Mekanda Adalet ve Çocuk ilişkisini “çocukluk” tanımı ile açabiliriz. Ancak bu tanımı yapmak kolay değil çünkü çocukluğun kültürel olarak ifade bulan farklı anlam ve tanımları, hem zamansal hem de mekânsal boyutları mevcut.

Çocukluğu, doğum ve yetişkinlik arasında geçen zamandan fazlasını içeren, bu zaman dilimi içinde çocuğun hayatının niteliğini ifade eden biricik bir aralık olarak tarif etmek mümkün. Niteliğin fazlasıyla öznel bir ifade olduğunun farkındayız. Bu ifadeyi tarihte en geniş kabul gören insan hakları belgesi olan Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ışığında değerlendirdiğimizde, çocukluğu “bir çocuğun iyi bir gelecek için sağlıklı bir temel inşa edebilmesine imkan tanıyan, onun büyüyüp oynayıp geliştiği, yetişkinlikle sınırı çizilmiş, ayrı ve güvenli bir aralık” olarak açabiliriz.

Bu aralığın mekansal boyutu son derece önemli, çünkü çocuğun çocukluk deneyiminin niteliğini belirler. Bir çocuk ister güvenlikli sitede ister gecekonduda ister apartmanda ister bir mülteci olarak bir binanın bodrum katında yaşasın, İstanbul’da nitelikli, yaratıcılığı teşvik eden oyun alanı bulmakta zorlanacaktır. Ulaşım ve erişilebilirlik tüm çocuklar için büyük bir sorun teşkil etmektedir. Çocuklar kenti bir bütün olarak deneyimlemekten çok uzak bir şekilde, tanımlı mekanlar içinde ve bunlar arasında sürekli taşınarak zaman geçirmekteler. Ayrıca, taşımalı eğitim sistemi, çocukların yaşadıkları çevre ile kurdukları ilişkinin niteliğini de fazlasıyla etkilemektedir. Çocuklar kentsel dönüşüm kaynaklı sağlıksız ve güvensiz çevrede büyümek zorunda kalmaktalar; sürekli yükselen ve yoğunlaşan kent insan ölçeğinden uzaklaştıkça, çocuklar için yaşanabilir olmaktan da uzaklaşmakta.

Bir taraftan “Yaşadığımız kentler kimin için varlar?” sorusunun cevapları içinde çocuklar son sıralarda gelirken, öte taraftan aynı yerde yaşayan çocukların mekansal deneyimleri de farklılıklar gösteriyor. Aynı yaşta çocuklardan kimileri okula giderken diğerleri çalışmak zorunda bırakılabiliyor. Birinin kendine ait bir odası varken diğeri sokakta yatabiliyor. Kimi çocuklar parklarda oynama imkanı bulurken kimileri evlerinden çok nadir çıkabiliyor.

Çocuğun büyüyüp oynayıp gelişeceği bir çevreden, sağlıklı ve güvenli mekanlardan mahrum kalması, onun çocukluk hakkının elinden alınmasına sebep oluyor. Dolayısıyla “Mekanda Adalet ve Çocuk” teması ile hazırlanan Beyond İstanbul’un ikinci sayısı, bu alanda aktif bir şekilde çalışan uzman ve örgütlerin katkılarıyla her çocuğun çocukluk hakkını ele alıyor. Çünkü “çocukların büyümek istediği bir kent, hepimizin yaşamak istediği kenttir.”

MAD adına Yaşar Adnan Adanalı

Mekanda Adalet ve Çocuk ilişkisini “çocukluk” tanımı ile açabiliriz. Ancak bu tanımı yapmak kolay değil çünkü çocukluğun kültürel olarak ifade bulan farklı anlam ve tanımları, hem zamansal hem de mekânsal boyutları mevcut.

Çocukluğu, doğum ve yetişkinlik arasında geçen zamandan fazlasını içeren, bu zaman dilimi içinde çocuğun hayatının niteliğini ifade eden biricik bir aralık olarak tarif etmek mümkün. Niteliğin fazlasıyla öznel bir ifade olduğunun farkındayız. Bu ifadeyi tarihte en geniş kabul gören insan hakları belgesi olan Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ışığında değerlendirdiğimizde, çocukluğu “bir çocuğun iyi bir gelecek için sağlıklı bir temel inşa edebilmesine imkan tanıyan, onun büyüyüp oynayıp geliştiği, yetişkinlikle sınırı çizilmiş, ayrı ve güvenli bir aralık” olarak açabiliriz.

Bu aralığın mekansal boyutu son derece önemli, çünkü çocuğun çocukluk deneyiminin niteliğini belirler. Bir çocuk ister güvenlikli sitede ister gecekonduda ister apartmanda ister bir mülteci olarak bir binanın bodrum katında yaşasın, İstanbul’da nitelikli, yaratıcılığı teşvik eden oyun alanı bulmakta zorlanacaktır. Ulaşım ve erişilebilirlik tüm çocuklar için büyük bir sorun teşkil etmektedir. Çocuklar kenti bir bütün olarak deneyimlemekten çok uzak bir şekilde, tanımlı mekanlar içinde ve bunlar arasında sürekli taşınarak zaman geçirmekteler. Ayrıca, taşımalı eğitim sistemi, çocukların yaşadıkları çevre ile kurdukları ilişkinin niteliğini de fazlasıyla etkilemektedir. Çocuklar kentsel dönüşüm kaynaklı sağlıksız ve güvensiz çevrede büyümek zorunda kalmaktalar; sürekli yükselen ve yoğunlaşan kent insan ölçeğinden uzaklaştıkça, çocuklar için yaşanabilir olmaktan da uzaklaşmakta.

Bir taraftan “Yaşadığımız kentler kimin için varlar?” sorusunun cevapları içinde çocuklar son sıralarda gelirken, öte taraftan aynı yerde yaşayan çocukların mekansal deneyimleri de farklılıklar gösteriyor. Aynı yaşta çocuklardan kimileri okula giderken diğerleri çalışmak zorunda bırakılabiliyor. Birinin kendine ait bir odası varken diğeri sokakta yatabiliyor. Kimi çocuklar parklarda oynama imkanı bulurken kimileri evlerinden çok nadir çıkabiliyor.

Çocuğun büyüyüp oynayıp gelişeceği bir çevreden, sağlıklı ve güvenli mekanlardan mahrum kalması, onun çocukluk hakkının elinden alınmasına sebep oluyor. Dolayısıyla “Mekanda Adalet ve Çocuk” teması ile hazırlanan Beyond İstanbul’un ikinci sayısı, bu alanda aktif bir şekilde çalışan uzman ve örgütlerin katkılarıyla her çocuğun çocukluk hakkını ele alıyor. Çünkü “çocukların büyümek istediği bir kent, hepimizin yaşamak istediği kenttir.”

MAD adına Yaşar Adnan Adanalı

DÖN