İkinci Dünya Savaşı sonrası sanayileşme, modernleşme, kentleşme ve ulusal kalkınma süreçlerinin hakim olduğu, kamusal eşitsizliklerin görece az olduğu, her şeyden önemlisi toplumsal refahın gerekliliğine inanan bir dünyada gençlik dönemlerini, sanayi sonrası tüketim toplumuyla değişen değerlerin, örselenen toplumsal kalkınma hayalinin ve neoliberal politika rüzgarlarının ilk esintisinde orta yaş dönemlerini deneyimleyen kuşak bugün yaşlılığı deneyimliyor. Bilginin, iletişimin, finansın, üretimin devasa bir ağla birbirine bağlandığı, küresel servetin arttığı, öte yandan da fakirlik ile zenginlik arasındaki uçurumun iyice açıldığı1, kamusal eşitliğin aşındığı günümüz dünyasında yaşlılıklarını tecrübe ediyor. Öyle ki, 20. yüzyıl ortasında dünya nüfusunun üçte ikisinden fazlasının köylerde2 yaşadığı bir dönemde çocukluk ya da gençliklerini yaşayanlar, bugün 70’li, 80’li yaşlara geldiler ve dünya nüfusunun yarıdan fazlasının şehirlerde, özellikle de mega kentlerde yaşadığı bir Kent Çağı’nda buldular kendilerini.3

Çarpık ve plansız yapılaşması, ağaçsız, yeşil alansız, insanı nefessiz ve gökyüzüsüz bırakan dip dibe, betondan dev kutularıyla, günün her saati yoğun trafiğiyle kalabalıkların mutsuz bezgin yüzlerinin gezindiği bir mega kentte, İstanbul’da yaşlı olmak “yaşçılığa” (ageism) her an maruz kalınabileceği anlamına da geliyor maalesef. Kent Çağı’nda cinsiyetçilik, ırkçılık, etnik-dinsel ayrımcılıktan belki de daha fazla yaşlı ayrımcılığına tanık olacağız. Çünkü bir taraftan kentlere göç halen devam ediyor, kentleşme farklı yaş gruplarının ihtiyaçlarını gözetmeksizin, plansız bir biçimde hızla devam ediyor, öte yandan dünya nüfusu hızla yaşlanıyor. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde bu sürecin daha hızlı ve sonuçları itibarıyla daha dramatik olacağı söyleniyor. O nedenle yaşçılık konusunda bireysel ve toplumsal farkındalığı artıracak yaklaşımlara ve uygulamalara daha çok ihtiyaç duyacağımız günler bizleri bekliyor. 

Bu girizgâhın ardından, yazının bundan sonrasında “yaşçılık” ya da “yaş ayrımcılığı” kavramlarına değinilecek ve İstanbul’un diğer ilçelerine kıyasla ayrıcalıklı sayılabilecek, yeşil doğasıyla kentteki yaşlı nüfusun en yoğun olduğu bir ilçede,4 Adalar’da yaşçılık konusunda farkındalık geliştirmeyi hedefleyen Adada Yaşlanmadan Yaşamak adlı sözlü tarih çalışması5 ele alınacak. 

Fotoğraf: Sözlü Tarih Çalışma Ekibi

1960’larda sosyal bilimler literatürüne cinsiyetçilik ve ırkçılıktan sonra bir ayrımcılık türü olarak giren “yaşçılık” kavramı ışığında hem metropollere hem de küçük ve orta ölçekli kentsel alanlara ivedilikle bakmamız gerekiyor. Çünkü tüm sorunlarıyla birlikte Türkiye nüfusunun artık dörtte üçü kentsel alanlarda yaşıyor ve hızla yaşlanıyor.6 20. yüzyılda zenginleşerek yaşlanan Batı toplumlarının aksine günümüzde Meksika, Endonezya, Brezilya, Hindistan ve Türkiye gibi ülkelerde nüfusun yaşlanma hızı, ekonomik gelişme ve büyüme hızından bir hayli yüksektir. Gerontologlar zenginleşmeden yaşlanan toplumlarda yaşlı nüfusun aleyhine ekonomik ve toplumsal risklerin artabileceğini ısrarla belirtiyorlar.7 Küresel ekonomik kriz, kitlesel göç vb. küresel ve bölgesel açmazları olan Türkiye’nin 65 yaş üstü nüfusuna yönelik ulusal ve yerel düzeyde ciddi sosyal politikalar ürettiğini ve olası risklere yeterince hazırlıklı olduğunu söylemek güçtür.8 Ayrıca yaşçılığa karşı çocuklara ve gençlere yönelik kapsamlı eğitim politikalarımız olmadığı gibi halihazırdaki ilk ve orta öğretimde okutulan kitapların içeriğinin de yaşlı ayrımcılığı açısından sorunlu olduğu ortaya konulmuştur.9

Kişilerin yaşı nedeniyle kurumsal ya da bireysel düzeyde, sistematik olarak ayrımcı tutum ve davranışlara maruz kalmasına “yaşçılık” diyoruz.10 Bu ayrımcılık türü daha çok yaşlılara yönelik olumsuz davranış ve uygulamalara işaret ettiği için “yaşlı ayrımcılığı” ile neredeyse eşanlamlı olarak kullandığımız bir kavramdır.11 

Yaşçılık, en hafifinden görmezden gelinme ya da dikkate alınmama gibi önyargılara ve kalıplaşmış yargılara dayalı olumsuz tutumları içerdiği gibi tecrit edilme/ayrı tutulma, istismar edilme, taciz ve fiziksel şiddet gibi örtük ve açık uygulamalara da işaret eder.12 

1969’da Amerika’daki emlak piyasasıyla ilgili bir veri, Columbia Üniversitesi psikiyatristlerinden Robert Nail Butler’ın dikkatini çeker. Butler, ileri yaştaki insanların oturduğu evlere yakın olan evlerin fiyatlarının görece daha düşük olmasının gençlerin bu evleri kiralamaması ve satın almamasıyla ilişkili olduğunu gözlemler ve Amerikan toplumunda gençlerin çoğunun yaşlıların oturduğu evlere yakın oturmak istememelerini “yaşçılık” olarak tanımlar. Butler’ın literatüre kazandırdığı bu kavramı Bill Bytheway dar ve geniş anlamda yaşçılık olarak geliştirir. Dar anlamda yaşçılık kavramı toplumsal ilişkilere etkisi olan iki farklı uygulamaya işaret eder. Bunlardan birincisi, bireylerin yaşlarından dolayı bazı imkân ve fırsatlara ulaşabilmelerinin ya da yararlanabilmelerinin engellenmesine ilişkin ayrımcı davranışlardır. İkincisi, yaşlıların olumsuz algılanmasına ve basmakalıp özelliklerle değerlendirilmesine neden olan önyargılardır. Bu pratikleri harekete geçiren, yaşlılığın fiziksel olarak bedende bıraktığı izlerin ve yaşın kronolojik-istatistiki bir veri olarak modern toplumlarda ele alınmasıdır. Geniş anlamda yaşçılık ise yaşlanma sürecinde ortaya çıkan biyolojik değişimlere yönelik bütün inanışlar olarak özetlenebilir. Bu inanışlar hem bireylerin hem de kurumların pratiklerini biçimlendirdiği gibi yaşlanma ve ölüm karşısında duyulan kaygıyı da harekete geçirir, ayrıca yaş ile yeterlilik ya da güçsüzlük arasındaki ilişkiyi düzenler. Kronolojik/takvimsel yaşın insanları ve toplumları kategorize etme ölçütü olarak kullanılması ve hukuki-yasal düzenlemelerin ve uygulamaların takvimsel yaşa göre belirlenmesi, yaşçılığın ortaya çıkmasını da etkiler. Yaşçılık; ırkçılık, cinsiyetçilik gibi diğer ayrımcı yaklaşımlar kadar toplumsal ilişkileri kesişimsel olarak etkiler. Ancak yaşçılıkta belirleyici olan, ten rengi ya da biyolojik cinsiyet gibi doğuştan gelen özellikler değil, ileri yaştır. Bu bağlamda uzun bir yaşam sürme şansına sahip olan her bireyin karşılaşabileceği bir ayrımcılık türüdür.13 

Yaşçılık, bireysel ve kurumsal olmak üzere iki düzeyde işleyen bir ayrımcılık biçimidir. Bireysel yaşçılık, yaşlı bireylerin gündelik yaşamlarında kalıp yargılara ve önyargıya dayalı algıdan dolayı ayrımcı tutum ve davranışlara maruz kalmalarıdır. Örneğin, yaşlıların ihmal ve istismar edilmesi gibi. Palmore, gençlerin hiçbir deneyimsel arkaplanları olmaksızın, nedensiz yere yaşlılardan nefret etmesi ya da yaşlanmaktan korkması olarak tanımlanan “gerontofobi”yi bireysel yaşçılığa örnek verir. Kurumsal yaşçılık, toplumsal yaşamda ya da siyasal alanda, medyadaki temsillerde eksiklik, kent planlamada görmezden gelinme ya da zorunlu emeklilik gibi yasal düzenlemeler veya çalışma hayatında kurumsal hizmet içi eğitimlerde yok sayılma vb. olumsuz yaklaşım ve uygulamalardır.14 Mekansal düzenlemelerde ise örneğin, yaşlı nüfusun yoğun olduğu semtlerde yeterince yeşil alan ve park olmaması ya da mevcut kamusal alanlarda bank bulunmaması,15 kamu ve özel hizmet binası girişlerinde korkuluklu ve uygun eğimde rampanın bulunmaması ya da merdiven basamaklarının 15 santimden yüksek olması ya da emekli maaşı ödeme hizmeti veren bankalardaki vezne bankolarının çok yüksek olması, tutamak ya da oturak bulunmaması şeklinde sıralanabilir. 

Fotoğraf: Sözlü Tarih Çalışma Ekibi

Günümüzde sosyal refah devletinin kriz göstergelerinden birisi de yaşlılara yönelik önyargıların, tektipleştirmenin ve ayrımcılığın yükselmesidir. Sosyal politika uzmanlarının ülkelerin sosyal güvenlik sistemlerini tehdit eden bir unsur olarak yaşlı nüfusu görmesi bunu açıkça örnekler. Yaşçılık aslında toplumsal, ekonomik ve kültürel süreçlerle ilişkili olarak ortaya çıkan bir ayrımcılık türüdür ve kapitalist modernleşmenin trajik sonuçlarından biridir.16

1990’lardan sonra siyasal iktidarlar neoliberal politikaları uygularken yaşlı nüfusu “günah keçisi” ilan etti, bu da hak temelli sosyal politika anlayışından vazgeçilerek kamunun sorumluluğunun bireye ve aileye devredildiği bir döneme geçilmesinde etkili bir dayanak oldu.17 Ölümle ve hastalıkla özdeşleştirilen yaşlılık, yüceltilen gençlik, kapitalist toplumlarda verimlilik ilkesi ile kronolojik yaş arasında kurulan ilişki ve yaşlılık üzerine yapılan ilk akademik araştırmaların daha çok bakımevlerinde yaşayan ileri yaştaki hasta yaşlılara odaklanmış olması yaşlılara yönelik ayrımcılığın bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor.18 

Dünyada ve Türkiye’de yaşçılık ya da yaşlılara yönelik ayrımcılık kent ve yaşlılık çerçevesinde siyasetçilerin, sosyal bilimcilerin, sosyal politika üreticileri ve uygulayıcılarının, medya çalışanlarının, eğitimcilerin, sağlıkçıların, yerel yönetimlerin, sivil toplum örgütlerinin, gençlik örgütlenmelerinin ve aslında toplumun her kesiminin ilgilenip farkındalık geliştirmesi gereken bir toplumsal olgudur. Bu bağlamda 6-16 Ağustos 2018’de, Adalar Vakfı ve Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG) işbirliğinde düzenlenen Nâzım Hikmet Büyükada Yaz Kampı kapsamında yaşçılık konusunda farkındalık geliştirmeyi amaçlayan bir sözlü tarih çalışması yapıldı. Adada Yaşlanmadan Yaşamak adlı sözlü tarih çalışmasında kampçı gençler Adalar ilçesinde yaşayan 75 yaş üstü kişilerin gündelik yaşam deneyimleri ve yaşamöykülerini dinlediler, kaydettiler.   

Gaziantep, Eskişehir, Van, Batman, Konya, İzmir, Kayseri, Karaman, Bursa, Ankara, Diyarbakır, Samsun ve İstanbul’dan 17-19 yaş arası on dokuz gencin katıldığı bu çalışmanın ilk aşamasında iki günlük bir eğitim atölyesi düzenlendi. 

Tarafımca yürütülen eğitim atölyesinin ilk günü, yaşçılık ve sözlü tarih konusunda kavramlar ve kuramsal çerçeve üzerine tartışıldı; ikinci gün sözlü tarih görüşmelerinin nasıl yapıldığına, soru çerçevesinin nasıl oluşturulacağına ilişkin yöntem ve teknikler uygulamalı olarak işlendi. Ayrıca istekli gençler arasından yedi kişilik bir kameraman ekibi oluşturularak, kamera kullanımı konusunda uygulamalı eğitim verildi. 

Atölyenin ardından saha ekibi ikişer ve üçer kişilik gruplara ayrıldı, sözlü tarih saha organizasyonunda kolaylaştırıcı olan Adalar Vakfı üyeleriyle birlikte 75 yaş üstü Adalılardan bir örneklem oluşturuldu. Gençler bir gün öncesinde ve görüşme günü sabahı örneklemde yer alan kaynak kişileri telefonla arayarak, çalışma konusunda bilgi verip görüşme için randevulaştılar. Ev hanımı, işçi, yazar, doktor, sanatçı, kasap, siyasetçi vb. farklı mesleklerden, farklı kültürel, etnik ve dini kimliklerden Büyükada, Burgazada, Heybeliada ve Sedef Adası’nda yaşayan beşi kadın, beşi erkek on kişiyle video ile kayıt altına alınan görüşmeler yapıldı. Adada yaşlanmanın ya da yaşlı olmanın tecrübesini, 75 yaşını aşmış Adalıların evlerine giderek, yerinde gözlem yaparak ve yaşamöykülerini kaydederek incelemeleri sağlanan gençlerin, saha çalışmasını da birlikte değerlendirmeleri, yapılan kayıtları izleyerek üzerine kolektif bir tartışma yürütmeleri çok verimli oldu. Böylece saha verileri, gözlemleri, tanıklık ve anlatılardan yola çıkarak, bu kolektif çalışmanın bir belgesel filme dönüştürülmesi kararı çıktı. 

Yaşamöykülerinde geçen anlatılar çerçevesinde ortak temalar ve bölüm başlıkları belirlendi. Bu kapsamda Ada’ya geliş ve/veya Ada’da doğmak, Ada’da yaşamanın zorlukları ve kolaylıklar, yerel yönetimlerden ve Adalılardan beklentiler ve yaşlılık algısı başlıkları oluşturuldu. Her grup gerçekleştirdiği görüşmenin görüntü kaydını izleyerek tema başlıklarına uygun düşen anlatıların zaman aralıklarını belirledi. Belirlenen zaman aralıklarına göre kesilen video parçaları, tematik olarak gruplandırıldı ve kurgulanarak otuz dakikalık kısa bir belgesel film hazırlandı. Gençlerin kurgu ve yapım işlerinde de aktif olarak yer aldığı bu çalışma sonunda hazırlanan Adada Yaşlanmadan Yaşamak adlı belgesel film, kampın veda gecesinde, konuklar ve kampı düzenleyen sivil toplum örgütü temsilcileriyle birlikte izlendi. 

Adada Yaşlanmadan Yaşamak adlı sözlü tarih çalışmasının, kampa katılan gençlerin dünyaya bakışlarında farklı bir pencere açtığını düşünüyorum. Öncelikle 75 yaş üstündeki Adalıları evlerinde ziyaret ederek, yaşam koşullarını yerinde görerek, fotoğraf albümlerine birlikte bakarak, hatıralarını, tecrübelerini dinleyerek bir tür “anı terapisi” diyebileceğimiz kolektif bir deneyimin parçası oldular. Bu deneyimin kuşaklar arasında diyaloğu güçlendirici bir etkisinin olduğunu da söylemek gerekir. Çünkü görüşme yapılan kaynak kişilerden 94 yaşındaki emekli kasap Yılmaz Bey’in “İyi ki geldiniz, bize de bir nefes almak oldu!” ifadesi ya da gençlerden 19 yaşındaki Berk’in “Artık yaşlılara gençlere, akranlarıma davrandığım gibi davranmam gerektiğini anladım” sözleri bunun en çarpıcı göstergeleridir. Ayrıca gençlerin yaptıkları görüşmelerde bireysel ve kurumsal yaşçılık konularına örnek oluşturabilecek anlatıları bizzat maruz kalanlardan dinlemeleri, yapılan bu farkındalık çalışmasının en güçlü yanı oldu. 

Örneğin gençlerin sorularından biri de yaş aldıkça çevresindekilerin kendilerine yönelik algılarının değişip değişmediğiydi. Gençler bu soruya verilen yanıtların bir hayli etkileyici olduğunu belirttiler: “Yok artık! Pazarcı teyze dese iyi, ‘anneanne’ ne demek! Olacak iş değil, bu kadarı da fazla…”, “Bizler affedilebilir mahluklara dönüştük yaşlandıkça!”, “Ben kendimi normal hissediyorum, tamam eskisi kadar hızlı yürüyemiyorum belki, ama her şeyimi, alışverişimi, ev işimi kendim yapıyorum. Yaşlandığımı bana başkaları hissettiriyor!”, 

“Ada eskiden daha tenha, daha güzeldi, şimdi turistik oldu, özellikle haftasonları bütün İstanbul burada, hele Arap turist kafileleri… kalabalığın içinde yürüyemediğim için haftasonları kendimi eve kapatıyorum, dışarı çıkmıyorum, kalabalık çok hoyrat, çarparak yürüyorlar, korkuyorum, bana yaşlı, güçsüz olduğumu hissettiriyorlar!” 

Sözlü tarih çalışmaları kuşaklararası iletişim kurmanın en iyi araçlarından biridir ve hangi yaşta, hangi etnik, dini, sınıfsal ve kültürel kökenden olursak olalım, hem tek tek her birimizin hem de hepimizin “insan” olduğunu fark etmemizi sağlar.19 Sözlü tarih insanı ötekileştirmeden ve ayrımcılık yapmadan anlamanın ve sevmenin imkanlarını sunar. 

Kampa katılan on dokuz genç özveriyle çalışarak, Adada Yaşlanmadan Yaşamak adlı sözlü tarih saha çalışmasında yer aldılar; saha deneyimlerini ve yaptıkları görüşmelerin kayıtlarını başkalarına gösterebilmek için hep birlikte bu çalışmayı filmlere dönüştürdüler. Bir dizüstü bilgisayarda Windows Movie Maker 2012 programında yaptıkları bu filmin teknik açıdan amatör olduğu söylenebilir, ancak filmin verdiği toplumsal mesaj, anlatıların taşıdığı derinlik ve bu tecrübenin gençlerin belleklerinde bıraktığı iz düşünüldüğünde teknik eksikliklerin fazlaca göze çarpmayacağı da açık! Umarım yaşlı, genç gibi toplumsal kategorileri yeniden sorgulama imkanı veren bu çalışma, yaşçılık ile bireysel ve toplumsal mücadelede eğitim alanına ilişkin olumlu bir örnek ve başka çalışmalara ilham verici olur.


 1- Oxfam International 2018 raporuna göre 21. yüzyılda, son yirmi yılda artan küresel servetin %1’ini fakir olan dünya nüfusunun %50’si kullanırken, en zenginlerden oluşan %1’lik nüfus ise bu servetin %50’sini kullanmıştır. Oxfam (2018) The Commitment to Reducing Inequality Index 2018. www.oxfamilibrary.openrepository.com/bitstream/handle/10546/620553/rr-commitment-reducing-inequality-index-2018-091018-en.pdf  (Erişim tarihi: 28 Şubat 2019

2- Véron, J. (2010) “Kentleşme Maddesi”, Dictionnaire de démographie et des sciences de la population içinde,haz. A. Colin, s. 489. Aktaran: Danış, D. (2011) Nüfus Sosyolojisi, TÜBA Ulusal Açık Ders Malzemeleri, www.acikders.org.tr/course/view.php?id=86

3- Phillipson, C. (2010) “Ageing and Urban Society: Growing Old in the Century of the City”, Handbook of Social Gerontology içinde, haz. D. Dannefer, C. Phillipson, Los Angeles: Sage, s: 597-599.

4- 15 bin kişilik Adalar nüfusunun %38’i 55 yaş üstünde; 65 yaş üstü nüfusun ise  %25 civarında olduğu tahmin ediliyor. İstanbul Üniversitesi Mahallem İstanbul Projesi www.mahallemistanbul.com/ (Erişim tarihi: 15 Şubat 2019)

5- 6-16 Ağustos 2018’de Adalar Vakfı ve Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG) işbirliğinde Kartal Belediyesi sponsorluğunda düzenlenen Nazım Hikmet Büyükada Yaz Kampı kapsamında Gülay Kayacan’ın yönlendiriciliğinde yürütülen sözlü tarih çalışması.  

6- TÜİK’in 30699 saylı, 18 Mart 2019 tarihli haber bültenine göre yaşlı nüfus (65 ve üstü)  2014 yılında 6 milyon 192 bin 962 kişiyken son beş yılda %16 artarak 2018 yılında 7 milyon 186 bin 204 kişi oldu. Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı ise 2014 yılında %8 iken, 2018 yılında %8,8’e yükseldi. TÜİK (2019) “İstatistiklerle Yaşlılar, 2018”, Haber Bülteni içinde, Sayı: 30699, tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do;jsessionid=6dX5cQwhzQF2vmJ3TGLjxpTyYJtN11zSJn1nC1nDbycQBFcG0v9v!-849944022?id=30699  Erişim tarihi:18 Mart 2019

7- Arun, Ö. (2018) “Türkiye’de Yaşlanma Çalışmaları: Dün, Bugün, Yarın”, Mediterranean Journal Of Humanities, VII(2): 41-61.

8- Tufan, İ. (2002) Antik Çağdan Günümüze Yaşlılık, İstanbul: Aykırı Yayınları; Kayacan, G. (2001) Modernite, Türk Modernleşmesi ve Değişen Yaşlılık Yaşantıları, yayınlanmamış yüksek lisans tezi, İstanbul: MSGSÜ; Kayacan, G. (2006) “Türk Modernleşme Sürecinde Değişen Yaşlılık Deneyimleri: Yaşlı Bakım Evleri”, Kuşaklar, Deneyimler, Tanıklıklar: Türkiye’de Sözlü Tarih Çalışmaları içinde, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları; Ceylan, H., M. Şentürk (2015). İstanbul’da Yaşlanmak: İstanbul’da Yaşlıların Mevcut Durumu Araştırması, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Araştırma Merkezi, İstanbul: Açılım Kitap; Arun, Ö. (2018) A.g.y.; Yılmaz, V. (2018) “Sosyal Politika ve Yaşlanma”, Yaşlanma ve Yaşlılık içinde, haz. Alan Duben, İstanbul:  İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, s:173-189.

9- Çayır, K. (2018) “Ders Kitaplarında Yaşlılık Temsili”, Yaşlanma ve Yaşlılık içinde, haz. Alan Duben, İstanbul:  İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, s:79-97.

10- Butler, R. N. (1969) “Age-ism: Another Form of Bigotry”, The Gerontologist, s. 243–266; Palmore, E. B. (1999) Ageism: Negative and Positive, Springer Publishing Company.

11- Kayacan, G. (2004) “Sözlü Tarih Yaklaşımının Sağladığı Bir Olanak: Anı Terapisi (Sözlü Tarihin Yaşlı Bakım Evlerinde Kullanımı)”, İstanbul Dergisi, İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları; Çayır, K. (2012) “Yaşçılık / Yaşa Dayalı Ayrımcılık”, Ayrımcılık: Çok Boyutlu Yaklaşımlar içinde, haz. K. Çayır, M. Ayan Ceyhan, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, s:163-174; Topgül, S. (2016) “Çalışma Yaşamında Yaş Ayrımcılığı mı Yaşlı Ayrımcılığı mı?”, Sosyoloji Dergisi, s. 376-393.

12- Kayacan, G. (2001) A.g.y.;  Tufan, İ. (2002) A.g.y.; Çayır, K. (2012), A.g.y.; Oktuğ Zengin, M. (2015) Televizyonda Yaşlı Temsilleri ve Yaşçılık, İstanbul: Kriter Yayınları.

13-  Palmore, E. B. (1999) A.g.y. ; Oktuğ Zengin, M. (2015) A.g.y.  

14- Oktuğ Zengin, M. A.g.y.  

15-  2005’ten bu yana çeşitli engelliler kanunları, belediyelerin imar yönetmelikleriyle kamusal hizmete açık her türlü resmi ve özel bina girişi ile park ve bahçe düzenlemelerinin bedensel engelleri olan kişilere uygun hale getirilmesinin yasal altyapısı oluşturulsa da, denetim mekanizmalarının yetersizliğiyle uygulamada pek çok eksiklik görülmektedir.  

16- Korkmaz, N. (2014) “Türkiye’de Yaşlılık ve Sosyal Politika: Yaşlılık Politikadan Ayrı Düşünülebilir mi?”, Küreselleşme ve Yaşlılık: Eleştirel Gerontolojiye Giriş içinde, haz. N. Korkmaz, S. Yazıcı, Ankara: Ütopya Yayınları, s. 189-214; Kayacan, G. (2017) “Modern Toplumlarda, Yaşlılık, Yaşçılık ve Ölüm”, MSGSÜ Sosyal Bilimler Dergisi, 1 (15): 15-29.

17- Önder, İ. (2014) “Küreselleşme ve neoliberalizm”, Küreselleşme ve Yaşlılık, Eleştirel Gerontolojiye Giriş içinde, haz. N. Korkmaz, S. Yazıcı, Ankara: Ütopya Yayınevi, s. 43.

18- Woolf, L. (1998) Ageism: The Theoretical Basis of Ageism, www.faculty.webster.edu/woolflm/ageism.html  (Erişim tarihi: 15 Şubat 2019)

19- Thompson, P. (1999) Geçmişin Sesi, İstanbul: Tarih Vakfı. 

İkinci Dünya Savaşı sonrası sanayileşme, modernleşme, kentleşme ve ulusal kalkınma süreçlerinin hakim olduğu, kamusal eşitsizliklerin görece az olduğu, her şeyden önemlisi toplumsal refahın gerekliliğine inanan bir dünyada gençlik dönemlerini, sanayi sonrası tüketim toplumuyla değişen değerlerin, örselenen toplumsal kalkınma hayalinin ve neoliberal politika rüzgarlarının ilk esintisinde orta yaş dönemlerini deneyimleyen kuşak bugün yaşlılığı deneyimliyor. Bilginin, iletişimin, finansın, üretimin devasa bir ağla birbirine bağlandığı, küresel servetin arttığı, öte yandan da fakirlik ile zenginlik arasındaki uçurumun iyice açıldığı1, kamusal eşitliğin aşındığı günümüz dünyasında yaşlılıklarını tecrübe ediyor. Öyle ki, 20. yüzyıl ortasında dünya nüfusunun üçte ikisinden fazlasının köylerde2 yaşadığı bir dönemde çocukluk ya da gençliklerini yaşayanlar, bugün 70’li, 80’li yaşlara geldiler ve dünya nüfusunun yarıdan fazlasının şehirlerde, özellikle de mega kentlerde yaşadığı bir Kent Çağı’nda buldular kendilerini.3

Çarpık ve plansız yapılaşması, ağaçsız, yeşil alansız, insanı nefessiz ve gökyüzüsüz bırakan dip dibe, betondan dev kutularıyla, günün her saati yoğun trafiğiyle kalabalıkların mutsuz bezgin yüzlerinin gezindiği bir mega kentte, İstanbul’da yaşlı olmak “yaşçılığa” (ageism) her an maruz kalınabileceği anlamına da geliyor maalesef. Kent Çağı’nda cinsiyetçilik, ırkçılık, etnik-dinsel ayrımcılıktan belki de daha fazla yaşlı ayrımcılığına tanık olacağız. Çünkü bir taraftan kentlere göç halen devam ediyor, kentleşme farklı yaş gruplarının ihtiyaçlarını gözetmeksizin, plansız bir biçimde hızla devam ediyor, öte yandan dünya nüfusu hızla yaşlanıyor. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde bu sürecin daha hızlı ve sonuçları itibarıyla daha dramatik olacağı söyleniyor. O nedenle yaşçılık konusunda bireysel ve toplumsal farkındalığı artıracak yaklaşımlara ve uygulamalara daha çok ihtiyaç duyacağımız günler bizleri bekliyor. 

Bu girizgâhın ardından, yazının bundan sonrasında “yaşçılık” ya da “yaş ayrımcılığı” kavramlarına değinilecek ve İstanbul’un diğer ilçelerine kıyasla ayrıcalıklı sayılabilecek, yeşil doğasıyla kentteki yaşlı nüfusun en yoğun olduğu bir ilçede,4 Adalar’da yaşçılık konusunda farkındalık geliştirmeyi hedefleyen Adada Yaşlanmadan Yaşamak adlı sözlü tarih çalışması5 ele alınacak. 

Fotoğraf: Sözlü Tarih Çalışma Ekibi

1960’larda sosyal bilimler literatürüne cinsiyetçilik ve ırkçılıktan sonra bir ayrımcılık türü olarak giren “yaşçılık” kavramı ışığında hem metropollere hem de küçük ve orta ölçekli kentsel alanlara ivedilikle bakmamız gerekiyor. Çünkü tüm sorunlarıyla birlikte Türkiye nüfusunun artık dörtte üçü kentsel alanlarda yaşıyor ve hızla yaşlanıyor.6 20. yüzyılda zenginleşerek yaşlanan Batı toplumlarının aksine günümüzde Meksika, Endonezya, Brezilya, Hindistan ve Türkiye gibi ülkelerde nüfusun yaşlanma hızı, ekonomik gelişme ve büyüme hızından bir hayli yüksektir. Gerontologlar zenginleşmeden yaşlanan toplumlarda yaşlı nüfusun aleyhine ekonomik ve toplumsal risklerin artabileceğini ısrarla belirtiyorlar.7 Küresel ekonomik kriz, kitlesel göç vb. küresel ve bölgesel açmazları olan Türkiye’nin 65 yaş üstü nüfusuna yönelik ulusal ve yerel düzeyde ciddi sosyal politikalar ürettiğini ve olası risklere yeterince hazırlıklı olduğunu söylemek güçtür.8 Ayrıca yaşçılığa karşı çocuklara ve gençlere yönelik kapsamlı eğitim politikalarımız olmadığı gibi halihazırdaki ilk ve orta öğretimde okutulan kitapların içeriğinin de yaşlı ayrımcılığı açısından sorunlu olduğu ortaya konulmuştur.9

Kişilerin yaşı nedeniyle kurumsal ya da bireysel düzeyde, sistematik olarak ayrımcı tutum ve davranışlara maruz kalmasına “yaşçılık” diyoruz.10 Bu ayrımcılık türü daha çok yaşlılara yönelik olumsuz davranış ve uygulamalara işaret ettiği için “yaşlı ayrımcılığı” ile neredeyse eşanlamlı olarak kullandığımız bir kavramdır.11 

Yaşçılık, en hafifinden görmezden gelinme ya da dikkate alınmama gibi önyargılara ve kalıplaşmış yargılara dayalı olumsuz tutumları içerdiği gibi tecrit edilme/ayrı tutulma, istismar edilme, taciz ve fiziksel şiddet gibi örtük ve açık uygulamalara da işaret eder.12 

1969’da Amerika’daki emlak piyasasıyla ilgili bir veri, Columbia Üniversitesi psikiyatristlerinden Robert Nail Butler’ın dikkatini çeker. Butler, ileri yaştaki insanların oturduğu evlere yakın olan evlerin fiyatlarının görece daha düşük olmasının gençlerin bu evleri kiralamaması ve satın almamasıyla ilişkili olduğunu gözlemler ve Amerikan toplumunda gençlerin çoğunun yaşlıların oturduğu evlere yakın oturmak istememelerini “yaşçılık” olarak tanımlar. Butler’ın literatüre kazandırdığı bu kavramı Bill Bytheway dar ve geniş anlamda yaşçılık olarak geliştirir. Dar anlamda yaşçılık kavramı toplumsal ilişkilere etkisi olan iki farklı uygulamaya işaret eder. Bunlardan birincisi, bireylerin yaşlarından dolayı bazı imkân ve fırsatlara ulaşabilmelerinin ya da yararlanabilmelerinin engellenmesine ilişkin ayrımcı davranışlardır. İkincisi, yaşlıların olumsuz algılanmasına ve basmakalıp özelliklerle değerlendirilmesine neden olan önyargılardır. Bu pratikleri harekete geçiren, yaşlılığın fiziksel olarak bedende bıraktığı izlerin ve yaşın kronolojik-istatistiki bir veri olarak modern toplumlarda ele alınmasıdır. Geniş anlamda yaşçılık ise yaşlanma sürecinde ortaya çıkan biyolojik değişimlere yönelik bütün inanışlar olarak özetlenebilir. Bu inanışlar hem bireylerin hem de kurumların pratiklerini biçimlendirdiği gibi yaşlanma ve ölüm karşısında duyulan kaygıyı da harekete geçirir, ayrıca yaş ile yeterlilik ya da güçsüzlük arasındaki ilişkiyi düzenler. Kronolojik/takvimsel yaşın insanları ve toplumları kategorize etme ölçütü olarak kullanılması ve hukuki-yasal düzenlemelerin ve uygulamaların takvimsel yaşa göre belirlenmesi, yaşçılığın ortaya çıkmasını da etkiler. Yaşçılık; ırkçılık, cinsiyetçilik gibi diğer ayrımcı yaklaşımlar kadar toplumsal ilişkileri kesişimsel olarak etkiler. Ancak yaşçılıkta belirleyici olan, ten rengi ya da biyolojik cinsiyet gibi doğuştan gelen özellikler değil, ileri yaştır. Bu bağlamda uzun bir yaşam sürme şansına sahip olan her bireyin karşılaşabileceği bir ayrımcılık türüdür.13 

Yaşçılık, bireysel ve kurumsal olmak üzere iki düzeyde işleyen bir ayrımcılık biçimidir. Bireysel yaşçılık, yaşlı bireylerin gündelik yaşamlarında kalıp yargılara ve önyargıya dayalı algıdan dolayı ayrımcı tutum ve davranışlara maruz kalmalarıdır. Örneğin, yaşlıların ihmal ve istismar edilmesi gibi. Palmore, gençlerin hiçbir deneyimsel arkaplanları olmaksızın, nedensiz yere yaşlılardan nefret etmesi ya da yaşlanmaktan korkması olarak tanımlanan “gerontofobi”yi bireysel yaşçılığa örnek verir. Kurumsal yaşçılık, toplumsal yaşamda ya da siyasal alanda, medyadaki temsillerde eksiklik, kent planlamada görmezden gelinme ya da zorunlu emeklilik gibi yasal düzenlemeler veya çalışma hayatında kurumsal hizmet içi eğitimlerde yok sayılma vb. olumsuz yaklaşım ve uygulamalardır.14 Mekansal düzenlemelerde ise örneğin, yaşlı nüfusun yoğun olduğu semtlerde yeterince yeşil alan ve park olmaması ya da mevcut kamusal alanlarda bank bulunmaması,15 kamu ve özel hizmet binası girişlerinde korkuluklu ve uygun eğimde rampanın bulunmaması ya da merdiven basamaklarının 15 santimden yüksek olması ya da emekli maaşı ödeme hizmeti veren bankalardaki vezne bankolarının çok yüksek olması, tutamak ya da oturak bulunmaması şeklinde sıralanabilir. 

Fotoğraf: Sözlü Tarih Çalışma Ekibi

Günümüzde sosyal refah devletinin kriz göstergelerinden birisi de yaşlılara yönelik önyargıların, tektipleştirmenin ve ayrımcılığın yükselmesidir. Sosyal politika uzmanlarının ülkelerin sosyal güvenlik sistemlerini tehdit eden bir unsur olarak yaşlı nüfusu görmesi bunu açıkça örnekler. Yaşçılık aslında toplumsal, ekonomik ve kültürel süreçlerle ilişkili olarak ortaya çıkan bir ayrımcılık türüdür ve kapitalist modernleşmenin trajik sonuçlarından biridir.16

1990’lardan sonra siyasal iktidarlar neoliberal politikaları uygularken yaşlı nüfusu “günah keçisi” ilan etti, bu da hak temelli sosyal politika anlayışından vazgeçilerek kamunun sorumluluğunun bireye ve aileye devredildiği bir döneme geçilmesinde etkili bir dayanak oldu.17 Ölümle ve hastalıkla özdeşleştirilen yaşlılık, yüceltilen gençlik, kapitalist toplumlarda verimlilik ilkesi ile kronolojik yaş arasında kurulan ilişki ve yaşlılık üzerine yapılan ilk akademik araştırmaların daha çok bakımevlerinde yaşayan ileri yaştaki hasta yaşlılara odaklanmış olması yaşlılara yönelik ayrımcılığın bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor.18 

Dünyada ve Türkiye’de yaşçılık ya da yaşlılara yönelik ayrımcılık kent ve yaşlılık çerçevesinde siyasetçilerin, sosyal bilimcilerin, sosyal politika üreticileri ve uygulayıcılarının, medya çalışanlarının, eğitimcilerin, sağlıkçıların, yerel yönetimlerin, sivil toplum örgütlerinin, gençlik örgütlenmelerinin ve aslında toplumun her kesiminin ilgilenip farkındalık geliştirmesi gereken bir toplumsal olgudur. Bu bağlamda 6-16 Ağustos 2018’de, Adalar Vakfı ve Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG) işbirliğinde düzenlenen Nâzım Hikmet Büyükada Yaz Kampı kapsamında yaşçılık konusunda farkındalık geliştirmeyi amaçlayan bir sözlü tarih çalışması yapıldı. Adada Yaşlanmadan Yaşamak adlı sözlü tarih çalışmasında kampçı gençler Adalar ilçesinde yaşayan 75 yaş üstü kişilerin gündelik yaşam deneyimleri ve yaşamöykülerini dinlediler, kaydettiler.   

Gaziantep, Eskişehir, Van, Batman, Konya, İzmir, Kayseri, Karaman, Bursa, Ankara, Diyarbakır, Samsun ve İstanbul’dan 17-19 yaş arası on dokuz gencin katıldığı bu çalışmanın ilk aşamasında iki günlük bir eğitim atölyesi düzenlendi. 

Tarafımca yürütülen eğitim atölyesinin ilk günü, yaşçılık ve sözlü tarih konusunda kavramlar ve kuramsal çerçeve üzerine tartışıldı; ikinci gün sözlü tarih görüşmelerinin nasıl yapıldığına, soru çerçevesinin nasıl oluşturulacağına ilişkin yöntem ve teknikler uygulamalı olarak işlendi. Ayrıca istekli gençler arasından yedi kişilik bir kameraman ekibi oluşturularak, kamera kullanımı konusunda uygulamalı eğitim verildi. 

Atölyenin ardından saha ekibi ikişer ve üçer kişilik gruplara ayrıldı, sözlü tarih saha organizasyonunda kolaylaştırıcı olan Adalar Vakfı üyeleriyle birlikte 75 yaş üstü Adalılardan bir örneklem oluşturuldu. Gençler bir gün öncesinde ve görüşme günü sabahı örneklemde yer alan kaynak kişileri telefonla arayarak, çalışma konusunda bilgi verip görüşme için randevulaştılar. Ev hanımı, işçi, yazar, doktor, sanatçı, kasap, siyasetçi vb. farklı mesleklerden, farklı kültürel, etnik ve dini kimliklerden Büyükada, Burgazada, Heybeliada ve Sedef Adası’nda yaşayan beşi kadın, beşi erkek on kişiyle video ile kayıt altına alınan görüşmeler yapıldı. Adada yaşlanmanın ya da yaşlı olmanın tecrübesini, 75 yaşını aşmış Adalıların evlerine giderek, yerinde gözlem yaparak ve yaşamöykülerini kaydederek incelemeleri sağlanan gençlerin, saha çalışmasını da birlikte değerlendirmeleri, yapılan kayıtları izleyerek üzerine kolektif bir tartışma yürütmeleri çok verimli oldu. Böylece saha verileri, gözlemleri, tanıklık ve anlatılardan yola çıkarak, bu kolektif çalışmanın bir belgesel filme dönüştürülmesi kararı çıktı. 

Yaşamöykülerinde geçen anlatılar çerçevesinde ortak temalar ve bölüm başlıkları belirlendi. Bu kapsamda Ada’ya geliş ve/veya Ada’da doğmak, Ada’da yaşamanın zorlukları ve kolaylıklar, yerel yönetimlerden ve Adalılardan beklentiler ve yaşlılık algısı başlıkları oluşturuldu. Her grup gerçekleştirdiği görüşmenin görüntü kaydını izleyerek tema başlıklarına uygun düşen anlatıların zaman aralıklarını belirledi. Belirlenen zaman aralıklarına göre kesilen video parçaları, tematik olarak gruplandırıldı ve kurgulanarak otuz dakikalık kısa bir belgesel film hazırlandı. Gençlerin kurgu ve yapım işlerinde de aktif olarak yer aldığı bu çalışma sonunda hazırlanan Adada Yaşlanmadan Yaşamak adlı belgesel film, kampın veda gecesinde, konuklar ve kampı düzenleyen sivil toplum örgütü temsilcileriyle birlikte izlendi. 

Adada Yaşlanmadan Yaşamak adlı sözlü tarih çalışmasının, kampa katılan gençlerin dünyaya bakışlarında farklı bir pencere açtığını düşünüyorum. Öncelikle 75 yaş üstündeki Adalıları evlerinde ziyaret ederek, yaşam koşullarını yerinde görerek, fotoğraf albümlerine birlikte bakarak, hatıralarını, tecrübelerini dinleyerek bir tür “anı terapisi” diyebileceğimiz kolektif bir deneyimin parçası oldular. Bu deneyimin kuşaklar arasında diyaloğu güçlendirici bir etkisinin olduğunu da söylemek gerekir. Çünkü görüşme yapılan kaynak kişilerden 94 yaşındaki emekli kasap Yılmaz Bey’in “İyi ki geldiniz, bize de bir nefes almak oldu!” ifadesi ya da gençlerden 19 yaşındaki Berk’in “Artık yaşlılara gençlere, akranlarıma davrandığım gibi davranmam gerektiğini anladım” sözleri bunun en çarpıcı göstergeleridir. Ayrıca gençlerin yaptıkları görüşmelerde bireysel ve kurumsal yaşçılık konularına örnek oluşturabilecek anlatıları bizzat maruz kalanlardan dinlemeleri, yapılan bu farkındalık çalışmasının en güçlü yanı oldu. 

Örneğin gençlerin sorularından biri de yaş aldıkça çevresindekilerin kendilerine yönelik algılarının değişip değişmediğiydi. Gençler bu soruya verilen yanıtların bir hayli etkileyici olduğunu belirttiler: “Yok artık! Pazarcı teyze dese iyi, ‘anneanne’ ne demek! Olacak iş değil, bu kadarı da fazla…”, “Bizler affedilebilir mahluklara dönüştük yaşlandıkça!”, “Ben kendimi normal hissediyorum, tamam eskisi kadar hızlı yürüyemiyorum belki, ama her şeyimi, alışverişimi, ev işimi kendim yapıyorum. Yaşlandığımı bana başkaları hissettiriyor!”, 

“Ada eskiden daha tenha, daha güzeldi, şimdi turistik oldu, özellikle haftasonları bütün İstanbul burada, hele Arap turist kafileleri… kalabalığın içinde yürüyemediğim için haftasonları kendimi eve kapatıyorum, dışarı çıkmıyorum, kalabalık çok hoyrat, çarparak yürüyorlar, korkuyorum, bana yaşlı, güçsüz olduğumu hissettiriyorlar!” 

Sözlü tarih çalışmaları kuşaklararası iletişim kurmanın en iyi araçlarından biridir ve hangi yaşta, hangi etnik, dini, sınıfsal ve kültürel kökenden olursak olalım, hem tek tek her birimizin hem de hepimizin “insan” olduğunu fark etmemizi sağlar.19 Sözlü tarih insanı ötekileştirmeden ve ayrımcılık yapmadan anlamanın ve sevmenin imkanlarını sunar. 

Kampa katılan on dokuz genç özveriyle çalışarak, Adada Yaşlanmadan Yaşamak adlı sözlü tarih saha çalışmasında yer aldılar; saha deneyimlerini ve yaptıkları görüşmelerin kayıtlarını başkalarına gösterebilmek için hep birlikte bu çalışmayı filmlere dönüştürdüler. Bir dizüstü bilgisayarda Windows Movie Maker 2012 programında yaptıkları bu filmin teknik açıdan amatör olduğu söylenebilir, ancak filmin verdiği toplumsal mesaj, anlatıların taşıdığı derinlik ve bu tecrübenin gençlerin belleklerinde bıraktığı iz düşünüldüğünde teknik eksikliklerin fazlaca göze çarpmayacağı da açık! Umarım yaşlı, genç gibi toplumsal kategorileri yeniden sorgulama imkanı veren bu çalışma, yaşçılık ile bireysel ve toplumsal mücadelede eğitim alanına ilişkin olumlu bir örnek ve başka çalışmalara ilham verici olur.


 1- Oxfam International 2018 raporuna göre 21. yüzyılda, son yirmi yılda artan küresel servetin %1’ini fakir olan dünya nüfusunun %50’si kullanırken, en zenginlerden oluşan %1’lik nüfus ise bu servetin %50’sini kullanmıştır. Oxfam (2018) The Commitment to Reducing Inequality Index 2018. www.oxfamilibrary.openrepository.com/bitstream/handle/10546/620553/rr-commitment-reducing-inequality-index-2018-091018-en.pdf  (Erişim tarihi: 28 Şubat 2019

2- Véron, J. (2010) “Kentleşme Maddesi”, Dictionnaire de démographie et des sciences de la population içinde,haz. A. Colin, s. 489. Aktaran: Danış, D. (2011) Nüfus Sosyolojisi, TÜBA Ulusal Açık Ders Malzemeleri, www.acikders.org.tr/course/view.php?id=86

3- Phillipson, C. (2010) “Ageing and Urban Society: Growing Old in the Century of the City”, Handbook of Social Gerontology içinde, haz. D. Dannefer, C. Phillipson, Los Angeles: Sage, s: 597-599.

4- 15 bin kişilik Adalar nüfusunun %38’i 55 yaş üstünde; 65 yaş üstü nüfusun ise  %25 civarında olduğu tahmin ediliyor. İstanbul Üniversitesi Mahallem İstanbul Projesi www.mahallemistanbul.com/ (Erişim tarihi: 15 Şubat 2019)

5- 6-16 Ağustos 2018’de Adalar Vakfı ve Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG) işbirliğinde Kartal Belediyesi sponsorluğunda düzenlenen Nazım Hikmet Büyükada Yaz Kampı kapsamında Gülay Kayacan’ın yönlendiriciliğinde yürütülen sözlü tarih çalışması.  

6- TÜİK’in 30699 saylı, 18 Mart 2019 tarihli haber bültenine göre yaşlı nüfus (65 ve üstü)  2014 yılında 6 milyon 192 bin 962 kişiyken son beş yılda %16 artarak 2018 yılında 7 milyon 186 bin 204 kişi oldu. Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı ise 2014 yılında %8 iken, 2018 yılında %8,8’e yükseldi. TÜİK (2019) “İstatistiklerle Yaşlılar, 2018”, Haber Bülteni içinde, Sayı: 30699, tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do;jsessionid=6dX5cQwhzQF2vmJ3TGLjxpTyYJtN11zSJn1nC1nDbycQBFcG0v9v!-849944022?id=30699  Erişim tarihi:18 Mart 2019

7- Arun, Ö. (2018) “Türkiye’de Yaşlanma Çalışmaları: Dün, Bugün, Yarın”, Mediterranean Journal Of Humanities, VII(2): 41-61.

8- Tufan, İ. (2002) Antik Çağdan Günümüze Yaşlılık, İstanbul: Aykırı Yayınları; Kayacan, G. (2001) Modernite, Türk Modernleşmesi ve Değişen Yaşlılık Yaşantıları, yayınlanmamış yüksek lisans tezi, İstanbul: MSGSÜ; Kayacan, G. (2006) “Türk Modernleşme Sürecinde Değişen Yaşlılık Deneyimleri: Yaşlı Bakım Evleri”, Kuşaklar, Deneyimler, Tanıklıklar: Türkiye’de Sözlü Tarih Çalışmaları içinde, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları; Ceylan, H., M. Şentürk (2015). İstanbul’da Yaşlanmak: İstanbul’da Yaşlıların Mevcut Durumu Araştırması, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Araştırma Merkezi, İstanbul: Açılım Kitap; Arun, Ö. (2018) A.g.y.; Yılmaz, V. (2018) “Sosyal Politika ve Yaşlanma”, Yaşlanma ve Yaşlılık içinde, haz. Alan Duben, İstanbul:  İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, s:173-189.

9- Çayır, K. (2018) “Ders Kitaplarında Yaşlılık Temsili”, Yaşlanma ve Yaşlılık içinde, haz. Alan Duben, İstanbul:  İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, s:79-97.

10- Butler, R. N. (1969) “Age-ism: Another Form of Bigotry”, The Gerontologist, s. 243–266; Palmore, E. B. (1999) Ageism: Negative and Positive, Springer Publishing Company.

11- Kayacan, G. (2004) “Sözlü Tarih Yaklaşımının Sağladığı Bir Olanak: Anı Terapisi (Sözlü Tarihin Yaşlı Bakım Evlerinde Kullanımı)”, İstanbul Dergisi, İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları; Çayır, K. (2012) “Yaşçılık / Yaşa Dayalı Ayrımcılık”, Ayrımcılık: Çok Boyutlu Yaklaşımlar içinde, haz. K. Çayır, M. Ayan Ceyhan, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, s:163-174; Topgül, S. (2016) “Çalışma Yaşamında Yaş Ayrımcılığı mı Yaşlı Ayrımcılığı mı?”, Sosyoloji Dergisi, s. 376-393.

12- Kayacan, G. (2001) A.g.y.;  Tufan, İ. (2002) A.g.y.; Çayır, K. (2012), A.g.y.; Oktuğ Zengin, M. (2015) Televizyonda Yaşlı Temsilleri ve Yaşçılık, İstanbul: Kriter Yayınları.

13-  Palmore, E. B. (1999) A.g.y. ; Oktuğ Zengin, M. (2015) A.g.y.  

14- Oktuğ Zengin, M. A.g.y.  

15-  2005’ten bu yana çeşitli engelliler kanunları, belediyelerin imar yönetmelikleriyle kamusal hizmete açık her türlü resmi ve özel bina girişi ile park ve bahçe düzenlemelerinin bedensel engelleri olan kişilere uygun hale getirilmesinin yasal altyapısı oluşturulsa da, denetim mekanizmalarının yetersizliğiyle uygulamada pek çok eksiklik görülmektedir.  

16- Korkmaz, N. (2014) “Türkiye’de Yaşlılık ve Sosyal Politika: Yaşlılık Politikadan Ayrı Düşünülebilir mi?”, Küreselleşme ve Yaşlılık: Eleştirel Gerontolojiye Giriş içinde, haz. N. Korkmaz, S. Yazıcı, Ankara: Ütopya Yayınları, s. 189-214; Kayacan, G. (2017) “Modern Toplumlarda, Yaşlılık, Yaşçılık ve Ölüm”, MSGSÜ Sosyal Bilimler Dergisi, 1 (15): 15-29.

17- Önder, İ. (2014) “Küreselleşme ve neoliberalizm”, Küreselleşme ve Yaşlılık, Eleştirel Gerontolojiye Giriş içinde, haz. N. Korkmaz, S. Yazıcı, Ankara: Ütopya Yayınevi, s. 43.

18- Woolf, L. (1998) Ageism: The Theoretical Basis of Ageism, www.faculty.webster.edu/woolflm/ageism.html  (Erişim tarihi: 15 Şubat 2019)

19- Thompson, P. (1999) Geçmişin Sesi, İstanbul: Tarih Vakfı. 

DÖN