Bir “mekanın” “kent” olarak tanımlanması uzun bir zaman dilimi içerisinde gerçekleşmektedir. Bu süreçte kentin coğrafyası, kültürel düzeyi, mimarisi, yaşam biçimi ve tarihsel geçmişi kenti oluşturan unsurlardır. Kentsel mekanların adaletli gelişmesi noktasında en önemli konulardan bir tanesi de özgün bir kimliğe sahip alanların korunması ve gelecek nesillere aktarılmasıdır. Kentsel koruma temelde o mekanın kullanıcılarından başlayan bir süreçtir. Bu nedenle mekanın kullanıcılarının, bir diğer deyişle sakinlerinin, sözkonusu yerin ruhunun sürekliliğinin sağlanması için o yer ile bir bağ kurması, aidiyet duygusu geliştirmesi gerekmektedir.

Küreselleşme ve küreselleşmenin neden olduğu kentsel rekabet sonucu kentin ruhunu yaratan mekanların kaybedilmesi, işlev değiştirmesi ve kimliksizleştirilmesi sonucunda, aidiyet ve kent kimliği arasındaki ilişki daha büyük bir önem kazanmıştır. İşlev değişikliği ile bağlantılı olarak, tarihi alanlarda yapıların kullanıcısının sıkça değişmesi, kullanıcının alana duyduğu aidiyet ile birlikte yapıyı ve alanı sahiplenme hissini de azaltmaktadır. Bu durum tarihi yapıların zarar görmesine, alan bütünündeki sosyal, kültürel ilişkilerin zayıflamasına neden olmakta ve koruma sürecinde sorun teşkil etmektedir. Bu nedenle yaşam alanını sıkça değiştirmeyen yaşlı nüfus aslında mekanın korunması noktasındaki en önemli aktörlerdir.

Aidiyet, bireyin kendisinin bir yerin vazgeçilmez bir parçası olduğunu hissetmesidir. Soyut bir kavram olan aidiyet duygusu insanın temel gereksinimlerinden biri olup bu gereksinim yerine getirilmediğinde bireylerde yalnızlık duygusunun arttığı ya da toplumla uyumlu olmayan davranışların geliştiği görülmektedir.1 Aidiyetin fizik mekandan bağımsız, sadece bireysel algı üzerinden değerlendirilmesi 1970’lerde eleştiri konusu haline gelmiştir. Aidiyet kültürünün oluşması için öncelikle ait olunacak bir yerin gerekli olduğu ve bu yerin, bireysel ve mekansal aidiyetteki önemi vurgulanmıştır.2 Birey ya da grup, ait hissettiği toprağı korur ve şekillendirir. Bu şekillendirme, topluma ait zevk, alışkanlık ve atılımlar ile gerçekleşir. İnsanlar, kendilerini yansıtan eklemeler yaptıkları yerlere kendilerini bağlı hissederler, o yerin bir parçası olarak görürler.3 Buna paralel olarak, kendilerini o yerde güvende ve rahat hisseder, o yeri korur ve ona anlam yüklerler.4

Aidiyetin alt bileşenlerinden olan yere bağlılık (place attachment), fiziksel çevreden çok, o çevrede oluşan güçlü sosyal ilişkiler ile zaman içinde oluşan bir yer bileşenidir.5 Eğer bir yerleşimde anlamlı sosyal ilişkiler oluşuyorsa, paylaşılan anlamlı deneyimler de vardır. Mesch ve Manor, komşuluk ve arkadaşlık ilişkileri ne kadar kuvvetli ise o yere aidiyetin de o kadar kuvvetli olacağını kanıtlamaktadır.6 Hidalgo ve Hernandez de bu savı doğrulamakta ve aktif sosyal ilişkileri olan bireylerin ev, mahalle ve şehir gibi üç farklı ölçekte de güçlü yer bağlılığı olduğunu ifade etmektedir.7

Paylaşılan anlamlar ve sosyal aidiyetin yanı sıra o “yerde” yaşama süresinin uzunluğu da yer bağlılığını etkilemektedir.8 O yerde yaşama süresi, o yerin nasıl kullanıldığı, yere bağlılık hakkında önemli veriler ortaya koyar. Kişinin, deneyiminin fazla olduğu yerlerle bağı daha kuvvetlidir.9 Eve ve topluluğa yönelik bağlılık ile ilgili farklı çalışmalara ve ilgili literatüre bakıldığında, bir yer ile kurulan duygusal bağ, orada yaşama süresi uzadıkça artış gösterebilmektedir.10 Bir yere bağlanma, koruma ve orası hakkında kaygı duyma hislerini içinde barındırmaktadır. Bu nedenle de, yaşadığı yere güçlü şekilde bağlı olanlar, o yerin değişimine karşı bir tutum sergilemektedir.11

Fizik mekan ve aidiyet ilişkisine odaklanan çalışmalar incelendiğinde konunun kentsel dönüşüm, soylulaşma, kentsel yenileme uygulamaları bağlamında ele alındığı görülmektedir. Bu çalışmalarda genellikle fizik mekanın bireyi nasıl etkilediğine odaklanılmış, bireyin fizik mekan üstündeki etkisine temellenen çalışmalar ise kısıtlı kalmıştır.12 Bu bağlamda aidiyet ve kent kimliği ilişkisini koruma bakış açısı ile ele alan, aidiyet ve kent kimliğine ilişkin bireysel yaklaşımların fiziksel mekan üzerindeki etkisine odaklanan, bireysel algı farklılığını mekanda yaşayanların yaşam süreleri üzerinden inceleyen bir doktora araştırması gerçekleştirilmiştir.13 İstanbul içinde özgün kentsel kimliği olan, farklı yaşam sürelerine sahip kullanıcıların bir arada bulunduğu ve en önemlisi anıtsal yapıların, tescilli sivil mimarlık örneklerinin yer aldığı, korunması gereken tarihsel bir alanda bir sınama ve değerlendirme yapılmıştır. Belirlenen kriterlere en uygun alanlardan biri olarak Kadıköy ilçesinde yer alan Moda semti çalışma alanı olarak seçilmiştir.

Araştırmanın bir bölümünde gerçekleştirilen anket çalışmasında, mekandaki yaşama süresi Türkiye, İstanbul, Moda ve konut olmak üzere dört farklı kategoride sorgulanmıştır. Kullanıcıların Türkiye’de, İstanbul’da, Moda’da ve konutlarında kaç yıldır yaşadıkları 0-5 yıl, 6-20 yıl, 21-50 yıl ve 50+ yıl olmak üzere dört grupta değerlendirilmiştir. 

Yaşamının belli bir kısmını yurtdışında geçiren 10 kullanıcıdan 4’ü yurtdışı doğumlu iken 6’sı belli bir dönem yurtdışında bulunmuş kişilerdir. Bu nedenle alandaki kullanıcıların mekanla ilişki kurma noktasında ülkedeki gelişim sürecine hâkim oldukları kabul edilmiştir. Buna ek olarak ankete katılan kullanıcılar içinde Türkiye’de ve İstanbul’da 0-5 yıldır yaşayan kişi sayısının 0 olması, yani tüm kullanıcıların Türkiye’de ve İstanbul’da yaşam süresinin 6 yıl ve üzeri olması, alanı tanımayan kullanıcılarla anket gerçekleştirilmediğini ortaya koyması açısından önemlidir. 

Moda’da ve mevcut konuttaki yaşam süresi karşılaştırıldığında, kullanıcıların mevcut konuttaki yaşam süresi daha kısayken Moda’daki yaşam süresinin daha uzun olduğu tespit edilmiştir. Örneğin 50+ yıldır Moda’da yaşayan sayısı 30 iken, 50+ yıldır mevcut konutta yaşayan sayısı 19’dur. Yüz yüze görüşmelerde de tespit edildiği gibi kullanıcılar konut değiştirme durumunda da yine Moda içerisinde yer seçmeyi tercih etmektedirler. Moda’daki kullanıcıların her dört grupta da birbirine yakın sayılarda yer alıyor olması da süre özelindeki analizler için önemlidir. 

Anket kapsamında aidiyet duygusu 19 ifade üzerinden ölçülmüş, kullanıcılardan her ifadeyi 5’li likert ölçeğine göre numaralandırmaları istenmiştir. Sonuçlar incelendiğinde bir ifade dışında tüm ifadelerde yaşam süresi arttıkça aidiyet duygusunun arttığı görülmüştür. Örneğin 19 ifade içerisinde aidiyet duygusunun en net sorgulandığı “Kendimi Moda’ya ait hissediyorum” ifadesinin aldığı ortalama değer 4,40’tır. Bu ifade 0-5 yıldır alanda yaşayanlarda 4,14 değerini alırken, 50+ üstü kullanıcılarda 4,80 değerini almaktadır. Verilen cevaplarda, yaşam süresinin artması ile doğru orantılı olarak değerin 4,14’den 4,80’e yükseldiği görülmektedir.

Güven duyulmayan bir yere ait hissetmek oldukça güçtür. Bu nedenle bir diğer önemli ifade de “Kendimi Moda’da güvende hissediyorum” ifadesidir. Bu ifadeye verilen cevaplar incelendiğinde, yine her grubun 4 ve üzeri değere sahip olduğu görülmüştür. Bu nedenle Moda’da oturan kullanıcıların kendilerini Moda’da güvende hissettiği söylenebilmektedir. Yaşama süresi ile ilişkili olarak değerlerin 4,43 ve 4,58 arasında değiştiği görülmektedir.

Aidiyet duygusunu ölçmek için kullanılan “Modalı olmak benim parçam” ifadesine verilen cevaplar incelendiğinde ortalama değerin 4,14 olduğu görülmektedir. Bu ifade 0-5 yıldır Moda’da yaşayanlardan 3,62 değerini alırken, 50 yaş üstü kullanıcılardan 4,80 almaktadır. Katılımcıların verdiği cevaplarda, yaşam süresinin artması ile doğru orantılı olarak değerin 3,62’den 4,80’e yükseldiği görülmektedir. Alanda yaşam süresi az olan bireylerin cevabı ortalamanın altında bir değere tekabül ederken, yaşam süresi fazla olan bireylerin cevabı ortalamanın oldukça üstünde bir değer oluşturmuştur. Bu şekilde alanda yaşam süresi arttıkça aidiyet duygusunun da arttığı görülmüştür.

Anket kapsamında kent kimliği algısı 17 ifade üzerinden ölçülmüştür. Bu ifadeler içerisinde “Moda’da bohem insanlar yaşar”, “Moda tam bir Osmanlı mahallesi” gibi ifadelere de yer verilmiş ve bu ifadelerin düşük değer alacağı beklenmiştir. Nitekim bu şekilde hazırlanan dört ifade dışında tüm ifadeler 4 ve üzerinde değer almışlardır. Bu sonuçlara göre katılımcıların kentsel kimlik algılarının yüksek olduğunu söylemek mümkündür. Yaşam süresi arttıkça kentsel kimlik algısının da artacağını iddia eden bu çalışmada sonuçlar incelendiğinde yaşam süresinin artması ile doğru orantılı olarak 21-50 yıldır Moda’da oturanlar ve 50+ yıldır Moda’da oturanların ifadelere verdikleri değerler ortalama değerlerin üzerindedir.

Bir mekanın kimliğini tanımlayabilmek için o mekanı tanıyor olmak gerekir. Bu nedenle öncelikli olarak kullanıcılardan “Moda’yı tanıyorum” ifadesini numaralandırmaları istenmiştir. Cevaplar ne ticesinde ortalama 4,53 değer alan bu ifadenin değeri yaşam süresine göre 4,24 ve 4,80 arasında değişim göstermektedir. “Yaşam şeklim değişse bile buradan taşınmak istemiyorum” ifadesinin ise alanda yeni yaşamaya başlayan kullanıcıdan 3,71, uzun süredir yaşayan kullanıcıdan ise 4,67 değerini aldığı görülmüştür. Bu ifade, yaşama süresi ile aidiyet-kimlik ilişkisini net bir şekilde ortaya koyan ifadelerden biridir. Uzun süredir yaşayan kullanıcılar yaşama mekanının mevcut durumdan daha konforlu bir mekanla değiştirebilecek olma ihtimalini yaşadıkları yere duydukları bağlılık nedeni ile göz ardı edebilmiştir. Yeni kullanıcılar ise mekanla henüz yeterli bağ kuramadıkları için bu ifadeye daha düşük bir değer vermişlerdir. 

Kent kimliği kapsamında sorulan 17 soru 4 farklı yaşam süresi kategorisine göre hem soru bazında hem de genel olmak üzere iki kez Anova analizine tabi tutulmuştur. Genel analiz sonucunda Tablo 2’de görüldüğü gibi ortalama kent kimliği algısı değeri 4,08 çıkmıştır. Ortalamanın üzerindeki değerlerin hangi yaşam süresi gruplarına ait olduğuna bakıldığında ise 4,16 ile 21-50 yıl yaşayanlar ve 4,28 ile 50+ yıldır yaşayanlar gelmektedir. Uzun süredir yaşayan kullanıcıların kent kimliği algısının daha yüksek olduğu bu analiz sonucu ile de ortaya konulmuştur. 

Bir sonraki aşamada yaşam süresi ile aidiyet ve kent kimliği arasındaki ilişki bir path model analizine tabi tutulmuştur. Bu model ile yaşam süresi ve güçlü mekansal aidiyet duygusu arasındaki ilişkinin pozitif yönlü olduğunu görüşmüştür. Kullanıcının mekandaki yaşam süresi ne kadar fazla ise mekana duyacağı aidiyet de o derece fazla olacaktır. Kullanıcının mekansal aidiyet duygusu ne kadar yüksekse, kent kimliği algısı ve paralelinde gelecek olan kent kimliği sürekliliği o derece yüksek olacaktır.

Kent kimliğinin sürekliliği ne kadar sağlanmışsa kentsel koruma algısı da o derece yüksek olmaktadır. Yaşam süresi aidiyeti doğrudan etkilerken, aidiyet de kent kimliğini doğrudan etkilemektedir. Ancak aidiyet, kentsel korumadaki etkisini kentsel kimlik üzerinden sağlayabilmektedir. Bu nedenle birincil ve en önemli değişkenin kent kimliği duygusu olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.

Bu noktada, İstanbul’un artan nüfusuna paralel olarak yoğun bir kentsel büyüme baskısı altında olduğu kabul edildiğinde, Moda’nın mevcut kimliğinin birçok mahalleye göre başarılı bir şekilde korunduğunu söylemek mümkündür. Ancak aidiyet duygusunun yaşam süresi az olan kullanıcılarda yeterli olmadığı ve bu durumun uzun süreli kullanıcıların aidiyetini de olumsuz yönde etkilediği gözlemlenmiştir. Özellikle uzun süre Moda’da yaşayan kullanıcılar ile yapılan yüz yüze görüşmelerde insan ölçeğinde bir semt olan Moda’daki sosyal ilişkilerin çok önemli olduğu, yürüme mesafesinde tüm ihtiyaçların karşılanabildiği ve tanıdıklar ile selamlaşılıp sosyal ilişkiler kurulduğu ve bu bağlamda mekana kendilerini ait hissettikleri belirtilmiştir. Ancak yeni kullanıcılar ile eski komşuluk ilişkilerinin kurulamadığı vurgulanmıştır. Moda’da uzun süredir yaşayan kullanıcıların bir diğer önemli sorunu ise ziyaretçi nüfusudur. Moda’nın mevcut kimliği ve bir mahalle kültürüne sahip olması kullanıcıları bu alana çekerken, yaşanan ziyaretçi baskısı nedeniyle uzun süredir yaşayan kullanıcılar özellikle hafta sonları evden çıkmamaya çalıştıklarını ya da Moda Deniz Kulübü gibi kapalı sosyal ağlar içerisinde bulunmaya özen gösterdiklerini belirtmişlerdir. Bu durumdan memnun olmayan kullanıcılar Moda’nın eski hâline duydukları özleme vurgu yapmaktadırlar. Bu noktada düşünülmesi ve tartışılması gereken bir diğer nokta ise mekanın kullanıcıları ve ziyaretçileri arasındaki adaletin nasıl sağlanması gerektiğidir.

Sonuç olarak, kentsel politikalar kentlerde yeni yerleşim alanları yaratmak, kentleri büyütmek üzerine şekillenmektedir. Ancak bu durum kontrol edilemediği noktada kentlerin kimliklerini kaybetme sorunu ortaya çıkmaktadır. Sürekli değişen, yenilenen kentlerin süreç içinde özgün kimliklerini kaybetmeleri, mevcut kullanıcılarda o yere ait olamama ya da sahiplenememe duygusu geliştirmektedir. Tanımlı bir kentsel kimliğe sahip korunması gereken tarihi alanlarda kullanıcıları yerinden eden uygulama ve projelerden kaçınılması gerekmektedir. Uzun süredir yaşayan kullanıcıların sahip olacağı aidiyet duygusu, mekanın kentsel kimliğinin sürekliliğinin sağlanmasında ana etken olacaktır. Aidiyet ve kent kimliği arasındaki bu etkileşim de kentsel alanların korunmasını beraberinde getirecektir.


1- Maslow, A. (1954) Motivation and Personality, New York: Harper and Row.

2- Schulz, N. C. (1985) The Concept of Dwelling on the Way to Figurative Architecture, New York: Rizzoli International Publications Inc.; Pretty, G.H., H. M. Chipuer, P. Bramston (2003). “Sense of place amongst adolescents and adults in two rural Australian towns: The discriminating features of place attachment, sense of community and place dependence in relation to place identity”, Journal of Environmental Psychology, 23: 273-287.

3- Harris, P. B., B. Brown, C. M. Werner (1996) “Privacy regulation and place attachment: Predicting attachments to a student family housing facility”, Journal of Environmental Psychology, 16: 287–301.

4- Brown, B., D. Perkins, G. Brown (2003) “Place attachment in a revitalizing neighborhood: individual and block levels of analysis”, Journal of Environmental Psychology, 23: 259–271; Hidalgo, M. C., B. Hernandez (2001) “Place attachment: conceptual and emprical questions”, Journal of Environmental Psychology, 21: 273-281; McAndrew, F. T. (1998) “The measurement of ‘rootedness’ and the prediction of attachment to home-towns in college students”, Journal of Environmental Psychology, 18: 409-417; Hay, R. (1998). “Sense of place in developmental context”, Journal of Environmental Psychology, 18:5-29.

5-  Jorgensen, B. S., R.C. Stedman (2001) “Sense of place as an attitude: lakeshore owners attitude toward their properties”, Journal of Environmental Psychology, 21: 233-248.

6-  Mesch, G. S., O. Manor (1998) “Social ties, environmental perception, and local attachment”, Environment and Behavior, 30: 227–245.

7-  Hidalgo, M. C., B. Hernandez (2001) A.g.y.

8-  Gustafson, P. (2009) “Mobility and territorial belonging”, Environment and Behavior, 41: 490-508.

9-  Jorgensen, B. S., R.C. Stedman (2001), A.g.y.; Lewicka, M. (2010). “What makes neighborhood different from home and city? Effects of place scale on place attachment”, Journal of Environmental Psychology, 30: 35-51.

10-  Williams, D. R., J. J. Vaske (2003). “The measurement of Attachment validity an generalizability of psychometric approach”, Forest Science, 49: 830-840.

11-  Vorkinn, M., H. Riese, (2001) “Environmental concern in a local context. The significance of place attachment”, Environment and Behavior, 33: 249-263.

12-  Tweed. C., M. Sutherland (2007) “Built cultural identity and sustainable urban development”, Landscape and Urban Planning, 83: 62-69; Sekor. A. (2008) “‘There Is an Istanbul That Belongs to Me’: Citizenship, Space and Identity in the City”, Annals of the Association of American Geographers, University of Kentucky; Ragab, T.S. (2011) “Historic cultural-landscape conservation: developing a procedural tool for less developed countries”, Center for the Study of Architecture in the Arab Region, Theory, Education and Practice, Amman, Jordan, Nisan 19-23.

13-  Şentürk, A. (2018) “Aidiyet, Kent Kimliği ve Kentsel Koruma Etkileşimi Bağlamında Kullanıcı Sürekliliğinin İrdelenmesi: Kadıköy Moda Örneği”, yayımlanmamış doktora tezi, İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü.

Bir “mekanın” “kent” olarak tanımlanması uzun bir zaman dilimi içerisinde gerçekleşmektedir. Bu süreçte kentin coğrafyası, kültürel düzeyi, mimarisi, yaşam biçimi ve tarihsel geçmişi kenti oluşturan unsurlardır. Kentsel mekanların adaletli gelişmesi noktasında en önemli konulardan bir tanesi de özgün bir kimliğe sahip alanların korunması ve gelecek nesillere aktarılmasıdır. Kentsel koruma temelde o mekanın kullanıcılarından başlayan bir süreçtir. Bu nedenle mekanın kullanıcılarının, bir diğer deyişle sakinlerinin, sözkonusu yerin ruhunun sürekliliğinin sağlanması için o yer ile bir bağ kurması, aidiyet duygusu geliştirmesi gerekmektedir.

Küreselleşme ve küreselleşmenin neden olduğu kentsel rekabet sonucu kentin ruhunu yaratan mekanların kaybedilmesi, işlev değiştirmesi ve kimliksizleştirilmesi sonucunda, aidiyet ve kent kimliği arasındaki ilişki daha büyük bir önem kazanmıştır. İşlev değişikliği ile bağlantılı olarak, tarihi alanlarda yapıların kullanıcısının sıkça değişmesi, kullanıcının alana duyduğu aidiyet ile birlikte yapıyı ve alanı sahiplenme hissini de azaltmaktadır. Bu durum tarihi yapıların zarar görmesine, alan bütünündeki sosyal, kültürel ilişkilerin zayıflamasına neden olmakta ve koruma sürecinde sorun teşkil etmektedir. Bu nedenle yaşam alanını sıkça değiştirmeyen yaşlı nüfus aslında mekanın korunması noktasındaki en önemli aktörlerdir.

Aidiyet, bireyin kendisinin bir yerin vazgeçilmez bir parçası olduğunu hissetmesidir. Soyut bir kavram olan aidiyet duygusu insanın temel gereksinimlerinden biri olup bu gereksinim yerine getirilmediğinde bireylerde yalnızlık duygusunun arttığı ya da toplumla uyumlu olmayan davranışların geliştiği görülmektedir.1 Aidiyetin fizik mekandan bağımsız, sadece bireysel algı üzerinden değerlendirilmesi 1970’lerde eleştiri konusu haline gelmiştir. Aidiyet kültürünün oluşması için öncelikle ait olunacak bir yerin gerekli olduğu ve bu yerin, bireysel ve mekansal aidiyetteki önemi vurgulanmıştır.2 Birey ya da grup, ait hissettiği toprağı korur ve şekillendirir. Bu şekillendirme, topluma ait zevk, alışkanlık ve atılımlar ile gerçekleşir. İnsanlar, kendilerini yansıtan eklemeler yaptıkları yerlere kendilerini bağlı hissederler, o yerin bir parçası olarak görürler.3 Buna paralel olarak, kendilerini o yerde güvende ve rahat hisseder, o yeri korur ve ona anlam yüklerler.4

Aidiyetin alt bileşenlerinden olan yere bağlılık (place attachment), fiziksel çevreden çok, o çevrede oluşan güçlü sosyal ilişkiler ile zaman içinde oluşan bir yer bileşenidir.5 Eğer bir yerleşimde anlamlı sosyal ilişkiler oluşuyorsa, paylaşılan anlamlı deneyimler de vardır. Mesch ve Manor, komşuluk ve arkadaşlık ilişkileri ne kadar kuvvetli ise o yere aidiyetin de o kadar kuvvetli olacağını kanıtlamaktadır.6 Hidalgo ve Hernandez de bu savı doğrulamakta ve aktif sosyal ilişkileri olan bireylerin ev, mahalle ve şehir gibi üç farklı ölçekte de güçlü yer bağlılığı olduğunu ifade etmektedir.7

Paylaşılan anlamlar ve sosyal aidiyetin yanı sıra o “yerde” yaşama süresinin uzunluğu da yer bağlılığını etkilemektedir.8 O yerde yaşama süresi, o yerin nasıl kullanıldığı, yere bağlılık hakkında önemli veriler ortaya koyar. Kişinin, deneyiminin fazla olduğu yerlerle bağı daha kuvvetlidir.9 Eve ve topluluğa yönelik bağlılık ile ilgili farklı çalışmalara ve ilgili literatüre bakıldığında, bir yer ile kurulan duygusal bağ, orada yaşama süresi uzadıkça artış gösterebilmektedir.10 Bir yere bağlanma, koruma ve orası hakkında kaygı duyma hislerini içinde barındırmaktadır. Bu nedenle de, yaşadığı yere güçlü şekilde bağlı olanlar, o yerin değişimine karşı bir tutum sergilemektedir.11

Fizik mekan ve aidiyet ilişkisine odaklanan çalışmalar incelendiğinde konunun kentsel dönüşüm, soylulaşma, kentsel yenileme uygulamaları bağlamında ele alındığı görülmektedir. Bu çalışmalarda genellikle fizik mekanın bireyi nasıl etkilediğine odaklanılmış, bireyin fizik mekan üstündeki etkisine temellenen çalışmalar ise kısıtlı kalmıştır.12 Bu bağlamda aidiyet ve kent kimliği ilişkisini koruma bakış açısı ile ele alan, aidiyet ve kent kimliğine ilişkin bireysel yaklaşımların fiziksel mekan üzerindeki etkisine odaklanan, bireysel algı farklılığını mekanda yaşayanların yaşam süreleri üzerinden inceleyen bir doktora araştırması gerçekleştirilmiştir.13 İstanbul içinde özgün kentsel kimliği olan, farklı yaşam sürelerine sahip kullanıcıların bir arada bulunduğu ve en önemlisi anıtsal yapıların, tescilli sivil mimarlık örneklerinin yer aldığı, korunması gereken tarihsel bir alanda bir sınama ve değerlendirme yapılmıştır. Belirlenen kriterlere en uygun alanlardan biri olarak Kadıköy ilçesinde yer alan Moda semti çalışma alanı olarak seçilmiştir.

Araştırmanın bir bölümünde gerçekleştirilen anket çalışmasında, mekandaki yaşama süresi Türkiye, İstanbul, Moda ve konut olmak üzere dört farklı kategoride sorgulanmıştır. Kullanıcıların Türkiye’de, İstanbul’da, Moda’da ve konutlarında kaç yıldır yaşadıkları 0-5 yıl, 6-20 yıl, 21-50 yıl ve 50+ yıl olmak üzere dört grupta değerlendirilmiştir. 

Yaşamının belli bir kısmını yurtdışında geçiren 10 kullanıcıdan 4’ü yurtdışı doğumlu iken 6’sı belli bir dönem yurtdışında bulunmuş kişilerdir. Bu nedenle alandaki kullanıcıların mekanla ilişki kurma noktasında ülkedeki gelişim sürecine hâkim oldukları kabul edilmiştir. Buna ek olarak ankete katılan kullanıcılar içinde Türkiye’de ve İstanbul’da 0-5 yıldır yaşayan kişi sayısının 0 olması, yani tüm kullanıcıların Türkiye’de ve İstanbul’da yaşam süresinin 6 yıl ve üzeri olması, alanı tanımayan kullanıcılarla anket gerçekleştirilmediğini ortaya koyması açısından önemlidir. 

Moda’da ve mevcut konuttaki yaşam süresi karşılaştırıldığında, kullanıcıların mevcut konuttaki yaşam süresi daha kısayken Moda’daki yaşam süresinin daha uzun olduğu tespit edilmiştir. Örneğin 50+ yıldır Moda’da yaşayan sayısı 30 iken, 50+ yıldır mevcut konutta yaşayan sayısı 19’dur. Yüz yüze görüşmelerde de tespit edildiği gibi kullanıcılar konut değiştirme durumunda da yine Moda içerisinde yer seçmeyi tercih etmektedirler. Moda’daki kullanıcıların her dört grupta da birbirine yakın sayılarda yer alıyor olması da süre özelindeki analizler için önemlidir. 

Anket kapsamında aidiyet duygusu 19 ifade üzerinden ölçülmüş, kullanıcılardan her ifadeyi 5’li likert ölçeğine göre numaralandırmaları istenmiştir. Sonuçlar incelendiğinde bir ifade dışında tüm ifadelerde yaşam süresi arttıkça aidiyet duygusunun arttığı görülmüştür. Örneğin 19 ifade içerisinde aidiyet duygusunun en net sorgulandığı “Kendimi Moda’ya ait hissediyorum” ifadesinin aldığı ortalama değer 4,40’tır. Bu ifade 0-5 yıldır alanda yaşayanlarda 4,14 değerini alırken, 50+ üstü kullanıcılarda 4,80 değerini almaktadır. Verilen cevaplarda, yaşam süresinin artması ile doğru orantılı olarak değerin 4,14’den 4,80’e yükseldiği görülmektedir.

Güven duyulmayan bir yere ait hissetmek oldukça güçtür. Bu nedenle bir diğer önemli ifade de “Kendimi Moda’da güvende hissediyorum” ifadesidir. Bu ifadeye verilen cevaplar incelendiğinde, yine her grubun 4 ve üzeri değere sahip olduğu görülmüştür. Bu nedenle Moda’da oturan kullanıcıların kendilerini Moda’da güvende hissettiği söylenebilmektedir. Yaşama süresi ile ilişkili olarak değerlerin 4,43 ve 4,58 arasında değiştiği görülmektedir.

Aidiyet duygusunu ölçmek için kullanılan “Modalı olmak benim parçam” ifadesine verilen cevaplar incelendiğinde ortalama değerin 4,14 olduğu görülmektedir. Bu ifade 0-5 yıldır Moda’da yaşayanlardan 3,62 değerini alırken, 50 yaş üstü kullanıcılardan 4,80 almaktadır. Katılımcıların verdiği cevaplarda, yaşam süresinin artması ile doğru orantılı olarak değerin 3,62’den 4,80’e yükseldiği görülmektedir. Alanda yaşam süresi az olan bireylerin cevabı ortalamanın altında bir değere tekabül ederken, yaşam süresi fazla olan bireylerin cevabı ortalamanın oldukça üstünde bir değer oluşturmuştur. Bu şekilde alanda yaşam süresi arttıkça aidiyet duygusunun da arttığı görülmüştür.

Anket kapsamında kent kimliği algısı 17 ifade üzerinden ölçülmüştür. Bu ifadeler içerisinde “Moda’da bohem insanlar yaşar”, “Moda tam bir Osmanlı mahallesi” gibi ifadelere de yer verilmiş ve bu ifadelerin düşük değer alacağı beklenmiştir. Nitekim bu şekilde hazırlanan dört ifade dışında tüm ifadeler 4 ve üzerinde değer almışlardır. Bu sonuçlara göre katılımcıların kentsel kimlik algılarının yüksek olduğunu söylemek mümkündür. Yaşam süresi arttıkça kentsel kimlik algısının da artacağını iddia eden bu çalışmada sonuçlar incelendiğinde yaşam süresinin artması ile doğru orantılı olarak 21-50 yıldır Moda’da oturanlar ve 50+ yıldır Moda’da oturanların ifadelere verdikleri değerler ortalama değerlerin üzerindedir.

Bir mekanın kimliğini tanımlayabilmek için o mekanı tanıyor olmak gerekir. Bu nedenle öncelikli olarak kullanıcılardan “Moda’yı tanıyorum” ifadesini numaralandırmaları istenmiştir. Cevaplar ne ticesinde ortalama 4,53 değer alan bu ifadenin değeri yaşam süresine göre 4,24 ve 4,80 arasında değişim göstermektedir. “Yaşam şeklim değişse bile buradan taşınmak istemiyorum” ifadesinin ise alanda yeni yaşamaya başlayan kullanıcıdan 3,71, uzun süredir yaşayan kullanıcıdan ise 4,67 değerini aldığı görülmüştür. Bu ifade, yaşama süresi ile aidiyet-kimlik ilişkisini net bir şekilde ortaya koyan ifadelerden biridir. Uzun süredir yaşayan kullanıcılar yaşama mekanının mevcut durumdan daha konforlu bir mekanla değiştirebilecek olma ihtimalini yaşadıkları yere duydukları bağlılık nedeni ile göz ardı edebilmiştir. Yeni kullanıcılar ise mekanla henüz yeterli bağ kuramadıkları için bu ifadeye daha düşük bir değer vermişlerdir. 

Kent kimliği kapsamında sorulan 17 soru 4 farklı yaşam süresi kategorisine göre hem soru bazında hem de genel olmak üzere iki kez Anova analizine tabi tutulmuştur. Genel analiz sonucunda Tablo 2’de görüldüğü gibi ortalama kent kimliği algısı değeri 4,08 çıkmıştır. Ortalamanın üzerindeki değerlerin hangi yaşam süresi gruplarına ait olduğuna bakıldığında ise 4,16 ile 21-50 yıl yaşayanlar ve 4,28 ile 50+ yıldır yaşayanlar gelmektedir. Uzun süredir yaşayan kullanıcıların kent kimliği algısının daha yüksek olduğu bu analiz sonucu ile de ortaya konulmuştur. 

Bir sonraki aşamada yaşam süresi ile aidiyet ve kent kimliği arasındaki ilişki bir path model analizine tabi tutulmuştur. Bu model ile yaşam süresi ve güçlü mekansal aidiyet duygusu arasındaki ilişkinin pozitif yönlü olduğunu görüşmüştür. Kullanıcının mekandaki yaşam süresi ne kadar fazla ise mekana duyacağı aidiyet de o derece fazla olacaktır. Kullanıcının mekansal aidiyet duygusu ne kadar yüksekse, kent kimliği algısı ve paralelinde gelecek olan kent kimliği sürekliliği o derece yüksek olacaktır.

Kent kimliğinin sürekliliği ne kadar sağlanmışsa kentsel koruma algısı da o derece yüksek olmaktadır. Yaşam süresi aidiyeti doğrudan etkilerken, aidiyet de kent kimliğini doğrudan etkilemektedir. Ancak aidiyet, kentsel korumadaki etkisini kentsel kimlik üzerinden sağlayabilmektedir. Bu nedenle birincil ve en önemli değişkenin kent kimliği duygusu olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.

Bu noktada, İstanbul’un artan nüfusuna paralel olarak yoğun bir kentsel büyüme baskısı altında olduğu kabul edildiğinde, Moda’nın mevcut kimliğinin birçok mahalleye göre başarılı bir şekilde korunduğunu söylemek mümkündür. Ancak aidiyet duygusunun yaşam süresi az olan kullanıcılarda yeterli olmadığı ve bu durumun uzun süreli kullanıcıların aidiyetini de olumsuz yönde etkilediği gözlemlenmiştir. Özellikle uzun süre Moda’da yaşayan kullanıcılar ile yapılan yüz yüze görüşmelerde insan ölçeğinde bir semt olan Moda’daki sosyal ilişkilerin çok önemli olduğu, yürüme mesafesinde tüm ihtiyaçların karşılanabildiği ve tanıdıklar ile selamlaşılıp sosyal ilişkiler kurulduğu ve bu bağlamda mekana kendilerini ait hissettikleri belirtilmiştir. Ancak yeni kullanıcılar ile eski komşuluk ilişkilerinin kurulamadığı vurgulanmıştır. Moda’da uzun süredir yaşayan kullanıcıların bir diğer önemli sorunu ise ziyaretçi nüfusudur. Moda’nın mevcut kimliği ve bir mahalle kültürüne sahip olması kullanıcıları bu alana çekerken, yaşanan ziyaretçi baskısı nedeniyle uzun süredir yaşayan kullanıcılar özellikle hafta sonları evden çıkmamaya çalıştıklarını ya da Moda Deniz Kulübü gibi kapalı sosyal ağlar içerisinde bulunmaya özen gösterdiklerini belirtmişlerdir. Bu durumdan memnun olmayan kullanıcılar Moda’nın eski hâline duydukları özleme vurgu yapmaktadırlar. Bu noktada düşünülmesi ve tartışılması gereken bir diğer nokta ise mekanın kullanıcıları ve ziyaretçileri arasındaki adaletin nasıl sağlanması gerektiğidir.

Sonuç olarak, kentsel politikalar kentlerde yeni yerleşim alanları yaratmak, kentleri büyütmek üzerine şekillenmektedir. Ancak bu durum kontrol edilemediği noktada kentlerin kimliklerini kaybetme sorunu ortaya çıkmaktadır. Sürekli değişen, yenilenen kentlerin süreç içinde özgün kimliklerini kaybetmeleri, mevcut kullanıcılarda o yere ait olamama ya da sahiplenememe duygusu geliştirmektedir. Tanımlı bir kentsel kimliğe sahip korunması gereken tarihi alanlarda kullanıcıları yerinden eden uygulama ve projelerden kaçınılması gerekmektedir. Uzun süredir yaşayan kullanıcıların sahip olacağı aidiyet duygusu, mekanın kentsel kimliğinin sürekliliğinin sağlanmasında ana etken olacaktır. Aidiyet ve kent kimliği arasındaki bu etkileşim de kentsel alanların korunmasını beraberinde getirecektir.


1- Maslow, A. (1954) Motivation and Personality, New York: Harper and Row.

2- Schulz, N. C. (1985) The Concept of Dwelling on the Way to Figurative Architecture, New York: Rizzoli International Publications Inc.; Pretty, G.H., H. M. Chipuer, P. Bramston (2003). “Sense of place amongst adolescents and adults in two rural Australian towns: The discriminating features of place attachment, sense of community and place dependence in relation to place identity”, Journal of Environmental Psychology, 23: 273-287.

3- Harris, P. B., B. Brown, C. M. Werner (1996) “Privacy regulation and place attachment: Predicting attachments to a student family housing facility”, Journal of Environmental Psychology, 16: 287–301.

4- Brown, B., D. Perkins, G. Brown (2003) “Place attachment in a revitalizing neighborhood: individual and block levels of analysis”, Journal of Environmental Psychology, 23: 259–271; Hidalgo, M. C., B. Hernandez (2001) “Place attachment: conceptual and emprical questions”, Journal of Environmental Psychology, 21: 273-281; McAndrew, F. T. (1998) “The measurement of ‘rootedness’ and the prediction of attachment to home-towns in college students”, Journal of Environmental Psychology, 18: 409-417; Hay, R. (1998). “Sense of place in developmental context”, Journal of Environmental Psychology, 18:5-29.

5-  Jorgensen, B. S., R.C. Stedman (2001) “Sense of place as an attitude: lakeshore owners attitude toward their properties”, Journal of Environmental Psychology, 21: 233-248.

6-  Mesch, G. S., O. Manor (1998) “Social ties, environmental perception, and local attachment”, Environment and Behavior, 30: 227–245.

7-  Hidalgo, M. C., B. Hernandez (2001) A.g.y.

8-  Gustafson, P. (2009) “Mobility and territorial belonging”, Environment and Behavior, 41: 490-508.

9-  Jorgensen, B. S., R.C. Stedman (2001), A.g.y.; Lewicka, M. (2010). “What makes neighborhood different from home and city? Effects of place scale on place attachment”, Journal of Environmental Psychology, 30: 35-51.

10-  Williams, D. R., J. J. Vaske (2003). “The measurement of Attachment validity an generalizability of psychometric approach”, Forest Science, 49: 830-840.

11-  Vorkinn, M., H. Riese, (2001) “Environmental concern in a local context. The significance of place attachment”, Environment and Behavior, 33: 249-263.

12-  Tweed. C., M. Sutherland (2007) “Built cultural identity and sustainable urban development”, Landscape and Urban Planning, 83: 62-69; Sekor. A. (2008) “‘There Is an Istanbul That Belongs to Me’: Citizenship, Space and Identity in the City”, Annals of the Association of American Geographers, University of Kentucky; Ragab, T.S. (2011) “Historic cultural-landscape conservation: developing a procedural tool for less developed countries”, Center for the Study of Architecture in the Arab Region, Theory, Education and Practice, Amman, Jordan, Nisan 19-23.

13-  Şentürk, A. (2018) “Aidiyet, Kent Kimliği ve Kentsel Koruma Etkileşimi Bağlamında Kullanıcı Sürekliliğinin İrdelenmesi: Kadıköy Moda Örneği”, yayımlanmamış doktora tezi, İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü.

DÖN