1970’lerde yükselen CHP’nin “ortanın solu” siyasetinin yerel yönetimlerdeki temsilcilerinden olan İsvan, hızla büyüyen kente 1973 yılında büyük umutlarla başkan seçilir. Seçildiği pozisyonun ilgilenmesi beklenen sorunlarının boyutu ile sahip olduğu yetki ve imkânlar arasındaki makasın açıklığıyla hızla yüzleşen İsvan, başkanlığı boyunca bu durumu gündemde tutmaya çalışır.
Gecekondulaşma, su ve kanalizasyon, kentsel hizmetlere erişim gibi oldukça büyük kentsel sorunlarla boğuşan İstanbul, Ankara’nın vesayeti altındadır. İstanbul’un kanalizasyon sorununun çözümü için Dünya Bankası devrededir ve İstanbul çevresindeki çok sayıda belediyeyi kapsayan bir su ve kanalizasyon idaresinin kurulması için hükümetle bir protokol yapılmıştır. Banka, (sonradan İSKİ olacak) bu idarenin kurulması şartıyla ucuz kredi verecektir. Ancak merkezi hükümetin süreci ağırdan alması karşısında mevcut idari yapı içinde çözüm üreten ve Dünya Bankası’nı ikna eden İsvan’ın önü Ankara tarafından kesilir.
İstanbul’un kanalizasyon gibi yakıcı kentsel sorunlarının merkezi siyasetin gündeminde olmadığını açık bir şekilde gören Ahmet İsvan, bu tecrübeyi, adeta bir isyan gibi önce gazetede yazar. Sonrasında Başkent Gölgesinde İstanbul anı kitabında detaylı bir şekilde anlatır.
İsvan, yine anı kitabında su meselesini ele alır. “Halk ve Ucuz Su” alt başlığı ile gecekonduların yaşadığı suya erişim sorununu, bu sorun için geliştirdiği çözümü ve karşılaştığı zorlukları yazar:
“1973 sonunda ilerici bir politikanın temsilcileri olarak belediye meclisini ve başkanlığını kazanarak göreve başladık. Gecekondulara yalnız mahalle çeşmeleri yapılmakta, su şebekesi düşünülmemekteydi. Kentin gelişmiş yöreleri evlerine su alabilirken, gecekondular suyu taşıyabildikleri kadar çeşmeden kovayla taşıyacaklar ya da sakadan satın alacaklardı. Sular İdaresi’nin abonelere tarifesi, bir teneke su için 3,5 kuruştu. Gecekonduda ise sakalar suyun tenekesini 100-125 kuruşa satıyordu. Gecekondulara su şebekesi yapılabilirse, onlar da ucuz su alabileceklerdi. Sular İdaresi’nin şebeke yapacak parası yoktu. Belediye meclisinde su tarifesini teneke başına 3,5 kuruştan 5,5 kuruşa yükselttik. Böylece gecekondulara su şebekesi yapmak için 78 milyon liralık bir kaynak sağladık, yani su gibi vazgeçilmez bir nimetten yararlanmakta olan vatandaşlarımızdan teneke başına 2 kuruş fazla alarak, su şebekesi olmadığı için 1 teneke suya 125 kuruş ödeyen vatandaşlarımıza tenekesi 5,5 kuruştan su alabilecekleri bir olanak sağladık. O yıl yalnız gecekondulara 86 kilometre su şebekesi döşedik. Kadıköy’de Fikirtepesi, Sarıyer’de Doğan Evler ve Maden, Beşiktaş’ta Hisarüstü, Zeytinburnu’nda ve Gaziosmanpaşa’da birçok gecekondu mahalleleri su şebekesine kavuştular ve su abonesi oldular.
1976 başında Sular İdaresi yeni toplusözleşme ve artan malzeme fiyatları nedeniyle gene yatırım yapamayacak duruma düştü. Biz, gecekondulara şebeke yatırımı için tarifeyi gene yükselterek suyun tenekesini 5,5 kuruştan 7 kuruşa çıkardık.
(…) Bozuk düzen kendisini o kadar tutarlı bir biçimde korumaktadır ki, halkın demokratik yönetimi olan belediyeler, düzeni ilgilendiren bir karar alamasınlar diye, hiçbir önemli kararı kendi başlarına alamayacakları bir vesayet altında tutulurlar. Halkın temsilcisi belediye meclisinin alacağı kararlar ya valinin ya da bakanlıklardan birisinin onayına bağlıdır. Su tarifesi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın onayı olmazsa geçersizdir. 1974 tarifesi bakanlık onayladığı için geçerli olabilmişti. 1976 başında ise, MC hükümeti vardı. Bakanlık tarifemizi onaylamadı.”