İngilizceden çeviren: Eda Sevinin
Yüzbaşı William A. Mitchell’ın (Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetleri Akademisi, Colorado) 1976’da yayımlanan Güneydoğu Anadolu Lice Depremi: Bir Afet Coğrafyası başlıklı kitabını tartışan bu yazı, ilkin 1978’de Disasters (Afetler) dergisinin Kitap İncelemeleri bölümünde yayımlanmıştır.
6 Eylül 1975’te Richter ölçeğine göre 6.9 büyüklüğünde bir deprem, Bitlis sıradağlarının eteklerinde yaklaşık 8000 nüfuslu bir ilçe olan Lice dahil olmak üzere, Türkiye’nin güneydoğusunda yer alan bir bölgeyi yıkıma uğrattı.
Afet, Ramazan Bayramı arifesinde öğle saatlerinde meydana geldi. Hayatını kaybeden 2835 kişinin ve 3339 yaralının çoğunun evde geleneksel bayram hazırlıkları yapan kadın ve çocuklar olduğu ortaya çıktı. 193’ten fazla köy depremden etkilendi, 8149’dan fazla ev yıkıldı ya da onarılamayacak kadar çok zarar gördü, 8453 ev hasar gördü.
Türkiyeli makamlar devasa bir yeniden inşa programını olağanüstü bir hızla hayata geçirdi. Bu programın 54. gününde yalnızca Lice ilçesinde 1568 konut inşa edildi, depremden etkilenen bölgede toplam 5805 konutun inşası planlanıyor.
Deprem Türkiye’de sık sık meydana gelen bir afet. Bu deprem, sadece Lice bölgesinde 1903’ten beri meydana gelen sekseninci depremdi. Geçtiğimiz beş yılın büyük afetleri 1970 Gediz Depremi, 1971’de Burdur ve Bingöl’de yaşanan depremler, 1975 Lice Depremi ve son olarak 1976 Van Depremi oldu. Her yıl ortalama 1223 kişi deprem sebebiyle hayatını kaybederken 7526 bina yıkılıyor.
Yüzbaşı William A. Mitchell bu çalışmayı bir coğrafyacının gözünden kaleme almış. Daha önce Gediz’le ilgili çalışmalar[1] yürütmüş olan Mitchell, Türkiye depremleriyle ilgili dikkate değer bir deneyime sahip. Ayrıca doktorasını “Depremden Sonra Türk Köyleri: Afete Dayalı Modernleşme Analizi” (Illinois Üniversitesi, 1974) başlıklı teziyle aldı.
Birbirinden tümüyle farklı bakış açılarının norm olduğu disiplinlerarası afet araştırmalarının doğası budur. Dahası, her afet sonrası değerlendirme, yazarın uzmanlık alanının belirgin bir vurgusunu içerir. Mitchell, depremden etkilenen bölgenin sismisitesi (depremsellik) ve jeolojisiyle ilgileniyor ve Lice depremini Türkiye’nin genel sismisitesi, özellikle de Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile ilişkilendirmek için elinden geleni yapıyor.
Bu veriler fay hatlarını gösteren haritalar, deprem insidansının ve şiddetinin bilgisayarlı çizimleri, deprem bölgelerinin haritalandırılması ve özgül yerel bağlama ilişkin haritalarla dikkatli bir şekilde sergileniyor. Lice bölgesinde bu yüzyılda meydana gelen depremleri, yerel tektonik haritaları ve hasar yoğunluklarını tanımlıyor. Bu veriler Mitchell’in çalışmasının muhtemelen en faydalı kısmı.
Ne var ki, Mitchell sismik verilerden beşeri coğrafyaya (afet müdahalelerinin ve yeniden inşa çalışmalarının tasvirine) doğru yol aldığında, sunduğu sonuçlar çok tatmin edici değil.
Benim Lice afeti üzerine yaptığım üstünkörü çalışmam, afet müdahalesi ve yeniden inşa sürecine dair dört temel meseleyi ortaya çıkardı. Mitchell’in araştırmasının zayıflığı ise, bu dört meseleden yalnızca biri hakkında (No. 2) fikir beyan etmesi ve bunun da oldukça yüzeysel bir analiz olmasında yatıyor.
Temel yeniden inşa meseleleri şunlar:
1- Lice’deki depremzedelerin Kürt olması, afet müdahale ve yeniden inşa faaliyetlerini etkiledi mi?
2- Yetkililer, depremden sonra bölgeye geleneksel konut biçimlerine yabancı bir konut biçimi getirdiler. Bu değişiklik sismik nedenlerle mi yapıldı ve değişikliğin bölge sakinlerinin yaşam tarzına etkisi ne oldu?
3- Oxfam, altıgen şeklindeki poliüretan iglolarını ilk kez Lice’de kullandı. Bu konutlar ne kadar etkiliydi ve Oxfam projeden neden vazgeçti?
4- Lice, büyük miktarlarda petrol parasını çeken ilk büyük ölçekli afetlerden biriydi. Suudi Arabistan’ın yaptığı 10 milyon dolarlık katkı ve Libya’dan gelen 1 milyon doların yeniden inşa üzerinde nasıl bir etkisi oldu?
Açıkçası, ABD Hava Kuvvetleri Akademisi’nden çıkan bir çalışmanın, özellikle de Türkiye-ABD ilişkilerinin hassas olduğu bir zamanda, yoğun siyasi meseleler hakkında yorum yapmasını beklemek neredeyse imkânsız. Ancak, tüm büyük afetlerin, en başından itibaren siyasal boyutu olduğu ve ister yerel isterse de ulusal ya da uluslararası operasyon düzeyinde olsun, bu siyasallığın her düzeyde geçerli olduğu hayatın apaçık bir gerçeği. Bu siyasal boyutun, bir afetten sonra hâkim olacak görünürde irrasyonel bir durum için mantıklı bir açıklama bulmaya çalışan herkes tarafından tanınması ve incelenmesi gerektiği açık. Olayları bu ilksel kısıtlamayla ilişkilendirmeden yeniden inşa hakkında yazmaya çalışmak anlamsız bir alıştırma olacaktır.
Yetkililer, depremzedelerin refahına dair bariz bir endişe taşısa da konutları, Türk devletinin istek ve arzularına pek de sempati duymayan bir nüfusu kontrol etmek için manipülatif bir yardım aracı olarak kullandılar.
Mitchell, tam da resmi görüşe uygun biçimde, Kürt sorunu üzerine hiçbir yorum yapmıyor. Lice’de yaşayan kişilerin “Dağ Türk’ü” olduğu söyleniyor ve Türkiye’de Kürt adı bile kullanılmıyor. Jon Cavanagh ve Fiona Johnson başka bir yerde konuya dair kapsamlı bir çalışma yayımladılar.[2] Burada şunu söylemek yeterli olacaktır: Tüm göstergeler, Lice nüfusunun büyük bir bölümünün gelirini kaçakçılıktan elde ettiğine işaret ediyor. Yetkililerin yerleşim bölgesini yamaçtaki eski şehirden bir mil (1,6 km) uzağa taşıma kararı da muhtemelen bu gerçekle alakalı. Elbette belirgin sismik faktörler var, ancak birçok evin arkasında bulunan ve kaçak malların depolandığı mağaralar gibi daha az görünür olgular da var. Dolayısıyla, farklı saikler bir arada bulunuyor: Yetkililer, depremzedelerin refahına dair bariz bir endişe taşısa da konutları, Türk devletinin istek ve arzularına pek de sempati duymayan bir nüfusu kontrol etmek için manipülatif bir yardım aracı olarak kullandılar.
Ankara’daki akademisyenler ve yetkililerle yaptığım tartışmalar sonucunda resmi tutumları gösteren bir resim belirmeye başladı. Aslında yetkililer olayları ve nüfusu kontrol etmek ister. Büyük bir ordu için halktan alınacak vergilere ve askere alınacak kişilere ihtiyaç vardır. Yeni konutlara taşınan insanlarla birlikte yerelde bir nüfus sayımı yapmak ve bir biçimiyle istenen kontrolü sağlamak mümkün olur. Ve Lice örneğinde, eski şehrin kalabalık ve karmaşık yerleşim yerlerinde bu kontrolü sağlamak imkânsızdı.
Mitchell yeni konutların yerel geleneksel yaşam kalıplarına uygunluğuna dair tartışma yürüttüğü sonuç bölümünde eleştirel yorumlar yapıyor. Lice’de bulunduğum sürede duyduğum başlıca eleştiriler şu konulara değiniyordu: ailelerin hayvanlarından ayrı kaldıklarında yaşadıkları zorluklar, evlerde geniş aile mensupları için yer olmaması, kötü yalıtılmış evlerin kış ortasında yaşadığı ısınma sorunları ve belki de en önemlisi, konutların ana yoldan ve ilçe merkezindeki çarşıdan uzak olması.
Buna karşılık, Mitchell başka ülkelerin yaptığı ve yapılan itirazlara yönelik iyileştirmeleri hedefleyen konut çalışmaları hakkında yorum yapıyor. Belli ki İsviçre, köylülerin hayvanlarından uzak kalması sorununu fark etmiş ve 150 hayvan barınağı inşa etmiş. 2 aydan kısa sürede 1500 konutun inşa edilmesi herhangi bir standarda göre dikkate değer bir başarı olsa da bu konutlar yerel gelenekler pahasına yapılmış gibi görünüyor.
Kültürel sorunun temelinde, Ankara’daki yetkililerin kırsal köylü nüfusa yeniden barınma sağlamaya yönelik determinist bir felsefeyi benimsemiş olmaları yatıyor. Atatürk’ün 1920’li ve 30’lu yıllarda Türkiye’nin yüzünü Doğu’ya değil Batı’ya döndüğünü ilan ettiği “modernleşme” politikalarından bu yana, hâkim değer sistemi geleneksel toplumların daha “ilerici” bir norma yükseltilmesi yönünde oldu. Üç yatak odalı, iç tesisatlı ve muntazam şekilde endüstriyel müstakil bungalovlar inşa etme kararı, Kürt dilinin ve Kürt ulusal kostümünün yasaklanmasını da içeren toplumsal programın bir parçası.
Bu nedenle, Kasım 1976’daki depremde yıkılan Van’ın yeniden inşasında, yetkililerin bu konuda hem kendi ülkelerinden hem de dışarıdan gelen eleştirilere cevap verip vermediğini görmek oldukça ilginç olacak.
Yeniden inşaya yönelik bu büyük eleştirisine rağmen, Mitchell’in araştırmasının 38. sayfasında kaleme aldığı şu sözlere katılmakta zorlanıyorum: “Türkiye, tüm gelişmekte olan toplumlar gibi, bir deprem felaketinin hemen ardından yaşananlarla baş etmekte son derece zorlanmaktadır.”
Ankara’da çeşitli yetkililerle görüştükten ve afet öncesi hazırlık ve afet müdahale planlarını inceledikten sonra benim görüşüm, Türkiye’nin afetlerle başa çıkma konusunda muhtemelen dünyanın en hazırlıklı ülkelerinden biri olduğu yönünde. Bu hazırlık, Van depreminin ardından yürütülen kurtarma operasyonlarının verimli bir şekilde halledilebilmesiyle de kanıtlanmış oldu. Kırsal eğitim programları tarafından güvenli olmayan evlerin yenilenmesine ilişkin prosedürler ve Avrupa Konseyi tarafından oldukça kırılgan durumdaki topluluklara bağışlanan 10 milyon dolar için hazırlanan halihazırdaki teklif ilgiyle takip edilmeyi hak ediyor. Bu faaliyetler, afet öncesi hasar azaltma faaliyetleri alanındaki en gelişmiş deneylerden bazılarını temsil ediyor.
Mitchell, Oxfam iglolarından laf arasında kısaca bahsediyor. Elbette Mitchell’in çalışmasının esas odağı bunlar değil, ancak Oxfam’ın bu girişiminin ayrıntılı biçimde belgelendirilmesi çok kıymetli bir veri olurdu. Afetten yalnızca bir yıl sonra Lice’ye döndüğümde, köylülerin memnuniyetle kullandığı sadece dört iglo bulabildim ama bölge sakinleri bana daha uzak köylerde hâlâ kullanılan ek iglo konutlarının olduğunu söylediler. İglolardaki ironi, bu konutların işlevlerini yerine getirebilmeleri için afet bölgesine çok geç ulaşmış acil durum malzemeleri olmaları. İglolar afet bölgesine ulaştığında 1500 konutun yapımı çoktan tamamlanmıştı. Oxfam, yüksek maliyetin yanı sıra mevcut tesisi oldukça pahalı tavuk kümesleri üretmek için kullanmayı planlayan Türk makamlarına bağışlanan ekipman nedeniyle projeden vazgeçti.
Hem Oxfam’ın konut birimlerinin bariz başarısızlığı hem de önceki tüm evrensel barınma tasarım sistemlerinin başarısızlığı göz önüne alındığında, Oxfam’ın acil durum konutları üretmek için başka bir girişime kalkışması oldukça şaşırtıcı; bu sefer de alüminyum kesitler kullanıyorlar.
Son olarak, afet bölgesine büyük miktarlarda aktarılan petrol parası sorusu var. Bu para yeniden inşa faaliyetini büyük ölçüde finanse etti. O para olmaksızın, beş bin konut inşa etme önerisi ciddi şekilde kısıtlanacaktı. Mitchell çalışmasında Libya’dan gelen 1 milyon dolarlık katkıya atıfta bulunuyor, çünkü bu miktar her biri yaklaşık 8000 dolara mal olan 150 ailelik Yeni Yaprak Köyü’nün tamamının yeniden inşasına ayrıldı. Bu rakam diğer topluluklar için ayrılan konut maliyetlerinden kayda değer derecede yüksek, bu yüzden de dağıtım eşitsizliğinin yerelde huzursuzluk yaratmış olması muhtemel.
Mitchell’in analizleri Türkiye’deki depremleri inceleyen herkes için değerli bir referans kaynağı olacaktır. 102 sayfalık metinde çok sayıda olguya ve 38 adet kullanışlı fotoğrafa yer veriliyor. Tüm bunlar, çalışmanın önemini ve gücünü gösteriyor; çalışmanın zayıflığı ise siyasal konulardaki sessizliğinde yatıyor.
Mitchell’in araştırması, çok önemli bir dersi vurgulamamıza da vesile oluyor. Resmi kurumlar bu tür olaylarla ilgili edindiğimiz bilgilerin artmasını istiyorlarsa, siyasi gerçekleri kabul etmeli ve araştırmacılara tüm faktörleri ele alabilecekleri alanları açmalılar. Şayet bu mümkün değilse (ki durum pekâlâ böyle olabilir), o zaman resmi makamlar tarafından yayımlanan raporların kendilerini sismik analiz gibi tartışmalı olmayan konularla sınırlamaları gerekecektir. Ancak böylesi bir sınırlama, özel kuruluşların ve vakıfların afet müdahalesi ve yeniden inşa faaliyetlerini analiz etme süreçlerine daha fazla dahil olmasını da zorunlu hâle getiriyor. Ian Cheritt, Alan Taylor, Paul ve Charlotte Thompson gibi yazarlar tarafından siyasal alanı analizlerine dahil eden mükemmel afet sonrası değerlendirmeleri var. Ancak bu çalışmalar, genelde az yayımlanan nadir münferit örnekler (ki bu bile kendi içinde geniş bir okuyucu kitlesini garanti edebilecek bir olgu).
Böyle açık araştırmalar olmadan mitler süregidecek; yetkililer kendi kendilerini kandırdıkları bir kozanın içinde hayatlarına devam edecekler ve öğrenilebilecek hayati dersler feda edilecek.
Lice’de yaşanan trajediden iki yıl sonra bugün birkaç derinlemesine soru sorabiliriz:
Yeniden inşa edilen evlere yerleşen depremzedelerin refah düzeyi iyileşti mi yoksa kötüleşti mi?
Yetkililer Lice Depremi’nden herhangi bir ders aldılar mı ve bu dersler Van depremi sonrası verdikleri tepkileri etkiledi mi?
Oxfam, kendi girişiminden bir ders çıkardı mı?
Afet sonrası değerlendirmelerin amacı geçmişten ders çıkarmaya yardımcı olmaksa, bu çalışmanın sürece asgari bir katkı sağladığını da söylemek gerekir.
* Bu yazı, yazarın daha önce yayımladığı “Book Review (The Lice Earthquake in South-eastern Turkey: A Geography of the Disaster)” başlıklı makalesinin yazarın izni ve onayı dahilinde Türkçeye çevrilmesiyle hazırlanmıştır. Orijinal makale için bkz. Davis, I. (1978). Book review (The Lice Earthquake in South-eastern Turkey: A Geography of the Disaster). Disasters, 2(1), 85-87.
[1] Mitchell, W. A. (1976). Reconstruction after disaster-Gediz earthquake of 1970. Geographical Review, 66, 296-313; Mitchell, W. A. ve Glowatski, E. A. (1971). Some aspects of the Gediz (Turkey) earthquake. Journal of Geography, 70, 224-229.
[2] Cavanagh, J. ve Johnson, F. (1976). Earthquakes and pre-fabs. Ecologist, 6(3), 104-106.