır hasarlılar evlerinden derhal çıkarıldılar. İçeri girmelerine müsaade edilmedi. Polis kordonuna alındı. İçeri girmelerine daha sonra on dakika, bazılarına on beş dakika müsaade edildi. Ziynet eşyaları vs. gibi önemli, kıymetli şeyler varsa onları alsınlar diye. Bazılarına da bir saat girmelerine izin verildi. Biz bir saat girenlerdeniz. Bir saatte de eşyalarımızı taşımamız istendi. Taşındı farz edildi. Artçı depremler geliyor, evinizin merdivenlerini kullanamıyorsunuz. Taşıma firmasının merdiveni ile çıkacaksınız, kendi evinizin camını kıracaksınız, oradan içeri gireceksiniz. Bir saat içerisinde evinizdeki eşyalarını toplayacaksınız. Hangi atmosferle, hangi kafayla… Şu anda konuşması kolay da o zaman bunu yaşamak…

O süreçte ağır hasarlı, orta hasarlı, az hasarlı ne demek bunu hiç kimse bilemedi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın görevlendirmiş olduğu mühendisler tarafından binaların testleri yapıldı. Ve burada 7 adet proje alanı geliştirildi. Bunu devletimiz yaptı ve nasıl, neye göre bilmiyoruz açıkçası. Sonra inşaatlara başlandı. Şu anda 9 buçuk ay oldu ve oradaki inşaatlar hızlı bir şekilde ilerliyor. Yaklaşık yüzde 80’i bitmek üzere. Bu da yaklaşık 1550 civarında konut ve dükkân demek.

Sonra rezerv alan diye bir bölgemiz var. Bu rezerv alanda depremden ağır hasar görmüş binaların sakinlerine 7269 sayılı AFAD Kanunu gereği oradan bir tane daire yapılıp tekrar vatandaşa satılacak. Proje alanı dediğimiz yerde de tekrar yapılıp satılacak. Proje alanındakiler de hızlı bir şekilde geliştirildiği için orada yıkılan binalarımız zemin +7 kat iken sayın Cumhurbaşkanımızın “yatay mimariye dönüyoruz” açıklamasından sonra zemin +5 kat izni verildi. Biz öyle diye düşünüyoruz. Binalara zemin +5 kat izin verilince son iki kattaki insanların dairelerine ne olacak? Bu sefer yataya döndük, 130 metrekare idi evler, bunları sığdırmak için 75-80 metrekarelik evler ortaya çıktı. Projelere ulaşmamız mümkün olmuyor. Sebebini bilmiyoruz. Oraya ödenecek paraların ne kadar olduğunu, devlete ne kadar borçlandırılacağımızı bilmiyoruz. Bununla ilgili müracaatlar sırasında, bankaya ödeyeceğimiz meblağlar belli olmadan imzalar attık.

Sonra proje alanında ağır hasarlı olarak yıkılan binaların yerine inşa edilen binaların geri ödemesi 7269 sayılı yasa gereği AFAD Kanunu’na tabi olduğu için 2 yıl ödemesiz, 18 yıl 0 faizli ve Cumhurbaşkanımızın söylemiş olduğu maliyetin yüzde 50’sini ödeyecektik. Ama yanında yıkılan orta hasarlı ve az hasarlı binalar 6306 sayılı Kentsel Dönüşüm Yasası gereği yıkıldığı için bunlar maliyetin hepsini ödeyecekler, 10 yılda ödeyecekler. 1500 tane burada yapıldı. 2500 tane de rezerv alanı denilen ağır hasarlı dairelerin sahipleri için inşa edildi. Toplamda devletimizin yapmış olduğu 4000 tane konut var. Ve bakın çok önemli bu: Bunları tekrar satacak. Ondan sonra geriye 75 bin tane konut kalıyor. Şu anda 75 bin kişi ne yapacağını bilmiyor. 75 bin kişi derken 75 bin daire ve dükkân sahibi. Bunları aileleri ile çarparsak 300 bin civarında insan mağdur durumda şu an, ne yapacağını bilmiyor.

Bayraklı, İzmir. Fotoğraf: Onur Temel
Bu 75 bin daire orta hasarlı ve ağır hasarlı bölgelerde oturanlar mı?      

Az hasarlı da var. Kimse oturmuyor şu an içinde. Zaten ağır hasarlılar yıkıldı. Orta hasarlıların yıkımına başlanıyor. Az hasarlılar da evlerinde oturmuyorlar. Ama devlet tarafından az hasarlı daire sakinleri sanki depremzede değilmiş gibi muamele görüyor. Sorulduğu zaman oturmayın diyor, hiç kimse sorumluluk almak istemiyor. Ama bu insanlara oturmadığınız zaman da şunu yapın denmiyor. Buradaki evleri yapabilmeniz için 125 bin liralık bir kentsel dönüşüm kredisi vardı, sayın Cumhurbaşkanımız onu 200 bin liraya çıkardı. Kentsel dönüşüm kredisini çekin, buna göre evinizi yapın diyorlar. Ama kentsel dönüşüm kredisinin geri ödemesi aylık olarak 3500 lira. Bunun yanında İzmir ölçeğinde 100-110 metrekarelik bir dairenin imalatı 450 bin liradan başlıyor. Müteahhitlerin istedikleri bu. Şimdi bu 450 bin lirayı tekrar ödeyebilmek için 200 bin lira kentsel dönüşüm kredisinin üzerine 250 bin lira da konut kredisi alması lazım. Bunun geri ödemesi 7500-8000 lira gibi bir değere ulaşıyor. Biz burada ortalama 1300 lira ila 4000 lira maaş alan insanlarız. 65 yaş üstü civarında buradaki insanlar. Bu insanlar bunları ödeyemedikleri gibi aynı zamanda kredi çekip çekemeyeceğiyle ilgili bir zorlukla karşılaşacaklar. Çünkü yaş sınırını aşmış olacaklar. Bunun için de bazı bankalar çocuklarınızı size kefil yaparız diyorlar. Bunun yanında depremzede arkadaşlarımızdan herkes şu anda kirada ve 2000 liradan başlayan kira ödüyoruz. Evini depremden önce, 1 ay önce alan var, 1 yıl önce alan var, 2 yıl önce alan var. Bu insanlar evlerini aldıklarında kredi ödüyorlardı. Şimdi evleri yıkıldı, o krediye devam ediyorlar. Bir de üstüne kira ödüyorlar. Bir de şimdi yeni yapılacak evlerine para ödeyecekler.

Kira yardımı yapılmıyor mu şu an?   

Kira yardımı ilk etapta ağır hasarlı binalarda oturup ev sahibi olanlar için devletimiz tarafından 13 bin lira, ağır hasarlı binada oturup kiracı olanlar için 5 bin lira, orta hasarlı binada oturup ev sahibi olan için 5 bin, kiracı için 2500 lira şeklinde yapıldı. Az hasarlılara hiçbir yardım yapılmadı. Büyükşehir belediyemiz de ağır hasarlılar için 10 bin liralık bir kira yardımı yaptı. Bunların hepsi 9 buçuk ayda eridi gitti. Şimdi herkes akrabasına, eşine, dostuna borçlu. Aynı zamanda kredi kartları dolmuş durumda, hiç kimse ne yapacağını bilmiyor. İkinci üçüncü kez evini değiştirmek zorunda kalanlar var çünkü kirasını ödeyemiyor.

Mecburen göç etmek zorunda kalanlar oldu mu peki?   

Kesinlikle. 9 buçuk ay olmuş hâlâ göçe zorlanıyormuşuz gibi geliyor. Şu anda mevcudumuzun muhtemelen yüzde 10’u memleketlerine geri döndüler. Erzurum’da olup bizi takip etmeye çalışanlar var sosyal medya aracılığıyla. Amasya’da, Samsun’da, Kahramanmaraş’ta, Balıkesir’de var. Bunların hepsi memleketlerine geri döndüler çünkü burada kira ödeyecek güçleri yoktu. Bir de konteyner kentte kalan insanlarımız var hâlâ, yaklaşık 300 aile. Belediyemiz yardım edip Uzundere Konutları sosyal konutlarına kira almadan insanları yerleştirdi. Orada oturanlar var. Parçalı bir şekilde yaşıyoruz. Bayraklı bölgesi özellikle depreme maruz kalan bölge. Bayraklı, Bornova ve Karşıyaka hayalet kent gibi şu anda.

Deprem olmadan önce buradaki sıkıntılı bölgeyi imara açan devletin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı. Buradaki inşaatları kontrol eden ve ruhsatlarını veren belediye. Buradan para kazanmak için insan sağlığını hiçe sayan müteahhit. Üç tane unsur ortadan yok oluyor, sadece ev almak için para ödeyen ve ikinci kez para ödemek zorunda kalan vatandaş kalıyor. Adalet bunun neresinde sizce?

Siz imar artışı için Büyükşehir Belediyesi’ne başvurmuş muydunuz?   

İmar artışı için ilçe belediyemize başvurduk. Bir yürüyüş gerçekleştirdik. Aynı zamanda dilekçe eylemi gerçekleştirdik. Fakat herhangi bir sonuç alınamadı. Arkasından Büyükşehir Belediyemize müracaat ettik, oradan da sonuç alamadık. Devletimize dedik bize emsal artışı verin. Devletimiz bu işin belediyede olduğunu, bu işlerin belediyede yürümesi gerektiğini söylüyor. Belediyemiz bir süre devlet tarafından yürütüldüğünü söyledi. Son 1 ay içerisinde emsal artışının belediye tarafından istenildiğinde verileceğini kesinleştirdiler. Biz de emsal artışı için talepte bulunduk fakat rant yaratacağı gerekçesiyle kabul edilmedi. Biz istiyoruz ki emsal artışı sağlansın. Yüzde 30 emsal artışı verilirse müteahhite verilecek olan 450 bin liralık değer yaklaşık 200 bin civarına düşer. Devletimiz de bize kredi konusunda yardımcı olsun istiyoruz. Kentsel dönüşüm kredisi şeklinde değil de 2 yıl ödemesiz 20 yıl ödemeli depremzedeye destek kredisi şeklinde yaparlarsa eğer bu konunun içerisine belediye de girmiş olur, devlet bir tarafından girmiş olur. Şu anda bütün beklentileri bizim üzerimizde: Vatandaş yapsın. E vatandaş yapsın da depremi getiren ben değilim. Bunun adı afet. Deprem olmadan önce buradaki sıkıntılı bölgeyi imara açan devletin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı. Buradaki inşaatları kontrol eden ve ruhsatlarını veren belediye. Buradan para kazanmak için insan sağlığını hiçe sayan müteahhit. Üç tane unsur ortadan yok oluyor, sadece ev almak için para ödeyen ve ikinci kez para ödemek zorunda kalan vatandaş kalıyor. Adalet bunun neresinde sizce?

Yerel yönetimle Bakanlık arasında da bir yetki karmaşası var, değil mi?    

Yetki karmaşası hâd safhada şu anda bize göre. Orta hasarlılar için sayın Belediye Başkanımızın almış olduğu 330 milyon liralık kredi var. Ortalama 7-8 bin civarında orta hasarlı dairenin yapılabileceğini düşünüyoruz biz o parayla. O da yapılırsa 68 bin civarına falan düşecek bizim sıkıntılı olan ve yapılması için finansman gerekecek olan daire sayımız. Bunun için ne kimse elini taşın altına sokuyor ne de sorumluluk üstleniyor. Herkes birbirinin üzerine atıyor ve öylece kalıyor. Şu anda iktidarda olan parti ile belediyenin partisi bir araya gelip bizi dinlerlerse, sıkıntılarımızı tamamen anlarlarsa, bir komisyon kurup bu konuda bir çözüm bulurlarsa ve sayın Cumhurbaşkanımıza bunu iletirlerse ancak çözüleceğini düşünüyoruz. Bunun için de her yere saldırıyoruz biz. Sosyal medya üzerinden 60-65 yaşındaki teyzelerimiz Twitter öğrendi şimdi. Öğretiyor herkes birbirine. O şekilde sesimizi duyurmaya çalışıyoruz.

İzmir’deki depremzedeler kendi sorunlarına çözüm üretmeye çalışırken Kuşadası’nda depremzedelerin olduğunu fark ettik. Onlar bize ulaştılar. Dediler ki bizi kimse dinlemiyor. Sonra Elazığ’daki depremzedeler DASK’tan para alamamışlar, bir buçuk sene geçmiş. Nasıl alacağız diye bize sordular, biz onlara yol göstermeye çalıştık. DASK diye bir kurumumuz var zaten dostlar başına…

DASK ne işe yarıyor Haydar Bey, biraz bahsedebilir misiniz?

Kesinlikle bahsedebilirim. DASK’çılar da beni çok severler. Şimdi siz ev kiralarken elektrik faturasını, elektriği, suyu yatırmak için mecburen DASK yaptıracaksınız. Yaptırdınız DASK’ı, evim güvende dediniz oturuyorsunuz. Sonra deprem geldi, evinizi yıktı. Evinizin değeri 700 bin lira. Eviniz ağır hasarlıysa, eviniz yıkılmış ya da yıkılacaksa DASK size 97 bin lira ile 153 bin lira arasında bir para ödüyor. Eğer orta hasarlıysa size 200 tl ile 13 bin lira arası para ödüyor. Badana boya parası. Eski hâline getirmekmiş görevleri. Eğer az hasarlıysa 0’dan başlıyor 10 bine kadar ödeyebiliyor, ancak bu kadar. Bizim ağır hasarlı evlerimize 4-5 ay para vermemek için direndiler. Bizi mahkemeye verin diye uğraştılar neredeyse. Şimdi hâlâ yüzde 40 civarında parasını alamamış depremzedemiz var.

Hasar tespiti nasıl yapıldı?

Burada iki tane önemli konu var. İlk etapta Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın personeli geldi; az, orta ve ağır hasarlı olarak tespit ettiler evlerimizi. Bu evlerin yıkılıp yeniden yapılabilmesi için 6306 sayılı Kentsel Dönüşüm Yasası gereği Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın lisanslı firmaları tarafından karot testi diye bildiğimiz risk analiz raporu tespiti gerekiyor. Yaptırmazsa kentsel dönüşüm esaslarından yararlanamıyor, tekrar yapılamıyor. O test parayla yapılıyor. İlk zamanlarda binalardan 30 bin lira alanlar, 50 bin lira alanlar oldu. Bu binada yaşanır mı yaşanmaz mı diye test ettirmek isteyen iyi niyetli komşularımızdan art niyetli insanlar 120-130 bin lira alıp bu evde oturulmaz dediler. Ama o 120-130 bin liralık raporlar az önce bahsettiğim lisanslı firmalar tarafından yapılmadığı için bunun üzerine 20 bin lira daha verdiler. Ve yeniden Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na müracaat etmek zorunda kaldılar ki kentsel dönüşüm kanununun esaslarına göre evimizi tekrar yaptıralım. Böyle olunca da insanlar sanıyorlar ki biz kentsel dönüşümden bahsediyoruz. Biz kentsel dönüşümcü falan değiliz. Biz depremzedeyiz. Biz evimizi yenileyelim diye 3-5 komşu bir araya gelip de yıktırıp yeniden yaptıran insanlar değiliz ki. Evimiz yok evimiz! Şu anda evimiz yok. Ben 51 yaşında bir insanım; emekliliğimi, bütün varımı yoğumu o eve gömmüşüm ve evim 26 saniyelik bir depremde yok olmuş. Bunu böyle düşünmek lazım. Böyle bir empati yapmak lazım. Oturduğumuz yerden işte efendim deprem olmuş yok ev yapıyorlar ev veriyorlar. Kimse kimseye ne ev yapıyor, kimse kimseye ne ev veriyor, kimse kimseye ne kredi verip kredi ödemelerini kolaylaştırıyor. Hiçbir şey yapmıyorlar maalesef.

İzmir şu anda taş taş üstüne koyamıyor. Sadece devletimizin yaptırmış olduğu 1500 tane konut var. 2500 tane yukarı yapacaklar rezerv alan bölgesine. O kadar. Hiç kimse hiçbir şey yapamıyor şu anda. Herkes bekliyor. Biz istiyoruz ki bize emsali versinler artık, kredi onayını versinler ki biz evlerimizi yapmaya başlayalım. Ne kadar daha bekleyeceğiz? Ne kadar daha kira ödeyeceğiz biz?

Peki şimdi talepleriniz karşılanırsa, dilediğiniz gibi bir kentsel dönüşüm süreci başlarsa evinize ve mahallenize dair istekleriniz neler olurdu?

Valla şu anda belediyemizin koyduğu bir kural var, onu biz de destekliyoruz kesinlikle. Bodrum olması kuralı var illa. Bodrumlu evlerin burada yıkılmadığını gördük çünkü. O olsun istiyoruz. Fore kazık zorunluluğu var zeminden dolayı. Bir de dedik engelli insanlarımız var bizim, yaklaşık 50 aile. Biz şu anda onun envanterini oluşturmaya çalışıyoruz. Onun özel park yerinin olması lazım. Engelli parkını görüyoruz ama çok da umursamıyoruz. Epilepsi hastası çocuğumuz var mesela, dün annesi kahrediyor. Arabamın önüne getirmiş araba koymuş diyor. Hiç böyle düşündük mü bu konuyu mesela? Tekerlekli sandalyeli üyemiz var mesela dün geldi buraya çıkamadı. “Ya başkan biz geldik ama çıkamıyoruz.” dediler. Biz de “tamam sizi giriş kata veririz” dedik. “Hayır” dedi, “Ben giriş kata neden gireyim, 3. katta ben neden oturamıyormuşum ki. Niye böyle düşünüyorsunuz, niye buna göre yapmıyorsunuz?” dedi. Bu taleplerimizi biz TOKİ’ye ve devletimize ileteceğiz. Konuyla ilgili duyarlı olacaklarını sanıyorum ben.

Bizimle görüştüğünüz için çok teşekkür ediyoruz Haydar Bey. Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Ben teşekkür ediyorum depremzedeler adına. Bizim sesimizi duyurmak için çaba sarf ediyorsunuz, hepinize çok teşekkür ederiz. Biz farkındalık oluşturmaya çalışıyoruz. Bunlarla ilgili eğer bizden sonraki insanlarda birazcık kıvılcım oluşturursak ne mutlu bize.

* Röportaj 13 Ağustos 2021 tarihinde kaydedilmiş, 17 Ağustos 2021 tarihinde #MADpodcast’in Ajans başlıklı programında yayınlanmıştır. Dinlemek için https://open.spotify.com/episode/4AaqJm6wJ4QEY8hMK8MSyt?si=e5e2ef9aabb040fa

DÖN