Fotoğraf: Volkan Işıl

İnsanların cenneti yeryüzünde inşa etme çabası olarak da görülebilecek botanik bahçeleri aslında her türlü detayı düşünülerek tasarlanmış bir “doğa” sunar. Buralar, Bangalore gibi trafik yoğunluğunda dünya birincisi, kentleşme hızında da en yükseklere oynayan mega kentlerde gerçekten de yeryüzü cenneti yanılsamasına neden olabilir. Bilişim sektörüyle ekonomisi hızla büyüyen kentin gayrimenkul sektörü de bir o kadar hareketli. “Doğal” ve “yapılı” çevreleri kuran insan elleri Lalbagh Botanik Bahçesi ve ufukta yükselen kuleler ile aynı karede buluşur. 

Fotoğraf: Volkan Işıl

Sermayenin kenti boş bir levha üzerinde yükselmez. Buralar diğer canlıların yaşam alanlarından ve kent yoksullarının yaşadığı mahallelerden çalarak inşa edilir. Bangalore’un iklime duyarlı, mevsimsel yağışlara göre suyu regüle etmeyi sağlayan, sulama amacıyla kullanılan yüzlerce yıllık tarihi gölet sistemi vernaküler teknoloji örneği olarak büyüleyicidir. Ancak “kalkınma” artık doğayla barışık değil, tam aksine sıfır toplamlı bir yarış içindedir. Sıra hâlinde yıkılmış slum‘lar, işlevini yitirmiş gölet, yıkılmayı bekleyen slum‘lar ve tüm bunların yerini alan yüksek katlı konut alanları kentsel asimetrinin varlığını hem mimari hem de eşitsiz güç ilişkileri bakımından görünür kılar. 

Fotoğraf: Ayşe Adanalı

Slum genellikle, kentsel hizmetlere ve altyapıya erişimi sınırlı, yapı kalitesi düşük, hukuki güvenceden yoksun konut olarak tanımlanır. Farklı coğrafyalarda türlü gerçeklikler yaşayan ve mücadeleler veren milyonlarca kent yoksulunun yaşadığı heterojen çevreleri tek bir sözcükle tarif etmek hâliyle son derece indirgemecidir. Ancak algımızı bahsi geçen bu üç özellikle sınırlandığımızda Bangalore slum‘larının da payına bu sorunların fazlasıyla düştüğü görülür: her an yerinden edilme tehdidi altında, bu kırılganlığı hatırlatan hafif malzemelerle inşa edilmiş, su ve kanalizasyon gibi en temel kentsel hizmetlere dahi erişimi olmayan konutlar…

Fotoğraf: Volkan Işıl

Sorun olarak görülen slum‘lar için geliştirilen “çözümlerin” başında buraların yıkılıp sakinlerinin tektip inşa edilen toplu konutlarda yeniden iskânı gelir. Ancak bu toplu konutlar da çoğu zaman yaşamaya elverişli bir ortam sunamaz. Binaların yapı kalitesi düşüktür, altyapı sorunları devam etmektedir; yaklaşık yirmi metrekarelik iç mekânların ve ortak alanların büyüklüğü nüfusun ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır. Eski slum, yeni toplu konut sakinleri taşındıkları yaşam alanlarını “dikey slum” olarak tarif eder.

Fotoğraf: Ayşe Adanalı

Yeniden iskân konutları için seçilen lokasyonlar genellikle cazibesi en düşük, çevresel tehlikelerin [environmental hazards] en yüksek olduğu açık kanalizasyon olarak kullanılan kanalların veya çöp depolama alanları gibi bölgelerin hemen yanında yer alır. Gördüğünüz fotoğrafta kanalın bir tarafında daha eski bir tarihte yapılmış tek katlı toplu konutlar, diğer tarafında ise çok katlı yapılar bulunuyor. Artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılayamayan toplu konut bölgesi sırtını tamamen kanalizasyona dayamış yeni slum‘lara da ev sahipliği yapıyor. 

Fotoğraf: Ayşe Adanalı

Slum‘lar sadece kent emekçilerinin yeniden üretim mekânları değil, aynı zamanda enformel üretimin de mekânları. Bu iki faaliyet de sadece, metrekaresi sınırlı evlerde gerçekleşmiyor. Sokak evin hem imalathanesi, hem çamaşırhanesi, hem ticarethanesi hem de oyun alanı. Hep hareketli, hayat dolu ve dolayısıyla güvenli hissettiriyor.,

Mimari tasarımları tektip bir mekânsal kurgu sunan toplu konut alanları adeta rengârenk ve farklı bedenlerde giyinmek isteyen insanlara sunulan tek renk ve tek beden üniformalar gibidir. Ancak yaşam alanlarını kısıtlı kaynak ve enformel pratiklerle kendilerince oluşturmaya alışkın slum sakinleri için bu üniformaları kesip biçmek, ihtiyaçları doğrultusunda şekillendirmek mümkündür. Örneğin öngörülmeyen bir ticaret alanı konutun hemen önünde bir pop-up dükkân olarak hayat bulur.

Fotoğraf: Yaşar Adnan Adanalı

Slum Jagatthu’nun editörü Isaac Arul Selva slum sakinlerinin farklı sorunlarını ve yaşamaya elverişli konut hakkı için verdikleri mücadeleleri gündeme taşıyor. Kendisi de bir slum sakini olan Isaac ve yoldaşları kentin yok sayılanlarının tarihini aşağıdan ve içeriden yazıyor. Elinde tek kopyasını tuttuğu, yirmi yıllık dergisinin on yıllık arşivi, aynı zamanda Bangalore’nin en alttakilerinin kentsel hafızasını oluşturuyor.

Fotoğraf: Volkan Işıl

Slum sakinlerinin sürdürdükleri kentsel toplumsal hareketler yaşam alanlarını sadece daha sağlıklı ve güvenli hâle getirmek için verilen mücadeleler değil. Kast sisteminin hiyerarşik ve kaskatı sosyal katmanlaşmasında dahi kendine yer bulamayanların, “dokunulmazlar” olarak damgalananların konut aktivizmi, aynı zamanda insanlık onuru için verilen bir eşit yurttaşlık mücadelesi. Bu mücadelelerinin ilham kaynakları arasında Slum Jagatthu’nun da yer aldığını belirten, Bangalore’de yaklaşık yetmiş slum yerleşimini bir araya getiren Dalit Samara Sene Karnataka Örgütü’nün üyeleri, farklı mahallelerde farklı inancı ve farklı cinsel yönelimi olan binlerce insanı bir araya getiriyor. Yönetim kurulu üyeleri de yok sayılan, görmezden gelinen, tektipleştirilen ve ayrımcılığa uğrayan slum sakinlerinin tüm çeşitliliğini yansıtıyor.

Fotoğraf: Volkan Işıl
Fotoğraf: Volkan Işıl

İnsanların cenneti yeryüzünde inşa etme çabası olarak da görülebilecek botanik bahçeleri aslında her türlü detayı düşünülerek tasarlanmış bir “doğa” sunar. Buralar, Bangalore gibi trafik yoğunluğunda dünya birincisi, kentleşme hızında da en yükseklere oynayan mega kentlerde gerçekten de yeryüzü cenneti yanılsamasına neden olabilir. Bilişim sektörüyle ekonomisi hızla büyüyen kentin gayrimenkul sektörü de bir o kadar hareketli. “Doğal” ve “yapılı” çevreleri kuran insan elleri Lalbagh Botanik Bahçesi ve ufukta yükselen kuleler ile aynı karede buluşur. 

Fotoğraf: Volkan Işıl

Sermayenin kenti boş bir levha üzerinde yükselmez. Buralar diğer canlıların yaşam alanlarından ve kent yoksullarının yaşadığı mahallelerden çalarak inşa edilir. Bangalore’un iklime duyarlı, mevsimsel yağışlara göre suyu regüle etmeyi sağlayan, sulama amacıyla kullanılan yüzlerce yıllık tarihi gölet sistemi vernaküler teknoloji örneği olarak büyüleyicidir. Ancak “kalkınma” artık doğayla barışık değil, tam aksine sıfır toplamlı bir yarış içindedir. Sıra hâlinde yıkılmış slum‘lar, işlevini yitirmiş gölet, yıkılmayı bekleyen slum‘lar ve tüm bunların yerini alan yüksek katlı konut alanları kentsel asimetrinin varlığını hem mimari hem de eşitsiz güç ilişkileri bakımından görünür kılar. 

Fotoğraf: Ayşe Adanalı

Slum genellikle, kentsel hizmetlere ve altyapıya erişimi sınırlı, yapı kalitesi düşük, hukuki güvenceden yoksun konut olarak tanımlanır. Farklı coğrafyalarda türlü gerçeklikler yaşayan ve mücadeleler veren milyonlarca kent yoksulunun yaşadığı heterojen çevreleri tek bir sözcükle tarif etmek hâliyle son derece indirgemecidir. Ancak algımızı bahsi geçen bu üç özellikle sınırlandığımızda Bangalore slum‘larının da payına bu sorunların fazlasıyla düştüğü görülür: her an yerinden edilme tehdidi altında, bu kırılganlığı hatırlatan hafif malzemelerle inşa edilmiş, su ve kanalizasyon gibi en temel kentsel hizmetlere dahi erişimi olmayan konutlar…

Fotoğraf: Volkan Işıl

Sorun olarak görülen slum‘lar için geliştirilen “çözümlerin” başında buraların yıkılıp sakinlerinin tektip inşa edilen toplu konutlarda yeniden iskânı gelir. Ancak bu toplu konutlar da çoğu zaman yaşamaya elverişli bir ortam sunamaz. Binaların yapı kalitesi düşüktür, altyapı sorunları devam etmektedir; yaklaşık yirmi metrekarelik iç mekânların ve ortak alanların büyüklüğü nüfusun ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır. Eski slum, yeni toplu konut sakinleri taşındıkları yaşam alanlarını “dikey slum” olarak tarif eder.

Fotoğraf: Ayşe Adanalı

Yeniden iskân konutları için seçilen lokasyonlar genellikle cazibesi en düşük, çevresel tehlikelerin [environmental hazards] en yüksek olduğu açık kanalizasyon olarak kullanılan kanalların veya çöp depolama alanları gibi bölgelerin hemen yanında yer alır. Gördüğünüz fotoğrafta kanalın bir tarafında daha eski bir tarihte yapılmış tek katlı toplu konutlar, diğer tarafında ise çok katlı yapılar bulunuyor. Artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılayamayan toplu konut bölgesi sırtını tamamen kanalizasyona dayamış yeni slum‘lara da ev sahipliği yapıyor. 

Fotoğraf: Ayşe Adanalı

Slum‘lar sadece kent emekçilerinin yeniden üretim mekânları değil, aynı zamanda enformel üretimin de mekânları. Bu iki faaliyet de sadece, metrekaresi sınırlı evlerde gerçekleşmiyor. Sokak evin hem imalathanesi, hem çamaşırhanesi, hem ticarethanesi hem de oyun alanı. Hep hareketli, hayat dolu ve dolayısıyla güvenli hissettiriyor.,

Mimari tasarımları tektip bir mekânsal kurgu sunan toplu konut alanları adeta rengârenk ve farklı bedenlerde giyinmek isteyen insanlara sunulan tek renk ve tek beden üniformalar gibidir. Ancak yaşam alanlarını kısıtlı kaynak ve enformel pratiklerle kendilerince oluşturmaya alışkın slum sakinleri için bu üniformaları kesip biçmek, ihtiyaçları doğrultusunda şekillendirmek mümkündür. Örneğin öngörülmeyen bir ticaret alanı konutun hemen önünde bir pop-up dükkân olarak hayat bulur.

Fotoğraf: Yaşar Adnan Adanalı

Slum Jagatthu’nun editörü Isaac Arul Selva slum sakinlerinin farklı sorunlarını ve yaşamaya elverişli konut hakkı için verdikleri mücadeleleri gündeme taşıyor. Kendisi de bir slum sakini olan Isaac ve yoldaşları kentin yok sayılanlarının tarihini aşağıdan ve içeriden yazıyor. Elinde tek kopyasını tuttuğu, yirmi yıllık dergisinin on yıllık arşivi, aynı zamanda Bangalore’nin en alttakilerinin kentsel hafızasını oluşturuyor.

Fotoğraf: Volkan Işıl

Slum sakinlerinin sürdürdükleri kentsel toplumsal hareketler yaşam alanlarını sadece daha sağlıklı ve güvenli hâle getirmek için verilen mücadeleler değil. Kast sisteminin hiyerarşik ve kaskatı sosyal katmanlaşmasında dahi kendine yer bulamayanların, “dokunulmazlar” olarak damgalananların konut aktivizmi, aynı zamanda insanlık onuru için verilen bir eşit yurttaşlık mücadelesi. Bu mücadelelerinin ilham kaynakları arasında Slum Jagatthu’nun da yer aldığını belirten, Bangalore’de yaklaşık yetmiş slum yerleşimini bir araya getiren Dalit Samara Sene Karnataka Örgütü’nün üyeleri, farklı mahallelerde farklı inancı ve farklı cinsel yönelimi olan binlerce insanı bir araya getiriyor. Yönetim kurulu üyeleri de yok sayılan, görmezden gelinen, tektipleştirilen ve ayrımcılığa uğrayan slum sakinlerinin tüm çeşitliliğini yansıtıyor.

Fotoğraf: Volkan Işıl
DÖN