1866 baharında Fransız biyolog, militan cumhuriyetçi Gustave Flourens, Pera’da L’Avenir: Feuille Cosmopolite Quotidienne’in (Gelecek: Günlük Kozmopolit Gazete) ilk ve tek sayısını çıkarmıştı.2 Bu ilk sayı, hem gazetenin hem de daha geniş anlamda kozmopolitizm projesinin bir tür manifestosuydu. Gazetenin hedef kitlesi “halkların ve bireylerin ilişkilerindeki mevcut güvencesizlikten muzdarip olanlar, şimdinin sefaletinden ve insanlığın büyük kısmının içinde olduğu yozlaşmadan dehşete düşenler, yarının tehlikelerini bilge reformlarla engellemek isteyenler[di].”
Flourens bu kelimeleri yazdığı sırada, etrafındaki maddi dünya da hızla değişiyordu. “Bilim sayesinde” diyordu Flourens, “iletişim ziyadesiyle kolaylaştı. Onları ayıran müşterek cehalet ve husumetin yarattığı bariyerleri yıkan halklar giderek kaynaşıyor.”
İstisna kentine nostalji
Pera, tüm insanların birbirine karıştığı örnek mekânlardan biriydi. Bölge 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun dünya kapitalizmine entegre olmasıyla ve Akdeniz’deki halihazır bağlantılarından da faydalanarak hızla büyümüş, dünyanın dört bir yanından tüccar, göçmen, işçi, entelektüel, sanatçı ve diplomatları kendine çekmişti. Flourens’ın manifestosunu yazdığı sırada Pera bir yandan da materyal bir “kaynaşmanın” ortasındaydı. Buraya akanlar sadece dünyanın dört bir yanından insanlar değildi; modern altyapı projeleri toprağı altüst etmiş, uzağı yakına getirmiş, Pera’nın harcına uzak diyarların suyunu, ağacını, hayvanını katmıştı. Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ilk modern belediye teşkilatı olan Altıncı Daire-i Belediye’nin 1857 yılında kurulmasından sonra yatırımcı ve uzmanların eliyle bölgeye doluşan yerli ve yabancı sermaye, sayısız altyapı projesiyle bölgenin fiziki örgütlenmesini değiştirmişti: Ortaçağ surlarının yıkılıp yerlerini nizami sokaklara ve apartmanlara bırakması, Tünel, tramvay, köprü, suyolları, rıhtım ve lağımların inşası bu dönüşümün parçalarıydı.
Tüm bunlar, modern tarihyazımı için aynı zamanda bir kozmopolitleşme süreciydi, kent dünyanın dört bir yanından gelen insanların kaynaşmasına imkân verecek şekilde gelişmiş, Pera’nın bahçe, otel, kafe, pasaj ve kulüpleri 19. yüzyılın ikinci yarısında kozmopolitizmin fiziki tezahürünün en iyi gözlemlenebileceği yerler hâline gelmişti.
Pera’nın, modern altyapısı ve sakinlerinin çeşitliliğiyle, Osmanlı başkenti içinde tekil bir yeri olduğu fikrini, bir nebze Pera sakinleri ortaya atmıştı. L’Avenir’in tek nüshası yayımlanmadan bir sene önce, bölgenin önemli gazetelerinden Journal de Constantinople (Konstantinopolis Günlüğü), Pera’da son yıllarda kurulmuş “endüstriyel, ticari, finansal ve lüks tesisleri” övmüştü, ki bunlara “zengin dükkânlar, gazinolar, tiyatrolar, kulüpler ve farklı farklı milletlere ait kuruluşlar” dahildi. Bu “çeşitli kurumlar” belediyenin eriştiği “uygarlık seviyesini ve heybetli ilerlemeyi tasdik [ediyordu].”3 Pera’nın bir başka popüler gazetesi La Turquie (Türkiye), Pera’nın giderek daha aristokratik bir belde olmasının sebeplerini sayarken, müthiş otel ve kafelerden, elçilik ve konsolosluklardan, yeni posta servislerinden, şirketlerden, Fransız ve İtalyan tiyatrolarından, büyük mağazalardan, matbaalardan ve gazetelerden, son olarak da Avrupalı soyluların, bankacıların, mülk sahiplerinin, avukatların, doktorların ve turistlerin çokluğundan bahsetmişti. “Bugünkü Pera,” diyordu gazete, “uygarlıkla temasın nelere kadir olduğunu ve çağın terakkisinin neye ihtiyaç duyduğunu gösteriyor.”4
19. yüzyılın ikinci yarısında dillendirilmeye başlayan Pera’nın bu istisnai imajı, 20. yüzyılda doruğa çıktı, özellikle de 1980 ve 90’lardan itibaren, Pera’nın fin de siècle (yüzyılın sonu) kozmopolitliğinin, nostaljik bir sahiplenmeyle yeniden keşfedilmesiyle. Edhem Eldem’in belirttiği gibi, Pera’nın yeniden keşfi “bilimsel araştırma, merak, egzotizm [ve] fantezinin garip bir karışımı” olarak zuhur etmiş, kentin elitlerinin tekrarlayan hikâyelerinden mürekkep bir Pera anlatısı yaratmıştı.5 Bu söylemin bir yandan Pera’nın Ceneviz geçmişiyle 19. yüzyıl deneyimini tarihsizleştirerek bağdaştırması, bir yandan da modernleşme ve Batılılaşma anlatılarıyla eşleştirmesinin sorunlu doğası hakkında daha önce yazıldı.6 Kaldı ki bu dönemin üst sınıf kent kültürünü tanımlamak için kullanılan kozmopolitizmin Pera’yla sınırlı olmadığı ve özellikle Akdeniz’in liman kentleri için çok yaygın bir kullanım olduğu, bu yaygınlığın hem kolonyal hem de ulusal olmayan bir moderniteye nostaljiyle şekillendiği7 ve terimin -Ilham Khuri-Makdisi’nin deyişiyle- “muhtemelen açıkladığından çok daha fazlasını müphemleştirdiği” artık literatürde kabul ediliyor.8
Bizans tarihçisi ve arkeoloğu Robert Ousterhout, “Bu şehir bir gerçeklikten çok bir kavram olarak geçerliliğini korur”9 derken, İstanbul’un Bizans geçmişiyle olan kesintili ilişkisinden dem vuruyordu. Her ne kadar bölge daimi bir dönüşüm içinde olsa da, Pera’nın 19. yüzyılı doğal olarak Bizans İstanbulu’ndan çok daha görünür durumda. Pera’nın 19. yüzyılda açılan “modern” sokaklarını şimdi tasarım dükkânları dolduruyor, o dönemde inşa edilen binalarda artık mimarinin ve -çoğunlukla sorunlu- restorasyon pratiklerinin nostaljik etkisinden de faydalanan müzeler, galeriler ve araştırma merkezleri var. Yüzyıl sonunda açılan Tünel, Pera Palas ve Altıncı Daire-i Belediye binası, dönemin en sembolik yapı ve kurumlarından üçü olarak aynı fonksiyonlarını sürdürüyor, yarattıkları tarihsel cazibe civarlarının dönüşümünü hâlâ etkiliyor. Ancak Ousterhout’un Bizans İstanbulu hakkında söylediğini, gerçekliği güçsüz olduğu için değil, fakat kavramı çok güçlü olduğu için 19. yüzyıl Perası’na uyarlamak da mümkün:
Kozmopolit Pera araştırmacılar, amatör tarihçiler, edebiyatçılar, seyyahlar, mimarlar ve karar vericilerin ortaya attığı bir fikir, bir kavram, Edward Said’den alıntılayarak söylersek, bir “arşiv”.10 Bu arşiv bir dereceye kadar yüzyıl sonu yapılı çevresinin dayanıklılığı ve fizikselliği sayesinde sürdürülebiliyor, böylece 21. yüzyılda bu mekânlar ticarileşmiş bir nostalji içinde yeniden işlevlendirilebiliyor. Ve yine bu arşiv tamamen yalan ya da yanlışlardan da oluşmuyor, ancak Pera’nın tarihine, coğrafyasına ve sosyal topografyasının katmanlarına bakışımızı belirleyen sınırlı bir çerçeve sunuyor. Pera’nın karmaşık tarihinin önemli bir kısmını dışlayan, geriye “gerçeklikten çok bir kavram” bırakan bir çerçeve…
Gelecek için Pera Arşivi – yeniden
Bu çerçevenin dışına çıkmaya çalışan bir tarihsel anlatıyı 2020 yılında kurmaya çalışmanın bazı riskleri var. Pera’nın “kozmopolitliğini” eleştirmenin, tüm dünyada milliyetçi, muhafazakâr, yabancı düşmanı ideoloji ve iktidarların tektipçi tarih anlayışlarını hegemonik hâle getirdiği bir zamanda nasıl bir faydası olabilir? Çokdilli ve çokdinli toplulukların, tüm sınırlarına rağmen paylaştıkları mekânlara duyulan nostaljinin yersiz olduğu söylenebilir mi?
Bu sorular beni Gustave Flourens’a geri getiriyor. 1866’da Pera’da L’Avenir: Feuille Cosmopolite Quotidienne’in ilk sayısını çıkaran Flourens buradaki kısa misafirliğinin ardından, Pera’da kurduğu tanışıklıklardan da faydalanarak Atina’ya geçmişti. Atina’da L’Orient, justice pour tous (Doğu, herkes için adalet) adlı başka bir gazete çıkarmıştı. Flourens’ın radikal faaliyetleri entelektüel alanla sınırlı kalmamış, Atina’da da kısa bir süre kaldıktan sonra kendisini Girit İsyanı’nda bir gerilla lideri olarak Osmanlılara karşı savaşırken bulmuştu. 1860’ların sonunda Paris’e döndüğünde Bonapartist rejimin azılı bir muhalifi olmuş, bu arada gazete yazılarıyla Şark Meselesi’ni gündemde tutmaya devam etmiş, Akdeniz’deki radikal ağlara desteğini ve onlarla dayanışmasını sürdürmüştü.11
Flourens’ın Akdeniz’deki radikal hareketliliğinin başlangıç noktasını oluşturan Pera’daki manifestosu bir yandan kozmopolit Pera literatürüyle örtüşüyordu. Bölgenin kentsel koşulları, üstelik de Collège de France’ta ders veren Fransız bir biyoloğu Pera’ya gelmeye ve burada isminde “kozmopolit” geçen bir gazete çıkarmaya teşvik etmişti. Öte yandan, Flourens’ın gözünde Pera’nın kozmopolitliği, tarihyazımında öne sürüldüğü gibi yan yana duran farklılıkların yarattığı bir sosyolojik gerçeklik değil, uğruna mücadele etmek gereken bir projeydi ve kent bu rüyayı gerçekleştirmek için en iyi çevreyi sunuyordu. Bu vizyon varlığını kente borçlu değildi, ama halihazırda çeşitliliği olan bir kentten ilham alıyordu. Flourens’ınki, “şimdinin sefaletinden ve insanlığın büyük kısmının içinde olduğu yozlaşmadan dehşete düşenlerin” kozmopolitizmi için bir eylem çağrısıydı. Bu çağrı Flourens’ı Pera’daki Yunan entelektüellerle buluşturmuş ve Girit İsyanı’nda Osmanlılarla savaşmasına giden yolu açmıştı. Flourens’ın kozmopolitizmi, “dayanışarak” inşa edilebilecek bir potansiyel, birbirlerine muhtaç olanların siyasal ufkuydu.
Manidar biçimde L’Avenir Hazzopulo Pasajı’ndaki Christian Roth/Librairie Etrangère kitabevinde satılıyordu. Bu kitapçı, dönemin radikal yazınını bulmak için doğru bir adresti, Namık Kemal ve diğer Jön Türklerin yapıtları da burada bulunuyordu. Flourens’ın, bir Osmanlı vatandaşıymış gibi yazdığı manifesto, diğer radikal broşür, dergi ve kitaplarla aynı raflarda yerini almıştı, fiziki ve aynı zamanda edebi bir “kaynaşma”nın tezahürü olarak. Pera’nın yaşanan kozmopolitizmine içkin, bir yatırımcıya şehrin merkezinde büyük bir arsa sahibi olup üstüne dükkânlarla dolu bir pasaj inşa etme şansı veren eşitsizlik, başka dünyalara dair tahayyüllerin ve potansiyel kozmopolitizmlerin üretildiği ortamı da şekillendirmiş, bu ortam Jön Türklerle geleceğin komünarlarını aynı raflarda buluşturmuştu.
Gerçek şu ki mitik kentlerin /dönemlerin varsayılan kozmopolitizmlerine duyulan nostalji milliyetçi, muhafazakâr ve yabancı düşmanı ideolojilerin geri dönüşlerini engelleyemedi. Eğer 19. yüzyıl kent deneyimini özgürleştirici siyasi referanslar için kazacaksak, bunların Gustave Flourens gibi kendi şimdilerinin, Pera’da, diğer Akdeniz ve Ortadoğu kentlerinde kolaylıkla gözlemlenebilen sefaletine duyarlı olanların açtıkları ihtimallerde aranması gerektiğini düşünüyorum. Flourens gibilerin Pera’nın mekânsal örgütlenmesinde filizlendirdiği ütopik projeleri, gerçekleşmemiş hayalleri, ham ihtimallerini yok saymak, bunları Pera’nın arşivine dahil etmemek ve yerine Pera’nın varsayılan kozmopolit sosyolojik gerçekliklerini koymak, tarihsel perspektifimizin kısıtlanmasına sebep oluyor. Bu perspektif, eşitsiz mekânsal ve coğrafi ilişkilerle, yaratırken yok eden, yerleştirirken yerinden eden bir kentsel dokuyu sabitliyor, maddileştiriyor ve kutsuyor. Oysa 1871 yılında Paris Komünü’nün liderlerinden biri olarak öldürülen Gustave Flourens’ın, bir Osmanlı radikali olarak kaleme aldığı manifestosundan Osmanlılara karşı savaştığı Girit İsyanı’na giden yolculuğunun başlangıç noktası olan 19. yüzyıl Perası’nda, çok daha akışkan ve mücadeleci bir geçmişin de izleri bulunuyor. Pera’nın kozmopolitliğini en çok da bu izlerde, gerçekleşmemiş bir vaadin arşivde bıraktığı “gelecek” kırıntılarında aramak gerekiyor.
1- Bu yazı kısmen 2018 yılında tamamladığım doktora tezime dayanmaktadır. Bkz. Kentel, K. M. (2018). Assembling ‘Cosmopolitan’ Pera: An Infrastructural History of Late Ottoman Istanbul (Yayımlanmamış doktora tezi). University of Washington.
2- Flourens, G. (1866, 1 Mayıs). Notre Programme. L’Avenir: Feuille Cosmopolite Quotidienne.
3- Chronique. (1865, 24 Ocak). Journal De Constantinople, (4584).
4- Péra. (1866, 14 Ağustos). La Turquie, (162).
5- Eldem, E. (2006). Ottoman Galata and Pera between Myth and Reality. U. Tischler (Ed.), From ‘milieu de mémoire’ to ‘lieu de mémoire’: The Cultural Memory of Istanbul in the Twentieth Century içinde (s. 19-36). Münih: M. Meidenbauer, s. 20.
6- A.g.y., s. 25; Eldem, E. (2013). Istanbul as a Cosmopolitan City Myths and Realities. A. Quayson ve G. Daswani (Ed.), A Companion to Diaspora and Transnationalism içinde (s. 212-230). Oxford: Blackwell, s. 219-220; Kentel, K. M. (2018). Caricaturizing ‘Cosmopolitan’ Pera: Play, Critique, and Absence in Yusuf Franko’s Caricatures, 1884-1896. Journal of the Ottoman and Turkish Studies, 5(1), 7-32.
7- Ben-Yehoyada, N. (2017). The Mediterranean Incarnate: Region Formation between Sicily and Tunisia since World War II. Chicago: University of Chicago Press, s. 206-207.
8- Khuri-Makdisi, I. (2010). The Eastern Mediterranean and the Making of Global Radicalism, 1860–1914. Berkeley: University of California Press, s. 142.
9- Ousterhout, R. (2011). Konstantinopolis’in Yeniden Keşfi ve Bizans Arkeolojisinin Başlangıcı: Tarihyazımsal Bir İnceleme. Z. Bahrani, Z. Çelik ve E. Eldem (Ed.), Geçmişe Hücum: Osmanlı İmparatorluğu’nda Arkeolojinin Öyküsü içinde, 1753-1914. İstanbul: SALT, s. 206.
10- Said, E. (2003). Orientalism. Londra: Penguin Books, s. 41-42.
11- Maurel, F. (1872). Notice nécrologique sur Gustave Flourens, membre de la Société d’ethnographie. Paris: Bureaux de la Société d’Ethnographie; Kallivretakis, L. (1983). Gustave Flourens (1838-1871) et la Grèce 1983 (Yayımlanmamış doktora tezi). Sorbonne University; Timur, T. (2016). Yakın Osmanlı Tarihinde Aykırı Çehreler. İstanbul: İmge, s. 65-77; Gürer, A. Ş. (2014). Tanzimat Döneminde Sarıyerli Hoca Sadık Efendi Vakası. Journal of Turkish Studies, 9(7), 41-50.