“Ulan yaşlılar evinizden çıkıp beni sinir etmeyin” demiş bir sosyal medya kullanıcısı. Bir diğeri, “havalimanındaki yaşlılar, yoruyorsunuz!” “Otobüste yaşlılar boş koltuk görünce ağızları sulanıyor” mesajını 26 kişi beğenmiş. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na “başkanım kadınlar ayrı erkekler ayrı değil de, yaşlılar ile çocuklulara ayrı ulaşım aracı olsa süper olur” diye istekte bulunmuş bir başkası… 

Yukarıdaki ve benzeri ayrımcı görüşlerin yaygınlığı, “Mekanda Adalet ve Yaşlılık” gibi bir konu üzerine çalışmayı gerekli kılmaya yeterken, bu sayı ilhamını 2 Ekim 2017 tarihinde The New Yorker dergisinde Rachel Aviv imzasıyla çıkan, “Yaşlılar Haklarını Nasıl Kaybediyor?” başlıklı bir araştırmacı gazetecilik başyapıtından almaktadır. 

Aviv bu haberinde ABD’nin vesayet hukukundaki yasal boşlukları kullanarak kendini bilgileri ve rızaları dışında yaşlılara vasi tayin ettiren şirketlerin usulsüzlükleri üzerine gider. Vesayet kararı aldırdıktan sonra yaşlıları ansızın kapılarını çalarak evlerinden zorla tahliye ettirip bakım merkezlerine yerleştirmek ve taşınmazları, araba ve özel eşyaları da dahil yaşlıların sahip oldukları her şeyi satarak para kazanan bu şirketlerin hikayesi okuyanları haklı olarak küplere bindirmekte başarılıdır. Bahsi geçen vakanın münferit değil de sistemik bir istismar olması haksızlığın ağırlığını arttırır. 

ABD’deki yaşlıların tecrübe ettiği bu mekanda adaletsizlik örneği bizi “peki Türkiye’de durum ne?” diye meraklandırdı. Genel olarak mekan çalışmaları içinde yaşlılığın yeterince ele alınmadığını, yaşlılık çalışmalarının da mekansal boyutunun eksik olduğunu gördük. 

Bu eksiklik belki de Türkiye’de yaşlıların geniş aile bakımı çerçevesinde koruma ve gözetim altında olduğu söylemiyle açıklanabilir. Ancak bu, yaşlılık deneyimini ve yaşlıları tektipleştiren ve toplumsal değişimi gözardı eden bir bakış açısı. Bu tektip bakış açısını ancak yaşlılığın mekanda nasıl deneyimlendiğini, ayrımcılıktan mülksüzleştirmeye mekanda yaşanan hak ihlallerini çalışarak zenginleştirebileceğimizi düşünüyoruz. Peki yaşlının özerklik alanını tanıyan, kendi kaderini tayin hakkını merkeze alan, onurlu bir bakım rejimi sunan bir anlayışın mekansal boyutunu nasıl ele alabiliriz? 

Bu sayıda mekan çalışmaları ile yaşlılık çalışmalarını bir diyaloğa sokarak hem dönüşen yaşlılığı hem de değişen kent ve kır mekanlarını daha iyi anlamaya gayret ediyoruz. “Mekanda Adalet ve Sakatlık” konusu ile başladığımız süreli yayın maceramız “Mekanda Adalet ve Çocuk”, “Mekanda Adalet ve Gıda”, “İstanbul Yollarında Kentsel Politik Ekoloji” sayıları ile devam etti. Yaşlılığın mekansal boyutunu kapsamlı bir biçimde ele aldığımız bu sayının editörlüğünü Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden ve Göç Araştırmaları Derneği kurucularından Didem Danış ile birlikte yaptık. Herkesin insan onuruna yakışan bir yaşlanma deneyimi yaşaması dileğiyle… 

           MAD adına Yaşar Adnan Adanalı

“Ulan yaşlılar evinizden çıkıp beni sinir etmeyin” demiş bir sosyal medya kullanıcısı. Bir diğeri, “havalimanındaki yaşlılar, yoruyorsunuz!” “Otobüste yaşlılar boş koltuk görünce ağızları sulanıyor” mesajını 26 kişi beğenmiş. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na “başkanım kadınlar ayrı erkekler ayrı değil de, yaşlılar ile çocuklulara ayrı ulaşım aracı olsa süper olur” diye istekte bulunmuş bir başkası… 

Yukarıdaki ve benzeri ayrımcı görüşlerin yaygınlığı, “Mekanda Adalet ve Yaşlılık” gibi bir konu üzerine çalışmayı gerekli kılmaya yeterken, bu sayı ilhamını 2 Ekim 2017 tarihinde The New Yorker dergisinde Rachel Aviv imzasıyla çıkan, “Yaşlılar Haklarını Nasıl Kaybediyor?” başlıklı bir araştırmacı gazetecilik başyapıtından almaktadır. 

Aviv bu haberinde ABD’nin vesayet hukukundaki yasal boşlukları kullanarak kendini bilgileri ve rızaları dışında yaşlılara vasi tayin ettiren şirketlerin usulsüzlükleri üzerine gider. Vesayet kararı aldırdıktan sonra yaşlıları ansızın kapılarını çalarak evlerinden zorla tahliye ettirip bakım merkezlerine yerleştirmek ve taşınmazları, araba ve özel eşyaları da dahil yaşlıların sahip oldukları her şeyi satarak para kazanan bu şirketlerin hikayesi okuyanları haklı olarak küplere bindirmekte başarılıdır. Bahsi geçen vakanın münferit değil de sistemik bir istismar olması haksızlığın ağırlığını arttırır. 

ABD’deki yaşlıların tecrübe ettiği bu mekanda adaletsizlik örneği bizi “peki Türkiye’de durum ne?” diye meraklandırdı. Genel olarak mekan çalışmaları içinde yaşlılığın yeterince ele alınmadığını, yaşlılık çalışmalarının da mekansal boyutunun eksik olduğunu gördük. 

Bu eksiklik belki de Türkiye’de yaşlıların geniş aile bakımı çerçevesinde koruma ve gözetim altında olduğu söylemiyle açıklanabilir. Ancak bu, yaşlılık deneyimini ve yaşlıları tektipleştiren ve toplumsal değişimi gözardı eden bir bakış açısı. Bu tektip bakış açısını ancak yaşlılığın mekanda nasıl deneyimlendiğini, ayrımcılıktan mülksüzleştirmeye mekanda yaşanan hak ihlallerini çalışarak zenginleştirebileceğimizi düşünüyoruz. Peki yaşlının özerklik alanını tanıyan, kendi kaderini tayin hakkını merkeze alan, onurlu bir bakım rejimi sunan bir anlayışın mekansal boyutunu nasıl ele alabiliriz? 

Bu sayıda mekan çalışmaları ile yaşlılık çalışmalarını bir diyaloğa sokarak hem dönüşen yaşlılığı hem de değişen kent ve kır mekanlarını daha iyi anlamaya gayret ediyoruz. “Mekanda Adalet ve Sakatlık” konusu ile başladığımız süreli yayın maceramız “Mekanda Adalet ve Çocuk”, “Mekanda Adalet ve Gıda”, “İstanbul Yollarında Kentsel Politik Ekoloji” sayıları ile devam etti. Yaşlılığın mekansal boyutunu kapsamlı bir biçimde ele aldığımız bu sayının editörlüğünü Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden ve Göç Araştırmaları Derneği kurucularından Didem Danış ile birlikte yaptık. Herkesin insan onuruna yakışan bir yaşlanma deneyimi yaşaması dileğiyle… 

           MAD adına Yaşar Adnan Adanalı

DÖN