Türkiye, 2011 yılında Suriye’deki iç savaş nedeniyle tarihinde görülmemiş kitlesel dışgöç hareketiyle karşı karşıya kaldı. Başlangıçta geçici olarak görülen ve mülteci kamplarına yerleştirilen göçmenler Suriye’deki iç karışıklıklar sürdükçe, kalıcılaştılar ve kampların dışında kentlere yerleşmeye başladılar. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü verilerine göre Türkiye’de yaşayan kayıtlı Suriyeli göçmen nüfusun (Şubat 2019 itibarıyla 3.644.342 kişi) çok büyük bir kısmı (3.501.606 kişi) kentlerde yaşamaktadır. Türkiye’de yaşayan Suriyeli mültecilerin yaş dağılımlarına bakıldığında yaklaşık %45’inin 0-18 yaş aralığında olduğu görülmektedir. 60 yaş ve üzeri mültecilerin sayısı ise 122.867’dir ve kayıtlı Suriyeli nüfusun yaklaşık %3,3’ünü oluşturmaktadırlar.1

Mülteciler hakkında yapılacak araştırmalar için çeşitli idari kısıtlamalar olmasına rağmen yerli ve yabancı pek çok araştırmacı bu konuyla yakından ilgilenmektedir. Araştırmalarda özellikle çalışma çağındaki yetişkinlere, çocuklara ve kadınlara yönelik ilgi yoğunlaşmaktadır. Ancak Türkiye’de yaşlı mültecilerle ilgili yok denecek kadar az araştırma vardır.2 Diğer ülkelerde de yaşlı mültecilerin deneyimlerine ilişkin sınırlı sayıda araştırma yapılmıştır ve bunlar genellikle yaşlı mültecilerin sağlığı, iyi olma hâli, yerleşim durumu ve adaptasyonu ile ilgilidir.3 Yaşlı mültecilerle ilgili araştırmaların azlığında yaşlı mültecilerin sayıca az olması önemli bir etken olabilir. Ancak yaşlı göçmenler dendiğinde güncel olarak yaşlı kişileri tanımlamak yeterli değildir; yaşlanan göçmenleri de göz önünde bulundurmak gerekir.4 Bu bağlamda yaşlı mülteciler konusu bugün yaşlı olan mültecileri kapsamakla birlikte giderek kalıcılaşan bu nüfusun yaşlanmakta olan kesimlerini de içermelidir. 

Zorunlu göçün koşulları, güvenlik, hareketlilik ve gidilen yerdeki belirsizlik, yaşlıların gençlere oranla daha az göç etmesine neden olmaktadır. Ancak sayısal çoğunluğun ötesinde bu yaş grubunun belirli ihtiyaçları vardır ve göçün onların üzerindeki etkisinin değerlendirilmesi gereklidir. Akademik ilgide yaşlı mültecilere yönelik görünmezliği, yaşlı Suriyelilerin kamusal ve mekansal görünmezliğiyle birlikte ele almak mümkündür.

Yaşlılıkla birlikte artan, hafızanın gerilemesi, işitme kaybı, hareket yeteneğinin azalması gibi çeşitli riskler yaşlıların bağımlılıklarının artmasına neden olmaktadır. Bu risklerle zaten karşı karşıya olan yaşlı mülteciler göç sürecinde sosyal ilişkilerinin ortadan kalkması, ailenin mekansal olarak dağılmasıyla aile bağlarının zayıflaması, ekonomik ve sosyal güvenlik sorunu gibi çeşitli kayıplara maruz kalabilmektedirler. Gittikleri ülkede ise mültecilere yönelik temel sağlık desteği yaşlıların ihtiyaçlarına cevap verebilecek hizmetleri (bakım, işitme, hareket etmeye yardımcı araçlar vb.) kapsamamaktadır.5 Pan Amerikan Sağlık Örgütü’nün yaptığı araştırma, yaşlıların savaş ve çatışma gibi durumlarda bedensel ve zihinsel fonksiyonlarını kaybettiğini ve bu nedenle yeni koşullara adapte olmalarının zorlaştığını ortaya koymaktadır.6 Bu bakımdan yaşlı mültecilerin göç hikayeleri, yeniden yerleşim koşulları ve yaşam koşulları diğer göçmen grupların koşullarından daha zorlayıcıdır. Aynı zamanda savaş ve çatışma gibi ortamlardan geldikleri için yaşadıkları deneyimler sarsıcı ve kendi bedensel, zihinsel ve ruhsal kırılganlıklarını artıran deneyimlerdir.7 Yeni bir sosyal ortama uyum sağlamaları zordur ve bunda en büyük etken geldikleri ülkenin diline ve kültürüne yabancı olmalarıdır. Bu ise yaşlılıkta başkalarına bağımlılıklarını daha da artırmaktadır. Bu bağımlılık dışarıdaki sosyal hayattan soyutlanmış bir yaşam sürdürmelerine neden olurken aile içinde de saygınlık ve otorite kaybına yol açabilmektedir.8

Yaş dostu kentler kavramı ile sadece fiziksel mekanların uygunluğu hedeflenmez; kentsel alanda kaliteli ve bağımsız yaşamı sağlayacak destekler ve süreçler de bu bağlamda önemlidir.

Kentler üretim, bölüşüm ve tüketim ilişkilerinin yaşandığı sosyal arenalardır. Günümüzde uygulanan küresel politikalar, artan insan hareketliliği ve çeşitliliği, kentlerin bu özelliğini daha da artırmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün ortaya koyduğu ve Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve Dünya Sağlık Örgütü’nün politik olarak temel aldığı Yaş Dostu Kentler ve Topluluklar konsepti, bireylerin saygın ve bağımsız bir şekilde yaşayabilecekleri ideal yaşam ortamının sağlanmasını öngörür. Bireylerin yaşam kalitelerini sağlayacak şekilde kentsel hizmetlere ve kaynaklara erişebilirliğini ve aktif katılımını temel alır.9 Dünya Sağlık Örgütü’nün “aktif yaşlanma” kavramı yaşlı insanların sosyal, kültürel, manevi, ekonomik ve sivil alana katılmaya devam edebilmelerinin sağlanması ilkesinden hareket eder.10 Bu kapsamda yaşlıların bağımsız ve aktif bir şekilde yaşlanmalarına olanak sağlayacak çevrelerin oluşturulması hedeflenmiştir. Bu hedef, üç temel ilkeye dayanmaktadır; sağlık, katılım ve güvenlik. Bu ilkeler, Yaş Dostu Kentler ve Topluluklar çerçevesinde şu kriterlere uygulanır; ulaşım, konut, sosyal katılım, vatandaşlık ve işgücüne katılım, bilgi edinme ve iletişim, toplum desteği ve sağlık hizmetleri, dış mekanlar ve binaların uygunluğu. Bu bağlamda yaş dostu kentler kavramı ile sadece fiziksel mekanların uygunluğu hedeflenmez; kentsel alanda kaliteli ve bağımsız yaşamı sağlayacak destekler ve süreçler de bu bağlamda önemlidir. Sınıfsal, etnik, toplumsal cinsiyet farklılıklarına dayalı olarak katılımın her birey için sağlanması esastır. Bu bağlamda yaş dostu kentler yaklaşımı kentteki mülteciler de dahil olmak üzere tüm yaşlıların yukarıda sözü edilen kaynaklara erişimini ve bu kaynakların yaşlılar için uygunluğunun sağlanmasını hedeflemektedir. 

Sosyal dışlanma, genel anlamda kaynaklara erişimden dışlanmayı ifade eder ve tüm kaynakların mekanla ilişkisi vardır. Kaynaklara erişim ya da erişememe mekanda ve mekanla kurulan ilişki aracılığıyla gerçekleşir. Walsh ve arkadaşlarına göre, yaşlılıkta mekansal dışlanma, yaşlı bireyin yaşam kalitesini etkileyen ve mekansal kaynakların, hakların, malların ve hizmetlerin eksikliğini ve erişememeyi, aynı zamanda toplumsal ilişkilere ve faaliyetlere katılamamayı içeren karmaşık bir süreçtir.11

Yaşlılık alanında mekansal dışlanmaya yönelik teoriler ve araştırmalar yeni yeni canlanmaktadır. Moulaert, Vanka ve Drilling, yaşlılıkta mekansal dışlanmaya yönelik bir kavram oluşturmak için Lefebvre’in mekanın üretimi kavramsallaştırmasından hareket etmişlerdir. Lefebvre’e göre mekan, gündelik yaşam pratikleri ile yaşanan, algılanan ve tasarlanan dinamik bir süreçtir. Moulaert, Vanka ve Drilling, yaşlılıkta dışlanma modelinden hareketle yaşı, mekansal dışlanmada temel bir dezavantaj olarak kurgulamakta ve yaşlılıkta mekansal dışlanmayı, Lefebvre’in ortaya koyduğu mekanın yaşanma, algılanma ve tasarlanma düzeylerine göre değerlendirmektedirler. Buna göre mekanda görünmezlik, göçmenler, etnik gruplar, yoksullar ya da çöküntü alanlarında yaşayanlar gibi topluma ait sayılmayan bireylerin tabi olduğu bir süreçtir.12

Mekansal pratikler açısından mekansal dışlanmanın boyutları, ev ve yerleşim koşulları, topluluk, mahalle, bölge ve ulus düzeyinde ele alınmaktadır. Algılanan ve tasarlanan olarak yaşlılıkla ilgili mekansal boyutlar mekan algısı, ev algısı, yere bağlanma, mekana adaptasyon ve aidiyettir. Dışlanma pratiği ise güç ilişkileri, yönetim ve kentli-yaşlı ilişkisi bağlamında ele alınmaktadır.13

Yaşlılıkta alışılan ve uzun yıllar yaşanan yerlerden kopuş, yaşlı bireyin aidiyet duygusunun yok olmasına, dolayısıyla yaşlının yaşam kalitesi ve güvenlik duygusunun zayıflamasına neden olmaktadır.

Mekansal pratik olarak yerleşilen ev, evin fiziksel koşulları, mahallenin sosyoekonomik düzeyi, kent merkezine uzaklığı, başka bir ifadeyle mekansal dağılım, yaşlı mültecilerin mekanla ilişkilerini, dolayısıyla dışlanmanın düzeyini etkilemektedir. Genellikle Suriyeli mülteciler, kentlerin kötü fiziksel koşullarına sahip ucuz, merkezden uzak mahallelerine yerleşmektedir. Bunda ekonomik sınırlayıcıların yanı sıra ev sahiplerinin kiracı olarak Suriyelileri tercih etmemesi, mültecilerin kira bedelini ödemekte zorlanmaları ve hanelerinin kalabalık olmaları etkilidir. Yerleşilen evlerde birden fazla aile bir arada kalmak zorundadır.14 Bu nedenle evin fiziksel koşulları da yaşlı mülteciler açısından uygun olmamaktadır. Bu durum mültecilerin mekansal olarak ayrışmasına neden olmakta,  dolayısıyla cadde, meydan, alışveriş merkezleri, sosyal ve kültürel merkezler, ekonomik merkezler ve çeşitli faaliyet alanlarına erişimlerini kısıtlamaktadır. Mardin’de Suriyeli mültecilerle ilgili yapılan bir dizi araştırmanın bulguları, genellikle sığınmacıların yaşadıkları mahallede kaldıklarını ve yerli halka göre kent merkezini daha az kullandıklarını ortaya koymaktadır. Bu durum toplumsal hayata uyum sürecinde önemli bir bariyerdir.15 Alandaki gözlemlerimiz yaşlı mültecilerin, resmi işler dışında kentin diğer bölgelerine gitmediklerini, mahallede ise Suriyelilerin dükkânlarına, kıraathanelerine ve evlerine gittiklerini ortaya koymaktadır. 

Algılanan ve tasarlanan mekan açısından yaşlının mekanla ilişkisi birkaç düzeyde ele alınabilir. Göçmenlerin geldikleri topluma uyumu mekanla kurabildikleri ilişki ile şekillenmektedir. Mekanla kurulan bağ, aidiyet ve güvenlik duygusunu artırmaktadır. Mekana aidiyet ise kimlik duygusunun da artmasına neden olmaktadır. Aidiyet ve mekana bağlanma yaşla birlikte artmaktadır.16 Yaşlılıkta alışılan ve uzun yıllar yaşanan yerlerden kopuş, yaşlı bireyin aidiyet duygusunun yok olmasına, dolayısıyla yaşlının yaşam kalitesi ve güvenlik duygusunun zayıflamasına neden olmaktadır. Bu nedenle özellikle yaşlı mülteciler için önemli olan, güvenlik duygusunun yeniden kurulmasıdır. 

Göçmenler, genellikle kendi toplumundan insanlarla birlikte yaşama eğilimi göstermektedir. Aynı zamanda mekansal dağılımın ve ayrışmanın da göçmenlerin bir araya toplanmasında belirleyici rolü vardır. Bunların sonucu olarak göç edilen yerlerde etnokültürel ve/veya sosyoekonomik benzerlikler aracılığıyla toplumsal ilişkiler kurulabilmekte, bu da göç eden bireylerde güven duygusunun tesis edilmesini sağlamaktadır. Ancak bu durum aynı zamanda mekansal ayrışmayı da yeniden üretmektedir.17 Kent kimliğinin ve aidiyet duygusunun yaratılması kentle ilişki kurulabilmesine ve kurulan ilişkinin süresi ve sürekliliğine bağlıdır. Bu aynı zamanda göçmenlerin geldiği toplumla etkileşimini, dolayısıyla uyum sürecini sağlayan bir olanak da sunmaktadır. Özellikle işyerleri, parklar, alışveriş alanları, okul gibi kamusal alanlar bu ilişkinin kurulmasında etkilidir.18 Aidiyet duygusu, ev ve evin anlamı ile de bağlantılıdır. Alan deneyimlerimiz, yaşlı mültecilerin memleketlerine dönme umudu ve isteği duyduklarını, ancak zorunlu koşullar ve çocuklarının geleceği nedeniyle Türkiye’de kaldıklarını ortaya koymaktadır. Suriye’de gidecek bir yerleri kalmamış olsa da bazı yaşlı mülteciler açısından “ev, Suriye”dedir.

Yaşlı mültecilerin kentle ilişki kurmasında ekonomik alana katılım önemlidir. Genç Suriyeli mülteciler Türkiye’de iş piyasasında kayıtdışı ve düşük ücretlerle istihdam edilmektedir. Bu sayede kentsel alanlarda yerli halkla etkileşim içindedirler. Kadınlar ise çalışmasalar bile çocukları ve onların okulları dolayısıyla veya dışarıdaki işlerin yürütülmesi için kentsel mekanlarda diğer gruplarla ilişki kurabilmektedirler. Buna karşılık yaşlılar kendilerine ekonomik alanda yer bulamamaktadırlar. Zaten Türkiyelilere göre daha düşük ücretlerle çalışabilecek Suriyeli genç yedek işgücü varken kalifiye olsa da yaşlı mülteciler işverenler tarafından tercih edilmemektedir. Dil bilmemeleri de bu durumda daha fazla dezavantaj yaratmaktadır. Çocukları olmayan yaşlı mültecilerin kentte varlıklarını sürdürmeleri çok daha zor olmaktadır. Alan bulgularımız, sırf bu sebeple tekrar Suriye’ye dönenler olduğunu ortaya koymaktadır. Diğer yandan iş piyasasına dahil olmamaları yaşlılar açısından mekanla ve yerli halkla ilişki kurulmasını engelleyen en önemli etkenlerden biridir. 

Bunun yanında göç çalışmalarında ev sahibi ülkeye uyumda en önemli bariyerlerden birinin ülkenin dilini öğrenememek olduğu gösterilmektedir.19 Çalışan Suriyeli mülteciler, zorunlu olarak Türkçeyi öğrenmek durumunda kalmakta, kentsel alanlarda yerli halkla etkileşime girmektedirler. İşgücüne katılanların yanında çocuklar, okullarda Türkçeyi öğrenmektedir. Yaşlıların ise böyle bir şansları yoktur. Alandaki bulgularımıza göre yaşlılar Türkiyelilerle iletişim kurma gerekliliğinde resmi işlemler için Suriyelilerin çalıştığı ya da işlettiği tercümanlık ofislerine başvurmakta, bunlar dışında kalan işleri için ise etraflarındaki diğer Suriyeli mültecilerden yardım almaktadırlar. Aile bireyleri Türkçe iletişim kurmalarında birincil olarak yardım aldıkları bireyler olurken onlar yanlarında yoksa, komşularından ya da diğer tanıdık Suriyelilerden yardım talep etmektedirler. Dil öğrenme ya da Türkçe konuşmada diğer bir strateji Arapça-Türkçe ortak kelimelerin kullanılmasıdır. Bu ortak kelimelerle günlük yaşamlarını sürdürdüklerini ifade eden yaşlı mülteciler bulunmaktadır. Bunun yanında mülteciler için Türkçe dil kursları olsa da bu kurslara yaşlı katılımcıların sürekliliği sağlanamamaktadır. Yaşlı mülteciler dil öğrenme konusunda daha isteksizdirler. Dil eğitimi için yaşlılar ve özellikle zorlu göç sürecinden geçmiş yaşlı mültecilere uygun programların hazırlanması önerilmektedir. Fakat halihazırda sosyal entegrasyona yönelik politikalar son derece sınırlıdır. Yaşlıların Türkçe bilmemeleri, kentsel mekanlarda görünmezliklerini doğrudan etkilemektedir. 

Yaşlı mültecilerin görünmezliğini etkileyen güç ilişkileri, toplum ve mülteciler arasındaki gerilim ve damgalama süreçlerinden de etkilenmektedir. Mekana ve topluma ait sayılmayan mülteciler toplum tarafından damgalanmakta ve toplumsal gruplar arasında etnik ve mekansal ayrışmalar ortaya çıkmaktadır. Bu ayrışma yaşlı mülteciler tarafından da deneyimlenmektedir. Genellikle çalışmayan ve hareket yeteneği daha sınırlı olan yaşlı mülteciler için mekansal karşılaşmalar apartmanda, sokakta ve mahallede gerçekleşmektedir. Alandaki gözlemlerimiz, Suriyeli yaşlı mültecilerin Türkiyeli komşularla ilişki kuramadıklarını, hatta gerilim yaşanmaması için ilişki kurmaktan kaçındıklarını ortaya koymaktadır. Hatta bazılarınca bu durum, olağan ve eğer kavga ve gerilim yoksa olumlu olarak kabul edilmektedir. Buna karşılık, sosyoekonomik ve kültürel farklılıklar olsun ya da 

olmasın Suriyeli olmak mülteciler arasında bir kader birliği de sağlamaktadır. Bu durumda Suriyeli mülteciler genellikle birbirleri ile sosyal ağlar oluşturmaktadırlar. Suriyelilerin sahibi olduğu işyerleri tercih edilmekte, yaşlı erkek mülteciler, Suriyelilerin işlettiği kahvehanelere gitmektedirler. Buna karşılık yaşlı mültecilerin yakınlarında Suriyeli komşu ve akrabaları yoksa daha fazla toplumsal soyutlanmaya maruz kalmaktadırlar. Son yıllarda Suriyelilere karşı yapılan saldırılar, suçlamalar ve olumsuz algı, bu ayrışmanın göstergesidir. Toplumsal ayrışma, damgalanan kesimin topluma adaptasyonunu karşılıklı olarak etkilemektedir.

Yaşlı Suriyeli mültecilerin kentte görünmezliği, mekansal bir ilişki olmasına karşın makro düzeyde politik ve ekonomik çerçeveyle yakından ilgilidir. Kentte mültecilerin kamusal alana çıkması mültecilere bakış, mülteci politikası, istihdam, uyum politikaları gibi çokboyutlu süreçleri içermektedir. Kentte mekansal ilişkiler, bu makro süreçlerden bağımsız ele alındığında yetersiz kalacaktır. Suriyeli mültecilerin, başlangıçta geçici oldukları kabul edilse de günümüzde Türkiye toplumunun bir parçası oldukları ve artık geçici değil, kalıcı oldukları gerçeği ile yüz yüze gelinmiştir. Yaşanan toplumsal gerilim ve ayrışma bu gerçeğin kabul edilmesinden doğmaktadır. Türkiye’nin mekansal ve sosyal politikalarını bu bağlamda tekrar ele alması gerekmektedir. Mikro düzeyde ise, mülteciler içinde yaşlılar gibi daha dezavantajlı gruplara yönelik politikalara ihtiyaç duyulmaktadır. 


1-  T.C. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü (2019) “Geçici Koruma Göç İstatistikleri”, goc.gov.tr/icerik3/gecici-koruma_363_378_4713 (Erişim tarihi: 6 Mart 2018).

2- Atila Demir, S. (2018) “Sakarya’daki Yaşlı Suriyelilerin Deneyimleri”, Göç Dergisi, 5(2): 205-18.

3- Lewis, D. C. (2009) “Aging Out of Place: Cambodian Refugee Elders in the United States”, Family and Consumer Sciences Research Journal, 37(3): 376-93;  Hugman, R., L. Bartolomei ve  E. Pittaway (2004) “It is Part of Your Life Until You Die: Older Refugees in Australia”, Australasian Journal on Ageing, 23(3): 147-49; Chenoweth, J. ve L. Burdick 

(2001) “The Path to Integration: Meeting the Special Needs of Refugee Elders in Resettlement”, Refuge: Canada’s Journal on Refugees, 20(1).

4- Wilding, R. ve L. Baldassar (2018) “Ageing, Migration and New Media: The Significance of Transnational Care”, Journal of Sociology, 54(2): 226-35.

5- Hugman, R. vd. (2004) a.g.y.; Chenoweth, J. ve L. Burdick, (2001) a.g.y.

6- Akt. Strong, J., C. Varady,  N. Chahda, S. Doocy ve G. Burnham (2015) “Health Status and Health Needs of Older Refugees from Syria in Lebanon”, Conflict and Health, 9(1):  12.

7- Gozdziak, E. M. ve E. A. Collett (2005) “Research on Human Trafficking in North America: A Review of Literature”, International Migration, 43(102): 99-128.

8- Chenoweth J. ve L. Burdick (2001) a.g.y.

9- Dünya Sağlık Örgütü (WHO) (2007) “Global Age‑friendly Cities: A Guide”, Cenevre: WHO Press.

10- Dünya Sağlık Örgütü (WHO) (2002) “Active Ageing: A Policy Framework” (No. WHO/NMH/NPH/02.8), Cenevre.

11- Walsh, K., T. Scharf ve N. Keating (2017) “Social Exclusion of Older Persons: A Scoping Review and Conceptual Framework”, European Journal of Ageing, 14(1): 81-98; K. Walsh’un yürütücülüğünü yaptığı AB COST Aksiyon projesi mekansal, sosyal, sivil, ekonomik ve hizmetler alt boyutları ve çalışma gruplarıyla yaşlılıkta sosyal dışlanmanın önlenmesini hedeflemektedir (ROSEnet – Reducing Old-Age Social Exclusion, 2016, devam ediyor).

12- Moulaert, T., A. Wanka ve M. Drilling (2018) “The Social Production of Age, Space and Exclusion: Towards a More Theory-Driven Understanding of Spatial Exclusion Mechanisms in Later Life”, Sociálnístudia/SocialStudies, 15(1): 9-23.

13- A.g.y.

14- Deniz, A. Ç., Y. Ekinci ve A. B. Hülür (2016) “Suriyeli Sığınmacıların Karşılaştığı Sosyal Dışlanma Mekanizmaları” Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi, 27: 17-40.

15- Yalçın, M. G. ve S. Yalçın (2018) “Mardin’de Suriyeli Olmak: Kendini Evinde Hissetmekle Kentin Dışına İtilmek Üzerine”, ViraVerita E-Dergi, (8): 67-98.

16- Wahl, H. W. ve F. Oswald (2010) “Environmental Perspectives on Ageing”, The SAGE Handbook of Social Gerontology, s. 111-24.

17- Tümtaş, M. S. ve C. Ergun (2016) “Göçün Toplumsal ve Mekansal Yapı Üzerindeki Etkileri”,  Suleyman Demirel University Journal of Faculty of Economics&Administrative Sciences, 21(4); Silver, H. (2007) “The Process of Social Exclusion: The Dynamics of an Evolving Concept”, Chronic Poverty CPRC working paper, Rhode Island, ABD: Brown University.

18- Yalçın M. G. ve S. Yalçın (2018) a.g.y.

19- Netto, G. (2011) “Strangers in the City: Addressing Challenges to the Protection, Housing and Settlement of Refugees” International Journal of Housing Policy, 11(3): 285-303.

Türkiye, 2011 yılında Suriye’deki iç savaş nedeniyle tarihinde görülmemiş kitlesel dışgöç hareketiyle karşı karşıya kaldı. Başlangıçta geçici olarak görülen ve mülteci kamplarına yerleştirilen göçmenler Suriye’deki iç karışıklıklar sürdükçe, kalıcılaştılar ve kampların dışında kentlere yerleşmeye başladılar. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü verilerine göre Türkiye’de yaşayan kayıtlı Suriyeli göçmen nüfusun (Şubat 2019 itibarıyla 3.644.342 kişi) çok büyük bir kısmı (3.501.606 kişi) kentlerde yaşamaktadır. Türkiye’de yaşayan Suriyeli mültecilerin yaş dağılımlarına bakıldığında yaklaşık %45’inin 0-18 yaş aralığında olduğu görülmektedir. 60 yaş ve üzeri mültecilerin sayısı ise 122.867’dir ve kayıtlı Suriyeli nüfusun yaklaşık %3,3’ünü oluşturmaktadırlar.1

Mülteciler hakkında yapılacak araştırmalar için çeşitli idari kısıtlamalar olmasına rağmen yerli ve yabancı pek çok araştırmacı bu konuyla yakından ilgilenmektedir. Araştırmalarda özellikle çalışma çağındaki yetişkinlere, çocuklara ve kadınlara yönelik ilgi yoğunlaşmaktadır. Ancak Türkiye’de yaşlı mültecilerle ilgili yok denecek kadar az araştırma vardır.2 Diğer ülkelerde de yaşlı mültecilerin deneyimlerine ilişkin sınırlı sayıda araştırma yapılmıştır ve bunlar genellikle yaşlı mültecilerin sağlığı, iyi olma hâli, yerleşim durumu ve adaptasyonu ile ilgilidir.3 Yaşlı mültecilerle ilgili araştırmaların azlığında yaşlı mültecilerin sayıca az olması önemli bir etken olabilir. Ancak yaşlı göçmenler dendiğinde güncel olarak yaşlı kişileri tanımlamak yeterli değildir; yaşlanan göçmenleri de göz önünde bulundurmak gerekir.4 Bu bağlamda yaşlı mülteciler konusu bugün yaşlı olan mültecileri kapsamakla birlikte giderek kalıcılaşan bu nüfusun yaşlanmakta olan kesimlerini de içermelidir. 

Zorunlu göçün koşulları, güvenlik, hareketlilik ve gidilen yerdeki belirsizlik, yaşlıların gençlere oranla daha az göç etmesine neden olmaktadır. Ancak sayısal çoğunluğun ötesinde bu yaş grubunun belirli ihtiyaçları vardır ve göçün onların üzerindeki etkisinin değerlendirilmesi gereklidir. Akademik ilgide yaşlı mültecilere yönelik görünmezliği, yaşlı Suriyelilerin kamusal ve mekansal görünmezliğiyle birlikte ele almak mümkündür.

Yaşlılıkla birlikte artan, hafızanın gerilemesi, işitme kaybı, hareket yeteneğinin azalması gibi çeşitli riskler yaşlıların bağımlılıklarının artmasına neden olmaktadır. Bu risklerle zaten karşı karşıya olan yaşlı mülteciler göç sürecinde sosyal ilişkilerinin ortadan kalkması, ailenin mekansal olarak dağılmasıyla aile bağlarının zayıflaması, ekonomik ve sosyal güvenlik sorunu gibi çeşitli kayıplara maruz kalabilmektedirler. Gittikleri ülkede ise mültecilere yönelik temel sağlık desteği yaşlıların ihtiyaçlarına cevap verebilecek hizmetleri (bakım, işitme, hareket etmeye yardımcı araçlar vb.) kapsamamaktadır.5 Pan Amerikan Sağlık Örgütü’nün yaptığı araştırma, yaşlıların savaş ve çatışma gibi durumlarda bedensel ve zihinsel fonksiyonlarını kaybettiğini ve bu nedenle yeni koşullara adapte olmalarının zorlaştığını ortaya koymaktadır.6 Bu bakımdan yaşlı mültecilerin göç hikayeleri, yeniden yerleşim koşulları ve yaşam koşulları diğer göçmen grupların koşullarından daha zorlayıcıdır. Aynı zamanda savaş ve çatışma gibi ortamlardan geldikleri için yaşadıkları deneyimler sarsıcı ve kendi bedensel, zihinsel ve ruhsal kırılganlıklarını artıran deneyimlerdir.7 Yeni bir sosyal ortama uyum sağlamaları zordur ve bunda en büyük etken geldikleri ülkenin diline ve kültürüne yabancı olmalarıdır. Bu ise yaşlılıkta başkalarına bağımlılıklarını daha da artırmaktadır. Bu bağımlılık dışarıdaki sosyal hayattan soyutlanmış bir yaşam sürdürmelerine neden olurken aile içinde de saygınlık ve otorite kaybına yol açabilmektedir.8

Yaş dostu kentler kavramı ile sadece fiziksel mekanların uygunluğu hedeflenmez; kentsel alanda kaliteli ve bağımsız yaşamı sağlayacak destekler ve süreçler de bu bağlamda önemlidir.

Kentler üretim, bölüşüm ve tüketim ilişkilerinin yaşandığı sosyal arenalardır. Günümüzde uygulanan küresel politikalar, artan insan hareketliliği ve çeşitliliği, kentlerin bu özelliğini daha da artırmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün ortaya koyduğu ve Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve Dünya Sağlık Örgütü’nün politik olarak temel aldığı Yaş Dostu Kentler ve Topluluklar konsepti, bireylerin saygın ve bağımsız bir şekilde yaşayabilecekleri ideal yaşam ortamının sağlanmasını öngörür. Bireylerin yaşam kalitelerini sağlayacak şekilde kentsel hizmetlere ve kaynaklara erişebilirliğini ve aktif katılımını temel alır.9 Dünya Sağlık Örgütü’nün “aktif yaşlanma” kavramı yaşlı insanların sosyal, kültürel, manevi, ekonomik ve sivil alana katılmaya devam edebilmelerinin sağlanması ilkesinden hareket eder.10 Bu kapsamda yaşlıların bağımsız ve aktif bir şekilde yaşlanmalarına olanak sağlayacak çevrelerin oluşturulması hedeflenmiştir. Bu hedef, üç temel ilkeye dayanmaktadır; sağlık, katılım ve güvenlik. Bu ilkeler, Yaş Dostu Kentler ve Topluluklar çerçevesinde şu kriterlere uygulanır; ulaşım, konut, sosyal katılım, vatandaşlık ve işgücüne katılım, bilgi edinme ve iletişim, toplum desteği ve sağlık hizmetleri, dış mekanlar ve binaların uygunluğu. Bu bağlamda yaş dostu kentler kavramı ile sadece fiziksel mekanların uygunluğu hedeflenmez; kentsel alanda kaliteli ve bağımsız yaşamı sağlayacak destekler ve süreçler de bu bağlamda önemlidir. Sınıfsal, etnik, toplumsal cinsiyet farklılıklarına dayalı olarak katılımın her birey için sağlanması esastır. Bu bağlamda yaş dostu kentler yaklaşımı kentteki mülteciler de dahil olmak üzere tüm yaşlıların yukarıda sözü edilen kaynaklara erişimini ve bu kaynakların yaşlılar için uygunluğunun sağlanmasını hedeflemektedir. 

Sosyal dışlanma, genel anlamda kaynaklara erişimden dışlanmayı ifade eder ve tüm kaynakların mekanla ilişkisi vardır. Kaynaklara erişim ya da erişememe mekanda ve mekanla kurulan ilişki aracılığıyla gerçekleşir. Walsh ve arkadaşlarına göre, yaşlılıkta mekansal dışlanma, yaşlı bireyin yaşam kalitesini etkileyen ve mekansal kaynakların, hakların, malların ve hizmetlerin eksikliğini ve erişememeyi, aynı zamanda toplumsal ilişkilere ve faaliyetlere katılamamayı içeren karmaşık bir süreçtir.11

Yaşlılık alanında mekansal dışlanmaya yönelik teoriler ve araştırmalar yeni yeni canlanmaktadır. Moulaert, Vanka ve Drilling, yaşlılıkta mekansal dışlanmaya yönelik bir kavram oluşturmak için Lefebvre’in mekanın üretimi kavramsallaştırmasından hareket etmişlerdir. Lefebvre’e göre mekan, gündelik yaşam pratikleri ile yaşanan, algılanan ve tasarlanan dinamik bir süreçtir. Moulaert, Vanka ve Drilling, yaşlılıkta dışlanma modelinden hareketle yaşı, mekansal dışlanmada temel bir dezavantaj olarak kurgulamakta ve yaşlılıkta mekansal dışlanmayı, Lefebvre’in ortaya koyduğu mekanın yaşanma, algılanma ve tasarlanma düzeylerine göre değerlendirmektedirler. Buna göre mekanda görünmezlik, göçmenler, etnik gruplar, yoksullar ya da çöküntü alanlarında yaşayanlar gibi topluma ait sayılmayan bireylerin tabi olduğu bir süreçtir.12

Mekansal pratikler açısından mekansal dışlanmanın boyutları, ev ve yerleşim koşulları, topluluk, mahalle, bölge ve ulus düzeyinde ele alınmaktadır. Algılanan ve tasarlanan olarak yaşlılıkla ilgili mekansal boyutlar mekan algısı, ev algısı, yere bağlanma, mekana adaptasyon ve aidiyettir. Dışlanma pratiği ise güç ilişkileri, yönetim ve kentli-yaşlı ilişkisi bağlamında ele alınmaktadır.13

Yaşlılıkta alışılan ve uzun yıllar yaşanan yerlerden kopuş, yaşlı bireyin aidiyet duygusunun yok olmasına, dolayısıyla yaşlının yaşam kalitesi ve güvenlik duygusunun zayıflamasına neden olmaktadır.

Mekansal pratik olarak yerleşilen ev, evin fiziksel koşulları, mahallenin sosyoekonomik düzeyi, kent merkezine uzaklığı, başka bir ifadeyle mekansal dağılım, yaşlı mültecilerin mekanla ilişkilerini, dolayısıyla dışlanmanın düzeyini etkilemektedir. Genellikle Suriyeli mülteciler, kentlerin kötü fiziksel koşullarına sahip ucuz, merkezden uzak mahallelerine yerleşmektedir. Bunda ekonomik sınırlayıcıların yanı sıra ev sahiplerinin kiracı olarak Suriyelileri tercih etmemesi, mültecilerin kira bedelini ödemekte zorlanmaları ve hanelerinin kalabalık olmaları etkilidir. Yerleşilen evlerde birden fazla aile bir arada kalmak zorundadır.14 Bu nedenle evin fiziksel koşulları da yaşlı mülteciler açısından uygun olmamaktadır. Bu durum mültecilerin mekansal olarak ayrışmasına neden olmakta,  dolayısıyla cadde, meydan, alışveriş merkezleri, sosyal ve kültürel merkezler, ekonomik merkezler ve çeşitli faaliyet alanlarına erişimlerini kısıtlamaktadır. Mardin’de Suriyeli mültecilerle ilgili yapılan bir dizi araştırmanın bulguları, genellikle sığınmacıların yaşadıkları mahallede kaldıklarını ve yerli halka göre kent merkezini daha az kullandıklarını ortaya koymaktadır. Bu durum toplumsal hayata uyum sürecinde önemli bir bariyerdir.15 Alandaki gözlemlerimiz yaşlı mültecilerin, resmi işler dışında kentin diğer bölgelerine gitmediklerini, mahallede ise Suriyelilerin dükkânlarına, kıraathanelerine ve evlerine gittiklerini ortaya koymaktadır. 

Algılanan ve tasarlanan mekan açısından yaşlının mekanla ilişkisi birkaç düzeyde ele alınabilir. Göçmenlerin geldikleri topluma uyumu mekanla kurabildikleri ilişki ile şekillenmektedir. Mekanla kurulan bağ, aidiyet ve güvenlik duygusunu artırmaktadır. Mekana aidiyet ise kimlik duygusunun da artmasına neden olmaktadır. Aidiyet ve mekana bağlanma yaşla birlikte artmaktadır.16 Yaşlılıkta alışılan ve uzun yıllar yaşanan yerlerden kopuş, yaşlı bireyin aidiyet duygusunun yok olmasına, dolayısıyla yaşlının yaşam kalitesi ve güvenlik duygusunun zayıflamasına neden olmaktadır. Bu nedenle özellikle yaşlı mülteciler için önemli olan, güvenlik duygusunun yeniden kurulmasıdır. 

Göçmenler, genellikle kendi toplumundan insanlarla birlikte yaşama eğilimi göstermektedir. Aynı zamanda mekansal dağılımın ve ayrışmanın da göçmenlerin bir araya toplanmasında belirleyici rolü vardır. Bunların sonucu olarak göç edilen yerlerde etnokültürel ve/veya sosyoekonomik benzerlikler aracılığıyla toplumsal ilişkiler kurulabilmekte, bu da göç eden bireylerde güven duygusunun tesis edilmesini sağlamaktadır. Ancak bu durum aynı zamanda mekansal ayrışmayı da yeniden üretmektedir.17 Kent kimliğinin ve aidiyet duygusunun yaratılması kentle ilişki kurulabilmesine ve kurulan ilişkinin süresi ve sürekliliğine bağlıdır. Bu aynı zamanda göçmenlerin geldiği toplumla etkileşimini, dolayısıyla uyum sürecini sağlayan bir olanak da sunmaktadır. Özellikle işyerleri, parklar, alışveriş alanları, okul gibi kamusal alanlar bu ilişkinin kurulmasında etkilidir.18 Aidiyet duygusu, ev ve evin anlamı ile de bağlantılıdır. Alan deneyimlerimiz, yaşlı mültecilerin memleketlerine dönme umudu ve isteği duyduklarını, ancak zorunlu koşullar ve çocuklarının geleceği nedeniyle Türkiye’de kaldıklarını ortaya koymaktadır. Suriye’de gidecek bir yerleri kalmamış olsa da bazı yaşlı mülteciler açısından “ev, Suriye”dedir.

Yaşlı mültecilerin kentle ilişki kurmasında ekonomik alana katılım önemlidir. Genç Suriyeli mülteciler Türkiye’de iş piyasasında kayıtdışı ve düşük ücretlerle istihdam edilmektedir. Bu sayede kentsel alanlarda yerli halkla etkileşim içindedirler. Kadınlar ise çalışmasalar bile çocukları ve onların okulları dolayısıyla veya dışarıdaki işlerin yürütülmesi için kentsel mekanlarda diğer gruplarla ilişki kurabilmektedirler. Buna karşılık yaşlılar kendilerine ekonomik alanda yer bulamamaktadırlar. Zaten Türkiyelilere göre daha düşük ücretlerle çalışabilecek Suriyeli genç yedek işgücü varken kalifiye olsa da yaşlı mülteciler işverenler tarafından tercih edilmemektedir. Dil bilmemeleri de bu durumda daha fazla dezavantaj yaratmaktadır. Çocukları olmayan yaşlı mültecilerin kentte varlıklarını sürdürmeleri çok daha zor olmaktadır. Alan bulgularımız, sırf bu sebeple tekrar Suriye’ye dönenler olduğunu ortaya koymaktadır. Diğer yandan iş piyasasına dahil olmamaları yaşlılar açısından mekanla ve yerli halkla ilişki kurulmasını engelleyen en önemli etkenlerden biridir. 

Bunun yanında göç çalışmalarında ev sahibi ülkeye uyumda en önemli bariyerlerden birinin ülkenin dilini öğrenememek olduğu gösterilmektedir.19 Çalışan Suriyeli mülteciler, zorunlu olarak Türkçeyi öğrenmek durumunda kalmakta, kentsel alanlarda yerli halkla etkileşime girmektedirler. İşgücüne katılanların yanında çocuklar, okullarda Türkçeyi öğrenmektedir. Yaşlıların ise böyle bir şansları yoktur. Alandaki bulgularımıza göre yaşlılar Türkiyelilerle iletişim kurma gerekliliğinde resmi işlemler için Suriyelilerin çalıştığı ya da işlettiği tercümanlık ofislerine başvurmakta, bunlar dışında kalan işleri için ise etraflarındaki diğer Suriyeli mültecilerden yardım almaktadırlar. Aile bireyleri Türkçe iletişim kurmalarında birincil olarak yardım aldıkları bireyler olurken onlar yanlarında yoksa, komşularından ya da diğer tanıdık Suriyelilerden yardım talep etmektedirler. Dil öğrenme ya da Türkçe konuşmada diğer bir strateji Arapça-Türkçe ortak kelimelerin kullanılmasıdır. Bu ortak kelimelerle günlük yaşamlarını sürdürdüklerini ifade eden yaşlı mülteciler bulunmaktadır. Bunun yanında mülteciler için Türkçe dil kursları olsa da bu kurslara yaşlı katılımcıların sürekliliği sağlanamamaktadır. Yaşlı mülteciler dil öğrenme konusunda daha isteksizdirler. Dil eğitimi için yaşlılar ve özellikle zorlu göç sürecinden geçmiş yaşlı mültecilere uygun programların hazırlanması önerilmektedir. Fakat halihazırda sosyal entegrasyona yönelik politikalar son derece sınırlıdır. Yaşlıların Türkçe bilmemeleri, kentsel mekanlarda görünmezliklerini doğrudan etkilemektedir. 

Yaşlı mültecilerin görünmezliğini etkileyen güç ilişkileri, toplum ve mülteciler arasındaki gerilim ve damgalama süreçlerinden de etkilenmektedir. Mekana ve topluma ait sayılmayan mülteciler toplum tarafından damgalanmakta ve toplumsal gruplar arasında etnik ve mekansal ayrışmalar ortaya çıkmaktadır. Bu ayrışma yaşlı mülteciler tarafından da deneyimlenmektedir. Genellikle çalışmayan ve hareket yeteneği daha sınırlı olan yaşlı mülteciler için mekansal karşılaşmalar apartmanda, sokakta ve mahallede gerçekleşmektedir. Alandaki gözlemlerimiz, Suriyeli yaşlı mültecilerin Türkiyeli komşularla ilişki kuramadıklarını, hatta gerilim yaşanmaması için ilişki kurmaktan kaçındıklarını ortaya koymaktadır. Hatta bazılarınca bu durum, olağan ve eğer kavga ve gerilim yoksa olumlu olarak kabul edilmektedir. Buna karşılık, sosyoekonomik ve kültürel farklılıklar olsun ya da 

olmasın Suriyeli olmak mülteciler arasında bir kader birliği de sağlamaktadır. Bu durumda Suriyeli mülteciler genellikle birbirleri ile sosyal ağlar oluşturmaktadırlar. Suriyelilerin sahibi olduğu işyerleri tercih edilmekte, yaşlı erkek mülteciler, Suriyelilerin işlettiği kahvehanelere gitmektedirler. Buna karşılık yaşlı mültecilerin yakınlarında Suriyeli komşu ve akrabaları yoksa daha fazla toplumsal soyutlanmaya maruz kalmaktadırlar. Son yıllarda Suriyelilere karşı yapılan saldırılar, suçlamalar ve olumsuz algı, bu ayrışmanın göstergesidir. Toplumsal ayrışma, damgalanan kesimin topluma adaptasyonunu karşılıklı olarak etkilemektedir.

Yaşlı Suriyeli mültecilerin kentte görünmezliği, mekansal bir ilişki olmasına karşın makro düzeyde politik ve ekonomik çerçeveyle yakından ilgilidir. Kentte mültecilerin kamusal alana çıkması mültecilere bakış, mülteci politikası, istihdam, uyum politikaları gibi çokboyutlu süreçleri içermektedir. Kentte mekansal ilişkiler, bu makro süreçlerden bağımsız ele alındığında yetersiz kalacaktır. Suriyeli mültecilerin, başlangıçta geçici oldukları kabul edilse de günümüzde Türkiye toplumunun bir parçası oldukları ve artık geçici değil, kalıcı oldukları gerçeği ile yüz yüze gelinmiştir. Yaşanan toplumsal gerilim ve ayrışma bu gerçeğin kabul edilmesinden doğmaktadır. Türkiye’nin mekansal ve sosyal politikalarını bu bağlamda tekrar ele alması gerekmektedir. Mikro düzeyde ise, mülteciler içinde yaşlılar gibi daha dezavantajlı gruplara yönelik politikalara ihtiyaç duyulmaktadır. 


1-  T.C. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü (2019) “Geçici Koruma Göç İstatistikleri”, goc.gov.tr/icerik3/gecici-koruma_363_378_4713 (Erişim tarihi: 6 Mart 2018).

2- Atila Demir, S. (2018) “Sakarya’daki Yaşlı Suriyelilerin Deneyimleri”, Göç Dergisi, 5(2): 205-18.

3- Lewis, D. C. (2009) “Aging Out of Place: Cambodian Refugee Elders in the United States”, Family and Consumer Sciences Research Journal, 37(3): 376-93;  Hugman, R., L. Bartolomei ve  E. Pittaway (2004) “It is Part of Your Life Until You Die: Older Refugees in Australia”, Australasian Journal on Ageing, 23(3): 147-49; Chenoweth, J. ve L. Burdick 

(2001) “The Path to Integration: Meeting the Special Needs of Refugee Elders in Resettlement”, Refuge: Canada’s Journal on Refugees, 20(1).

4- Wilding, R. ve L. Baldassar (2018) “Ageing, Migration and New Media: The Significance of Transnational Care”, Journal of Sociology, 54(2): 226-35.

5- Hugman, R. vd. (2004) a.g.y.; Chenoweth, J. ve L. Burdick, (2001) a.g.y.

6- Akt. Strong, J., C. Varady,  N. Chahda, S. Doocy ve G. Burnham (2015) “Health Status and Health Needs of Older Refugees from Syria in Lebanon”, Conflict and Health, 9(1):  12.

7- Gozdziak, E. M. ve E. A. Collett (2005) “Research on Human Trafficking in North America: A Review of Literature”, International Migration, 43(102): 99-128.

8- Chenoweth J. ve L. Burdick (2001) a.g.y.

9- Dünya Sağlık Örgütü (WHO) (2007) “Global Age‑friendly Cities: A Guide”, Cenevre: WHO Press.

10- Dünya Sağlık Örgütü (WHO) (2002) “Active Ageing: A Policy Framework” (No. WHO/NMH/NPH/02.8), Cenevre.

11- Walsh, K., T. Scharf ve N. Keating (2017) “Social Exclusion of Older Persons: A Scoping Review and Conceptual Framework”, European Journal of Ageing, 14(1): 81-98; K. Walsh’un yürütücülüğünü yaptığı AB COST Aksiyon projesi mekansal, sosyal, sivil, ekonomik ve hizmetler alt boyutları ve çalışma gruplarıyla yaşlılıkta sosyal dışlanmanın önlenmesini hedeflemektedir (ROSEnet – Reducing Old-Age Social Exclusion, 2016, devam ediyor).

12- Moulaert, T., A. Wanka ve M. Drilling (2018) “The Social Production of Age, Space and Exclusion: Towards a More Theory-Driven Understanding of Spatial Exclusion Mechanisms in Later Life”, Sociálnístudia/SocialStudies, 15(1): 9-23.

13- A.g.y.

14- Deniz, A. Ç., Y. Ekinci ve A. B. Hülür (2016) “Suriyeli Sığınmacıların Karşılaştığı Sosyal Dışlanma Mekanizmaları” Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi, 27: 17-40.

15- Yalçın, M. G. ve S. Yalçın (2018) “Mardin’de Suriyeli Olmak: Kendini Evinde Hissetmekle Kentin Dışına İtilmek Üzerine”, ViraVerita E-Dergi, (8): 67-98.

16- Wahl, H. W. ve F. Oswald (2010) “Environmental Perspectives on Ageing”, The SAGE Handbook of Social Gerontology, s. 111-24.

17- Tümtaş, M. S. ve C. Ergun (2016) “Göçün Toplumsal ve Mekansal Yapı Üzerindeki Etkileri”,  Suleyman Demirel University Journal of Faculty of Economics&Administrative Sciences, 21(4); Silver, H. (2007) “The Process of Social Exclusion: The Dynamics of an Evolving Concept”, Chronic Poverty CPRC working paper, Rhode Island, ABD: Brown University.

18- Yalçın M. G. ve S. Yalçın (2018) a.g.y.

19- Netto, G. (2011) “Strangers in the City: Addressing Challenges to the Protection, Housing and Settlement of Refugees” International Journal of Housing Policy, 11(3): 285-303.

DÖN