Zorunlu göç olgusunun reel politik sonuçları gün geçtikçe belirginleşmektedir ve bu sonuçları sosyo-jeopolitik bir dönüşüm olarak okunabilecek mültecilik deneyiminde görmek mümkündür. Ancak hem göç süreci hem de sonrası düşünüldüğünde mültecilik deneyiminin mültecinin kendisine özgü olduğunu belirtmek gerekir. Bu deneyim yasal statü, cins-kimlik, sınıf, etnisite, din gibi birçok nedene bağlı olarak farklılaşmakta,2 mültecinin yaşamını düzenlemekte ve yeniden üretmektedir. Mekânsal pratiklerin ise bu mültecilik deneyimini görünür kılma açısından işlevsel bir önemi vardır. Çünkü mekânsal düzenlemelerin bir araya getirme, farklılaştırma, sınıflandırma ve ayrıştırma özelliği vardır.3 Mekâna kabul, mekânın paylaşılması, sınırlandırılması, damgalanması ve mekâna yüklenen anlamlar mültecilik deneyimini coğrafi bir hareketliliğin ötesine taşır ve böylece hem fail olunan hem de maruz kalınan, hem dönüştürücü olan hem de dönüştürülen bir bütün haline getirir. 

Bu yazı, saha çalışması hâlâ devam etmekte olan doktora tezinden yola çıkarak oluşturulmuştur ve Suriye’den İstanbul’a göç etmek zorunda kalmış, İstanbul’un Esenler ilçesine yerleşmiş mülteci erkeklerin yerleşik erkeklerle karşılaşma, ortaklaşma, çatışma ya da ayrışma mekânlarına ve mekândaki deneyimlerine odaklanmaktadır. Bu yazıda Suriyeli mültecilerin mekânsal deneyimlerinden ve mülteciler ile yerleşiklerin farklı mekânlar üzerindeki karşılaşmalarından yola çıkarak “yerleşiklik ile mültecilik arasındaki ilişki mekânsal pratikleri nasıl etkilemektedir?” sorusuna cevap aranacaktır. 

Esenler İlçesinin Yapısı ve Kentin “Ötekileri”nin Mekânsal Deneyimi

Esenler ilçesinin genel yapısına bakıldığında tarihsel süreçte köyden kente göçün yaşandığı,4 buna bağlı olarak geç gecekondulaşma, apartmanlaşma ve kentsel dönüşüm süreçlerini geçiren5 ilçenin İstanbul’un en kalabalık ilçeleri arasında yer alması dikkat çekmektedir.6 Esenler’de yaşayan yerleşikler açısından bakıldığında ise köyden kente göçe bağlı olarak değişkenlik gösteren yoksulluk ve yoksunluk, gelir seviyesinin düşük olması gibi durumlar Esenler’in sosyoekonomik yapısının şekillenmesinde etkili olmuştur. Esenler Belediyesi’nin 2015-2019 yılı stratejik planı mevcut durum analizine göre Esenler’de yaşayanların %40’ının aylık ortalama geliri 1000 TL’nin altında, %33,8’inin 1001-1500 TL arasında, %26,2’sinin 1500 TL ve üzeridir.7 Gaziosmanpaşa ve Sultanbeyli ile birlikte Esenler, İstanbul’un yaşam kalitesi en düşük üç ilçesinden biridir.8 Enformel sektörün yoğunlaşması, güvencesiz ve sigortasız çalışma, eğitim hayatına dahil olan toplam nüfusun az olması, yaşam koşullarının ağırlaşması, kaynaklara ve imkânlara erişememe, sosyal olanaklardan faydalanamama bunun muhtemel sonuçları arasında görülebilir. Verilere göre Esenler’de çalışan insanların yalnızca %9,4’ü kayıtlı çalışmaktadır.

İstanbul’da yaşayan mültecilerin yaklaşık %86’sı Avrupa Yakası’nda Bağcılar, Esenyurt, Küçükçekmece, Sultangazi, Başakşehir, Esenler ilçelerinde yaşamaktadır.

Kent mültecileri açısından bakıldığında Esenler, özellikle 2015 yılından sonra mültecilerin yaşamak zorunda kaldıkları ilçeler arasında yer almaktadır. İstanbul’da yaşayan mültecilerin yaklaşık %86’sı Avrupa Yakası’nda Bağcılar, Esenyurt, Küçükçekmece, Sultangazi, Başakşehir, Esenler ilçelerinde yaşamaktadır.9 Esenler’de ise yaklaşık yirmi ila otuz bin mülteci yaşamaktadır.10 Bu rakam yalnızca Suriye’den gelen kayıtlı ve Geçici Koruma kapsamındaki kişileri kapsamaktadır. Bunun dışında kayıtdışı nüfusun da olduğu bilinmektedir. Esenler’deki toplam mülteci nüfusunun bu rakamdan daha fazla olduğu tahmin edilmektedir. Dolayısıyla son dönemlerde ilçenin, mültecilerin yaşam yerlerinden biri hâline gelmeye başladığı ve aşağıdaki görüşmecilerin ifadelerinin de bu durumun kentin ötekilerinin yerini “yeni” ötekilerin aldığının göstergesi olabileceği söylenebilir. 

Görüşmeci 1 (yerleşik)11: Biz yavaş yavaş gidiyoruz Esenler’den. Buralar çok bozdu. Yerimize de bunlar (Suriyeliler) geliyor işte. Bana sorarsan ben gelsinler istemem. Önceden de olaylar oluyordu, ama kendi aramızda hallediyorduk. Şimdi öyle değil. Biz gidiyorsak biraz da Suriyeliler yüzünden. Mahallemizde oturup bizimle işe geliyorlar. Ben bundan biraz rahatsız oluyorum aslında da ses etmiyorum. 

Görüşmeci 2 (yerleşik): Bana kalsa Esenler’de yaşamam, ama zorunluluktan yaşıyoruz. Param olsa hemen giderim ama ev, iş, her şey burada. Şimdi bir de Suriyeliler geldi. Onlar gelince burası daha kötü oldu. Kadınlar sokağa çıkarken tedirgin oluyorlar. Zaten insanlar Esenler’den hep korkardı, şimdi iyiden iyiye korkarlar. 

Görüşmeci 3 (yerleşik): Mültecilerden tek beklentim bir an önce ülkelerine dönmeleri. Nedeni ise toplumda huzursuzluğa neden olmaları. Ülkemizde sevilmedikleri ve bir an önce gitmeleri gerektiği düşüncesinin yaygın olduğunu düşünüyorum.

Fotoğraf: Emirkan Cörüt

Yerleşik görüşmecilerin söylemlerinden anlaşılacağı gibi mekânsal yoğunlaşmadan duyulan rahatsızlık sonradan gelen “yabancılar” söylemiyle aktarılmakta ve “yabancılar” Kearney’in vurgusuyla “günah keçileri”ne12 dönüştürülmektedir. Bir periferi olarak Esenler’in kent yoksullarının yaşam alanı “varoş”, “getto”, “tekinsiz bölge”, “suç alanı” gibi tanımlamalarla işaretlendiği ve damgalandığı söylenebilir.13 Mekânın anlamı ve içeriği böylelikle üretilmiş olur. “Mekân parçalanır: paylara, parsellere ayrılır. Kırıntılara dönüşür. Bu da gettolar, yalıtılmış alanlar, mahalle grupları, etrafta ve çeşitli merkezlerle doğru düzgün birleşmiş sözde topluluklar üretir.”14 Dolayısıyla mekânın damgalanması ve sınıflandırılması yalnızca orada yaşayan yerleşikleri değil “yeni” gelen kent mültecilerini de ilgilendirmektedir. Çünkü damga, “dışarıdan” yerleştirildiği ölçüde “içeridekiler”ce de aktarılır ve “yeni” gelenlere yöneltilir. Bu durum yerleşik olanın öteki aracılığıyla kendine meşruiyet alanı üretmesi ve ötekiliğin ikame edilmesi şeklinde okunabilir. Ötekiliğin ikame edilmesini iki nedene dayandırmak mümkündür. İlki, son üç yılda ilçenin yerleşik nüfusunda gözle görülür bir azalma yaşanması15 ve bu “boşluğu” kent mültecilerinin doldurmaya başlaması. İkincisi, halihazırda ilçede yaşayan yerleşiklerin ve mültecilerin kısıtlı imkânlar için karşı karşıya gelmesi. Örneğin ilçede kayıtdışı çalışma oranı %81,6’dır16 ve bu durum mültecilerin doğrudan kayıtdışı istihdama dahil olmasına neden olmaktadır. Merdivenaltı konfeksiyon atölyeleri, Esenler Otogarı ve hal kayıtdışı istihdam alanlarını oluşturmaktadır. 

Görüşmeci 2 (Suriyeli mülteci): Ben otogarda çalıştım bir süre, tekstilde çalıştım. Ama daha önce hiç yaptığım işler değil. Öğretmenim aslında ben. Tekstil atölyesinde Türkler ile birlikte çalışıyordum. Bazen günlük, bazen haftalık para aldım. Ama hiç vermedikleri de oldu. O zaman mecbur çalışıyorsun. Bizim sigortamız yoktu mülteci olduğumuz için. Ama Türklerin de yoktu. Sadece ücretleri bizden fazlaydı. 

 “Öteki” Mekânlarda Mültecilik

Kentsel mekânların, mülteciler ile yerleşiklerin karşılaştıkları, iletişime geçtikleri ya da iletişimi reddettikleri, rekabete girdikleri, çatıştıkları veya uzlaştıkları mekânlar olarak hem mültecinin deneyiminde hem de yerleşik olanın mülteciyi konumlandırma biçiminde önemli bir yeri vardır. Mültecinin, göç ettiği mekânlar toplamında kendini var etmesi ve kendine alanlar üretmesi mültecinin yasal statüsü, yerleşik olanlarla karşılaşma biçimleri ve diğer mültecilerle ilişkilenme hâlleriyle doğrudan ilgilidir. İlk olarak, Suriye’den gelenlerin Türkiye’de geçici koruma kapsamında olması yasal statü, geçicilik ve mekân arasındaki ilişkide belirleyici bir unsurdur. Hem aşağıdaki görüşmecinin söylemlerinden hem de diğer görüşmelerden yola çıkarak statü ve güvencesizliğin mekânlarda serbest dolaşımı engelleyerek mekânsal kabulün ve ortaklaşmanın önüne geçtiği, mültecilerin sessiz ve görünmez bir hâle bürünmesine yol açtığı söylenebilir. 

Görüşmeci 2 (Suriyeli mülteci): İstanbul’da artık istesek de gidip kayıt yaptıramıyoruz, ama burada yaşıyoruz. Bu da bizim sokağa çıkmamızı, çalışmamızı engelliyor. Sokakta biri bize bir şey dediğinde bunu kimseye söyleyemiyoruz. Konfeksiyonda paramızı alamadığımızda şikâyet edemiyoruz. İstanbul’da yaşamamız istenmiyor.

Gündelik hayatın -en azından belirsiz bir süreliğine- askıya alındığı bir süreç olarak düşünülebilecek mültecilik deneyimi, göç edilen yerde “yeni” bir hayat kurmayı, dolayısıyla gündelik hayatın yeniden düzenlenmesini içerir. Gündelik hayatın geçtiği mekânlar olarak ev, sokak, mahalle, işyeri vb. bu düzenlemenin zeminini oluşturur ve böylece üzerinde farklı toplumsallıkların oluştuğu mekânlar hâline gelir. Mültecinin mekânla kurduğu ilişki ise yeni geldiği mekâna sabitlenmeye çalışma hâli olarak okunabilir.17 Görüşmelerden yola çıkarak bu sabitlenme hâli İstanbul’daki hayatı kabullenmeye ve düzenlemeye çalışma olarak okunabilir. Böylelikle mültecinin deneyimi kalıcılık-geçicilik etrafında şekillenebilir. Mülteci, mekânı düzenlemeye sokarak sürekli bir değişim hâlinde olan gündelik hayatını da düzenlemeye yönelebilir. Bu durum, mülteciler ile yerleşiklerin karşılaşmasının yoğun olduğu yerlerde geçicilik hâliyle sabitlenme girişiminin sürekli çatışmasına neden olur. 

Görüşmeci 3 (Suriyeli mülteci): Esenler’e üç yıl önce geldim. Altı ay çalıştığım konfeksiyon atölyesinde yattım geceleri. Başta her şey çok zordu. Biraz çalışıp giderim diye düşündüm. Ama sonra kalmayı deneyeyim dedim. Burada bizim gibileri istemediklerini hissettirdiler. Aynı yerde çalışıyorduk, ama başta bizimle konuşmuyorlardı. Zamanla Türkçe öğrendim, ben onlarla konuşmaya başladım. Benim yabancı olduğumu söylediler. E, haklılar onlar da tabii. Biz burada yabancıyız. 

Görüşmeci 1 (yerleşik): Ne işleri var Türkiye’de, ki bu kadar uzun süredir kalıyorlar. Hadi kadınlar ve çocuklar yardıma muhtaç. Onları misafir edelim. Ama erkekler neden geliyor. Burada parkta nargile içip yatıyorlar. Onlar yüzünden biz kendi parkımıza gidemiyoruz. Tüm parklar ve bahçeler Suriyeliler tarafından kullanılıyor. Yabancılar ama bizden daha rahatlar.

Buradaki örnekte görüldüğü üzere park, sokak gibi alanlar yerleşik olanın “bizim alanlarımız” olarak işaretlediği alanlardır. Bu durum bir yandan ev sahibi olan ile olmayan arasındaki hiyerarşik konumlanmadan da kaynaklanmaktadır. Bu konumlanma ev sahibi ile “yabancının” sınırlarını belirler: “İçeridekiler ile dışarıdakileri teşhis ederek bunları birbirinden ayıran hayat-eşiğini sürekli olarak yeniden tanımlar.”18

Görüşmeci 1 (Suriyeli mülteci): Bize Esenler’i bozduğumuzu söylediler. Bu yüzden parkta oturmamızı istemiyorlardı, bizim yüzümüzden rahat edemiyorlarmış. Aslında biz de tedirginiz. Bu yüzden tek başıma dışarı çıkmıyorum. Boş dolaşmıyoruz, hep altı-yedi kişi dışarı çıkıyoruz. 

Ben: Boş dolaşmıyoruz derken neyi kastettiniz?

Görüşmeci 1 (Suriyeli mülteci): Sokakta hiçbir şey yapmadan gezemiyorum. Uzun süre bir şey yapmadan bir sokakta durursan insanlar bakmaya başlıyor. İş yapıyormuş gibi görünmek için başım yerde yürüyorum, sokaktaki çöpleri falan topluyorum. Hızlı hızlı yürüyorum. Parklarda toplu olunca daha rahatım. Bizi çalışırken mazur görüyorlar, o da bir süreliğine. 

Buradaki örnekten yola çıkarak yerleşik olanların mekânın denetleyeni gibi göründüğü söylenebilir. Yerleşik olan bunu “evin patronunun, kabul edenin, kendi evinde, kendi devletinde, kendi ulusunda, kendi kentinde efendi olanın, kendi evinde efendi olarak kalanın tanımladığı yerde yapar.”19 Bu nedenle de gözlemenin olağan bir şey olduğunu düşünür. Bu durum yeni gelen mültecinin –görüşmeci 1’in (Suriyeli mülteci) de söylediği üzere- davranışlarına ve mekânı kullanımına yansıyabilir. Yerleşiklik bir yandan ev sahibi olmasıyla ilişkilendirilebileceği için yerleşik olanın eve kimin, ne kadar süreliğine gireceğine dair sorgulama yapma gücünü kendinde bulduğu, yeni gelenleri gündelik hayatta ve tüm mekânlarda denetleme/gözetleme/bakış ile izleme hakkını kendinde tuttuğu söylenebilir. Bu yönüyle yerleşik olan mülteciyi bir görünürlük alanında tutmak ister hâldedir. “Görünürlük, şüphesiz kabul edilecektir ki, önemli bir faktördür. Bir bireyin toplumsal kimliği hakkında gündelik yaşam içerisinde ve bu esnada karşılaştığı tüm kişilerce her daim söylenebilecek şeyler söz konusu bireyce mutlaka önemsenecektir.”20 Görünürlük alanında tutma ihtimaline karşılık ise mülteci, mekânlarda serbestçe dolaşabilmek adına yukarıdaki örnekte de görüleceği üzere görünmezlik/fark edilmeme, meşgul görünme gibi taktikler üretmektedir. 

Bize Esenler’i bozduğumuzu söylediler. Bu yüzden parkta oturmamızı istemiyorlardı, bizim yüzümüzden rahat edemiyorlarmış. Aslında biz de tedirginiz. Bu yüzden tek başıma dışarı çıkmıyorum.”

Son Söz Yerine

Mekân üzerindeki ilişkiler, yerleşikler ve mülteciler arasında kurulan hiyerarşiler ağıyla şekillenmekte ve yeniden düzenlenmektedir. Mülteciler ile yerleşikler arasındaki eşitsiz konumlanmalarla güç hiyerarşisine dönüşen bir tahakküm alanının gündelik hayatın tüm mekânlarına yayılmış olduğu ve bunun ev, sokak, park, atölye gibi yerleri kapsadığı söylenebilir. Mültecinin sosyo-jeopolitik alanın dönüşümü ve yeniden konumlanma olarak okunabilecek göç süreci güç pozisyonlarında bir incelmeye neden olmaktadır. Bu durum ise mekânları paylaşmanın ve birlikte yaşamanın içeriğini belirlemektedir. Sonuç olarak gündelik hayatın ortak alanlarda gerçekleşmesi sürecinde yeni gelenin “bilinmezliği” ve mekânlarla birlikte imkânların da paylaşılması ihtimali (konut kiralama, enformel sektörde karşılaşma ve istihdam alanının paylaşılması, parklarda karşılaşma, sosyal yardımlara erişim vb.) mültecilerin rekabet edilen “ötekiler” olarak konumlandırılmasına neden olmaktadır. Damgalı mekânlarda mülteci olmak ise damganın yönlendirildiği, işaretlenen ve imaların taşıyıcısı olan biri olarak konumlandırılmayı içermektedir. Bu konumlandırma, içerideki/dışarıdaki ayrımında dışarıdakinin daha “tekinsiz”, “belirsiz”, “aşina olunamayan” bedensel bütünlüğüne ve gündelik hayatı oluşturan mekânlardaki görünmezliğine-görünürlüğüne21 dayandırılabilir.


1- Bu yazı Düzce Üniversitesi, Göç Çalışmaları Doktora programı altında devam eden doktora tezinden üretilmiştir. 

2- Yeğenoğlu, M. (2016) Avrupa’da İslam, Göçmenlik ve Konukseverlik, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

3- Lefebvre, H. (2010) Gündelik Hayatın Eleştirisi 3, çev. I. Ergüden, İstanbul: Sel; Lefebvre, H. (2012) Gündelik Hayatın Eleştirisi 1, çev. I. Ergüden, İstanbul: Sel; Lefebvre, H. (2014) Mekânın Üretimi, çev. I. Ergüden, İstanbul: Sel.

4- Esenler Türkiye’deki göç dalgasının en yoğun yaşandığı ilçeler arasında yer almaktadır. Esenler Belediyesi’nin verilerine göre 1940 yılında 860 olan Esenler nüfusu 1970’lerdeki köyden kente göç dalgasıyla hız kazanmış ve 1985 yılındaki nüfus sayımına göre 154.380’e ulaşmıştır. 1990 yılına geldiğinde ise ilçenin toplam nüfusu 214.000’e yükselmiş, 2016 yılında ise 457.231’e ulaşmıştır. Bkz. m.esenler.bel.tr/icerik/102/1730/nufus-bilgileri.aspx

5- Şentürk, M. (haz., 2012) “İstanbul’da Göç, Yoksulluk ve Kentsel Dönüşüm”, Göç, Kentleşme ve Aidiyet Ekseninde Esenler’i Anlamak içinde, Esenler Belediyesi, s.133-54.

6- Esenler Belediyesi’nin 2018 verilerine göre Esenler’in toplam nüfusu 444.561’dir, m.esenler.bel.tr/icerik/102/1730/nufus-bilgileri.aspx 

7- Esenler Belediyesi, Esenler Belediyesi Stratejik Plan 2015-2019, esenler.bel.tr/Files/Stratejik_Plan_2015-2019.pdf

8- Detaylı bilgi için bkz. Şeker, M. (2015) “Quality of life index: A case study of İstanbul”, Ekonometri ve İstatistik e-dergisi, 23: 1-15.

9- Erdoğan, M. M. (2018) Suriyeliler barometresi: Suriyelilerle uyum içinde yaşamın çerçevesi: SB 2017, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

10- Bişkin, H. (2017, 4 Mart) “İstanbul’daki Suriye 5 ilçede toplandı!”, Gazete Duvar, gazeteduvar.com.tr/turkiye/2017/03/04/istanbuldaki-suriye-5-ilcede-toplandi/

11- Yerleşikler en az on yıldır Esenler’de yaşayan ve ailesinde iç göç hikâyesi bulunan kişiler arasından rastlantısal olarak seçilmiştir. 

12- Kearney, R. (2012) Yabancılar, Tanrılar ve Canavarlar: Ötekiliği Yorumlamak, çev. B. Özkul, İstanbul: Metis. 

13- Erman, T. (2003) “2000’li Yıllarda Kent Çeperindeki Şiddet: Esenler, İstanbul Olayının Düşündürdükleri”, Almanak 2002 içinde, İstanbul: Sosyal Araştırmalar Vakfı, s. 503-7.

14- Lefebvre, H. (2014), a.g.y., s. 26

15- 2016 yılından sonra kentsel dönüşüm gibi nedenlere bağlı olarak ilçenin nüfusunda bir azalma dikkat çekmektedir. Örneğin 2017 yılında ilçenin toplam nüfusu 454.569, 2018 yılında ise 444.561’dir www.nufusu.com/ilce/esenler_istanbul-nufusu Bu açıdan Esenler’in göç veren bir yapıya büründüğünü söylemek mümkündür. Ancak bu göçü iç göç olarak nitelendirmek gerekmektedir. İlçe bir yandan yerleşiklerin başka ilçelere göç etmeye başladığı bir yandan da Suriye, Afganistan, Irak, İran gibi ülkelerden gelenlerin yerleşim yeri haline geldiği bir yapıdadır.

16- Esenler Belediyesi, a.g.y.

17- Kelly, U. (2009) Migration and Education in a Multicultural World: Culture, Loss, And Identity, Springer.

18- Agamben, G. (2013) Kutsal İnsan: Egemen İktidar ve Çıplak Hayat, çev. İ. Türkmen, İstanbul: Ayrıntı, s.158.

19- Derrida, J. (1999) “Konuksev(er-/-mez)lik”, Pera Peras Poros: Jacques Derrida ile Birlikte Disiplinlerarası Çalışma içinde, çev. F. Keskin, Ö. Sözer, İstanbul: YKY, s. 47.

20- Goffman, E, (2014) Damga: Örselenmiş Kimliğin İdare Edilişi Üzerine Notlar, çev. L. Ünsaldı, Ş. Geniş, S. N. Ağırnaslı, Ankara: Heretik, s. 88.

21- Burada kişilerin bir özne-beden olarak görünür olmaları şart değildir. Bir grubun, topluluğun varlığına dair işaretlerin olması ve “oradaki”, “onlar” olarak işaretlenebilir olması yeterlidir.

Zorunlu göç olgusunun reel politik sonuçları gün geçtikçe belirginleşmektedir ve bu sonuçları sosyo-jeopolitik bir dönüşüm olarak okunabilecek mültecilik deneyiminde görmek mümkündür. Ancak hem göç süreci hem de sonrası düşünüldüğünde mültecilik deneyiminin mültecinin kendisine özgü olduğunu belirtmek gerekir. Bu deneyim yasal statü, cins-kimlik, sınıf, etnisite, din gibi birçok nedene bağlı olarak farklılaşmakta,2 mültecinin yaşamını düzenlemekte ve yeniden üretmektedir. Mekânsal pratiklerin ise bu mültecilik deneyimini görünür kılma açısından işlevsel bir önemi vardır. Çünkü mekânsal düzenlemelerin bir araya getirme, farklılaştırma, sınıflandırma ve ayrıştırma özelliği vardır.3 Mekâna kabul, mekânın paylaşılması, sınırlandırılması, damgalanması ve mekâna yüklenen anlamlar mültecilik deneyimini coğrafi bir hareketliliğin ötesine taşır ve böylece hem fail olunan hem de maruz kalınan, hem dönüştürücü olan hem de dönüştürülen bir bütün haline getirir. 

Bu yazı, saha çalışması hâlâ devam etmekte olan doktora tezinden yola çıkarak oluşturulmuştur ve Suriye’den İstanbul’a göç etmek zorunda kalmış, İstanbul’un Esenler ilçesine yerleşmiş mülteci erkeklerin yerleşik erkeklerle karşılaşma, ortaklaşma, çatışma ya da ayrışma mekânlarına ve mekândaki deneyimlerine odaklanmaktadır. Bu yazıda Suriyeli mültecilerin mekânsal deneyimlerinden ve mülteciler ile yerleşiklerin farklı mekânlar üzerindeki karşılaşmalarından yola çıkarak “yerleşiklik ile mültecilik arasındaki ilişki mekânsal pratikleri nasıl etkilemektedir?” sorusuna cevap aranacaktır. 

Esenler İlçesinin Yapısı ve Kentin “Ötekileri”nin Mekânsal Deneyimi

Esenler ilçesinin genel yapısına bakıldığında tarihsel süreçte köyden kente göçün yaşandığı,4 buna bağlı olarak geç gecekondulaşma, apartmanlaşma ve kentsel dönüşüm süreçlerini geçiren5 ilçenin İstanbul’un en kalabalık ilçeleri arasında yer alması dikkat çekmektedir.6 Esenler’de yaşayan yerleşikler açısından bakıldığında ise köyden kente göçe bağlı olarak değişkenlik gösteren yoksulluk ve yoksunluk, gelir seviyesinin düşük olması gibi durumlar Esenler’in sosyoekonomik yapısının şekillenmesinde etkili olmuştur. Esenler Belediyesi’nin 2015-2019 yılı stratejik planı mevcut durum analizine göre Esenler’de yaşayanların %40’ının aylık ortalama geliri 1000 TL’nin altında, %33,8’inin 1001-1500 TL arasında, %26,2’sinin 1500 TL ve üzeridir.7 Gaziosmanpaşa ve Sultanbeyli ile birlikte Esenler, İstanbul’un yaşam kalitesi en düşük üç ilçesinden biridir.8 Enformel sektörün yoğunlaşması, güvencesiz ve sigortasız çalışma, eğitim hayatına dahil olan toplam nüfusun az olması, yaşam koşullarının ağırlaşması, kaynaklara ve imkânlara erişememe, sosyal olanaklardan faydalanamama bunun muhtemel sonuçları arasında görülebilir. Verilere göre Esenler’de çalışan insanların yalnızca %9,4’ü kayıtlı çalışmaktadır.

İstanbul’da yaşayan mültecilerin yaklaşık %86’sı Avrupa Yakası’nda Bağcılar, Esenyurt, Küçükçekmece, Sultangazi, Başakşehir, Esenler ilçelerinde yaşamaktadır.

Kent mültecileri açısından bakıldığında Esenler, özellikle 2015 yılından sonra mültecilerin yaşamak zorunda kaldıkları ilçeler arasında yer almaktadır. İstanbul’da yaşayan mültecilerin yaklaşık %86’sı Avrupa Yakası’nda Bağcılar, Esenyurt, Küçükçekmece, Sultangazi, Başakşehir, Esenler ilçelerinde yaşamaktadır.9 Esenler’de ise yaklaşık yirmi ila otuz bin mülteci yaşamaktadır.10 Bu rakam yalnızca Suriye’den gelen kayıtlı ve Geçici Koruma kapsamındaki kişileri kapsamaktadır. Bunun dışında kayıtdışı nüfusun da olduğu bilinmektedir. Esenler’deki toplam mülteci nüfusunun bu rakamdan daha fazla olduğu tahmin edilmektedir. Dolayısıyla son dönemlerde ilçenin, mültecilerin yaşam yerlerinden biri hâline gelmeye başladığı ve aşağıdaki görüşmecilerin ifadelerinin de bu durumun kentin ötekilerinin yerini “yeni” ötekilerin aldığının göstergesi olabileceği söylenebilir. 

Görüşmeci 1 (yerleşik)11: Biz yavaş yavaş gidiyoruz Esenler’den. Buralar çok bozdu. Yerimize de bunlar (Suriyeliler) geliyor işte. Bana sorarsan ben gelsinler istemem. Önceden de olaylar oluyordu, ama kendi aramızda hallediyorduk. Şimdi öyle değil. Biz gidiyorsak biraz da Suriyeliler yüzünden. Mahallemizde oturup bizimle işe geliyorlar. Ben bundan biraz rahatsız oluyorum aslında da ses etmiyorum. 

Görüşmeci 2 (yerleşik): Bana kalsa Esenler’de yaşamam, ama zorunluluktan yaşıyoruz. Param olsa hemen giderim ama ev, iş, her şey burada. Şimdi bir de Suriyeliler geldi. Onlar gelince burası daha kötü oldu. Kadınlar sokağa çıkarken tedirgin oluyorlar. Zaten insanlar Esenler’den hep korkardı, şimdi iyiden iyiye korkarlar. 

Görüşmeci 3 (yerleşik): Mültecilerden tek beklentim bir an önce ülkelerine dönmeleri. Nedeni ise toplumda huzursuzluğa neden olmaları. Ülkemizde sevilmedikleri ve bir an önce gitmeleri gerektiği düşüncesinin yaygın olduğunu düşünüyorum.

Fotoğraf: Emirkan Cörüt

Yerleşik görüşmecilerin söylemlerinden anlaşılacağı gibi mekânsal yoğunlaşmadan duyulan rahatsızlık sonradan gelen “yabancılar” söylemiyle aktarılmakta ve “yabancılar” Kearney’in vurgusuyla “günah keçileri”ne12 dönüştürülmektedir. Bir periferi olarak Esenler’in kent yoksullarının yaşam alanı “varoş”, “getto”, “tekinsiz bölge”, “suç alanı” gibi tanımlamalarla işaretlendiği ve damgalandığı söylenebilir.13 Mekânın anlamı ve içeriği böylelikle üretilmiş olur. “Mekân parçalanır: paylara, parsellere ayrılır. Kırıntılara dönüşür. Bu da gettolar, yalıtılmış alanlar, mahalle grupları, etrafta ve çeşitli merkezlerle doğru düzgün birleşmiş sözde topluluklar üretir.”14 Dolayısıyla mekânın damgalanması ve sınıflandırılması yalnızca orada yaşayan yerleşikleri değil “yeni” gelen kent mültecilerini de ilgilendirmektedir. Çünkü damga, “dışarıdan” yerleştirildiği ölçüde “içeridekiler”ce de aktarılır ve “yeni” gelenlere yöneltilir. Bu durum yerleşik olanın öteki aracılığıyla kendine meşruiyet alanı üretmesi ve ötekiliğin ikame edilmesi şeklinde okunabilir. Ötekiliğin ikame edilmesini iki nedene dayandırmak mümkündür. İlki, son üç yılda ilçenin yerleşik nüfusunda gözle görülür bir azalma yaşanması15 ve bu “boşluğu” kent mültecilerinin doldurmaya başlaması. İkincisi, halihazırda ilçede yaşayan yerleşiklerin ve mültecilerin kısıtlı imkânlar için karşı karşıya gelmesi. Örneğin ilçede kayıtdışı çalışma oranı %81,6’dır16 ve bu durum mültecilerin doğrudan kayıtdışı istihdama dahil olmasına neden olmaktadır. Merdivenaltı konfeksiyon atölyeleri, Esenler Otogarı ve hal kayıtdışı istihdam alanlarını oluşturmaktadır. 

Görüşmeci 2 (Suriyeli mülteci): Ben otogarda çalıştım bir süre, tekstilde çalıştım. Ama daha önce hiç yaptığım işler değil. Öğretmenim aslında ben. Tekstil atölyesinde Türkler ile birlikte çalışıyordum. Bazen günlük, bazen haftalık para aldım. Ama hiç vermedikleri de oldu. O zaman mecbur çalışıyorsun. Bizim sigortamız yoktu mülteci olduğumuz için. Ama Türklerin de yoktu. Sadece ücretleri bizden fazlaydı. 

 “Öteki” Mekânlarda Mültecilik

Kentsel mekânların, mülteciler ile yerleşiklerin karşılaştıkları, iletişime geçtikleri ya da iletişimi reddettikleri, rekabete girdikleri, çatıştıkları veya uzlaştıkları mekânlar olarak hem mültecinin deneyiminde hem de yerleşik olanın mülteciyi konumlandırma biçiminde önemli bir yeri vardır. Mültecinin, göç ettiği mekânlar toplamında kendini var etmesi ve kendine alanlar üretmesi mültecinin yasal statüsü, yerleşik olanlarla karşılaşma biçimleri ve diğer mültecilerle ilişkilenme hâlleriyle doğrudan ilgilidir. İlk olarak, Suriye’den gelenlerin Türkiye’de geçici koruma kapsamında olması yasal statü, geçicilik ve mekân arasındaki ilişkide belirleyici bir unsurdur. Hem aşağıdaki görüşmecinin söylemlerinden hem de diğer görüşmelerden yola çıkarak statü ve güvencesizliğin mekânlarda serbest dolaşımı engelleyerek mekânsal kabulün ve ortaklaşmanın önüne geçtiği, mültecilerin sessiz ve görünmez bir hâle bürünmesine yol açtığı söylenebilir. 

Görüşmeci 2 (Suriyeli mülteci): İstanbul’da artık istesek de gidip kayıt yaptıramıyoruz, ama burada yaşıyoruz. Bu da bizim sokağa çıkmamızı, çalışmamızı engelliyor. Sokakta biri bize bir şey dediğinde bunu kimseye söyleyemiyoruz. Konfeksiyonda paramızı alamadığımızda şikâyet edemiyoruz. İstanbul’da yaşamamız istenmiyor.

Gündelik hayatın -en azından belirsiz bir süreliğine- askıya alındığı bir süreç olarak düşünülebilecek mültecilik deneyimi, göç edilen yerde “yeni” bir hayat kurmayı, dolayısıyla gündelik hayatın yeniden düzenlenmesini içerir. Gündelik hayatın geçtiği mekânlar olarak ev, sokak, mahalle, işyeri vb. bu düzenlemenin zeminini oluşturur ve böylece üzerinde farklı toplumsallıkların oluştuğu mekânlar hâline gelir. Mültecinin mekânla kurduğu ilişki ise yeni geldiği mekâna sabitlenmeye çalışma hâli olarak okunabilir.17 Görüşmelerden yola çıkarak bu sabitlenme hâli İstanbul’daki hayatı kabullenmeye ve düzenlemeye çalışma olarak okunabilir. Böylelikle mültecinin deneyimi kalıcılık-geçicilik etrafında şekillenebilir. Mülteci, mekânı düzenlemeye sokarak sürekli bir değişim hâlinde olan gündelik hayatını da düzenlemeye yönelebilir. Bu durum, mülteciler ile yerleşiklerin karşılaşmasının yoğun olduğu yerlerde geçicilik hâliyle sabitlenme girişiminin sürekli çatışmasına neden olur. 

Görüşmeci 3 (Suriyeli mülteci): Esenler’e üç yıl önce geldim. Altı ay çalıştığım konfeksiyon atölyesinde yattım geceleri. Başta her şey çok zordu. Biraz çalışıp giderim diye düşündüm. Ama sonra kalmayı deneyeyim dedim. Burada bizim gibileri istemediklerini hissettirdiler. Aynı yerde çalışıyorduk, ama başta bizimle konuşmuyorlardı. Zamanla Türkçe öğrendim, ben onlarla konuşmaya başladım. Benim yabancı olduğumu söylediler. E, haklılar onlar da tabii. Biz burada yabancıyız. 

Görüşmeci 1 (yerleşik): Ne işleri var Türkiye’de, ki bu kadar uzun süredir kalıyorlar. Hadi kadınlar ve çocuklar yardıma muhtaç. Onları misafir edelim. Ama erkekler neden geliyor. Burada parkta nargile içip yatıyorlar. Onlar yüzünden biz kendi parkımıza gidemiyoruz. Tüm parklar ve bahçeler Suriyeliler tarafından kullanılıyor. Yabancılar ama bizden daha rahatlar.

Buradaki örnekte görüldüğü üzere park, sokak gibi alanlar yerleşik olanın “bizim alanlarımız” olarak işaretlediği alanlardır. Bu durum bir yandan ev sahibi olan ile olmayan arasındaki hiyerarşik konumlanmadan da kaynaklanmaktadır. Bu konumlanma ev sahibi ile “yabancının” sınırlarını belirler: “İçeridekiler ile dışarıdakileri teşhis ederek bunları birbirinden ayıran hayat-eşiğini sürekli olarak yeniden tanımlar.”18

Görüşmeci 1 (Suriyeli mülteci): Bize Esenler’i bozduğumuzu söylediler. Bu yüzden parkta oturmamızı istemiyorlardı, bizim yüzümüzden rahat edemiyorlarmış. Aslında biz de tedirginiz. Bu yüzden tek başıma dışarı çıkmıyorum. Boş dolaşmıyoruz, hep altı-yedi kişi dışarı çıkıyoruz. 

Ben: Boş dolaşmıyoruz derken neyi kastettiniz?

Görüşmeci 1 (Suriyeli mülteci): Sokakta hiçbir şey yapmadan gezemiyorum. Uzun süre bir şey yapmadan bir sokakta durursan insanlar bakmaya başlıyor. İş yapıyormuş gibi görünmek için başım yerde yürüyorum, sokaktaki çöpleri falan topluyorum. Hızlı hızlı yürüyorum. Parklarda toplu olunca daha rahatım. Bizi çalışırken mazur görüyorlar, o da bir süreliğine. 

Buradaki örnekten yola çıkarak yerleşik olanların mekânın denetleyeni gibi göründüğü söylenebilir. Yerleşik olan bunu “evin patronunun, kabul edenin, kendi evinde, kendi devletinde, kendi ulusunda, kendi kentinde efendi olanın, kendi evinde efendi olarak kalanın tanımladığı yerde yapar.”19 Bu nedenle de gözlemenin olağan bir şey olduğunu düşünür. Bu durum yeni gelen mültecinin –görüşmeci 1’in (Suriyeli mülteci) de söylediği üzere- davranışlarına ve mekânı kullanımına yansıyabilir. Yerleşiklik bir yandan ev sahibi olmasıyla ilişkilendirilebileceği için yerleşik olanın eve kimin, ne kadar süreliğine gireceğine dair sorgulama yapma gücünü kendinde bulduğu, yeni gelenleri gündelik hayatta ve tüm mekânlarda denetleme/gözetleme/bakış ile izleme hakkını kendinde tuttuğu söylenebilir. Bu yönüyle yerleşik olan mülteciyi bir görünürlük alanında tutmak ister hâldedir. “Görünürlük, şüphesiz kabul edilecektir ki, önemli bir faktördür. Bir bireyin toplumsal kimliği hakkında gündelik yaşam içerisinde ve bu esnada karşılaştığı tüm kişilerce her daim söylenebilecek şeyler söz konusu bireyce mutlaka önemsenecektir.”20 Görünürlük alanında tutma ihtimaline karşılık ise mülteci, mekânlarda serbestçe dolaşabilmek adına yukarıdaki örnekte de görüleceği üzere görünmezlik/fark edilmeme, meşgul görünme gibi taktikler üretmektedir. 

Bize Esenler’i bozduğumuzu söylediler. Bu yüzden parkta oturmamızı istemiyorlardı, bizim yüzümüzden rahat edemiyorlarmış. Aslında biz de tedirginiz. Bu yüzden tek başıma dışarı çıkmıyorum.”

Son Söz Yerine

Mekân üzerindeki ilişkiler, yerleşikler ve mülteciler arasında kurulan hiyerarşiler ağıyla şekillenmekte ve yeniden düzenlenmektedir. Mülteciler ile yerleşikler arasındaki eşitsiz konumlanmalarla güç hiyerarşisine dönüşen bir tahakküm alanının gündelik hayatın tüm mekânlarına yayılmış olduğu ve bunun ev, sokak, park, atölye gibi yerleri kapsadığı söylenebilir. Mültecinin sosyo-jeopolitik alanın dönüşümü ve yeniden konumlanma olarak okunabilecek göç süreci güç pozisyonlarında bir incelmeye neden olmaktadır. Bu durum ise mekânları paylaşmanın ve birlikte yaşamanın içeriğini belirlemektedir. Sonuç olarak gündelik hayatın ortak alanlarda gerçekleşmesi sürecinde yeni gelenin “bilinmezliği” ve mekânlarla birlikte imkânların da paylaşılması ihtimali (konut kiralama, enformel sektörde karşılaşma ve istihdam alanının paylaşılması, parklarda karşılaşma, sosyal yardımlara erişim vb.) mültecilerin rekabet edilen “ötekiler” olarak konumlandırılmasına neden olmaktadır. Damgalı mekânlarda mülteci olmak ise damganın yönlendirildiği, işaretlenen ve imaların taşıyıcısı olan biri olarak konumlandırılmayı içermektedir. Bu konumlandırma, içerideki/dışarıdaki ayrımında dışarıdakinin daha “tekinsiz”, “belirsiz”, “aşina olunamayan” bedensel bütünlüğüne ve gündelik hayatı oluşturan mekânlardaki görünmezliğine-görünürlüğüne21 dayandırılabilir.


1- Bu yazı Düzce Üniversitesi, Göç Çalışmaları Doktora programı altında devam eden doktora tezinden üretilmiştir. 

2- Yeğenoğlu, M. (2016) Avrupa’da İslam, Göçmenlik ve Konukseverlik, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

3- Lefebvre, H. (2010) Gündelik Hayatın Eleştirisi 3, çev. I. Ergüden, İstanbul: Sel; Lefebvre, H. (2012) Gündelik Hayatın Eleştirisi 1, çev. I. Ergüden, İstanbul: Sel; Lefebvre, H. (2014) Mekânın Üretimi, çev. I. Ergüden, İstanbul: Sel.

4- Esenler Türkiye’deki göç dalgasının en yoğun yaşandığı ilçeler arasında yer almaktadır. Esenler Belediyesi’nin verilerine göre 1940 yılında 860 olan Esenler nüfusu 1970’lerdeki köyden kente göç dalgasıyla hız kazanmış ve 1985 yılındaki nüfus sayımına göre 154.380’e ulaşmıştır. 1990 yılına geldiğinde ise ilçenin toplam nüfusu 214.000’e yükselmiş, 2016 yılında ise 457.231’e ulaşmıştır. Bkz. m.esenler.bel.tr/icerik/102/1730/nufus-bilgileri.aspx

5- Şentürk, M. (haz., 2012) “İstanbul’da Göç, Yoksulluk ve Kentsel Dönüşüm”, Göç, Kentleşme ve Aidiyet Ekseninde Esenler’i Anlamak içinde, Esenler Belediyesi, s.133-54.

6- Esenler Belediyesi’nin 2018 verilerine göre Esenler’in toplam nüfusu 444.561’dir, m.esenler.bel.tr/icerik/102/1730/nufus-bilgileri.aspx 

7- Esenler Belediyesi, Esenler Belediyesi Stratejik Plan 2015-2019, esenler.bel.tr/Files/Stratejik_Plan_2015-2019.pdf

8- Detaylı bilgi için bkz. Şeker, M. (2015) “Quality of life index: A case study of İstanbul”, Ekonometri ve İstatistik e-dergisi, 23: 1-15.

9- Erdoğan, M. M. (2018) Suriyeliler barometresi: Suriyelilerle uyum içinde yaşamın çerçevesi: SB 2017, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

10- Bişkin, H. (2017, 4 Mart) “İstanbul’daki Suriye 5 ilçede toplandı!”, Gazete Duvar, gazeteduvar.com.tr/turkiye/2017/03/04/istanbuldaki-suriye-5-ilcede-toplandi/

11- Yerleşikler en az on yıldır Esenler’de yaşayan ve ailesinde iç göç hikâyesi bulunan kişiler arasından rastlantısal olarak seçilmiştir. 

12- Kearney, R. (2012) Yabancılar, Tanrılar ve Canavarlar: Ötekiliği Yorumlamak, çev. B. Özkul, İstanbul: Metis. 

13- Erman, T. (2003) “2000’li Yıllarda Kent Çeperindeki Şiddet: Esenler, İstanbul Olayının Düşündürdükleri”, Almanak 2002 içinde, İstanbul: Sosyal Araştırmalar Vakfı, s. 503-7.

14- Lefebvre, H. (2014), a.g.y., s. 26

15- 2016 yılından sonra kentsel dönüşüm gibi nedenlere bağlı olarak ilçenin nüfusunda bir azalma dikkat çekmektedir. Örneğin 2017 yılında ilçenin toplam nüfusu 454.569, 2018 yılında ise 444.561’dir www.nufusu.com/ilce/esenler_istanbul-nufusu Bu açıdan Esenler’in göç veren bir yapıya büründüğünü söylemek mümkündür. Ancak bu göçü iç göç olarak nitelendirmek gerekmektedir. İlçe bir yandan yerleşiklerin başka ilçelere göç etmeye başladığı bir yandan da Suriye, Afganistan, Irak, İran gibi ülkelerden gelenlerin yerleşim yeri haline geldiği bir yapıdadır.

16- Esenler Belediyesi, a.g.y.

17- Kelly, U. (2009) Migration and Education in a Multicultural World: Culture, Loss, And Identity, Springer.

18- Agamben, G. (2013) Kutsal İnsan: Egemen İktidar ve Çıplak Hayat, çev. İ. Türkmen, İstanbul: Ayrıntı, s.158.

19- Derrida, J. (1999) “Konuksev(er-/-mez)lik”, Pera Peras Poros: Jacques Derrida ile Birlikte Disiplinlerarası Çalışma içinde, çev. F. Keskin, Ö. Sözer, İstanbul: YKY, s. 47.

20- Goffman, E, (2014) Damga: Örselenmiş Kimliğin İdare Edilişi Üzerine Notlar, çev. L. Ünsaldı, Ş. Geniş, S. N. Ağırnaslı, Ankara: Heretik, s. 88.

21- Burada kişilerin bir özne-beden olarak görünür olmaları şart değildir. Bir grubun, topluluğun varlığına dair işaretlerin olması ve “oradaki”, “onlar” olarak işaretlenebilir olması yeterlidir.

DÖN