Ayağımızı topraktan kesip Türkiye sınırlarından uzaklaştığımızda, hatta gezegenimizin sınırlarını da terk edip, 51 yıl önce Ay’a giden Apollo 8 mürettabatının Ay ufkunda yükselen mavi Dünyamızın “Earthrise” (Dünyanın Doğuşu) adıyla bilinen o meşhur fotoğrafını çektikleri yerden kendimize baktığımızda; atmosfer, okyanuslar, Antarktika gibi tüm “küresel müştereklerimizin” iklim değişikliği, kirlilik, ormansızlaşma, biyolojik çeşitliliğin hızla azalması gibi varoluşsal tehlikelerle karşı karşıya olduğunu görebiliriz. Bugün müşterekler arayışının odağında sadece klasik anlamıyla tüm insanlığın ortak kaynağı olan varlıklar yok. Yahut kamu kaynaklarının çitlenmesi ve özelleşmesi de tek derdimiz değil. Bir araya gelip hâkim iktidar ve piyasa mekanizmalarının çarklarında öğütülmeden küçük ortaklıklar kurmaktan, müşterekler meselesinin müşterekleşme kısmına odaklanmaktan ümitvarız.

Kırılgan mavi Dünyamızın sadece küçük bir parçası olan Türkiye’de 2000 sonrası hızla kurumsallaşan toprağın altını eşelemek ve üstüne inşa etmek üzerine kurulu iktisadi birikim rejimi kentsel ve kırsal alanda büyük tahribatlara yol açtı. Maden, enerji, hafriyat için girişilen eşeleme ve mega alt/üst yapı projeleri ve gayrimenkul sektörünün spekülatif kazanç hırsını tatmin üzerinden yürüyen inşaat faaliyetleri toprak, orman, su, hava, bostan, mera, park, meydan, mahalle gibi herkese ait olan/kimseye ait olmayan fiziki müşterek zeminleri kaydırdı. Bu iktisadi rejimin yerleşikliğinin artmasına paralel kamusal alan da daraldı; akademi, medya, internet, ifade, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü gibi müşterekleştirmenin toplumsal, siyasal ve kültürel zeminleri sarsıldı. Bu zeminlerde (yeniden) üretenleri mülksüzleştirdi, yerinden etti, iş cinayetleriyle hayatını kaybettirdi.

Böylesi bir mekânsal ve siyasal sıkışmışlık içinde, toplumsal dönüşüm hedefli “büyük söylemlerin” yankısının artık neredeyse duyulmadığı bir dönemde “müşterekler” tartışması tekrardan filizlenmeye; “minör siyasetin” mütevazi örnekleri olarak ortaya çıkmaya, çoğalmaya ve birbirleriyle çekinik de olsa temaslar kurmaya başladı. Bugünden eyleme imkânı sağlayan müşterekleştirme pratikleri nispeten küçük çaplı doğrudan etki alanlarının ötesinde siyasal ufuk ve “karanlıkta bir umut” olarak önümüzde belirdiler.

Yerel seçimin hemen sonrasında yeniden şekillendiği intibaı kuvvetlenen siyasal güç dengesi, müşterekler tartışmasını büyütmek için de, yükselen hakim aktörlerin kanatları altında sönümlendirmek için de bir pencere açmışken beyond.istanbul’un Mekanda Adalet ve Müşterekler sayısının bu tartışmayı derinleştirmek için literatüre anlamlı ve tam zamanında bir katkı yaptığını düşünüyoruz.

Bu sayının müşterek oluş hikayesini ve çerçevesini, yayını büyük emekle hazırlayan misafir editörlerimiz Melike Selin Durmaz Ekenler ve Ulaş Bayraktar anlatıyorlar. Bu sayıda editörlerimizin bir araya getirdiği müşterekleştirme pratik ve tartışmalarını, mümkünse ayağımızı topraktan keserek Ay ufkunda yükselen mavi Dünyamızın kırılgan bütünlüğünü aklımızda tutarak okuyalım.

MAD adına Yaşar Adnan Adanalı

Ayağımızı topraktan kesip Türkiye sınırlarından uzaklaştığımızda, hatta gezegenimizin sınırlarını da terk edip, 51 yıl önce Ay’a giden Apollo 8 mürettabatının Ay ufkunda yükselen mavi Dünyamızın “Earthrise” (Dünyanın Doğuşu) adıyla bilinen o meşhur fotoğrafını çektikleri yerden kendimize baktığımızda; atmosfer, okyanuslar, Antarktika gibi tüm “küresel müştereklerimizin” iklim değişikliği, kirlilik, ormansızlaşma, biyolojik çeşitliliğin hızla azalması gibi varoluşsal tehlikelerle karşı karşıya olduğunu görebiliriz. Bugün müşterekler arayışının odağında sadece klasik anlamıyla tüm insanlığın ortak kaynağı olan varlıklar yok. Yahut kamu kaynaklarının çitlenmesi ve özelleşmesi de tek derdimiz değil. Bir araya gelip hâkim iktidar ve piyasa mekanizmalarının çarklarında öğütülmeden küçük ortaklıklar kurmaktan, müşterekler meselesinin müşterekleşme kısmına odaklanmaktan ümitvarız.

Kırılgan mavi Dünyamızın sadece küçük bir parçası olan Türkiye’de 2000 sonrası hızla kurumsallaşan toprağın altını eşelemek ve üstüne inşa etmek üzerine kurulu iktisadi birikim rejimi kentsel ve kırsal alanda büyük tahribatlara yol açtı. Maden, enerji, hafriyat için girişilen eşeleme ve mega alt/üst yapı projeleri ve gayrimenkul sektörünün spekülatif kazanç hırsını tatmin üzerinden yürüyen inşaat faaliyetleri toprak, orman, su, hava, bostan, mera, park, meydan, mahalle gibi herkese ait olan/kimseye ait olmayan fiziki müşterek zeminleri kaydırdı. Bu iktisadi rejimin yerleşikliğinin artmasına paralel kamusal alan da daraldı; akademi, medya, internet, ifade, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü gibi müşterekleştirmenin toplumsal, siyasal ve kültürel zeminleri sarsıldı. Bu zeminlerde (yeniden) üretenleri mülksüzleştirdi, yerinden etti, iş cinayetleriyle hayatını kaybettirdi.

Böylesi bir mekânsal ve siyasal sıkışmışlık içinde, toplumsal dönüşüm hedefli “büyük söylemlerin” yankısının artık neredeyse duyulmadığı bir dönemde “müşterekler” tartışması tekrardan filizlenmeye; “minör siyasetin” mütevazi örnekleri olarak ortaya çıkmaya, çoğalmaya ve birbirleriyle çekinik de olsa temaslar kurmaya başladı. Bugünden eyleme imkânı sağlayan müşterekleştirme pratikleri nispeten küçük çaplı doğrudan etki alanlarının ötesinde siyasal ufuk ve “karanlıkta bir umut” olarak önümüzde belirdiler.

Yerel seçimin hemen sonrasında yeniden şekillendiği intibaı kuvvetlenen siyasal güç dengesi, müşterekler tartışmasını büyütmek için de, yükselen hakim aktörlerin kanatları altında sönümlendirmek için de bir pencere açmışken beyond.istanbul’un Mekanda Adalet ve Müşterekler sayısının bu tartışmayı derinleştirmek için literatüre anlamlı ve tam zamanında bir katkı yaptığını düşünüyoruz.

Bu sayının müşterek oluş hikayesini ve çerçevesini, yayını büyük emekle hazırlayan misafir editörlerimiz Melike Selin Durmaz Ekenler ve Ulaş Bayraktar anlatıyorlar. Bu sayıda editörlerimizin bir araya getirdiği müşterekleştirme pratik ve tartışmalarını, mümkünse ayağımızı topraktan keserek Ay ufkunda yükselen mavi Dünyamızın kırılgan bütünlüğünü aklımızda tutarak okuyalım.

MAD adına Yaşar Adnan Adanalı

DÖN