Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu (IFOAM) tarafından 2008 yılında kabul edilen tanımıyla organik tarım, toprak, ekosistem ve insan sağlığını devam ettiren, bunların sağlıklı olmasını sağlayan bir üretim sistemidir. Olumsuz etkisi olan girdilerin kullanımı yerine, ekolojik işleme süreçleri, biyolojik çeşitlilik ve yerel koşullara uyum sağlamış döngülere dayanan ekolojik tarım, içinde bulunduğumuz çevreye fayda sağlamak, adil ilişkiyi ve tüm ilgili taraflar için iyi bir yaşam kalitesini yaygınlaştırmak adına geleneği, yeni buluşları ve bilimi bir araya getirir. Aslan ve Demir (2017) organik tarımın, sağlık, sosyo-ekonomik ve ekolojik etkilerinin geleneksel tarımla karşılaştırmasını sunar ve organik tarıma yöneltilen eleştirileri kısaca özetler.1

Organik Tarım Türkiye’yi Besler mi? 

Karşıt düşüncede olanlar, organik tarımda verimin çok düşük olduğunu, ülkenin topraklarının yetmeyeceğini ve insanların aç kalacağını iddia ediyordu. Problemi matematiksel olarak çözdükten sonra bu iddialar gülünç geliyor ama estirilen hava buydu. Sonuçta bu çalışma ile uzun süredir bizi meşgul eden sorumuza olumlu cevap verdik: Evet, Türkiye bütün tarımını organik tarıma dönüştürebilir ve kendi nüfusunun tamamını sağlıklı ürünlerle besler. Bunu yaparken suyu ve toprağı korur, fosil yakıt tüketimini azaltır ve ekilebilir alanlarının sadece %63’ünü kullanır. Bu demektir ki Türkiye sadece kendi halkını organik ürünlerle beslemekle kalmaz, buna ek olarak ihracata veya komşu ülkelere yardıma yönelik organik üretim de yapabilir.

Çalışmamızda özetle, Türkiye nüfusunu günlük 2300-2400 kilokalorilik dengeli bir şekilde besleyebilmek için vejetaryen menüde nadas alanları dahil2 ekilebilir alanların %54’ünün (kişi başı 1,67 dönüm) organik tarım şartları altında yeterli olduğunu gösterdik.3 Hayvansal gıdaları eklediğimiz hepçil menüde ise ekilebilir alanların %63’ü (kişi başı 1,95 dönüm) yeterli oldu. “Organik tarımla dünya nüfusunu besleyemezsiniz” iddiasını savunmak için sıklıkla örnek gösterilen Bangladeş’te kişi başına 0,63 dönüm ekilebilir alan düşmekte. Toprağı az, insanı çok olan Bangladeş istisnai bir ülke ve organik tarımın yapılabilirliğini (fizibilite) onun üzerinden tartışmak doğru değil. Çünkü çalışmamızla gösterdiğimiz üzere bireylerin yeterince enerji içeren, dengeli, hem hayvansal hem de bitkisel ürünlerle beslenebilmeleri için organik tarım şartlarında kişi başı ortalama 1,95 dönümlük ekilebilir alan gerekiyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), azalma eğiliminde olmakla birlikte dünyada halen kişi başı 2,18 dönüm ekilebilir alan olduğunu belirtiyor. Bu sayılardan da anlaşılacağı gibi aslında sadece Türkiye nüfusunu değil, dünyayı da tamamen organik tarım ürünleriyle besleyebilmek için yeterince ekilebilir alan var.

Problemin çözümünde optimizasyon yöntemlerinin en gelişmişi olan ve çok çeşitli alanlarda uygulanan Doğrusal Programlama yöntemini kullandık. Doğrusal Programlama, değişkenler, kısıtlar ve bir amaç fonksiyonu olmak üzere üç temel bileşenle çalışır. Modelde temel değişkenlerimiz, her ilde, her üründen ne kadar ekilmesi ve her ilde, her hayvan türünden (yerel ırk süt ineği, entansif melez besi sığırı, yumurta tavuğu, vs.) kaç tane yetiştirilmesi gerektiğini temsil ediyor. Bir diğer önemli değişken ise, iller kendi ihtiyacının üzerinde üretim yaptığında, bunun ne kadarının diğer hangi ilin ihtiyacının karşılanması için gönderildiği bilgisini içeriyor. Modeldeki kısıtlar her ilde mevcut ekilebilir alanı kullanarak üretim yapılmasını sağlıyor, bu üretimden öncelikle o ildeki insan ve hayvan nüfusunun gıda ihtiyacı karşılanacak şekilde ürün ayrılıyor ve geri kalanı diğer illere gönderilmek üzere nakliye miktarını temsil eden değişkenler yoluyla kayda geçiriliyor. Bir ildeki üretim, o ildeki ihtiyacı karşılamaya yetmiyorsa, bu ihtiyaç diğer illerden gelen gıda ile destekleniyor. Eğer bir ilin tüketimine sunulmuş toplam (yerel tüketim için üretilen ve diğer illerden gönderilen) gıda miktarı yeterli değilse, uygun değişkenler yoluyla eksik gıda miktarının hesabı tutuluyor. Amaç fonksiyonu ise gıdanın katettiği toplam yolu ve herhangi bir ilde eksik kalan gıda miktarını en aza indirmek. Mesafeler hesaba katılınca model üretim fazlası olan en yakın illerden kendine yetmeyen illere ürün transfer ediyor. Optimizasyon, matematiksel ve rasyonel bir yöntem;  nakliyeyi en aza indirgemek ve her ürün için en verimli yerlerde üretim yapmak arasında bir uzlaşı noktası belirliyor. Dolayısıyla bütün bölgeler verimi görece yüksek olan ürünlerin üretimini yapıp, birbirlerine gıda gönderip birbirlerinden gıda getirtebiliyor.

Matematiksel modeli kurduktan sonraki aşama, programımızı çalıştırmak için gerekli parametrelerin değerlerini bulmaktı. Bu tür girdilerin en önemlileri, bir yılda bir birey tarafından tüketilen ürün miktarları ve ürünlerin verim değerleri olarak özetlenebilir. Yıllık tüketim miktarlarını belirlerken alınan yağ, protein ve karbonhidratların sağlıklı kaynaklardan (örneğin ayçiçek yağı yerine zeytinyağı gibi) edinilmesine ve beslenme uzmanları tarafından önerilen aralıklarda olmasına dikkat ettik. Verim bilgisi için Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) sağladığı detaylı geleneksel tarım tablolarından yararlandık ve organik tarım şartlarında literatürde önerilen verim düşüşlerini4 uyguladık. Hayvansal ürünlerde yerel türlerin yaşadığı bölgeler, et ve süt verimlerini, TÜİK sayfalarından, hayvanların organik tarım yönetmeliğine uygun beslenme gereksinimlerini ise organik hayvan çiftliklerinden elde ettik. Tavuk ve yumurta için yine organik tavukçuluk yapan çiftliklerden verim ve beslenme bilgilerini derledik. Sonuçta 81 il, 106 farklı bitkisel ürün, 12 farklı taze ot (yonca, fiğ, yulaf, vb.) ve dört hayvansal ürünü5 (sığır eti, inek sütü, yumurta ve tavuk eti) hesaba kattığımız modelde yaklaşık 960 bin değişken ve 40 bin kısıt olup, günümüz bilgisayarlarında bir dakikanın altında çözülebilmektedir. Büyük çıktı dosyaları halinde elde ettiğimiz sonuçların İstanbul ve Marmara Bölgesi özelinde incelenmesi ile devam edeceğiz.

İstanbul ve Çevresi

Burada sadece İstanbul’u veya Marmara’yı kapalı bir bölge olarak düşünmedik çünkü bölgeler arası ürün takası sıkça gördüğümüz bir olgu, özellikle sınır şehirlerinde. Kaldı ki bu tür bir kapalı bölge sınıflandırması yapay olurdu.

Tablo 1. Bölgesel kendine yetebilirlik

Türkiye’deki coğrafi bölgelerin ve İstanbul’un kişi başına düşen ortalama ekilebilir alan durumları Tablo 1’de özetlenmiştir. Marmara dışındaki bütün bölgeler ortalamada kendilerini rahatça besleyebilecek durumdadır. Marmara Bölgesi’nin6 durumu ise İstanbul şehrinin özellikleriyle belirlenmiştir. Çalışmamızda, beslenebilmek için yeterli alanın kişi başı ortalama 1,95 dönüm olduğunu ortaya çıkartmıştık. Dolayısıyla kişi başına sadece 0,05 dönüm ekilebilir alan düşen İstanbul’un gıda ihtiyacının kent sınırları içindeki tarımsal alanlardan sağlanmasının mümkün olamayacağını tahmin etmek zor değil. 

Modelimizin detaylı çıktıları, hem hayvansal hem de bitkisel ürünlerin tüketildiği hepçil menüde, İstanbul’un yıllık toplam7 bitkisel gıda ihtiyacının (yaklaşık 7,86 milyon ton) sadece %16’sının İstanbul içindeki tarım alanlarından sağlanabildiğini gösteriyor. İstanbul’un bitkisel gıda ihtiyacının  %84’lük çok büyük bir kısmı başka şehirlerdeki üretimden karşılanıyor. İyi haber ise bu eksik kalan %84’ün %90 gibi büyük çoğunluğunun Marmara Bölgesi’nden karşılanabiliyor olması. Özetle İstanbul’un bitkisel ürün ihtiyacının %16’sı şehrin kendi kaynaklarından, %76’sı Marmara bölgesindeki diğer şehirlerden, %8’i ise, başta meyve ve yeşillik olmak üzere Ege ve Akdeniz bölgelerinden gelmekte. Bu durum doğal olarak Marmara Bölgesi’nin kendine yeterliliğini zedelemekle birlikte Ege ve Akdeniz bölgeleri kendilerine yeterliliklerini koruyabiliyor hatta diğer bölgelere ürün gönderiyor. Marmara Bölgesi’ne toplamda net8 olarak yaklaşık 243 bin ton bitkisel ürün giriyor. Buna karşılık Akdeniz’den ve Ege’den diğer bölgelere sırasıyla yaklaşık olarak 2 milyon 328 bin ve 354 bin ton ürün çıkıyor. 

Bitkisel ürünlerden sonra hepçil menünün diğer bileşeni olan hayvansal gıdalar konusunda şehrin kendi kendine yeterliğini inceleyelim. İstanbul, nüfusunun ihtiyacı olan tüm yumurtayı kent sınırları içinde yetiştirdiği tavuklardan sağlayabiliyor ancak et, süt ve tavuk etinde durum farklı. Bu ürünlerin hemen hepsi diğer illerden gönderilmek zorunda. Özellikle kırmızı et ve tavuk için İç Anadolu, Karadeniz ve Doğu Anadolu gibi uzak bölgelerden nakliye gerekmekte. İstanbul’un hayvansal gıda ihtiyacının nasıl karşılandığı Tablo 2’de özetleniyor.

Tablo 2. İstanbul’un hayvansal ürün gereksiniminin karşılanması*

Kurduğumuz modelin içinde, sağlıklı ve yeterli ama kesinlikle aşırıya kaçmayan bir beslenme önerisi barındırdığını da hatırlatmak isteriz. Çeşitli ve bol sebze, yeşillik ve meyve diyetin önemli bir kısmını teşkil ediyor. Badem, ceviz gibi kuruyemişlerden muhakkak bir miktar tüketiliyor ve benzer şekilde yemeklerde kullanılan tüm yağlar, zeytinyağı9 olarak belirlenmiş; ayrıca kalori miktarı ve hayvansal ürün tüketimi sağlıklı bir beslenme programında olduğu gibi kısıtlanmış durumda. Bu kısıtlar sağlığa olumlu etkilerinin yanında, insan beslenmesi için yapılan aktivitelerin zararlı ekolojik etkilerini azaltmak açısından da önemli. Farklı ülkelerden 11 biliminsanının Kasım 2017’de yayımladığı ortak çalışmasında benzer bir yaklaşım kullanılmış.10 Dünyada yeterli gıda üretilmesine rağmen açlık çeken büyük bir grubun varlığına ve bu durumun sebebinin adil dağılım ve gıdaya erişim meselesi olduğuna işaret edildikten sonra gıda israfının ve endüstriyel hayvancılık ürünlerindeki tüketimin azaltılması durumunda organik tarımla dünyanın beslenebileceği gösterilmiş. Organik tarımın toprak üzerindeki onarıcı etkisi ve su tutma kapasitesindeki artış da ek faydası.11 İklim değişikliğinin kendini iyice hissettirdiği, sellerin ve kuraklığın bir gerçek olduğu günümüzde bu onarıcı etki daha da önemli.

Gıda nakliyesi açısından baktığımızada, Türkiye’deki toplam gıda nakliyesinin %33’ünün İstanbul’a doğru olduğunu görüyoruz. Ülke nüfusunun %18’ini barındıran şehrin, bu oranın çok daha üzerinde bir nakliyeye sebep olduğu açık. Şehir planlama açısından da dikkate alınması gereken bir durum bu. Sonuçlarımız, bu büyüklükte bir şehrin, ekonomik açıdan da verimsiz bir yaşam alanı olduğunu açıkça gösteriyor.

Bu noktada hayvansal ürün tüketiminin ekosisteme getirdiği artı yüke de değinmek gerek. Tamamen vejetaryen senaryoda, şehrin toplamda 8,89 milyon tona yaklaşan bir bitkisel ürün ihtiyacı oluşmakta. Bu miktar elbette hepçil menüdeki bitkisel ihtiyaçtan (7,86 milyon ton) fazla çünkü bütün gerekli besinleri alabilmek için bir miktar daha fazla bakliyat, tahıl ve sebze tüketilmesi gerekiyor. Buna karşılık vejetaryen menüde hayvansal ürün tüketimi yokken hepçil menüde toplam 2,06 milyon tonluk hayvansal ürün gereksinimi var. Dolayısıyla vejetaryen senaryoda tarım yapılan alan açısından doğaya daha az yük olan bir sonuçla karşılaşıyoruz. Bu durum kişi başı gereken ekilebilir alanın farkında da kendini gösteriyor: vejetaryende 1,67 dönüm, hepçil menüde 1,95 dönüm. Ülkedeki her bireyin vejetaryen beslendiğini varsaydığımız senaryoda, İstanbul’un kendine yetebilirliğinin hepçil menüye kıyasla daha yüksek olduğunu gördük. İstanbul tüm gereksiniminin %20’sini kent içi tarım arazilerindeki üretimden, %70’ini Marmara’daki diğer şehirlerden, geriye kalan ve çoğunluğunu turunçgillerin oluşturduğu %10’luk kısmını da Ege ve Akdeniz bölgelerinden karşılayabiliyor. Dışardan ürün getirme oranlarının hepçil menüde daha yüksek olduğunu hatırlayalım. Dolayısıyla nakliye miktarları da azalıyor. Niyetimiz vejetaryen bir beslenme tarzını dayatmak değil, ancak hayvansal gıdaların tüketiminin makul bir şekilde kısıtlanması hem bireylerin sağlığı hem de ekosisteme yükün azaltılması açısından olumlu sonuçlar doğuracak. Bütün bu olumlu sonuçları gerçekleştirmek için öncelikle üretilen gıdanın adil bir şekilde paylaşılmasını sağlamamız şart elbette.

İstanbul’un diğer illere daha az yük olarak ve gıda nakliyesini de azaltacak şekilde beslenmesi açısından, kent içindeki bahçeler ve bostanların yanı sıra tarım dışı diğer arazilerin de (ama asla ormanlar değil) gıda üretimi için seferber edilmesi doğru görünüyor. Örneğin bol yeşil alana sahip Küçükyalı’daki karayolları arazisi12 gibi tarım dışı arazilerin başka kullanımlardan çıkartılıp rehabilite edilerek tarımsal üretime katılması şehrin hayrına olacaktır. Bireylerin apartman bahçelerinde, balkonlarında mümkün olduğunca gıda yetiştirmelerine, bunu öğrenmelerine imkan sağlayacak ve buna izin verecek yasal düzenlemelere ihtiyaç var.

Organik tarım, su, toprak, bitki, hayvan ve insan sağlığı açısından olumlu etkileri olan bir tarımsal pratik. Kurduğumuz model ve çözümüyle, kirleten ve zehirleyen bir pratik olan endüstriyel tarıma ihtiyacımız olmadığını, sadece organik tarım ürünleriyle beslenmemizin teknik olarak mümkün olduğunu gösterdik. Bulduğumuz çözümü uyguladığımız takdirde gıda nakliyesini en aza indireceğiz ve kimyasal gübre kullanmadığımız için de fosil yakıt tüketimimizi azaltabileceğiz. Geriye, bu sağlıklı tarımsal pratiklere geçiş için, yöneticilerin politik kararlılıkla girişimde bulunması kalıyor.


1- Aslan, B. ve Demir, Y. (2017) “Organik tarım Türkiye’yi besler!”, Toplum ve Bilim, 138-139: 155-68.

2- Türkiye’de toplam 24 milyon hektara yakın ekilebilir alanın %17’si nadasa bırakılmış durumda. Modeli nadas hariç çalıştırdığımızda, bütün vatandaşları organik ürünlerle beslemek için gereken ekilebilir alan oranı, vejetaryen menüde %65’e, hepçil menüde ise %76’ya çıktı.

3- Aslan B. ve Demir Y.  A.g.y. ve Aslan, B. ve Demir, Y. (2018) “Organic Farming Suffices to Feed a Country: a Large-Scale Linear Programming Model to Develop an Organic Agriculture Plan for Turkey”, Sustainable Agriculture Research, 7(1): 118-36.

4- Organik tarımda verimin düşmediğini hatta konvansiyonel verimi aşabildiğini raporlayan (Badgley vd., 2007; Lotter vd., 2003) birçok çalışma olmasına rağmen, ihtiyatlı davranarak, organik tarım uygulandığında elde edilen verim değerlerini bulmak için Seufert vd. (2012) tarafından önerilen verim düşüşlerini uyguladık. 
Badgley, C. vd. (2007) “Organic agriculture and the global food supply”, Renewable Agriculture and Food Systems, 22: 86-108; Lotter, D. W., Seidel, R. ve Liebhardt, W. (2003) “The performance of organic and conventional cropping systems in an extreme climate year”, American Journal of Alternative Agriculture, 18: 146-54; Seufert, V., Ramankutty, N. ve Foley, J. A. (2012) “Comparing the yields of organic and conventional agriculture”, Nature, 485: 229-32.

5- Keçi, koyun, balık ve mantar, modelimize henüz katmamış olduğumuz ürünler. Dolayısıyla kişi başı gereken 1,95 dönüm aslında bir üst sınır. Bu ürünler de modele katıldığında beslenmek için gereken ekilebilir alanın daha az olduğunu göreceğiz.

6-Çalışmamızda bölgeye yakınlığı ve gerek İstanbul’a gerek Marmara’nın diğer şehirlerine birçok ürün gönderdiği için Eskişehir ilinin de Marmara bölgesine dahil edildiği genişletilmiş bir Marmara tanımı kullandık.

7- Bu toplam miktarı bütün türlerdeki gıda ihtiyacını toplayarak bulduk, bir anlamda elmalarla armutları topladık.

8-Net rakamı bölgeye gelen ürün miktarından, diğer bölgelere gönderilen ürün miktarı çıkartarak bulduk.

9- Akdeniz diyeti gibi sağlıklı beslenme sistemlerindeki zeytinyağı oranını göz önünde bulundurarak tüketilen tüm yağın zeytin kaynaklı olduğunu varsaydık.

10- Muller, A. vd. (2017) “Strategies for feeding the world more sustainably with organic agriculture”, Nature Communications, 8(1290).

11- Liebig, M. A. ve Doran, J. W. (1999) “Impact of organic production practices on soil quality indicators”, Journal of Environmental Quality, 28: 1601-9.

12- Küçükyalı karayolları arazisi TOKİ’ye devredilip ihaleye çıkartıldı, inşaat başladı ancak halen mahkemelik.

Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu (IFOAM) tarafından 2008 yılında kabul edilen tanımıyla organik tarım, toprak, ekosistem ve insan sağlığını devam ettiren, bunların sağlıklı olmasını sağlayan bir üretim sistemidir. Olumsuz etkisi olan girdilerin kullanımı yerine, ekolojik işleme süreçleri, biyolojik çeşitlilik ve yerel koşullara uyum sağlamış döngülere dayanan ekolojik tarım, içinde bulunduğumuz çevreye fayda sağlamak, adil ilişkiyi ve tüm ilgili taraflar için iyi bir yaşam kalitesini yaygınlaştırmak adına geleneği, yeni buluşları ve bilimi bir araya getirir. Aslan ve Demir (2017) organik tarımın, sağlık, sosyo-ekonomik ve ekolojik etkilerinin geleneksel tarımla karşılaştırmasını sunar ve organik tarıma yöneltilen eleştirileri kısaca özetler.1

Organik Tarım Türkiye’yi Besler mi? 

Karşıt düşüncede olanlar, organik tarımda verimin çok düşük olduğunu, ülkenin topraklarının yetmeyeceğini ve insanların aç kalacağını iddia ediyordu. Problemi matematiksel olarak çözdükten sonra bu iddialar gülünç geliyor ama estirilen hava buydu. Sonuçta bu çalışma ile uzun süredir bizi meşgul eden sorumuza olumlu cevap verdik: Evet, Türkiye bütün tarımını organik tarıma dönüştürebilir ve kendi nüfusunun tamamını sağlıklı ürünlerle besler. Bunu yaparken suyu ve toprağı korur, fosil yakıt tüketimini azaltır ve ekilebilir alanlarının sadece %63’ünü kullanır. Bu demektir ki Türkiye sadece kendi halkını organik ürünlerle beslemekle kalmaz, buna ek olarak ihracata veya komşu ülkelere yardıma yönelik organik üretim de yapabilir.

Çalışmamızda özetle, Türkiye nüfusunu günlük 2300-2400 kilokalorilik dengeli bir şekilde besleyebilmek için vejetaryen menüde nadas alanları dahil2 ekilebilir alanların %54’ünün (kişi başı 1,67 dönüm) organik tarım şartları altında yeterli olduğunu gösterdik.3 Hayvansal gıdaları eklediğimiz hepçil menüde ise ekilebilir alanların %63’ü (kişi başı 1,95 dönüm) yeterli oldu. “Organik tarımla dünya nüfusunu besleyemezsiniz” iddiasını savunmak için sıklıkla örnek gösterilen Bangladeş’te kişi başına 0,63 dönüm ekilebilir alan düşmekte. Toprağı az, insanı çok olan Bangladeş istisnai bir ülke ve organik tarımın yapılabilirliğini (fizibilite) onun üzerinden tartışmak doğru değil. Çünkü çalışmamızla gösterdiğimiz üzere bireylerin yeterince enerji içeren, dengeli, hem hayvansal hem de bitkisel ürünlerle beslenebilmeleri için organik tarım şartlarında kişi başı ortalama 1,95 dönümlük ekilebilir alan gerekiyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), azalma eğiliminde olmakla birlikte dünyada halen kişi başı 2,18 dönüm ekilebilir alan olduğunu belirtiyor. Bu sayılardan da anlaşılacağı gibi aslında sadece Türkiye nüfusunu değil, dünyayı da tamamen organik tarım ürünleriyle besleyebilmek için yeterince ekilebilir alan var.

Problemin çözümünde optimizasyon yöntemlerinin en gelişmişi olan ve çok çeşitli alanlarda uygulanan Doğrusal Programlama yöntemini kullandık. Doğrusal Programlama, değişkenler, kısıtlar ve bir amaç fonksiyonu olmak üzere üç temel bileşenle çalışır. Modelde temel değişkenlerimiz, her ilde, her üründen ne kadar ekilmesi ve her ilde, her hayvan türünden (yerel ırk süt ineği, entansif melez besi sığırı, yumurta tavuğu, vs.) kaç tane yetiştirilmesi gerektiğini temsil ediyor. Bir diğer önemli değişken ise, iller kendi ihtiyacının üzerinde üretim yaptığında, bunun ne kadarının diğer hangi ilin ihtiyacının karşılanması için gönderildiği bilgisini içeriyor. Modeldeki kısıtlar her ilde mevcut ekilebilir alanı kullanarak üretim yapılmasını sağlıyor, bu üretimden öncelikle o ildeki insan ve hayvan nüfusunun gıda ihtiyacı karşılanacak şekilde ürün ayrılıyor ve geri kalanı diğer illere gönderilmek üzere nakliye miktarını temsil eden değişkenler yoluyla kayda geçiriliyor. Bir ildeki üretim, o ildeki ihtiyacı karşılamaya yetmiyorsa, bu ihtiyaç diğer illerden gelen gıda ile destekleniyor. Eğer bir ilin tüketimine sunulmuş toplam (yerel tüketim için üretilen ve diğer illerden gönderilen) gıda miktarı yeterli değilse, uygun değişkenler yoluyla eksik gıda miktarının hesabı tutuluyor. Amaç fonksiyonu ise gıdanın katettiği toplam yolu ve herhangi bir ilde eksik kalan gıda miktarını en aza indirmek. Mesafeler hesaba katılınca model üretim fazlası olan en yakın illerden kendine yetmeyen illere ürün transfer ediyor. Optimizasyon, matematiksel ve rasyonel bir yöntem;  nakliyeyi en aza indirgemek ve her ürün için en verimli yerlerde üretim yapmak arasında bir uzlaşı noktası belirliyor. Dolayısıyla bütün bölgeler verimi görece yüksek olan ürünlerin üretimini yapıp, birbirlerine gıda gönderip birbirlerinden gıda getirtebiliyor.

Matematiksel modeli kurduktan sonraki aşama, programımızı çalıştırmak için gerekli parametrelerin değerlerini bulmaktı. Bu tür girdilerin en önemlileri, bir yılda bir birey tarafından tüketilen ürün miktarları ve ürünlerin verim değerleri olarak özetlenebilir. Yıllık tüketim miktarlarını belirlerken alınan yağ, protein ve karbonhidratların sağlıklı kaynaklardan (örneğin ayçiçek yağı yerine zeytinyağı gibi) edinilmesine ve beslenme uzmanları tarafından önerilen aralıklarda olmasına dikkat ettik. Verim bilgisi için Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) sağladığı detaylı geleneksel tarım tablolarından yararlandık ve organik tarım şartlarında literatürde önerilen verim düşüşlerini4 uyguladık. Hayvansal ürünlerde yerel türlerin yaşadığı bölgeler, et ve süt verimlerini, TÜİK sayfalarından, hayvanların organik tarım yönetmeliğine uygun beslenme gereksinimlerini ise organik hayvan çiftliklerinden elde ettik. Tavuk ve yumurta için yine organik tavukçuluk yapan çiftliklerden verim ve beslenme bilgilerini derledik. Sonuçta 81 il, 106 farklı bitkisel ürün, 12 farklı taze ot (yonca, fiğ, yulaf, vb.) ve dört hayvansal ürünü5 (sığır eti, inek sütü, yumurta ve tavuk eti) hesaba kattığımız modelde yaklaşık 960 bin değişken ve 40 bin kısıt olup, günümüz bilgisayarlarında bir dakikanın altında çözülebilmektedir. Büyük çıktı dosyaları halinde elde ettiğimiz sonuçların İstanbul ve Marmara Bölgesi özelinde incelenmesi ile devam edeceğiz.

İstanbul ve Çevresi

Burada sadece İstanbul’u veya Marmara’yı kapalı bir bölge olarak düşünmedik çünkü bölgeler arası ürün takası sıkça gördüğümüz bir olgu, özellikle sınır şehirlerinde. Kaldı ki bu tür bir kapalı bölge sınıflandırması yapay olurdu.

Tablo 1. Bölgesel kendine yetebilirlik

Türkiye’deki coğrafi bölgelerin ve İstanbul’un kişi başına düşen ortalama ekilebilir alan durumları Tablo 1’de özetlenmiştir. Marmara dışındaki bütün bölgeler ortalamada kendilerini rahatça besleyebilecek durumdadır. Marmara Bölgesi’nin6 durumu ise İstanbul şehrinin özellikleriyle belirlenmiştir. Çalışmamızda, beslenebilmek için yeterli alanın kişi başı ortalama 1,95 dönüm olduğunu ortaya çıkartmıştık. Dolayısıyla kişi başına sadece 0,05 dönüm ekilebilir alan düşen İstanbul’un gıda ihtiyacının kent sınırları içindeki tarımsal alanlardan sağlanmasının mümkün olamayacağını tahmin etmek zor değil. 

Modelimizin detaylı çıktıları, hem hayvansal hem de bitkisel ürünlerin tüketildiği hepçil menüde, İstanbul’un yıllık toplam7 bitkisel gıda ihtiyacının (yaklaşık 7,86 milyon ton) sadece %16’sının İstanbul içindeki tarım alanlarından sağlanabildiğini gösteriyor. İstanbul’un bitkisel gıda ihtiyacının  %84’lük çok büyük bir kısmı başka şehirlerdeki üretimden karşılanıyor. İyi haber ise bu eksik kalan %84’ün %90 gibi büyük çoğunluğunun Marmara Bölgesi’nden karşılanabiliyor olması. Özetle İstanbul’un bitkisel ürün ihtiyacının %16’sı şehrin kendi kaynaklarından, %76’sı Marmara bölgesindeki diğer şehirlerden, %8’i ise, başta meyve ve yeşillik olmak üzere Ege ve Akdeniz bölgelerinden gelmekte. Bu durum doğal olarak Marmara Bölgesi’nin kendine yeterliliğini zedelemekle birlikte Ege ve Akdeniz bölgeleri kendilerine yeterliliklerini koruyabiliyor hatta diğer bölgelere ürün gönderiyor. Marmara Bölgesi’ne toplamda net8 olarak yaklaşık 243 bin ton bitkisel ürün giriyor. Buna karşılık Akdeniz’den ve Ege’den diğer bölgelere sırasıyla yaklaşık olarak 2 milyon 328 bin ve 354 bin ton ürün çıkıyor. 

Bitkisel ürünlerden sonra hepçil menünün diğer bileşeni olan hayvansal gıdalar konusunda şehrin kendi kendine yeterliğini inceleyelim. İstanbul, nüfusunun ihtiyacı olan tüm yumurtayı kent sınırları içinde yetiştirdiği tavuklardan sağlayabiliyor ancak et, süt ve tavuk etinde durum farklı. Bu ürünlerin hemen hepsi diğer illerden gönderilmek zorunda. Özellikle kırmızı et ve tavuk için İç Anadolu, Karadeniz ve Doğu Anadolu gibi uzak bölgelerden nakliye gerekmekte. İstanbul’un hayvansal gıda ihtiyacının nasıl karşılandığı Tablo 2’de özetleniyor.

Tablo 2. İstanbul’un hayvansal ürün gereksiniminin karşılanması*

Kurduğumuz modelin içinde, sağlıklı ve yeterli ama kesinlikle aşırıya kaçmayan bir beslenme önerisi barındırdığını da hatırlatmak isteriz. Çeşitli ve bol sebze, yeşillik ve meyve diyetin önemli bir kısmını teşkil ediyor. Badem, ceviz gibi kuruyemişlerden muhakkak bir miktar tüketiliyor ve benzer şekilde yemeklerde kullanılan tüm yağlar, zeytinyağı9 olarak belirlenmiş; ayrıca kalori miktarı ve hayvansal ürün tüketimi sağlıklı bir beslenme programında olduğu gibi kısıtlanmış durumda. Bu kısıtlar sağlığa olumlu etkilerinin yanında, insan beslenmesi için yapılan aktivitelerin zararlı ekolojik etkilerini azaltmak açısından da önemli. Farklı ülkelerden 11 biliminsanının Kasım 2017’de yayımladığı ortak çalışmasında benzer bir yaklaşım kullanılmış.10 Dünyada yeterli gıda üretilmesine rağmen açlık çeken büyük bir grubun varlığına ve bu durumun sebebinin adil dağılım ve gıdaya erişim meselesi olduğuna işaret edildikten sonra gıda israfının ve endüstriyel hayvancılık ürünlerindeki tüketimin azaltılması durumunda organik tarımla dünyanın beslenebileceği gösterilmiş. Organik tarımın toprak üzerindeki onarıcı etkisi ve su tutma kapasitesindeki artış da ek faydası.11 İklim değişikliğinin kendini iyice hissettirdiği, sellerin ve kuraklığın bir gerçek olduğu günümüzde bu onarıcı etki daha da önemli.

Gıda nakliyesi açısından baktığımızada, Türkiye’deki toplam gıda nakliyesinin %33’ünün İstanbul’a doğru olduğunu görüyoruz. Ülke nüfusunun %18’ini barındıran şehrin, bu oranın çok daha üzerinde bir nakliyeye sebep olduğu açık. Şehir planlama açısından da dikkate alınması gereken bir durum bu. Sonuçlarımız, bu büyüklükte bir şehrin, ekonomik açıdan da verimsiz bir yaşam alanı olduğunu açıkça gösteriyor.

Bu noktada hayvansal ürün tüketiminin ekosisteme getirdiği artı yüke de değinmek gerek. Tamamen vejetaryen senaryoda, şehrin toplamda 8,89 milyon tona yaklaşan bir bitkisel ürün ihtiyacı oluşmakta. Bu miktar elbette hepçil menüdeki bitkisel ihtiyaçtan (7,86 milyon ton) fazla çünkü bütün gerekli besinleri alabilmek için bir miktar daha fazla bakliyat, tahıl ve sebze tüketilmesi gerekiyor. Buna karşılık vejetaryen menüde hayvansal ürün tüketimi yokken hepçil menüde toplam 2,06 milyon tonluk hayvansal ürün gereksinimi var. Dolayısıyla vejetaryen senaryoda tarım yapılan alan açısından doğaya daha az yük olan bir sonuçla karşılaşıyoruz. Bu durum kişi başı gereken ekilebilir alanın farkında da kendini gösteriyor: vejetaryende 1,67 dönüm, hepçil menüde 1,95 dönüm. Ülkedeki her bireyin vejetaryen beslendiğini varsaydığımız senaryoda, İstanbul’un kendine yetebilirliğinin hepçil menüye kıyasla daha yüksek olduğunu gördük. İstanbul tüm gereksiniminin %20’sini kent içi tarım arazilerindeki üretimden, %70’ini Marmara’daki diğer şehirlerden, geriye kalan ve çoğunluğunu turunçgillerin oluşturduğu %10’luk kısmını da Ege ve Akdeniz bölgelerinden karşılayabiliyor. Dışardan ürün getirme oranlarının hepçil menüde daha yüksek olduğunu hatırlayalım. Dolayısıyla nakliye miktarları da azalıyor. Niyetimiz vejetaryen bir beslenme tarzını dayatmak değil, ancak hayvansal gıdaların tüketiminin makul bir şekilde kısıtlanması hem bireylerin sağlığı hem de ekosisteme yükün azaltılması açısından olumlu sonuçlar doğuracak. Bütün bu olumlu sonuçları gerçekleştirmek için öncelikle üretilen gıdanın adil bir şekilde paylaşılmasını sağlamamız şart elbette.

İstanbul’un diğer illere daha az yük olarak ve gıda nakliyesini de azaltacak şekilde beslenmesi açısından, kent içindeki bahçeler ve bostanların yanı sıra tarım dışı diğer arazilerin de (ama asla ormanlar değil) gıda üretimi için seferber edilmesi doğru görünüyor. Örneğin bol yeşil alana sahip Küçükyalı’daki karayolları arazisi12 gibi tarım dışı arazilerin başka kullanımlardan çıkartılıp rehabilite edilerek tarımsal üretime katılması şehrin hayrına olacaktır. Bireylerin apartman bahçelerinde, balkonlarında mümkün olduğunca gıda yetiştirmelerine, bunu öğrenmelerine imkan sağlayacak ve buna izin verecek yasal düzenlemelere ihtiyaç var.

Organik tarım, su, toprak, bitki, hayvan ve insan sağlığı açısından olumlu etkileri olan bir tarımsal pratik. Kurduğumuz model ve çözümüyle, kirleten ve zehirleyen bir pratik olan endüstriyel tarıma ihtiyacımız olmadığını, sadece organik tarım ürünleriyle beslenmemizin teknik olarak mümkün olduğunu gösterdik. Bulduğumuz çözümü uyguladığımız takdirde gıda nakliyesini en aza indireceğiz ve kimyasal gübre kullanmadığımız için de fosil yakıt tüketimimizi azaltabileceğiz. Geriye, bu sağlıklı tarımsal pratiklere geçiş için, yöneticilerin politik kararlılıkla girişimde bulunması kalıyor.


1- Aslan, B. ve Demir, Y. (2017) “Organik tarım Türkiye’yi besler!”, Toplum ve Bilim, 138-139: 155-68.

2- Türkiye’de toplam 24 milyon hektara yakın ekilebilir alanın %17’si nadasa bırakılmış durumda. Modeli nadas hariç çalıştırdığımızda, bütün vatandaşları organik ürünlerle beslemek için gereken ekilebilir alan oranı, vejetaryen menüde %65’e, hepçil menüde ise %76’ya çıktı.

3- Aslan B. ve Demir Y.  A.g.y. ve Aslan, B. ve Demir, Y. (2018) “Organic Farming Suffices to Feed a Country: a Large-Scale Linear Programming Model to Develop an Organic Agriculture Plan for Turkey”, Sustainable Agriculture Research, 7(1): 118-36.

4- Organik tarımda verimin düşmediğini hatta konvansiyonel verimi aşabildiğini raporlayan (Badgley vd., 2007; Lotter vd., 2003) birçok çalışma olmasına rağmen, ihtiyatlı davranarak, organik tarım uygulandığında elde edilen verim değerlerini bulmak için Seufert vd. (2012) tarafından önerilen verim düşüşlerini uyguladık. 
Badgley, C. vd. (2007) “Organic agriculture and the global food supply”, Renewable Agriculture and Food Systems, 22: 86-108; Lotter, D. W., Seidel, R. ve Liebhardt, W. (2003) “The performance of organic and conventional cropping systems in an extreme climate year”, American Journal of Alternative Agriculture, 18: 146-54; Seufert, V., Ramankutty, N. ve Foley, J. A. (2012) “Comparing the yields of organic and conventional agriculture”, Nature, 485: 229-32.

5- Keçi, koyun, balık ve mantar, modelimize henüz katmamış olduğumuz ürünler. Dolayısıyla kişi başı gereken 1,95 dönüm aslında bir üst sınır. Bu ürünler de modele katıldığında beslenmek için gereken ekilebilir alanın daha az olduğunu göreceğiz.

6-Çalışmamızda bölgeye yakınlığı ve gerek İstanbul’a gerek Marmara’nın diğer şehirlerine birçok ürün gönderdiği için Eskişehir ilinin de Marmara bölgesine dahil edildiği genişletilmiş bir Marmara tanımı kullandık.

7- Bu toplam miktarı bütün türlerdeki gıda ihtiyacını toplayarak bulduk, bir anlamda elmalarla armutları topladık.

8-Net rakamı bölgeye gelen ürün miktarından, diğer bölgelere gönderilen ürün miktarı çıkartarak bulduk.

9- Akdeniz diyeti gibi sağlıklı beslenme sistemlerindeki zeytinyağı oranını göz önünde bulundurarak tüketilen tüm yağın zeytin kaynaklı olduğunu varsaydık.

10- Muller, A. vd. (2017) “Strategies for feeding the world more sustainably with organic agriculture”, Nature Communications, 8(1290).

11- Liebig, M. A. ve Doran, J. W. (1999) “Impact of organic production practices on soil quality indicators”, Journal of Environmental Quality, 28: 1601-9.

12- Küçükyalı karayolları arazisi TOKİ’ye devredilip ihaleye çıkartıldı, inşaat başladı ancak halen mahkemelik.

DÖN