Bir şirketin, kurumun ve hatta bazen bireylerin, çevresel etkileri konusunda varolandan daha olumlu bir algı yaratma amaçlı giriştikleri iletişim pratiklerine “yeşil aklama” deniyor. Bu yöntemi, genellikle, olumsuz çevresel etkileri bulunan, dolayısıyla imajını iyileştirme ihtiyacı duyanlar tercih ediyor. Pek tabii, kısa sürede atık hâline gelecek ürünler üreten veya bu atıkları doğru yönetme sorumluluğu bulunanlar da “yeşil aklama”ya sıklıkla başvurabiliyor. 

“Yeşil aklama” konusunda kamuoyunun henüz yeterince farkındalığı olmasa da, bu gibi kampanyalara Türkiye’de de oldukça aşinayız. Kimyasal atıklarla suyu ve toprağı kirleten, aynı zamanda ürünlerinin ambalaj atıkları dolayısıyla plastik kirliliğine sebep olan bir şirketin, İstanbul’u çöpkaparlarla temizlemek üzere kolları sıvaması, bunu yaparken İstanbullulardan çevreyi korumak için söz vermelerini istemesi, yeşil aklamanın tipik bir örneği. Bu gibi kampanyalar yürüten şirketler, iş yapış biçimlerinde köklü değişikliklere gitmeksizin kendilerini çevre dostu aktörler olarak konumlandırıyorlar. Aynı zamanda, neden oldukları kirliliğin sorumluluğunu da son tüketicilerin veya genel olarak bireylerin omuzlarına yıkıyorlar. 

Görsel: temizkenguzel.com
Görsel: temizkenguzel.com

Amaç, sistemsel dönüşümü geciktirmek

Plastik sektörü, bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de, ürünlerini “ihtiyaç” olarak tanımlamak ve giderek büyüyen plastik sorununun regüle edilmesini önlemek için yeşil aklamadan faydalanıyor. Bunun önemli bir örneğini, plastik konusunda gerekli regülasyonların konuşulmaya başlanmasının hemen akabinde patlak veren pandemi döneminde gözlemledik. Plastik şirketleri toplumun sağlıkla ilgili kaygılarından faydalanarak planlanan çevre mevzuatına karşı söylemler geliştirdi. Bu yaklaşım Türkiye’de de karşımıza çıktı. 

Türkiye plastik sektörünün yaklaşık yüzde 80’ini temsil eden PAGEV (Türk Plastik Sanayicileri Araştırma, Geliştirme ve Eğitim Vakfı), pandemi süresince, “pandemi kahramanı” ilan ettiği plastik ürünlerin gerekliliğine, sağladığı faydalara dair kampanyalar yürüttü; “koronaya karşı tek kullanım” mottosunu benimsedi.

Bu gibi örneklerden de görüldüğü üzere yeşil aklama aslında bir bilgi düzensizliği. Yeşil aklama yapanlar, doğru bilgiye ulaşmayı zorlaştırarak, ticari, siyasi veya şahsi çıkarları için tercih edilebilir buldukları uygulamalara toplumsal destek devşirmeye çalışıyorlar. Sistemsel dönüşüm öngören politikalar geciktikçe, işlerini her zamanki gibi, büyük değişiklikler gerekmeksizin devam ettirebiliyorlar. 

Bütün dertlerin başlangıcı: Kullan at kültürü

Ürettiğimiz atıkların bugün karşı karşıya olduğumuz büyük sorun hâline gelmesinin hikâyesi 20. yüzyılın ortalarında başlıyor.

“Mucize materyal” plastik, İkinci Dünya Savaşı’yla birlikte hayatımızda önemli yer tutmaya başladı. Hem ucuzdu hem de kullan at ürünlerle hayatımızı kolaylaştırıyordu. Ancak hızlıca çöp olan plastiklerin birikmeye başlaması, yeni bir soruna işaret ediyordu: Bu ürünler, giderek görünür hâle gelen bir kirlilik kaynağıydı. Yerel yönetimler çözüm aramaya başladılar.

Fotoğraf: Artem Beliaikin/Unsplash
Fotoğraf: Artem Beliaikin/Unsplash

Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Vermont eyaleti, 1953 yılında bir yasa çıkararak depozitolu olmayan ambalajlarda bira satışını yasakladı. Dört sene sonra, yasanın yenilenme zamanı geldiğinde, bu yasağın genişletilmesi, o dönem içecek şirketlerinin sık kullanmaya başladığı teneke kutuların da kapsama alınması planlanıyordu. Özellikle çiftçiler, giderek artan tek kullanımlık atık kirliliğinden rahatsızdı; hayvanlarının zarar gördüğünü söylüyorlardı. 

İşte plastik endüstrisi tam da bu noktada devreye girdi ve bugün yeşil aklama dendiğinde ilk akla gelen örneklerden birini yarattı: Aralarında PepsiCo ve Coca-Cola’nın da bulunduğu büyük atık üreticileri bir araya gelerek “Keep America Beautiful” (Amerika Güzel Kalsın) adında bir sivil toplum örgütü kurdular. Bu örgüt aracılığıyla çevreyi temiz tutmaya yönelik kampanyalar düzenleyecek, kendilerini “kirletici” değil, “temizlikten yana” aktörler olarak yeniden konumlandırabileceklerdi. 

Amerika Güzel Kalsın’ın en önemli icraatı, Amerikan kamuoyunda büyük ses getiren, hatta meşhur dizi Friends’te dahi şakalara konu olan “Crying Indian” (Ağlayan Amerikan Yerlisi) reklamı oldu. Bu reklamda bir Amerikan yerlisi, doğal ve temiz bir alandan bindiği kanosuyla şehre yaklaşıyor, giderek daha fazla plastik atıkla karşılaşmaya başlıyordu. Bu durum karşısında gözleri yaşarırken, yoldan geçen beyaz insanlar, yol kenarına çöp atarken gösteriliyorlardı. Anlatıcı eşzamanlı devreye giriyordu: “Bazı insanlar, bu ülkenin bir zamanlar sahip olduğu doğal güzelliğe derin ve ebedi bir saygı duyarlar. Bazılarıysa duymaz.”

Böylelikle tek kullanımlık ürün sorunu, birdenbire bir üretim değil tüketim sorunu hâline getirildi. Sorunun tanımı, dolayısıyla sorumluları ve çözümü değişti. Hedef tahtasına, beş dakikada tüketilip atık hâline gelecek ürünleri piyasaya süren şirketler değil, bu ürünleri tüketenler oturtuldu. 

Şirketler, sorumluluğu tüketiciye atıyor

Sistemsel sorunları bağlamdan koparıp bireylerin sorumluluğu hâline getirmek, olumsuz etkileri olan birçok endüstrinin sık başvurduğu bir yöntem. Bunun en iyi örneklerinden biri, hayatımıza BP’nin bir kampanyası sonucu giren, ancak petrol deviyle bağlantısı zamanla unutulan veya unutturulan “karbon ayak izi” kavramı. Bu kampanya aracılığıyla, sistemsel çözümler gerektiren iklim krizi karşısında bireylerin rolü ve sorumluluğu ön plana çıkarıldı. BP, küresel ısınmaya sebep olan sera gazı emisyonlarının üçte birinden sorumlu olan yirmi şirketten biriyken, dikkatleri şirketlerden bireylere kaydırabildi. 

Bugün önemli miktarlarda atığa sebep olan endüstrilerin de temel yaklaşımı, atık sorununu, tüketicilerin sorumluluğu olarak yeniden tanımlamak. Buna göre, ürünü tükettikten sonra çöp kutusuna atmak veya ayrıştırarak geri dönüştürülmesini sağlamak, son tüketicilerin sorumluluğu. Kirlilik, ancak bu adımlar atılmadığında meydana geliyor. Ancak bu yaklaşımın bir Aşil topuğu var: son tüketicilerin ayrıştırdığı ve eğer mümkünse geridönüşüme gönderdiği atıkların akıbeti. Zira, eğer bu atıklar sorun oluşturmaya devam ediyorsa, “tüketicinin sorumluluğu” söylemini sürdürmek mümkün değil. Tam da bu nedenle, atıkların paha biçilmez bir “enerji kaynağı” veya “hammadde” olduğuna dair bir dezenformasyon bombardımanıyla karşı karşıya kalmış durumdayız. 

Çöp yakmak, fosil yakıt yakmaktan farklı mı?

Atık yönetimi konusunda son yıllarda öne çıkarılan yaklaşım, geridönüşüme uygun atıkların ayrıştırılarak hammadde olarak ekonomiye kazandırılması, geri kalanların ise yakılarak elektrik üretiminde kullanılması. 

Türkiye’de çöpten elektrik üretimini en çok gündeme getirenlerden biri, Kemerburgaz’da Avrupa’nın en büyük atık yakma ve enerji üretim tesisini devreye soktuğunu duyuran İstanbul Büyükşehir Belediyesi. Tesis sayesinde iki buçuk milyon İstanbullunun bir yıllık enerji ihtiyacının karşılandığı, toplanan çöplerin “çevreyi kirletmeden” halka hizmet olarak geri döneceği söyleniyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, bu söylemlerinde yalnız değil. Bütün dünyada yerel yönetimlerin atıktan enerji üretmeye yönelik projeleri hızla artıyor. 

Atıktan enerji üretim sektörünün 2022 yılında 42,4 milyar dolar olan küresel pazar hacminin, on senede iki katına çıkacağı tahmin ediliyor. Atıktan enerji üretmenin yarattığı heyecana karşın, bu yöntemin kâr-zarar hesabının sonucu zannedildiği kadar olumlu değil. 

Her şeyden önce, atık yakarak elektrik elde etmek, aslında fosil yakıt yakarak elektrik üretmekten çok da farklı değil. Bir ton atıktan ne kadar karbondioksit açığa çıkacağı, yakılan çöpün içeriğine göre değişiyor. Fakat kayda değer kısmının, fosil yakıtlardan üretilen plastik atıklar olduğunu biliyoruz. 

Atık yakılarak üretilen elektriğin karbon yoğunluğu, kilowat saat başına 550 gram karbondioksit eşdeğeri olarak hesaplanıyor. İklim hareketinin dile “fosil gazı” olarak yerleşmesi için çabaladığı doğalgazın karbon yoğunluğu ise yaklaşık 340 gram karbondioksit eşdeğeri, yani atık enerjisinden daha düşük.

Türkiye’de üretilen elektriğin ortalama karbon yoğunluğu ise 426 gram CO₂/kWh seviyesinde. Kısacası, atıktan üretilen elektriğin karbon yoğunluğu, bugün Türkiye’de farklı kaynaklardan (kömür, doğalgaz, hidroelektrik, rüzgâr ve güneş gibi) üretilen elektriğin ortalama karbon yoğunluğundan daha fazla. 

Üstelik bu fark, elektrik üretiminde yenilenebilir enerjinin payı arttıkça ve elektrik üretiminde karbon yoğunluğu azaldıkça, daha da açılacak. Nihayetinde atıktan enerji üretmek, iklim hedefleri bağlamında daha da kabul edilemez hâle gelecek.

Ayrıştırmak yerine yakıyoruz

Atıktan enerji üretmek gibi hatalı çözümlerin belki de en önemli tehlikelerinden biri ise dikkatimizi dağıtmak, bizi doğru çözümlere yönelmekten alıkoymak. Tam da bu nedenle önümüze bu kadar çok getiriliyor, çeşitli sorumluluklardan kaçınmak isteyenlerce benimseniyorlar. 

Bir çalışmaya göre, her sene yaklaşık yedi milyon ton belediye çöpü üreten İstanbul’da, çöplerin yüzde 54’ü gıda atıklarından meydana geliyor. Bu 3,7 milyon ton gıda atığından bir milyon tondan fazla kompost üretilebileceği, bu miktarın Türkiye’de tüketilen kimyasal gübrenin yarısını karşılayacağı hesaplanıyor. Ancak İstanbul, daha etkin atık yönetimi ve ayrıştırma gerektiren bu kaynaktan yeterince yararlanmıyor. 

Tesislerde belli bir miktar atık yakılması gerekliliği de geridönüşüm veya kompost için ayrıştırma yapma motivasyonunu azaltıyor. Yakın zamanda Çin’de yaşananlar, bunun güzel bir örneği. Yaklaşık dört sene önce Şangay, atık ayrıştırmayı zorunlu kıldı ve böylelikle, şehir sakinlerinin alışkanlıkları yavaş yavaş değişmeye başladı. Daha önce ayrıştırılmayan, bu nedenle çöpten elektrik üretim tesislerine gönderilen birçok atık, kompost veya geridönüşüm tesislerine gönderilir hâle geldi. Ancak hatalı planlama sonucunda, aynı süre zarfında çöpten elektrik üretim tesislerinin sayısı da hızla artarak iki katına çıkmıştı. Gelinen noktada, atıkların daha iyi ayrıştırılması nedeniyle, gerekli miktarda atık bulamayan elektrik üretim tesisleri iş durdurmak zorunda kaldı.

Şangay’da yaşananlar, İstanbul’un ve Türkiye’nin de değerlendirilmeyen potansiyeline işaret ediyor. Bugün gıdadan yalnızca 12 bin 500 ton kompost üreten İstanbul’da, atıkların en iyi ihtimalle dörtte birinin geri dönüştürüldüğü tahmin ediliyor. Atıklara dair kaynağında sorun çözmek yerine sorunu yakarak çözmeye çalışmak, atıkların neden olduğu kirliliğin yanı sıra, kompost ya da geridönüşüm için kaynağında yapılması gereken ayrıştırma gibi gerekli adımların önceliklendirilmesini de engelliyor.

Geri dönüştürülen plastik oranı yüzde 9

Atıkların geri dönüştürülmesi, her ne kadar yakılmalarına veya depolamala alanlarında terk edilmelerine kıyasla tercih edilebilir olsa da, aslında bu da sık sık yeşil aklamaya konu edilen sınırlı bir çözüm. 

Bugün birçok plastik ürünün üzerinde, geri dönüştürülebilir olduklarına ya da farklı oranlarda geri dönüştürülmüş materyallerden üretildiklerine dair ibareler görüyoruz. Çoğunlukla, bu oranları doğrulayabileceğimiz bir kaynak bulunmuyor ve şirketlerin beyanına güvenmemiz bekleniyor. 

Bir şişenin “geri dönüştürülebilir” olması ise aslında pek bir şey ifade etmiyor. OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) verilerine göre, bugüne kadar üretilmiş bütün plastiklerin yalnızca yüzde 9’u geri dönüştürülebildi.

Bir ürünün geri dönüştürülebileceğini söylemek, aynı zamanda döngüsel ekonomiye de göz kırpıyor; ürünün, ekonomik sistemde sürekli bir değeri olacağı algısını yaratıyor. Oysa plastik ürünleri sonsuza dek geri dönüştürmek söz konusu değil. Plastikler en fazla iki-üç defa geri dönüştürülebiliyorlar; her defasında kaliteleri, dolayısıyla kullanım alanları azalıyor. 

Geridönüşüm yanılgısı çöküyor

Geridönüşümle ilgili sorunlar, 1990’ların başından itibaren küresel plastik atıkların yaklaşık yarısını ithal eden Çin’in, 2018’de atık ithalatını yasaklamasıyla birlikte ayyuka çıktı. Gelişmiş ülkelerin atıklarını gönderebilecekleri yeni yoksul ülkeler için arayışa çıkmaları, geridönüşüm sayesinde atık sorununu çözdükleri yanılgısını da ortadan kaldırmış oldu. Bu ülkelerde ayrıştırılan plastiklerin kayda değer bir kısmı, atık yönetimi konusundaki yetersizliği tespit edilen yoksul ülkelere gönderiliyordu.

Geri dönüştürülebilir olarak ayrıştırılmış ürünlerin arasına geri dönüştürülemeyecek ürünlerin karışması durumunda bu atıklar, “kontamine” olmuş kabul ediliyor. Ancak bu yasağa kadar, ABD’de toplanan atıklar, kontamine olsalar dahi, Çin’e doğru yola çıkıyorlardı. Bu nedenle ABD’deki tüketiciler, aslında geri dönüştürülemeyen birçok ürünün geri dönüştürüldüğüne dair iç rahatlatıcı bir sanrı içindeydi. Fakat yasakla birlikte ABD’deki atıkların gidecek yer bulamaması, hangi ürünlerin çöp, hangilerinin geri dönüştürülebilir olduğuna dair daha sıkı kurallar getirilmesine neden oldu. Tüketiciler birdenbire yumurta ve süt kutularının veya farklı plastik türlerinin aslında geri dönüştürülemediğini öğrenerek hayal kırıklığına uğradılar. Sorunu yoksul bir ülkeye ihraç edememek, meselenin gerçek boyutlarını ortaya çıkardı. 

Atık sömürgeciliği, yeşil aklamayla örtbas ediliyor

Çin’in ithal atık yasağının Türkiye için de ciddi sonuçları oldu: Türkiye Avrupa Birliği’nin çöplerini geridönüşüm sektörü için değerli bir hammadde olduğu iddiasıyla ithal etmeye başladı. Oysa kendi sınırları içinde oluşan atıkların ayrıştırılması için uzun yıllar ciddi bir adım atmamıştı. OECD’nin kentsel atık verilerine göre, 2015 yılında, toplam atıklar içerisinde geri dönüştürülen veya kompostlananların oranı yalnızca yüzde 1’di.

Yine de bu gelişmeyle birlikte, kendi atıklarını ayrıştıracak kadar değer vermemiş olan Türkiye’de, ithal edilenin çöp değil “değerli bir hammadde” olduğuna yönelik söylemler yaygınlaştı.

2021 yılında, Avrupa Birliği’nin (AB) ürettiği 33 milyon ton çöpün 15 milyona yakını Türkiye’ye gönderildi; bu miktarın 400 bin tonunun plastik atık olduğu hesaplanıyor. Kendi atıklarının yönetimini dahi oturtamamış bir ülkeye, bütün AB ülkelerinde üretilen atıkların neredeyse yarısının gönderilmesini, AB’li yasa yapıcılar dahi “atık sömürgeciliği” olarak tarif ediyor. 

Türkiye’ye gelen bu atıkların ne şekilde “yönetildiği” ise muamma. 2017 yılında geridönüşüm tesislerinde yalnızca altı yangın çıkmışken, atık ithalatının artmasıyla birlikte bu yangınların sayısı da katlandı. 2022’de 125 yangın çıktığı tespit edildi. Bu yangınlar, geri dönüştürülemeyen plastik atıkların yakılması sonucu meydana geliyor olabilir.

Daha önce BBC de, İngiltere’den gelen çöplerin Adana’da yol kenarına yığılıp yakıldığını haberleştirmişti. Türkiye’nin atıklarını iyi yönetemediğinin bir diğer göstergesi ise Mısır’dan sonra Doğu Akdeniz’de en fazla kirliliğe sebep olan ülke oluşu.

Bu şartlarda tabii ki Türkiye’nin atık ithal etmeye devam etmesi ve kamuoyu tepkisinin yönetilmesi için “atık değil hammadde” gibi yeşil aklama kampanyalarına ihtiyaç duyuluyor. 

Atık üretimini azaltmak şart

Günümüzde küresel olarak her yıl yaklaşık 2,3 milyar ton atık üretiliyor; plastik atıklar, toplam atıkların yaklaşık 350 milyon tonunu oluşturuyor. 2050 yılına kadar küresel atık miktarının yaklaşık yüzde 70 oranında artarak 3,8 milyar tona ulaşması bekleniyor. Ancak, öngörüler gerçekleşirse, plastik atıklar çok daha hızlı artarak 2060 yılında üç katına çıkacak ve bir milyar tona ulaşacak.

Geridönüşümün sınırlarına ve çöpten elektrik üretiminin iklim krizi çerçevesinde sürdürülebilir olmayışına dair bildiklerimiz, atık oluşumundaki bu artışın yönetilemez olduğunu gösteriyor. 

Dünya Bankası verileri, atıklarımızın yüzde 62’sinin kayda değer önlem alınmaksızın depolandığını; toprağı ve suyu kirlettiğini; çözünürken metan emisyonuna sebep olarak küresel ısınmayı artırdığını ortaya koyuyor. 

Yeşil aklama, tam da bu noktada, elverişli bir hayal satmak üzere hayatımızda bulunuyor: Ürettiğimiz ürünlerde kayda değer bir değişikliğe gitmeden, üretimi regüle edecek çevre mevzuatı geliştirmeden, tüketim alışkanlıklarımızı gözden geçirmeden, her zaman olduğu gibi yaşayıp gidebileceğimiz hayali. 


1- Nemes, N., Scanlan, S. J., Smith, P., Smith, T., Aronczyk, M., Hill, S., Lewis, S. L., Montgomery, A. W., Tubiello, F. N. ve Stabinsky, D. (2022). An integrated framework to assess greenwashing. Sustainability. cilt 14, no. 8, 4431.

2- Changing Markets Foundation. (2020). Talking Trash: the corporate playbook of false solutions to the plastic crisis, changingmarkets.org/report/talking-trash-the-corporate-playbook-of-false-solutions-to-the-plastic-crisis/ (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

3- PAGEV. (2020). Koronaya karşı tek kullanım!, pagev.org/koronaya-karsi-tek-kullanim (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

4- Özgür, E. (2023, 15 Mayıs). Teyit Sözlük: Bilgi düzensizliği nedir? Teyit, teyit.org/teyitpedia/teyit-sozluk-bilgi-duzensizligi-nedir (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

5- Science History Institute. (t.y.). History and future of plastics, sciencehistory.org/education/classroom-activities/role-playing-games/case-of-plastics/history-and-future-of-plastics/ (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

6- Cosgrove, B. (2014, 15 Mayıs). “Throwaway living”: When tossing out everything was all the rage. TIME, time.com/3879873/throwaway-living-when-tossing-it-all-was-all-the-rage/ (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

7- Vermont Natural Resources Council. (1978). Bottles and cans: The story of the Vermont deposit law, vnrc.org/wp-content/uploads/2019/09/Bottles-and-Cans_the-story-of-the-vt-deposit-law.pdf (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

8- Dunaway, F. (2017, 21 Kasım). The crying Indian ad that fooled the environmental movement. The Chicago Tribune, chicagotribune.com/2017/11/21/the-crying-indian-ad-that-fooled-the-environmental-movement/ (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

9- Uğurtaş, S. (2022, 26 Aralık). Karbon ayak izi: Şirketler için kullanışlı bir aldatmaca yöntemi. Teyit, teyit.org/dosya/karbon-ayak-izi-sirketler-icin-kullanisli-bir-aldatmaca-yontemi (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

10- Taylor, M. ve Watts, J. (2019, 9 Ekim). Revealed: the 20 firms behind a third of all carbon emissions. The Guardian, theguardian.com/environment/2019/oct/09/revealed-20-firms-third-carbon-emissions (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

11- İstanbul Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Dairesi Başkanlığı. (t.y.). Avrupa’nın en büyük ‘atık yakma ve enerji üretim tesisi’ hizmete girdi, cevre.ibb.istanbul/atik-yonetimi-mudurlugu-sube-mudurlugu/avrupanin-en-buyuk-atik-yakma-ve-enerji-uretim-tesisi-hizmete-girdi-3/ (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

12- Precedence Research. (2023, Temmuz). Waste to energy market, precedenceresearch.com/waste-to-energy-market (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

13- Hockenos, P. (2021, 26 Mayıs). EU climate ambitions spell trouble for electricity from burning waste. Clean Energy Wire, cleanenergywire.org/news/eu-climate-ambitions-spell-trouble-electricity-burning-waste (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

14- Zero Waste Europe. (2019, Eylül). The impact of waste-to energy incineration on climate, zerowasteeurope.eu/wp-content/uploads/edd/2019/09/ZWE_Policy-briefing_The-impact-of-Waste-to-Energy-incineration-on-Climate.pdf (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

15- Climate Transparency. (2022). TURKEY: Climate transparency report: Comparing G20 climate action, climate-transparency.org/wp-content/uploads/2022/10/CT2022-Turkey-Web.pdf (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

16- Yıldız, Ş., Yaman, C., Demir, G., Özcan, H. K., Çoban, A., Ökten, H. E., Sezer, K. ve Gören, S. (2012). Characterization of municipal solid waste in Istanbul, Turkey. Environmental Progress and Sustainable Energy 32(3): 734-739. 

17- Gündoğdu, S. (2022, 16 Nisan). İstanbul’un çöpü. Yeşil Gazete, yesilgazete.org/istanbulun-copu/ (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

18- Jiacheng, Li. (2023, 4 Eylül). Four years of waste sorting leaves China’s incinerators short of fuel. China Dialogue, chinadialogue.net/en/cities/four-years-of-waste-sorting-leaves-chinas-incinerators-short-of-fuel/ (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

19- İstanbul Büyükşehir Belediyesi İstaç. (t.y.). Geri kazanım ve kompost üretimi, istac.istanbul/faaliyet-alanlarimiz/atik-yonetimi/geri-kazanim-ve-kompost-uretimi (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

20- Human Rights Watch. (2022, 21 Eylül). “It’s as if they’re poisoning us”, hrw.org/report/2022/09/21/its-if-theyre-poisoning-us/health-impacts-plastic-recycling-turkey#_ftn47 (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

21- OECD. (2022, 22 Şubat). Plastic pollution is growing relentlessly as waste management and recycling fall short, says OECD, oecd.org/environment/plastic-pollution-is-growing-relentlessly-as-waste-management-and-recycling-fall-short.htm (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

22- National Geographic. (2018, 4 Nisan). 7 things you didn’t know about plastic (and recycling), 

blog.nationalgeographic.org/2018/04/04/7-things-you-didnt-know-about-plastic-and-recycling/ (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

23- Tamma, P. (2018, 21 Şubat). China’s trash ban forces Europe to confront its waste problem. Politico, politico.eu/article/europe-recycling-china-trash-ban-forces-europe-to-confront-its-waste-problem/ (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

24- Albeck-Ripka, L. (2018, 29 Mayıs). Your recycling gets recycled, right? Maybe, or maybe not. The New York Times, www.nytimes.com/2018/05/29/climate/recycling-landfills-plastic-papers.html (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

25- Yağcı, G. (2018, 29 Ekim). Geri dönüşüm ve ham madde yetersizliği Türkiye’yi dışa bağımlı hale getiriyor. Euronews, tr.euronews.com/2018/10/29/geri-donusum-ve-ham-madde-yetersizligi-turkiye-yi-disa-bagimli-hale-getiriyor (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

26- Geri Dönüşüm Ekonomisi. (2022, 19 Ekim). İthal edilen çöp değil dönüşebilen hammadde, geridonusumekonomisi.com.tr/ithal-edilen-cop-degil-donusebilen-ham-madde.html (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

27- Eurostat. (2022, 25 Mayıs). What are the main destinations of EU export of waste? 

ec.europa.eu/eurostat/en/web/products-eurostat-news/-/DDN-20220525-1 (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

28- İklim Adaleti Koalisyonu. (2023, 23 Haziran). Plastik geri dönüşüm tesislerinde çıkan yangınlar hakkında basın açıklaması, iklimadaletikoalisyonu.org/plastik-geri-donusum-tesislerinde-cikan-yanginlar-hakkinda-basin-aciklamasi/ (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

29- Crawford, A., Saraçoğlu, G. ve Smith, T. (2020, 26 Haziran). Why is UK recycling being dumped by Turkish roadsides? BBC, bbc.com/news/av/uk-53181948 (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

30- Alves, B. (2024, 10 Ocak). Plastic waste worldwide – statistics & facts. Statista, statista.com/topics/5401/global-plastic-waste/#topicOverview (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

31- UNEP. (2024, 28 Şubat). Global waste management outlook, unep.org/resources/global-waste-management-outlook-2024 (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

32- The World Bank. (2018, 20 Eylül). What a waste 2.0: A global snapshot of solid waste management to 2050, openknowledge.worldbank.org/entities/publication/d3f9d45e-115f-559b-b14f-28552410e90a (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

Bir şirketin, kurumun ve hatta bazen bireylerin, çevresel etkileri konusunda varolandan daha olumlu bir algı yaratma amaçlı giriştikleri iletişim pratiklerine “yeşil aklama” deniyor. Bu yöntemi, genellikle, olumsuz çevresel etkileri bulunan, dolayısıyla imajını iyileştirme ihtiyacı duyanlar tercih ediyor. Pek tabii, kısa sürede atık hâline gelecek ürünler üreten veya bu atıkları doğru yönetme sorumluluğu bulunanlar da “yeşil aklama”ya sıklıkla başvurabiliyor. 

“Yeşil aklama” konusunda kamuoyunun henüz yeterince farkındalığı olmasa da, bu gibi kampanyalara Türkiye’de de oldukça aşinayız. Kimyasal atıklarla suyu ve toprağı kirleten, aynı zamanda ürünlerinin ambalaj atıkları dolayısıyla plastik kirliliğine sebep olan bir şirketin, İstanbul’u çöpkaparlarla temizlemek üzere kolları sıvaması, bunu yaparken İstanbullulardan çevreyi korumak için söz vermelerini istemesi, yeşil aklamanın tipik bir örneği. Bu gibi kampanyalar yürüten şirketler, iş yapış biçimlerinde köklü değişikliklere gitmeksizin kendilerini çevre dostu aktörler olarak konumlandırıyorlar. Aynı zamanda, neden oldukları kirliliğin sorumluluğunu da son tüketicilerin veya genel olarak bireylerin omuzlarına yıkıyorlar. 

Görsel: temizkenguzel.com
Görsel: temizkenguzel.com

Amaç, sistemsel dönüşümü geciktirmek

Plastik sektörü, bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de, ürünlerini “ihtiyaç” olarak tanımlamak ve giderek büyüyen plastik sorununun regüle edilmesini önlemek için yeşil aklamadan faydalanıyor. Bunun önemli bir örneğini, plastik konusunda gerekli regülasyonların konuşulmaya başlanmasının hemen akabinde patlak veren pandemi döneminde gözlemledik. Plastik şirketleri toplumun sağlıkla ilgili kaygılarından faydalanarak planlanan çevre mevzuatına karşı söylemler geliştirdi. Bu yaklaşım Türkiye’de de karşımıza çıktı. 

Türkiye plastik sektörünün yaklaşık yüzde 80’ini temsil eden PAGEV (Türk Plastik Sanayicileri Araştırma, Geliştirme ve Eğitim Vakfı), pandemi süresince, “pandemi kahramanı” ilan ettiği plastik ürünlerin gerekliliğine, sağladığı faydalara dair kampanyalar yürüttü; “koronaya karşı tek kullanım” mottosunu benimsedi.

Bu gibi örneklerden de görüldüğü üzere yeşil aklama aslında bir bilgi düzensizliği. Yeşil aklama yapanlar, doğru bilgiye ulaşmayı zorlaştırarak, ticari, siyasi veya şahsi çıkarları için tercih edilebilir buldukları uygulamalara toplumsal destek devşirmeye çalışıyorlar. Sistemsel dönüşüm öngören politikalar geciktikçe, işlerini her zamanki gibi, büyük değişiklikler gerekmeksizin devam ettirebiliyorlar. 

Bütün dertlerin başlangıcı: Kullan at kültürü

Ürettiğimiz atıkların bugün karşı karşıya olduğumuz büyük sorun hâline gelmesinin hikâyesi 20. yüzyılın ortalarında başlıyor.

“Mucize materyal” plastik, İkinci Dünya Savaşı’yla birlikte hayatımızda önemli yer tutmaya başladı. Hem ucuzdu hem de kullan at ürünlerle hayatımızı kolaylaştırıyordu. Ancak hızlıca çöp olan plastiklerin birikmeye başlaması, yeni bir soruna işaret ediyordu: Bu ürünler, giderek görünür hâle gelen bir kirlilik kaynağıydı. Yerel yönetimler çözüm aramaya başladılar.

Fotoğraf: Artem Beliaikin/Unsplash
Fotoğraf: Artem Beliaikin/Unsplash

Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Vermont eyaleti, 1953 yılında bir yasa çıkararak depozitolu olmayan ambalajlarda bira satışını yasakladı. Dört sene sonra, yasanın yenilenme zamanı geldiğinde, bu yasağın genişletilmesi, o dönem içecek şirketlerinin sık kullanmaya başladığı teneke kutuların da kapsama alınması planlanıyordu. Özellikle çiftçiler, giderek artan tek kullanımlık atık kirliliğinden rahatsızdı; hayvanlarının zarar gördüğünü söylüyorlardı. 

İşte plastik endüstrisi tam da bu noktada devreye girdi ve bugün yeşil aklama dendiğinde ilk akla gelen örneklerden birini yarattı: Aralarında PepsiCo ve Coca-Cola’nın da bulunduğu büyük atık üreticileri bir araya gelerek “Keep America Beautiful” (Amerika Güzel Kalsın) adında bir sivil toplum örgütü kurdular. Bu örgüt aracılığıyla çevreyi temiz tutmaya yönelik kampanyalar düzenleyecek, kendilerini “kirletici” değil, “temizlikten yana” aktörler olarak yeniden konumlandırabileceklerdi. 

Amerika Güzel Kalsın’ın en önemli icraatı, Amerikan kamuoyunda büyük ses getiren, hatta meşhur dizi Friends’te dahi şakalara konu olan “Crying Indian” (Ağlayan Amerikan Yerlisi) reklamı oldu. Bu reklamda bir Amerikan yerlisi, doğal ve temiz bir alandan bindiği kanosuyla şehre yaklaşıyor, giderek daha fazla plastik atıkla karşılaşmaya başlıyordu. Bu durum karşısında gözleri yaşarırken, yoldan geçen beyaz insanlar, yol kenarına çöp atarken gösteriliyorlardı. Anlatıcı eşzamanlı devreye giriyordu: “Bazı insanlar, bu ülkenin bir zamanlar sahip olduğu doğal güzelliğe derin ve ebedi bir saygı duyarlar. Bazılarıysa duymaz.”

Böylelikle tek kullanımlık ürün sorunu, birdenbire bir üretim değil tüketim sorunu hâline getirildi. Sorunun tanımı, dolayısıyla sorumluları ve çözümü değişti. Hedef tahtasına, beş dakikada tüketilip atık hâline gelecek ürünleri piyasaya süren şirketler değil, bu ürünleri tüketenler oturtuldu. 

Şirketler, sorumluluğu tüketiciye atıyor

Sistemsel sorunları bağlamdan koparıp bireylerin sorumluluğu hâline getirmek, olumsuz etkileri olan birçok endüstrinin sık başvurduğu bir yöntem. Bunun en iyi örneklerinden biri, hayatımıza BP’nin bir kampanyası sonucu giren, ancak petrol deviyle bağlantısı zamanla unutulan veya unutturulan “karbon ayak izi” kavramı. Bu kampanya aracılığıyla, sistemsel çözümler gerektiren iklim krizi karşısında bireylerin rolü ve sorumluluğu ön plana çıkarıldı. BP, küresel ısınmaya sebep olan sera gazı emisyonlarının üçte birinden sorumlu olan yirmi şirketten biriyken, dikkatleri şirketlerden bireylere kaydırabildi. 

Bugün önemli miktarlarda atığa sebep olan endüstrilerin de temel yaklaşımı, atık sorununu, tüketicilerin sorumluluğu olarak yeniden tanımlamak. Buna göre, ürünü tükettikten sonra çöp kutusuna atmak veya ayrıştırarak geri dönüştürülmesini sağlamak, son tüketicilerin sorumluluğu. Kirlilik, ancak bu adımlar atılmadığında meydana geliyor. Ancak bu yaklaşımın bir Aşil topuğu var: son tüketicilerin ayrıştırdığı ve eğer mümkünse geridönüşüme gönderdiği atıkların akıbeti. Zira, eğer bu atıklar sorun oluşturmaya devam ediyorsa, “tüketicinin sorumluluğu” söylemini sürdürmek mümkün değil. Tam da bu nedenle, atıkların paha biçilmez bir “enerji kaynağı” veya “hammadde” olduğuna dair bir dezenformasyon bombardımanıyla karşı karşıya kalmış durumdayız. 

Çöp yakmak, fosil yakıt yakmaktan farklı mı?

Atık yönetimi konusunda son yıllarda öne çıkarılan yaklaşım, geridönüşüme uygun atıkların ayrıştırılarak hammadde olarak ekonomiye kazandırılması, geri kalanların ise yakılarak elektrik üretiminde kullanılması. 

Türkiye’de çöpten elektrik üretimini en çok gündeme getirenlerden biri, Kemerburgaz’da Avrupa’nın en büyük atık yakma ve enerji üretim tesisini devreye soktuğunu duyuran İstanbul Büyükşehir Belediyesi. Tesis sayesinde iki buçuk milyon İstanbullunun bir yıllık enerji ihtiyacının karşılandığı, toplanan çöplerin “çevreyi kirletmeden” halka hizmet olarak geri döneceği söyleniyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, bu söylemlerinde yalnız değil. Bütün dünyada yerel yönetimlerin atıktan enerji üretmeye yönelik projeleri hızla artıyor. 

Atıktan enerji üretim sektörünün 2022 yılında 42,4 milyar dolar olan küresel pazar hacminin, on senede iki katına çıkacağı tahmin ediliyor. Atıktan enerji üretmenin yarattığı heyecana karşın, bu yöntemin kâr-zarar hesabının sonucu zannedildiği kadar olumlu değil. 

Her şeyden önce, atık yakarak elektrik elde etmek, aslında fosil yakıt yakarak elektrik üretmekten çok da farklı değil. Bir ton atıktan ne kadar karbondioksit açığa çıkacağı, yakılan çöpün içeriğine göre değişiyor. Fakat kayda değer kısmının, fosil yakıtlardan üretilen plastik atıklar olduğunu biliyoruz. 

Atık yakılarak üretilen elektriğin karbon yoğunluğu, kilowat saat başına 550 gram karbondioksit eşdeğeri olarak hesaplanıyor. İklim hareketinin dile “fosil gazı” olarak yerleşmesi için çabaladığı doğalgazın karbon yoğunluğu ise yaklaşık 340 gram karbondioksit eşdeğeri, yani atık enerjisinden daha düşük.

Türkiye’de üretilen elektriğin ortalama karbon yoğunluğu ise 426 gram CO₂/kWh seviyesinde. Kısacası, atıktan üretilen elektriğin karbon yoğunluğu, bugün Türkiye’de farklı kaynaklardan (kömür, doğalgaz, hidroelektrik, rüzgâr ve güneş gibi) üretilen elektriğin ortalama karbon yoğunluğundan daha fazla. 

Üstelik bu fark, elektrik üretiminde yenilenebilir enerjinin payı arttıkça ve elektrik üretiminde karbon yoğunluğu azaldıkça, daha da açılacak. Nihayetinde atıktan enerji üretmek, iklim hedefleri bağlamında daha da kabul edilemez hâle gelecek.

Ayrıştırmak yerine yakıyoruz

Atıktan enerji üretmek gibi hatalı çözümlerin belki de en önemli tehlikelerinden biri ise dikkatimizi dağıtmak, bizi doğru çözümlere yönelmekten alıkoymak. Tam da bu nedenle önümüze bu kadar çok getiriliyor, çeşitli sorumluluklardan kaçınmak isteyenlerce benimseniyorlar. 

Bir çalışmaya göre, her sene yaklaşık yedi milyon ton belediye çöpü üreten İstanbul’da, çöplerin yüzde 54’ü gıda atıklarından meydana geliyor. Bu 3,7 milyon ton gıda atığından bir milyon tondan fazla kompost üretilebileceği, bu miktarın Türkiye’de tüketilen kimyasal gübrenin yarısını karşılayacağı hesaplanıyor. Ancak İstanbul, daha etkin atık yönetimi ve ayrıştırma gerektiren bu kaynaktan yeterince yararlanmıyor. 

Tesislerde belli bir miktar atık yakılması gerekliliği de geridönüşüm veya kompost için ayrıştırma yapma motivasyonunu azaltıyor. Yakın zamanda Çin’de yaşananlar, bunun güzel bir örneği. Yaklaşık dört sene önce Şangay, atık ayrıştırmayı zorunlu kıldı ve böylelikle, şehir sakinlerinin alışkanlıkları yavaş yavaş değişmeye başladı. Daha önce ayrıştırılmayan, bu nedenle çöpten elektrik üretim tesislerine gönderilen birçok atık, kompost veya geridönüşüm tesislerine gönderilir hâle geldi. Ancak hatalı planlama sonucunda, aynı süre zarfında çöpten elektrik üretim tesislerinin sayısı da hızla artarak iki katına çıkmıştı. Gelinen noktada, atıkların daha iyi ayrıştırılması nedeniyle, gerekli miktarda atık bulamayan elektrik üretim tesisleri iş durdurmak zorunda kaldı.

Şangay’da yaşananlar, İstanbul’un ve Türkiye’nin de değerlendirilmeyen potansiyeline işaret ediyor. Bugün gıdadan yalnızca 12 bin 500 ton kompost üreten İstanbul’da, atıkların en iyi ihtimalle dörtte birinin geri dönüştürüldüğü tahmin ediliyor. Atıklara dair kaynağında sorun çözmek yerine sorunu yakarak çözmeye çalışmak, atıkların neden olduğu kirliliğin yanı sıra, kompost ya da geridönüşüm için kaynağında yapılması gereken ayrıştırma gibi gerekli adımların önceliklendirilmesini de engelliyor.

Geri dönüştürülen plastik oranı yüzde 9

Atıkların geri dönüştürülmesi, her ne kadar yakılmalarına veya depolamala alanlarında terk edilmelerine kıyasla tercih edilebilir olsa da, aslında bu da sık sık yeşil aklamaya konu edilen sınırlı bir çözüm. 

Bugün birçok plastik ürünün üzerinde, geri dönüştürülebilir olduklarına ya da farklı oranlarda geri dönüştürülmüş materyallerden üretildiklerine dair ibareler görüyoruz. Çoğunlukla, bu oranları doğrulayabileceğimiz bir kaynak bulunmuyor ve şirketlerin beyanına güvenmemiz bekleniyor. 

Bir şişenin “geri dönüştürülebilir” olması ise aslında pek bir şey ifade etmiyor. OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) verilerine göre, bugüne kadar üretilmiş bütün plastiklerin yalnızca yüzde 9’u geri dönüştürülebildi.

Bir ürünün geri dönüştürülebileceğini söylemek, aynı zamanda döngüsel ekonomiye de göz kırpıyor; ürünün, ekonomik sistemde sürekli bir değeri olacağı algısını yaratıyor. Oysa plastik ürünleri sonsuza dek geri dönüştürmek söz konusu değil. Plastikler en fazla iki-üç defa geri dönüştürülebiliyorlar; her defasında kaliteleri, dolayısıyla kullanım alanları azalıyor. 

Geridönüşüm yanılgısı çöküyor

Geridönüşümle ilgili sorunlar, 1990’ların başından itibaren küresel plastik atıkların yaklaşık yarısını ithal eden Çin’in, 2018’de atık ithalatını yasaklamasıyla birlikte ayyuka çıktı. Gelişmiş ülkelerin atıklarını gönderebilecekleri yeni yoksul ülkeler için arayışa çıkmaları, geridönüşüm sayesinde atık sorununu çözdükleri yanılgısını da ortadan kaldırmış oldu. Bu ülkelerde ayrıştırılan plastiklerin kayda değer bir kısmı, atık yönetimi konusundaki yetersizliği tespit edilen yoksul ülkelere gönderiliyordu.

Geri dönüştürülebilir olarak ayrıştırılmış ürünlerin arasına geri dönüştürülemeyecek ürünlerin karışması durumunda bu atıklar, “kontamine” olmuş kabul ediliyor. Ancak bu yasağa kadar, ABD’de toplanan atıklar, kontamine olsalar dahi, Çin’e doğru yola çıkıyorlardı. Bu nedenle ABD’deki tüketiciler, aslında geri dönüştürülemeyen birçok ürünün geri dönüştürüldüğüne dair iç rahatlatıcı bir sanrı içindeydi. Fakat yasakla birlikte ABD’deki atıkların gidecek yer bulamaması, hangi ürünlerin çöp, hangilerinin geri dönüştürülebilir olduğuna dair daha sıkı kurallar getirilmesine neden oldu. Tüketiciler birdenbire yumurta ve süt kutularının veya farklı plastik türlerinin aslında geri dönüştürülemediğini öğrenerek hayal kırıklığına uğradılar. Sorunu yoksul bir ülkeye ihraç edememek, meselenin gerçek boyutlarını ortaya çıkardı. 

Atık sömürgeciliği, yeşil aklamayla örtbas ediliyor

Çin’in ithal atık yasağının Türkiye için de ciddi sonuçları oldu: Türkiye Avrupa Birliği’nin çöplerini geridönüşüm sektörü için değerli bir hammadde olduğu iddiasıyla ithal etmeye başladı. Oysa kendi sınırları içinde oluşan atıkların ayrıştırılması için uzun yıllar ciddi bir adım atmamıştı. OECD’nin kentsel atık verilerine göre, 2015 yılında, toplam atıklar içerisinde geri dönüştürülen veya kompostlananların oranı yalnızca yüzde 1’di.

Yine de bu gelişmeyle birlikte, kendi atıklarını ayrıştıracak kadar değer vermemiş olan Türkiye’de, ithal edilenin çöp değil “değerli bir hammadde” olduğuna yönelik söylemler yaygınlaştı.

2021 yılında, Avrupa Birliği’nin (AB) ürettiği 33 milyon ton çöpün 15 milyona yakını Türkiye’ye gönderildi; bu miktarın 400 bin tonunun plastik atık olduğu hesaplanıyor. Kendi atıklarının yönetimini dahi oturtamamış bir ülkeye, bütün AB ülkelerinde üretilen atıkların neredeyse yarısının gönderilmesini, AB’li yasa yapıcılar dahi “atık sömürgeciliği” olarak tarif ediyor. 

Türkiye’ye gelen bu atıkların ne şekilde “yönetildiği” ise muamma. 2017 yılında geridönüşüm tesislerinde yalnızca altı yangın çıkmışken, atık ithalatının artmasıyla birlikte bu yangınların sayısı da katlandı. 2022’de 125 yangın çıktığı tespit edildi. Bu yangınlar, geri dönüştürülemeyen plastik atıkların yakılması sonucu meydana geliyor olabilir.

Daha önce BBC de, İngiltere’den gelen çöplerin Adana’da yol kenarına yığılıp yakıldığını haberleştirmişti. Türkiye’nin atıklarını iyi yönetemediğinin bir diğer göstergesi ise Mısır’dan sonra Doğu Akdeniz’de en fazla kirliliğe sebep olan ülke oluşu.

Bu şartlarda tabii ki Türkiye’nin atık ithal etmeye devam etmesi ve kamuoyu tepkisinin yönetilmesi için “atık değil hammadde” gibi yeşil aklama kampanyalarına ihtiyaç duyuluyor. 

Atık üretimini azaltmak şart

Günümüzde küresel olarak her yıl yaklaşık 2,3 milyar ton atık üretiliyor; plastik atıklar, toplam atıkların yaklaşık 350 milyon tonunu oluşturuyor. 2050 yılına kadar küresel atık miktarının yaklaşık yüzde 70 oranında artarak 3,8 milyar tona ulaşması bekleniyor. Ancak, öngörüler gerçekleşirse, plastik atıklar çok daha hızlı artarak 2060 yılında üç katına çıkacak ve bir milyar tona ulaşacak.

Geridönüşümün sınırlarına ve çöpten elektrik üretiminin iklim krizi çerçevesinde sürdürülebilir olmayışına dair bildiklerimiz, atık oluşumundaki bu artışın yönetilemez olduğunu gösteriyor. 

Dünya Bankası verileri, atıklarımızın yüzde 62’sinin kayda değer önlem alınmaksızın depolandığını; toprağı ve suyu kirlettiğini; çözünürken metan emisyonuna sebep olarak küresel ısınmayı artırdığını ortaya koyuyor. 

Yeşil aklama, tam da bu noktada, elverişli bir hayal satmak üzere hayatımızda bulunuyor: Ürettiğimiz ürünlerde kayda değer bir değişikliğe gitmeden, üretimi regüle edecek çevre mevzuatı geliştirmeden, tüketim alışkanlıklarımızı gözden geçirmeden, her zaman olduğu gibi yaşayıp gidebileceğimiz hayali. 


1- Nemes, N., Scanlan, S. J., Smith, P., Smith, T., Aronczyk, M., Hill, S., Lewis, S. L., Montgomery, A. W., Tubiello, F. N. ve Stabinsky, D. (2022). An integrated framework to assess greenwashing. Sustainability. cilt 14, no. 8, 4431.

2- Changing Markets Foundation. (2020). Talking Trash: the corporate playbook of false solutions to the plastic crisis, changingmarkets.org/report/talking-trash-the-corporate-playbook-of-false-solutions-to-the-plastic-crisis/ (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

3- PAGEV. (2020). Koronaya karşı tek kullanım!, pagev.org/koronaya-karsi-tek-kullanim (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

4- Özgür, E. (2023, 15 Mayıs). Teyit Sözlük: Bilgi düzensizliği nedir? Teyit, teyit.org/teyitpedia/teyit-sozluk-bilgi-duzensizligi-nedir (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

5- Science History Institute. (t.y.). History and future of plastics, sciencehistory.org/education/classroom-activities/role-playing-games/case-of-plastics/history-and-future-of-plastics/ (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

6- Cosgrove, B. (2014, 15 Mayıs). “Throwaway living”: When tossing out everything was all the rage. TIME, time.com/3879873/throwaway-living-when-tossing-it-all-was-all-the-rage/ (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

7- Vermont Natural Resources Council. (1978). Bottles and cans: The story of the Vermont deposit law, vnrc.org/wp-content/uploads/2019/09/Bottles-and-Cans_the-story-of-the-vt-deposit-law.pdf (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

8- Dunaway, F. (2017, 21 Kasım). The crying Indian ad that fooled the environmental movement. The Chicago Tribune, chicagotribune.com/2017/11/21/the-crying-indian-ad-that-fooled-the-environmental-movement/ (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

9- Uğurtaş, S. (2022, 26 Aralık). Karbon ayak izi: Şirketler için kullanışlı bir aldatmaca yöntemi. Teyit, teyit.org/dosya/karbon-ayak-izi-sirketler-icin-kullanisli-bir-aldatmaca-yontemi (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

10- Taylor, M. ve Watts, J. (2019, 9 Ekim). Revealed: the 20 firms behind a third of all carbon emissions. The Guardian, theguardian.com/environment/2019/oct/09/revealed-20-firms-third-carbon-emissions (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

11- İstanbul Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Dairesi Başkanlığı. (t.y.). Avrupa’nın en büyük ‘atık yakma ve enerji üretim tesisi’ hizmete girdi, cevre.ibb.istanbul/atik-yonetimi-mudurlugu-sube-mudurlugu/avrupanin-en-buyuk-atik-yakma-ve-enerji-uretim-tesisi-hizmete-girdi-3/ (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

12- Precedence Research. (2023, Temmuz). Waste to energy market, precedenceresearch.com/waste-to-energy-market (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

13- Hockenos, P. (2021, 26 Mayıs). EU climate ambitions spell trouble for electricity from burning waste. Clean Energy Wire, cleanenergywire.org/news/eu-climate-ambitions-spell-trouble-electricity-burning-waste (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

14- Zero Waste Europe. (2019, Eylül). The impact of waste-to energy incineration on climate, zerowasteeurope.eu/wp-content/uploads/edd/2019/09/ZWE_Policy-briefing_The-impact-of-Waste-to-Energy-incineration-on-Climate.pdf (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

15- Climate Transparency. (2022). TURKEY: Climate transparency report: Comparing G20 climate action, climate-transparency.org/wp-content/uploads/2022/10/CT2022-Turkey-Web.pdf (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

16- Yıldız, Ş., Yaman, C., Demir, G., Özcan, H. K., Çoban, A., Ökten, H. E., Sezer, K. ve Gören, S. (2012). Characterization of municipal solid waste in Istanbul, Turkey. Environmental Progress and Sustainable Energy 32(3): 734-739. 

17- Gündoğdu, S. (2022, 16 Nisan). İstanbul’un çöpü. Yeşil Gazete, yesilgazete.org/istanbulun-copu/ (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

18- Jiacheng, Li. (2023, 4 Eylül). Four years of waste sorting leaves China’s incinerators short of fuel. China Dialogue, chinadialogue.net/en/cities/four-years-of-waste-sorting-leaves-chinas-incinerators-short-of-fuel/ (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

19- İstanbul Büyükşehir Belediyesi İstaç. (t.y.). Geri kazanım ve kompost üretimi, istac.istanbul/faaliyet-alanlarimiz/atik-yonetimi/geri-kazanim-ve-kompost-uretimi (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

20- Human Rights Watch. (2022, 21 Eylül). “It’s as if they’re poisoning us”, hrw.org/report/2022/09/21/its-if-theyre-poisoning-us/health-impacts-plastic-recycling-turkey#_ftn47 (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

21- OECD. (2022, 22 Şubat). Plastic pollution is growing relentlessly as waste management and recycling fall short, says OECD, oecd.org/environment/plastic-pollution-is-growing-relentlessly-as-waste-management-and-recycling-fall-short.htm (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

22- National Geographic. (2018, 4 Nisan). 7 things you didn’t know about plastic (and recycling), 

blog.nationalgeographic.org/2018/04/04/7-things-you-didnt-know-about-plastic-and-recycling/ (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

23- Tamma, P. (2018, 21 Şubat). China’s trash ban forces Europe to confront its waste problem. Politico, politico.eu/article/europe-recycling-china-trash-ban-forces-europe-to-confront-its-waste-problem/ (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

24- Albeck-Ripka, L. (2018, 29 Mayıs). Your recycling gets recycled, right? Maybe, or maybe not. The New York Times, www.nytimes.com/2018/05/29/climate/recycling-landfills-plastic-papers.html (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

25- Yağcı, G. (2018, 29 Ekim). Geri dönüşüm ve ham madde yetersizliği Türkiye’yi dışa bağımlı hale getiriyor. Euronews, tr.euronews.com/2018/10/29/geri-donusum-ve-ham-madde-yetersizligi-turkiye-yi-disa-bagimli-hale-getiriyor (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

26- Geri Dönüşüm Ekonomisi. (2022, 19 Ekim). İthal edilen çöp değil dönüşebilen hammadde, geridonusumekonomisi.com.tr/ithal-edilen-cop-degil-donusebilen-ham-madde.html (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

27- Eurostat. (2022, 25 Mayıs). What are the main destinations of EU export of waste? 

ec.europa.eu/eurostat/en/web/products-eurostat-news/-/DDN-20220525-1 (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

28- İklim Adaleti Koalisyonu. (2023, 23 Haziran). Plastik geri dönüşüm tesislerinde çıkan yangınlar hakkında basın açıklaması, iklimadaletikoalisyonu.org/plastik-geri-donusum-tesislerinde-cikan-yanginlar-hakkinda-basin-aciklamasi/ (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

29- Crawford, A., Saraçoğlu, G. ve Smith, T. (2020, 26 Haziran). Why is UK recycling being dumped by Turkish roadsides? BBC, bbc.com/news/av/uk-53181948 (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

30- Alves, B. (2024, 10 Ocak). Plastic waste worldwide – statistics & facts. Statista, statista.com/topics/5401/global-plastic-waste/#topicOverview (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

31- UNEP. (2024, 28 Şubat). Global waste management outlook, unep.org/resources/global-waste-management-outlook-2024 (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

32- The World Bank. (2018, 20 Eylül). What a waste 2.0: A global snapshot of solid waste management to 2050, openknowledge.worldbank.org/entities/publication/d3f9d45e-115f-559b-b14f-28552410e90a (Erişim Tarihi: 16 Mart 2024).

DÖN