Mesele mültecilik olunca, kendini haktan hukuktan adaletten yana konumlandıranların dahi hızlıca ayrımcılığa savrulduklarına şahit olduğumuz bir dönemde Mekânda Adalet ve Mültecilik sayısını yayımladığımızın farkındayız. Daha önce Mekânda Adalet ve Çocuk, Mekânda Adalet ve Gıda, Mekânda Adalet ve Yaşlılık sayılarında ele aldığımız konuların mültecilikle bağını es geçmemiş olsak da mekânda adalet(sizlikler) sözkonusu olunca mültecileri merkeze alan bir sayının kaçınılmaz olduğunun bilincindeydik. Yerlerinden edilen çok sayıda mülteci/sığınmacı için korkunç bir mekânsızlaşma ile başlayan yolculuk, kendini mekânda yeniden üreten türlü adaletsizlikler ile devam ediyor. Hedeflenen rota ile yol boyunca geçilen, varılan, beklenen yerlerde sürekli dışlanma/içerme gerilimine maruz kalmayı beraberinde getiriyor. Geçici/kalıcı kamplar, uydukentler, çeper mahalleler, kentin sokakları gibi farklı ölçekteki mekânlarda hukuki, toplumsal ve insani olarak yok sayılanın, varlığını çok kırılgan bir zeminde kanıtlaması gerekiyor. Piyasanın ve kamu idaresinin insafına bırakılan birçok mülteci, yaşanabilir olmayan konutlarda aşırı kalabalık bir şekilde fahiş fiyatlarla oturmak, sağlıksız merdiven altı atölyelerde iş güvenliği olmadan sınırsız mesai ile çalışmak, ticarileşme ve yapılaşma baskısıyla hızla azalan kamusal mekânları da her an dışlanma pahasına kullanmak durumundalar. 

Suriyeli mültecilerin Türkiye kentlerine yerleştikleri dönem, tam da büyük mekânsal dönüşümlerin yaşandığı, kentlerin adeta altüst olduğu bir döneme denk geliyor. Riskli alan ilanları, acele kamulaştırma kararları, yık-yapçı dönüşüm uygulamaları ile kent politikalarında olağanlaşan bir istisna halinin yok saydığı kitlelerin, bu dönemde sıkça kendilerini “mahallemizde, kentimizde mülteci olduk” şeklinde ifade ettiğine şahit olduk. Bu duygu durumunu yaşayanların, savaşla yok olan kentlerini geride bırakıp gelenlerle duygudaşlık kurduklarını söylemek ise ne yazık ki pek mümkün olmuyor. Sosyal medyadan muhalefet liderlerine, iktidar ve muhalefet partilerinin kontrolündeki belediye yönetimlerine tek bir ses halinde ülkedeki her türlü sorunun faturasının mültecilere kesildiği böylesi bir dönemde belki de aksi zaten pek mümkün değildi. 

Oysa Türkiye’nin yerel yönetim mevzuatı ve özellikle “hemşehri hukuku” kavramsallaştırması, ilerici ve kapsayıcı bir “kent yurttaşlığı” tarifi yapıyor. Hemşehri hukuku zemini, yurttaşlığı aynı kente aidiyet üzerinden tanımlayarak, mültecilerin temel hak ve özgürlüklerini genişletmek, başta barınma olmak üzere eğitim, sağlık, ulaşım gibi kentsel ve toplumsal hizmetlere erişimlerinin ve istihdam imkânları ile kent yaşantısına katılmalarının olanaklarını kolaylaştırabilir. 

Mültecilerin mekânda adalet talebini duyma ve mültecilerle de hemşehri hukuku zemininde ortaklaşma çabasındaki bu sayının misafir editörlüğünü MAD kurucu üyelerinden coğrafyacı Aslı İkizoğlu ile antropolog Yunus Doğan Telliel yaptılar. Alanda iş yapan birçok araştırmacıyla birlikte mültecilerin kendisine de ses veren bu kapsamlı yayını hazırlayan Aslı ve Doğan’a minnettarız. 

MAD adına Yaşar Adnan Adanalı

Mesele mültecilik olunca, kendini haktan hukuktan adaletten yana konumlandıranların dahi hızlıca ayrımcılığa savrulduklarına şahit olduğumuz bir dönemde Mekânda Adalet ve Mültecilik sayısını yayımladığımızın farkındayız. Daha önce Mekânda Adalet ve Çocuk, Mekânda Adalet ve Gıda, Mekânda Adalet ve Yaşlılık sayılarında ele aldığımız konuların mültecilikle bağını es geçmemiş olsak da mekânda adalet(sizlikler) sözkonusu olunca mültecileri merkeze alan bir sayının kaçınılmaz olduğunun bilincindeydik. Yerlerinden edilen çok sayıda mülteci/sığınmacı için korkunç bir mekânsızlaşma ile başlayan yolculuk, kendini mekânda yeniden üreten türlü adaletsizlikler ile devam ediyor. Hedeflenen rota ile yol boyunca geçilen, varılan, beklenen yerlerde sürekli dışlanma/içerme gerilimine maruz kalmayı beraberinde getiriyor. Geçici/kalıcı kamplar, uydukentler, çeper mahalleler, kentin sokakları gibi farklı ölçekteki mekânlarda hukuki, toplumsal ve insani olarak yok sayılanın, varlığını çok kırılgan bir zeminde kanıtlaması gerekiyor. Piyasanın ve kamu idaresinin insafına bırakılan birçok mülteci, yaşanabilir olmayan konutlarda aşırı kalabalık bir şekilde fahiş fiyatlarla oturmak, sağlıksız merdiven altı atölyelerde iş güvenliği olmadan sınırsız mesai ile çalışmak, ticarileşme ve yapılaşma baskısıyla hızla azalan kamusal mekânları da her an dışlanma pahasına kullanmak durumundalar. 

Suriyeli mültecilerin Türkiye kentlerine yerleştikleri dönem, tam da büyük mekânsal dönüşümlerin yaşandığı, kentlerin adeta altüst olduğu bir döneme denk geliyor. Riskli alan ilanları, acele kamulaştırma kararları, yık-yapçı dönüşüm uygulamaları ile kent politikalarında olağanlaşan bir istisna halinin yok saydığı kitlelerin, bu dönemde sıkça kendilerini “mahallemizde, kentimizde mülteci olduk” şeklinde ifade ettiğine şahit olduk. Bu duygu durumunu yaşayanların, savaşla yok olan kentlerini geride bırakıp gelenlerle duygudaşlık kurduklarını söylemek ise ne yazık ki pek mümkün olmuyor. Sosyal medyadan muhalefet liderlerine, iktidar ve muhalefet partilerinin kontrolündeki belediye yönetimlerine tek bir ses halinde ülkedeki her türlü sorunun faturasının mültecilere kesildiği böylesi bir dönemde belki de aksi zaten pek mümkün değildi. 

Oysa Türkiye’nin yerel yönetim mevzuatı ve özellikle “hemşehri hukuku” kavramsallaştırması, ilerici ve kapsayıcı bir “kent yurttaşlığı” tarifi yapıyor. Hemşehri hukuku zemini, yurttaşlığı aynı kente aidiyet üzerinden tanımlayarak, mültecilerin temel hak ve özgürlüklerini genişletmek, başta barınma olmak üzere eğitim, sağlık, ulaşım gibi kentsel ve toplumsal hizmetlere erişimlerinin ve istihdam imkânları ile kent yaşantısına katılmalarının olanaklarını kolaylaştırabilir. 

Mültecilerin mekânda adalet talebini duyma ve mültecilerle de hemşehri hukuku zemininde ortaklaşma çabasındaki bu sayının misafir editörlüğünü MAD kurucu üyelerinden coğrafyacı Aslı İkizoğlu ile antropolog Yunus Doğan Telliel yaptılar. Alanda iş yapan birçok araştırmacıyla birlikte mültecilerin kendisine de ses veren bu kapsamlı yayını hazırlayan Aslı ve Doğan’a minnettarız. 

MAD adına Yaşar Adnan Adanalı

DÖN