Adalet (lat. iustitia, ing. ve fr. justice), antikçağ felsefesinden beri özü itibarıyla insani erdemleri ifade eden bir kavramdır. Platon ve Aristoteles’ten John Rawls ve Michael Walzer’e kadar politik felsefenin temel konusudur. Dolayısıyla adalet, politik konuları daima kapsamaktadır. Genellikle sosyal eşitlik düşüncesiyle bir tutulur. Ancak sosyal eşitlik ve demokrasi arasındaki bağlantılardan hareket edilerek demokrasinin olduğu yerde adaletin de olacağına inanılır. Ama demokratik koşullar adaletin garantörü değildir. Adalet, politik çağrışımları beraberinde getirse de bunun ötesinde maddi, sosyal, hukuksal, tarihsel ve kültürel boyutları olan bir kavramdır. Ayrıca bağlamlardan bağımsız olan gelecek boyutu dikkate alınmalıdır. Adaletin akla gelen ilk türü genellikle dağılım adaletidir. Bunun yanı sıra takas adaleti, düzeltici adalet, prosedürel adalet ve kuşaklararası adalet de vardır. Malların veya yüklerin, pozisyonların veya kurumların tahsisinde genel olarak şu prensiplerden hareket edilmektedir: Herkese aynı, herkese randımanı kadar, herkese yasal hakları kadar ve herkese ihtiyacı kadar. Bu bağlamda aynı olana aynı ve farklı olana farklı muamele gerekir. Ayrıca adaletle iç içe olan tarafsızlığın yerine getirilmesi için kişisel görüşün merkezden uzak tutulduğu koşulu da yerine gelmelidir.1

Buna karşın yaşlılık ne zaman başladığı kesin olarak bilinmeyen bir yaşam dönemidir2 ve 40 yıl sürebilir.3 Yaşam süresi uzarken, diğer taraftan yaşam biçimleri, aile kavramı ve sosyal değerler de değişmektedir. Bireysel ve demografik yaşlanmanın sosyal, ekonomik ve politik sonuçları adalet kavramıyla bağdaşmayan durumların ortaya çıkmasına yol açabilir. Yaşam koşulları, yaşlanma süreçleri ve yaşlılık da devamlı değişmektedir. Ömür boyu yaşlanma sürecinde insanın kendisi ve yaşam koşulları farklılaşmaktadır.4 Yaşlanma, hem farklılaşma hem de uyum süreçlerini birlikte kapsamaktadır. Bu da bizden, yaşlılığı ve adaleti bu noktada birbirine bağlayabilen yeteneklerimizin geliştirilmesini talep etmektedir.

Adalet, bir taraftan eşitlik prensibini dikkate almayı gerekli kılmaktadır. Yaşından bağımsız tüm insanlara eşit muameleyi adil bir davranış olarak kabul ediyoruz. Aynı durumdaki iki kişiye farklı muameleyi adil görmüyoruz. Aksine bunu dışlayıcı ve gelişigüzel muamele olarak değerlendiriyoruz. Diğer taraftan insanların ve durumların birbirinden farklı oldukları ve aynı zamanda farklılığın insanların yeteneklerinde de görüldüğü dikkate alınmalıdır. Adalet için verdiğimiz uğraşlarda, bu kutupların arasında denge sağlamak zorundayız. Benzer veya aynı olanlar aynı muamele görmelidir. Bunu başarmak kolaydır. Buna karşın farklı olanlar farklı muamele görmelidir. Bu noktada ise zorluklar başlamaktadır ve “Farklılıkların ne kadarı ve hangileri dikkate alınmalıdır?”, “Hangi farklılıklar bu bağlamda rol oynamamalıdır?”, “Hangi ilke ve kurallardan hareket edilmelidir?” soruları öne çıkmaktadır.

Yaşlı İnsan ve Mekan

Gerontoloji, bir ucu hukuki, diğer ucu felsefi nitelikli olan adalet konusuna spesifik bir bakış açısı sunabilir. Çünkü adalet sadece yaşlıları değil, toplumun tüm fertlerini kapsar. Gerontoloji ise yaşlanma ve yaşlılığın bedensel, ruhsal, sosyal, tarihsel ve kültürel yönlerinin tarifi, açıklaması ve modifikasyonu ile ilgilenir. Yaşlanma açısından önemli ve yaşlılık dönemini yapılandıran çevreyi ve sosyal kurumları da perspektifine dahil eder.5 

Ampirik bilimlerde, insan ve sosyal-mekansal çevreler arasındaki karşılıklı ilişkiler ve bunların kavramsal sınırlarının belirlenmesi, ampirik açıdan sınırlandırılan alanı incelemek için teorik kavramlara ihtiyaç duyulduğu anlamına gelmektedir.6

Ekoloji kavramı Türkçeye “mekan” olarak tercüme edilebilir. “Mekan Gerontolojisi” kavramına son yıllarda Türkiye’de rastlıyoruz. Fakat gerontolojinin ekoloji kavramından ne anladığını, bu tercümeden göremeyiz. Saup’a göre Ekolojik Gerontoloji, yaşlı bireyin mekansal ve sosyal çevrelerle ilişkisini odağa alır.7 Ekoloji ilk defa biyolojide kullanılmış olan bir kavramdır ve canlıların ortama uyum mekanizmalarını ve tepki biçimlerini kasteder. Buna karşın insan ihtiyaçlarına göre mekana uyum sağlar. Ama aynı zamanda mekan insanı ve yaşamını sınırlandırır. Kişilik gelişimi; yaşantıları, tutumları, karar ve eylemleri ile “yetiştirildiği” ortama ve sosyal tecrübelere bağlıdır. Mekansal unsurların belirlediği yaşam koşulları, teknik gelişim, doğal özellikler, enerji kaynakları, endüstriyel, kentsel ve kırsal yaşam biçimleri arasındaki etkileşim, aktifleştirici birimler, takas süreçleri ve yaşam arasındaki bağlantılar, mekan araştırmacılığının konularıdır.8

Ekolojik gerontoloji, yaşlanmanın sadece bireye ve sosyal çevreye bağlı olmadığını, aynı zamanda fiziksel çevrelerin bireye ve bireyin bu çevrelere etkilerini vurgulamaktadır. Fiziksel veya mekansal çevre bu bağlamda “olanak evreni” olarak tanımlanmaktadır.9 Fiziksel veya mekansal çevrenin olanak evreni olarak tanımlanmasını, adaletin eşitlik prensibi ile açıklayabiliriz. Dolayısıyla yaşlılar, mekansal çevrelere katılımda, diğer fertlerle eşit olanaklara sahip olmalıdırlar. Ancak eşit olanak kavramı, katılımda eşitlik anlamına gelmelidir. Katılımı mümkün kılan olanaklarla karıştırılmamalıdır. Bu bağlamda yaşlıların birbirlerinden farklı ve mekana katılımı mümkün kılan olanaklara sahip olmaları gerekmektedir. 

Ekolojik gerontoloji daha çok psikologların bir alanı olarak görülmektedir.10 Ama bunda başarısız olmuşlardır. Bu, “şairlerin ve roman yazarlarının alanı” olarak kalmıştır.11 

Yeni bir araştırma alanı olarak 1990’lı yılların başlarında ortaya çıkan ekolojik gerontoloji, gerontolojinin spesifik bir alanı olarak yaşlıların günlük yaşamına önem verir.12 Örneğin, yaşlıların hangi aktiviteleri ne zaman, hangi aktivite alanlarında gerçekleştirdiklerini (ev veya ev dışı), bu aktivite alanlarına hangi hareket araçlarıyla eriştiklerini, hangi aktivitelerin aksiyon kaybından dolayı hangi bariyerler tarafından engellendiklerini araştırır. Diğer taraftan çevrenin, yaşlıların yaşantılarına ve davranışlarına etkilerine açıklama getirir. Örneğin bir huzurevindeki oda düzeninin yaşlıların sosyal ilişkilerine olumlu/olumsuz etkileri veya köylerde veya apartman dairesindeki yaşamın yaşlıda yaratabileceği özerklik kaybı veya soyutlanma korkularını inceler. Çevrenin yaşlanma süreçlerine olumsuz etkilerinden hareket edilerek çevrenin iyileştirilmesinin mümkün ve bunun kanıtlanabilir olduğu tezi kabul edilir.13 Çevrenin yaşlılara uygun hale getirilmesi, yani optimizasyonu, “olanak evreninin” genişlemesi demektir. 

Yaşlılıkta birey-çevre etkileşimleriyle ilgilenen ilk bilim insanlarından biri olarak kabul edilen Lawton, mekanın yaşlanmaya etkilerini odak noktaya koymaktadır. Bu konuyla ilgilenmeye başladığında çevre psikolojisi diye bir alt disiplin yoktu. Tanımladığı “çevreye duyarlılık” (environmental docility) hipotezi, bugün de önemli bir model olarak kabul edilmektedir.14 Sonradan bunu “yaşlılığın ekolojik modeli” olarak geliştirmiştir.15 

Çevresel ihtiyaç yetkinliği ve çevreye uyum16, birey-çevre uyumu17 ve birey-çevre-stres18, ekolojik gerontolojide hala öne çıkan teorik tezlerdir.19 Çevresel ihtiyaç yetkinliği ve çevreye uyum hipotezlerine göre yaşlandıkça çoğalan yetenek kayıpları, bireyin nazarında çevrenin değerini artırır ve yaşlı bireyin üzerindeki “çevre baskısı” artar. Birey-çevre uyumu tezine göre yaşlının ihtiyaçları göz önüne alınmalıdır. İhtiyaçlar ve çevre koşulları arasında uyumsuzluk varsa, o zaman yaşlıda olumsuz yaşantılar ve davranışlar ortaya çıkar. Birey-çevre-stres tezinde çevrenin birey üzerindeki baskıları aydınlatılır ve yaşlıların bunlarla nasıl başa çıkabildikleri, yani koşullara uyumla mı, yoksa çevreye aktif etki etme girişimleriyle mi bağlantılı olduğu sorusuna cevap aranır. 

Ekolojik gerontolojinin uygulama alanları hakkında satır aralarında iletilen bilgiler daha ziyade gelişmiş endüstri ülkelerinin ve refah toplumlarının sorularıdır. Yaşlanmanın, belirli koşul ve sosyal ilişkiler altında gelişen kompleks biyolojik, sosyal ve psikolojik süreçlerden meydana geldiği kabul edilir.20 

Adalet Kavramı 

Adalet farklı anlamlarda kullanılan kavramdır.21 Demokrasi ile sıkı bir ilişkisi vardır ve iki düzlemde ele alınmaktadır. Bunlar, birbirlerinin tamamlayıcısıdırlar. 

Adalet kavramının çıkış noktasını genellikle Aristoteles’in pratik felsefesi oluşturmaktadır. Platon ve Aristoteles “iyi ve erdemli yaşamı” odak noktaya koyarak, o dönemin şehir devletlerinde, bunun, hukuk ve devlet düzeni koşullarını belirlemeye çalışmışlardır.22 Günümüzde de adalet, bir taraftan birey veya gruba bağlı bir “ana erdem”, diğer taraftan “kurumsal temel çerçeve” olarak tanımlanmaktadır. Bu yüzden adaletin daima özerklik alanlarına ve paylaşılan değerlere ihtiyacı vardır. Adalet, dayanışma ve bağlılık temelleri üzerine oturtulmuştur. “Geneli” ve “özeli” birbiriyle barıştırır, farklılaşmayı ve uyumu aynı anda mümkün kılar. Adalet, insani-toplumsal bir yapıdır ve kökü ortak yaşam için gerekli olan konulara dayanmaktadır.23 

Adalet ve demokrasi, günlük yaşamda hissedilen insani-toplumsal bir yapıdır. Kültürel çalışmalar (cultural studies), günlük yaşamın sorgulanmasına, dönüşümüne ve sosyal eşitsizlik yapılarına katkısını ele alan teorik konsept olarak kıtlık, eşitsizlik ve adaletsizliğin olmadığı “ütopik geleceği” mümkün görmektedir. Sosyal adalet için, daha fazla sosyal katılım ve demokrasi talep etmektedir.24 

Ampirik-analitik perspektifte sosyal adalet eksikliği veya dışlama, sosyal çatışma potansiyeli yüksek olan bir gerekçe olarak kabul edilmektedir. Bu açıdan adalet sosyal çatışmaları önleyen bir araçtır.25 Sosyal adalet, fırsat eşitliği olarak tanımlanırsa, demokratik katılım mücadelesi temelinde sosyal açıdan mobil toplumlarda sosyal adalet, dağılım adaleti ve liberal karakterli çatışma kültürü olarak gelişmektedir.26 

Ulrich Beck “risk toplumu” tezinde sosyal adaleti, sosyal devletin açlık, sefalet ve yoksulluğa karşı mücadelesinde arka plana koymuştur.27 Her ne kadar maddi kıtlığı modası geçmiş bir problem olarak görmese de, “zenginliği paylaştıran” toplumdaki pozisyonların ve çatışmaların yerine “riskleri paylaştıran” toplumu koymaktadır.28

Mekanda adalet ve yaşlılık ilişkilerinde, seviyelendirme kavramı da dikkate alınmalıdır.29 Burjuvazinin üstlendiği, bilinçlenme ve sosyal politik hareket olarak 17. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan ve 19. yüzyıla kadar süren Aydınlanma hareketinin çıkış noktasında, “insanın kendi suçu” olan reşit olmama hali yer alır. İnsanın reşit olmaması, akli noksanlığından dolayı değil, aksine, başkasının yönlendirmesinden arınmış bir kararlılığın ve cesaretin eksikliğinden kaynaklanmaktadır. İdealist görüşlere dayanan Aydınlanma hareketi tüm insanların doğuştan eşit ve akıl sahibi olduğunu kabul eder. Aydınlanma taraftarlarına göre toplumsal reform, kalkınma ve iyileşme hareketleri eğitime bağlıdır. Bu yüzden düşünce, görüş ve eylemler dış koşullardan ve yasal talimatlardan kurtarılmalıdır. İdeal bir değer olan adalet, insancıl, sosyal ve etik açıdan en yüksek konumda yer alan bir ideal değerdir. Modern toplumun yaşam koşullarını belirler ve toplumsal değişimi mümkün kılar. Bu yüzden aynı zamanda “temel” değerlerden biridir. Adalet kavramının ardındaki temel fikir şudur: Yaşam fırsatları, gelişme fırsatları, çabalar, girişimler, yükler, masraflar, ödüller ve mutluluk fırsatları, toplumun fertleri arasında olabildiğince dengeli, yani adil şekilde dağıtılmalı veya paylaştırılmalıdır. 

Ama “adil” nedir? Geniş bir yorum alanı yaratan bu kavram, dünya görüşleriyle, sosyal bağlılığın oluştuğu yerle ve bireysel çıkarlarla bağlantılıdır. Bu yüzden çeşitli ve kısmen antagonist görüşlerle bağlantılıdır. Dezavantajlı sosyal tabakaların mensuplarına ve temsilcilerine göre adalet “eşitlik”tir. Eşitliğe dayanan adaletin gerçekleşebilmesi için hiyerarşilerin, dikey sosyal ilişkilerdeki sosyal farklılıkların ve kıdemlerin, bunları oluşturan süreçlerin ortadan kaldırılması, avantaj ve dezavantajların toplumdaki dağılımının dengelenmesi, adilliğin temel koşullarıdır. 

Buna karşın imtiyazlı sosyal tabaka mensupları ve randıman toplumunun savunucuları, adaleti daha farklı yorumlamaktadır. Onlara göre insanlar arasındaki farklılıklar doğaldır. Fırsat eşitliği olmalıdır, ama hiyerarşiden vazgeçilemez. Randıman ilkesine dayanan hiyerarşi temel koşul olarak kabul edilir. Dolayısıyla buna dayalı farklılıklar kabullenilmelidir. Bu, seviyelendirme süreçlerinin gerekliliği demektir. Öncelikle gelir, servet, sosyal etki ve iktidar pozisyonları ile ilişkili seviyelendirmeler dikkate alınmaktadır. 

Eşitlik, demokratikleşme ve adalet, ideal değerler olarak seviyelendirme süreçlerinde pozitif değerlendirilmektedir. Toplumsal dengenin ve sosyoekonomik gelişmenin mümkün olabilmesi için bu çerçevede tanımlanan adaletin zorunlu olduğu vurgulanmaktadır. Sekülerleşme, aydınlanma ve bilincin eğitimi, modern toplumda adalete duyarlılık ve adalet taleplerinde artış meydana getirmiştir. Modern toplumun aktörleri için geçerli olduğu kabul edilen bu koşullar altında bireyin yaşı ve diğer özellikleri (cinsiyet, inanç, cinsel eğilim vs.) önemini yitirmektedir. Buna karşın kültürel açıdan zararlı eğilimlerle ilişkili seviyelendirmenin kitleselleşmesi, bayağılaştırılması ve proleterleştirilmesi olumsuz bir gelişme olarak kabul edilmektedir. Ayrıca ekonomi ve refah açısından randıman ilkesinin zayıflamasının doğuracağı sonuçların, büyük tehlike yaratacağına dikkat çekilmektedir. 

Mekanda Adalet ve Yaşlılık Değerlendirmesi

Genelde yaşlıları da ilgilendiren adaletin iki türü mekanda adalet ve yaşlılık konusunda öne çıkmaktadır. Birincisine “takas adaleti” diyoruz. Bunda “randıman prensibi” odak noktadadır. Fakat yaşlılıkta randıman hem yaşlıda hem de toplumda arka plana geçen bir beklentidir. Ancak yaşlıların yaşlılık öncesi getirmiş oldukları randıman unutulmamalıdır. Randıman ve karşılığı olan ödül (para, takdir, statü, pozisyon), takas adaletinde önemli rol oynamaktadır. Dolayısıyla randımanı değerlendirme kriterleri olmalıdır. İkinci adalet türüne “dağılım adaleti” diyoruz ve yaşlılıkta bu adaletin sağlanamadığına işaret eden pek çok durum söz konusudur. Özellikle gelir dağılımında bu açık ve net biçimde görülebilir.30 Dağılım adaletinde dayanışma ilkesi, kaynakların sınırlılığı ve kaynaklara erişim rekabeti öne çıkmaktadır. Bu yüzden kıt kaynakların nasıl dağıtılacağı sorusu odak noktada yer almaktadır. Yaşlılıkta dayanışma ilkesi önemlidir. Sınırlı kaynaklara erişim yaşlılıkta rekabete dayandırılmamalıdır. Yaşlıların, yaşlılık öncesi dönemde getirmiş oldukları randıman, yaşlılıkta ödüllendirilmelidir. Ödüllendirmenin biçim ve tarzları, sosyal devlet ilkelerine dayanmalıdır. Yani demokratik sosyal devlet anlayışı kapsamında yaşlılığa ilişkin sosyal politikalara ihtiyaç vardır.31

Martin ve Kliegel’e göre “bireyler ömürleri boyunca, kişisel sosyal referans sistemini seçilmiş koşullar altında maksimize etmek için, kendileri ve çevre arasındaki uyumu en iyi hale getirmenin uğraşını vermektedir.”32 Yani yaşlı insan çevre koşullarını kabullenmek yerine, bunlara etki ederek değiştirmeye çalışmaktadır. Yaşlılar, çevresine aktif müdahale yeteneğine sahip rasyonel varlıklar olarak tanımlanmaktadır. Bu da yaşlı birey ve çevre arasında karşılıklı ilişki sürecinin mevcut olduğu anlamına gelmektedir. Wahl’e göre ekolojik gerontoloji, birey-çevre transaksiyonlarını (diğer bireylerle birlikte aktif katılımı) odak noktaya koymaktadır.33 Yaşlanma sürecinde görme, işitme veya bilişsel yeteneklerde meydana gelen kayıpların transaksiyonlarda belirleyici bir unsur olmaması gerekir. Daha ziyade yaşlıların ihtiyaçları ve çevre ile ilişkili öncelikleri dikkate alınmalıdır. Yaşlılar, çevre koşullarına katlanmak zorunda olan varlıklar olarak görülmemelidir. Aksine, imkân tanınırsa, diğerleriyle birlikte çevreyi yapılandırma yeteneğine sahip bireyler olarak kabul edilmelidirler. Diğer taraftan birey-çevre transaksiyonunda, çevrenin etkisi dikkate alınmalıdır. Bu açıdan mekanda adalet ve yaşlılık, yaşlı bireyin mekana katılımını, mekanı değiştirme fırsatlarını ve mekana uyumunu aynı anda kapsayan ilişkileri göz önüne almayı gerekli kılmaktadır. 

Yaşlılıkta yaşamın sevk ve idaresi, yaşam tarzı ve yaşam biçimi arasındaki kavramsal ayrımlar, sosyal ve yapılandırma boyutları olarak, aralarındaki ilişkileri gözlemleme olanağı sunar. “İyi yaşam” ile ilişkili görüş ve tasavvurların kaynağını rasyonel eylem yönelimleri meydana getirir. Bunlar bireyleri ve sosyal grupları, yaşamın idaresi ve yaşam tarzı bakımından birbirinden ayırmaktadır. Kimlik ve rasyonellik boyutlarının birbirinden ayrılması, insanın kendi kaderini tayin olanakları üzerine yürütülen demokratik-teorik tartışmalarda sağduyu ve adalet arasındaki analitik ayrımı ifade ederken, yaşam tarzları ve sosyokültürel şartları belirlemektedir.34 

Sonuç

Yaşlılar geleneklerin, örf ve adetlerin yaşayan temsilcileri olarak kabul edilirler. Fakat modern toplumda yaşlıların bu özelliğinin değeri azalarak sembolik hale gelmiştir. Modern toplumda artık başka şeyler önem kazanmıştır. Bireyin, organizasyonların ve devletin dini kurum ve cemaatler karşısında bireyselleşmesi, inanç ve genel sosyal yapı kimliklerinin ortadan kalkması, toplumsal değerlerden, normlardan ve sosyokültürel eylem biçimlerinden kopuşun hızlanması, kültürel ve dini geleneklere bağlı inanç içeriklerinin, ahlaki tasavvurların ve davranış biçimlerinin çözülmesi ve dini kurumlarda hakiki dindarlığın yerine ritüellere dayalı davranış ve etki biçimlerinin geçmesi, “öbür dünya” yerine “bu dünya” odaklı yaşam biçimlerinin ortaya çıkmasına yol açmıştır.35 Yaşlı, bu dünyaya odaklı egosantrik insanın gözünde, yakında öbür dünyaya göç edecek adaylar arasında yer almaktadır. Bu görüş çerçevesinde “mekan” yaşlı açısından artık anlamını tümüyle değil, ama büyük ölçüde yitirmiş olarak görülmektedir. 

Mekanda adalet ve yaşlılık konusunun, demografik dönüşüm sürecinde belirli yönleriyle dikkate alınması önerilebilir. Bundan daha önemlisi adaletin genç veya yaşlı gibi belirli bir açıdan değil, aksine, genel anlamıyla teorikten pratik adalete geçiş gerçekleştirilmelidir. Bunun başarıldığı mekanda daima adaletin belirli gruplar açısından da gerçekleşme olasılığı yükselecektir. 


1- Dornheim, A., W. Franzen, A. Thumfart, A. Waschkuhn (Haz., 1999) “Zur Plurivalenz von Gerechtigkeitsdiskursen – Ein Problemaufriß”, Gerechtigkeit: Interdisziplinäre Grundlagen içinde. Opladen, Wiesbaden: Westdeutscher Verlag, s. 7.

2- Backes, G. M., W. Clemens (2013). Lebensphase Alter: Eine Einführung in die sozialwissenschaftlcihe Alternsforschung, Weinheim, Basel: Beltz Juventa.

3- Görres, S., J. Nachtmann (2010) “Alter, Wohnen und Technik: Die Zukunft hat begonnen”, Institut für Public Health und Pflegeforschung ipp info, Universität Bremen, 8:1. 

4- Tufan, İ. (2007) Birinci Türkiye Yaşlılık Raporu. Antalya: GeroYay; Tufan, İ. (2016) Antikçağdan Günümüze Yaşlılık ve Yaşlanma, İstanbul: Nobel.

5- Baltes, P. B., M. M. Baltes (1992) “Gerontologie: Begriff, Herausforderung und Brennpunkte”. Zukunft des Alterns und gesellschaftliche Entwicklung içinde, haz. P. B. Baltes, J. Mittelstrass, Berlin: De Gruyter, s. 1-34.

6- Astleitner, H. (2011) Theorieentwicklung für SozialwissenschaftlerInnen, Wien, Köln, Weimar: Böhlau, UTB.

7- Saup, W. (1993) Alter und Umwelt. Eine Einführung in die Ökologische Gerontologie, Stuttgart: Kohlhammer Verlag.

8- Hillmann, K. H. (2007). Wörterbuch der Soziologie, Stuttgart: Alfred Kröner Verlag, s. 640

9- Tanner, C., K. Foppa (1996) “Umweltwahrnehmung, Umweltbewußtsein und Umweltverhalten”, Umweltsoziologie içinde, haz. A. Diekmann, C. C. Jäger, Opladen: Westdeutscher Verlag, s. 271-295.

10- Wahl, H. W., V. Heyl (2004) Gerontologie: Einführung und Geschichte, Stuttgart: Kohlhammer.

11- Schönpflug, W., U. Schönpflug (2014) Die Grundlagen der Psychologie. Allgemeine Psychologie, Entwicklungspychologie, Persönlichkeitspyschologie, Sozialpsychologie, Hamburg: Nikol, s.385.

12- Wahl, H. W., V. Heyl (2004) A.g.y.

13- Wahl, H. W. (2000). “Ergebnisse der öko gerontologischen Forschung”, Angewandte Gerontologie in Schlüsselbegriffen içinde, haz. H. W. Wahl, C. Tesch-Römer, Stuttgart: Kohlhammer Verlag, s. 204. 

14- Lawton, M. P., B. Simon (1969). “The ecology of social relationships in housing for the elderly”, The Gerontologist, 8: 108-115.

15- Lawton, M. P. (1980). Environment and aging. Monterey, California: Brooks & Cole; Lawton, M. P. (1982) “Competence, environmental press and adaption”, Aging and the environment: Theoretical approaches içinde, haz. M. P. Lawton, P. G. Windley, T. O. Byerts, New York: Pergamon, s. 33-59; Saup, A.g.y.

16- Lawton, M. P.,  L. Nahemow (1973) “Ecology and the aging process”, The psychology of adult development and aging içinde, haz. C. Eisdorfer, M. P. Lawton, Washington, DC: American Psychological Association, s. 619-674. 

17- Kahana, E. (1982) “A congruence model of person-environment interaction”, Aging and the environment: Theoretical approaches içinde, haz. M. P. Lawton, P. G. Windley, T. O. Byerts, New York : Springer, s. 97-121; Carp, F. M. (1987) “Environment and aging”, Handbook of environmental psychology içinde, haz. D. Stokols, I. Altman, New York: Wiley, s. 330-360.

18- Schooler, K. K. (1982) “Response of the elderly to environment: A stress-theoretical perspective”. Aging and the environment: Theoretical approaches içinde, haz. M. P. Lawton, P. G. Windley, T. O. Byerts, New York: Pergamon, s. 80-96.

19- Wahl 2004, s.205-206

20-  Holz, G. (1996) “Alter”, Wörterbuch Soziale Arbeit içinde, haz. D. Kreft, I. Mielenz, Weinheim, Basel: Beltz Verlag, S. 47-49.

21- Hillmann, K. H. (2007) A.g.y.

22- Dornheim, A., W. Franzen, A. Thumfart, A. Waschkuhn (Haz., 1999) A.g.y., s. 9

23- A.g.y., s. 8

24- Winter, R. (2009) “Cultural Studies”, Handbuch Soziologische Theorien içinde, haz. G. Kneer, M. Schroer, Wiesbaden: VS Verlag für Sozialwissenschaften | GWV Fachverlage, s. 68.

25- Bonacker, T. (2009) “Konflikttheorien”,  Handbuch Soziologische Theorien içinde, haz. G. Kneer, M. Schroer, Wiesbaden: VS Verlag für Sozialwissenschaften | GWV Fachverlage, s. 182.

26- A.g.y., s.194

27- Beck, U. (1986) Risikogesellschaft, Frankfurt/Main: Suhrkamp.

28- Schroer, M. (2009) “Theroie Reflexiver Modernisierung”,  Handbuch Soziologische Theorien içinde, haz. G. Kneer, M. Schroer, Wiesbaden: VS Verlag für Sozialwissenschaften | GWV Fachverlage, s. 498

29- Hillmann, K. H. (2007) A.g.y., s. 56; A.g.y. s. 278; A.g.y. S. 627.

30- Tufan, İ. (2007) A.g.y.

31- Schulz-Nieswandt, F. (1997) Altern in der Türkei. Weiden, Regensburg: Eurotrans; Schulz-Nieswandt, F. (2006) Sozialpolitik und Alter. Stuttgart: Kohlhammer.

32- Martin, M., M. Kliegel (2005) Psychologische Grundlagen der Gerontologie. Stuttgart: Kohlhammer, s. 36.

33- Wahl, H. W. (2000) A.g.y., s.205

34- Ritter, C. (1996) “Lebensstilbildung und Zivilisierung”, Lebensstil ywischen Sozialstrukturanalyse und Kulturwissenschaft içinde, haz. O. G. Schwenk, Opladen: Leske+Budrich, s. 63

35- Hillmann, K. H. (2007) A.g.y.

Adalet (lat. iustitia, ing. ve fr. justice), antikçağ felsefesinden beri özü itibarıyla insani erdemleri ifade eden bir kavramdır. Platon ve Aristoteles’ten John Rawls ve Michael Walzer’e kadar politik felsefenin temel konusudur. Dolayısıyla adalet, politik konuları daima kapsamaktadır. Genellikle sosyal eşitlik düşüncesiyle bir tutulur. Ancak sosyal eşitlik ve demokrasi arasındaki bağlantılardan hareket edilerek demokrasinin olduğu yerde adaletin de olacağına inanılır. Ama demokratik koşullar adaletin garantörü değildir. Adalet, politik çağrışımları beraberinde getirse de bunun ötesinde maddi, sosyal, hukuksal, tarihsel ve kültürel boyutları olan bir kavramdır. Ayrıca bağlamlardan bağımsız olan gelecek boyutu dikkate alınmalıdır. Adaletin akla gelen ilk türü genellikle dağılım adaletidir. Bunun yanı sıra takas adaleti, düzeltici adalet, prosedürel adalet ve kuşaklararası adalet de vardır. Malların veya yüklerin, pozisyonların veya kurumların tahsisinde genel olarak şu prensiplerden hareket edilmektedir: Herkese aynı, herkese randımanı kadar, herkese yasal hakları kadar ve herkese ihtiyacı kadar. Bu bağlamda aynı olana aynı ve farklı olana farklı muamele gerekir. Ayrıca adaletle iç içe olan tarafsızlığın yerine getirilmesi için kişisel görüşün merkezden uzak tutulduğu koşulu da yerine gelmelidir.1

Buna karşın yaşlılık ne zaman başladığı kesin olarak bilinmeyen bir yaşam dönemidir2 ve 40 yıl sürebilir.3 Yaşam süresi uzarken, diğer taraftan yaşam biçimleri, aile kavramı ve sosyal değerler de değişmektedir. Bireysel ve demografik yaşlanmanın sosyal, ekonomik ve politik sonuçları adalet kavramıyla bağdaşmayan durumların ortaya çıkmasına yol açabilir. Yaşam koşulları, yaşlanma süreçleri ve yaşlılık da devamlı değişmektedir. Ömür boyu yaşlanma sürecinde insanın kendisi ve yaşam koşulları farklılaşmaktadır.4 Yaşlanma, hem farklılaşma hem de uyum süreçlerini birlikte kapsamaktadır. Bu da bizden, yaşlılığı ve adaleti bu noktada birbirine bağlayabilen yeteneklerimizin geliştirilmesini talep etmektedir.

Adalet, bir taraftan eşitlik prensibini dikkate almayı gerekli kılmaktadır. Yaşından bağımsız tüm insanlara eşit muameleyi adil bir davranış olarak kabul ediyoruz. Aynı durumdaki iki kişiye farklı muameleyi adil görmüyoruz. Aksine bunu dışlayıcı ve gelişigüzel muamele olarak değerlendiriyoruz. Diğer taraftan insanların ve durumların birbirinden farklı oldukları ve aynı zamanda farklılığın insanların yeteneklerinde de görüldüğü dikkate alınmalıdır. Adalet için verdiğimiz uğraşlarda, bu kutupların arasında denge sağlamak zorundayız. Benzer veya aynı olanlar aynı muamele görmelidir. Bunu başarmak kolaydır. Buna karşın farklı olanlar farklı muamele görmelidir. Bu noktada ise zorluklar başlamaktadır ve “Farklılıkların ne kadarı ve hangileri dikkate alınmalıdır?”, “Hangi farklılıklar bu bağlamda rol oynamamalıdır?”, “Hangi ilke ve kurallardan hareket edilmelidir?” soruları öne çıkmaktadır.

Yaşlı İnsan ve Mekan

Gerontoloji, bir ucu hukuki, diğer ucu felsefi nitelikli olan adalet konusuna spesifik bir bakış açısı sunabilir. Çünkü adalet sadece yaşlıları değil, toplumun tüm fertlerini kapsar. Gerontoloji ise yaşlanma ve yaşlılığın bedensel, ruhsal, sosyal, tarihsel ve kültürel yönlerinin tarifi, açıklaması ve modifikasyonu ile ilgilenir. Yaşlanma açısından önemli ve yaşlılık dönemini yapılandıran çevreyi ve sosyal kurumları da perspektifine dahil eder.5 

Ampirik bilimlerde, insan ve sosyal-mekansal çevreler arasındaki karşılıklı ilişkiler ve bunların kavramsal sınırlarının belirlenmesi, ampirik açıdan sınırlandırılan alanı incelemek için teorik kavramlara ihtiyaç duyulduğu anlamına gelmektedir.6

Ekoloji kavramı Türkçeye “mekan” olarak tercüme edilebilir. “Mekan Gerontolojisi” kavramına son yıllarda Türkiye’de rastlıyoruz. Fakat gerontolojinin ekoloji kavramından ne anladığını, bu tercümeden göremeyiz. Saup’a göre Ekolojik Gerontoloji, yaşlı bireyin mekansal ve sosyal çevrelerle ilişkisini odağa alır.7 Ekoloji ilk defa biyolojide kullanılmış olan bir kavramdır ve canlıların ortama uyum mekanizmalarını ve tepki biçimlerini kasteder. Buna karşın insan ihtiyaçlarına göre mekana uyum sağlar. Ama aynı zamanda mekan insanı ve yaşamını sınırlandırır. Kişilik gelişimi; yaşantıları, tutumları, karar ve eylemleri ile “yetiştirildiği” ortama ve sosyal tecrübelere bağlıdır. Mekansal unsurların belirlediği yaşam koşulları, teknik gelişim, doğal özellikler, enerji kaynakları, endüstriyel, kentsel ve kırsal yaşam biçimleri arasındaki etkileşim, aktifleştirici birimler, takas süreçleri ve yaşam arasındaki bağlantılar, mekan araştırmacılığının konularıdır.8

Ekolojik gerontoloji, yaşlanmanın sadece bireye ve sosyal çevreye bağlı olmadığını, aynı zamanda fiziksel çevrelerin bireye ve bireyin bu çevrelere etkilerini vurgulamaktadır. Fiziksel veya mekansal çevre bu bağlamda “olanak evreni” olarak tanımlanmaktadır.9 Fiziksel veya mekansal çevrenin olanak evreni olarak tanımlanmasını, adaletin eşitlik prensibi ile açıklayabiliriz. Dolayısıyla yaşlılar, mekansal çevrelere katılımda, diğer fertlerle eşit olanaklara sahip olmalıdırlar. Ancak eşit olanak kavramı, katılımda eşitlik anlamına gelmelidir. Katılımı mümkün kılan olanaklarla karıştırılmamalıdır. Bu bağlamda yaşlıların birbirlerinden farklı ve mekana katılımı mümkün kılan olanaklara sahip olmaları gerekmektedir. 

Ekolojik gerontoloji daha çok psikologların bir alanı olarak görülmektedir.10 Ama bunda başarısız olmuşlardır. Bu, “şairlerin ve roman yazarlarının alanı” olarak kalmıştır.11 

Yeni bir araştırma alanı olarak 1990’lı yılların başlarında ortaya çıkan ekolojik gerontoloji, gerontolojinin spesifik bir alanı olarak yaşlıların günlük yaşamına önem verir.12 Örneğin, yaşlıların hangi aktiviteleri ne zaman, hangi aktivite alanlarında gerçekleştirdiklerini (ev veya ev dışı), bu aktivite alanlarına hangi hareket araçlarıyla eriştiklerini, hangi aktivitelerin aksiyon kaybından dolayı hangi bariyerler tarafından engellendiklerini araştırır. Diğer taraftan çevrenin, yaşlıların yaşantılarına ve davranışlarına etkilerine açıklama getirir. Örneğin bir huzurevindeki oda düzeninin yaşlıların sosyal ilişkilerine olumlu/olumsuz etkileri veya köylerde veya apartman dairesindeki yaşamın yaşlıda yaratabileceği özerklik kaybı veya soyutlanma korkularını inceler. Çevrenin yaşlanma süreçlerine olumsuz etkilerinden hareket edilerek çevrenin iyileştirilmesinin mümkün ve bunun kanıtlanabilir olduğu tezi kabul edilir.13 Çevrenin yaşlılara uygun hale getirilmesi, yani optimizasyonu, “olanak evreninin” genişlemesi demektir. 

Yaşlılıkta birey-çevre etkileşimleriyle ilgilenen ilk bilim insanlarından biri olarak kabul edilen Lawton, mekanın yaşlanmaya etkilerini odak noktaya koymaktadır. Bu konuyla ilgilenmeye başladığında çevre psikolojisi diye bir alt disiplin yoktu. Tanımladığı “çevreye duyarlılık” (environmental docility) hipotezi, bugün de önemli bir model olarak kabul edilmektedir.14 Sonradan bunu “yaşlılığın ekolojik modeli” olarak geliştirmiştir.15 

Çevresel ihtiyaç yetkinliği ve çevreye uyum16, birey-çevre uyumu17 ve birey-çevre-stres18, ekolojik gerontolojide hala öne çıkan teorik tezlerdir.19 Çevresel ihtiyaç yetkinliği ve çevreye uyum hipotezlerine göre yaşlandıkça çoğalan yetenek kayıpları, bireyin nazarında çevrenin değerini artırır ve yaşlı bireyin üzerindeki “çevre baskısı” artar. Birey-çevre uyumu tezine göre yaşlının ihtiyaçları göz önüne alınmalıdır. İhtiyaçlar ve çevre koşulları arasında uyumsuzluk varsa, o zaman yaşlıda olumsuz yaşantılar ve davranışlar ortaya çıkar. Birey-çevre-stres tezinde çevrenin birey üzerindeki baskıları aydınlatılır ve yaşlıların bunlarla nasıl başa çıkabildikleri, yani koşullara uyumla mı, yoksa çevreye aktif etki etme girişimleriyle mi bağlantılı olduğu sorusuna cevap aranır. 

Ekolojik gerontolojinin uygulama alanları hakkında satır aralarında iletilen bilgiler daha ziyade gelişmiş endüstri ülkelerinin ve refah toplumlarının sorularıdır. Yaşlanmanın, belirli koşul ve sosyal ilişkiler altında gelişen kompleks biyolojik, sosyal ve psikolojik süreçlerden meydana geldiği kabul edilir.20 

Adalet Kavramı 

Adalet farklı anlamlarda kullanılan kavramdır.21 Demokrasi ile sıkı bir ilişkisi vardır ve iki düzlemde ele alınmaktadır. Bunlar, birbirlerinin tamamlayıcısıdırlar. 

Adalet kavramının çıkış noktasını genellikle Aristoteles’in pratik felsefesi oluşturmaktadır. Platon ve Aristoteles “iyi ve erdemli yaşamı” odak noktaya koyarak, o dönemin şehir devletlerinde, bunun, hukuk ve devlet düzeni koşullarını belirlemeye çalışmışlardır.22 Günümüzde de adalet, bir taraftan birey veya gruba bağlı bir “ana erdem”, diğer taraftan “kurumsal temel çerçeve” olarak tanımlanmaktadır. Bu yüzden adaletin daima özerklik alanlarına ve paylaşılan değerlere ihtiyacı vardır. Adalet, dayanışma ve bağlılık temelleri üzerine oturtulmuştur. “Geneli” ve “özeli” birbiriyle barıştırır, farklılaşmayı ve uyumu aynı anda mümkün kılar. Adalet, insani-toplumsal bir yapıdır ve kökü ortak yaşam için gerekli olan konulara dayanmaktadır.23 

Adalet ve demokrasi, günlük yaşamda hissedilen insani-toplumsal bir yapıdır. Kültürel çalışmalar (cultural studies), günlük yaşamın sorgulanmasına, dönüşümüne ve sosyal eşitsizlik yapılarına katkısını ele alan teorik konsept olarak kıtlık, eşitsizlik ve adaletsizliğin olmadığı “ütopik geleceği” mümkün görmektedir. Sosyal adalet için, daha fazla sosyal katılım ve demokrasi talep etmektedir.24 

Ampirik-analitik perspektifte sosyal adalet eksikliği veya dışlama, sosyal çatışma potansiyeli yüksek olan bir gerekçe olarak kabul edilmektedir. Bu açıdan adalet sosyal çatışmaları önleyen bir araçtır.25 Sosyal adalet, fırsat eşitliği olarak tanımlanırsa, demokratik katılım mücadelesi temelinde sosyal açıdan mobil toplumlarda sosyal adalet, dağılım adaleti ve liberal karakterli çatışma kültürü olarak gelişmektedir.26 

Ulrich Beck “risk toplumu” tezinde sosyal adaleti, sosyal devletin açlık, sefalet ve yoksulluğa karşı mücadelesinde arka plana koymuştur.27 Her ne kadar maddi kıtlığı modası geçmiş bir problem olarak görmese de, “zenginliği paylaştıran” toplumdaki pozisyonların ve çatışmaların yerine “riskleri paylaştıran” toplumu koymaktadır.28

Mekanda adalet ve yaşlılık ilişkilerinde, seviyelendirme kavramı da dikkate alınmalıdır.29 Burjuvazinin üstlendiği, bilinçlenme ve sosyal politik hareket olarak 17. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan ve 19. yüzyıla kadar süren Aydınlanma hareketinin çıkış noktasında, “insanın kendi suçu” olan reşit olmama hali yer alır. İnsanın reşit olmaması, akli noksanlığından dolayı değil, aksine, başkasının yönlendirmesinden arınmış bir kararlılığın ve cesaretin eksikliğinden kaynaklanmaktadır. İdealist görüşlere dayanan Aydınlanma hareketi tüm insanların doğuştan eşit ve akıl sahibi olduğunu kabul eder. Aydınlanma taraftarlarına göre toplumsal reform, kalkınma ve iyileşme hareketleri eğitime bağlıdır. Bu yüzden düşünce, görüş ve eylemler dış koşullardan ve yasal talimatlardan kurtarılmalıdır. İdeal bir değer olan adalet, insancıl, sosyal ve etik açıdan en yüksek konumda yer alan bir ideal değerdir. Modern toplumun yaşam koşullarını belirler ve toplumsal değişimi mümkün kılar. Bu yüzden aynı zamanda “temel” değerlerden biridir. Adalet kavramının ardındaki temel fikir şudur: Yaşam fırsatları, gelişme fırsatları, çabalar, girişimler, yükler, masraflar, ödüller ve mutluluk fırsatları, toplumun fertleri arasında olabildiğince dengeli, yani adil şekilde dağıtılmalı veya paylaştırılmalıdır. 

Ama “adil” nedir? Geniş bir yorum alanı yaratan bu kavram, dünya görüşleriyle, sosyal bağlılığın oluştuğu yerle ve bireysel çıkarlarla bağlantılıdır. Bu yüzden çeşitli ve kısmen antagonist görüşlerle bağlantılıdır. Dezavantajlı sosyal tabakaların mensuplarına ve temsilcilerine göre adalet “eşitlik”tir. Eşitliğe dayanan adaletin gerçekleşebilmesi için hiyerarşilerin, dikey sosyal ilişkilerdeki sosyal farklılıkların ve kıdemlerin, bunları oluşturan süreçlerin ortadan kaldırılması, avantaj ve dezavantajların toplumdaki dağılımının dengelenmesi, adilliğin temel koşullarıdır. 

Buna karşın imtiyazlı sosyal tabaka mensupları ve randıman toplumunun savunucuları, adaleti daha farklı yorumlamaktadır. Onlara göre insanlar arasındaki farklılıklar doğaldır. Fırsat eşitliği olmalıdır, ama hiyerarşiden vazgeçilemez. Randıman ilkesine dayanan hiyerarşi temel koşul olarak kabul edilir. Dolayısıyla buna dayalı farklılıklar kabullenilmelidir. Bu, seviyelendirme süreçlerinin gerekliliği demektir. Öncelikle gelir, servet, sosyal etki ve iktidar pozisyonları ile ilişkili seviyelendirmeler dikkate alınmaktadır. 

Eşitlik, demokratikleşme ve adalet, ideal değerler olarak seviyelendirme süreçlerinde pozitif değerlendirilmektedir. Toplumsal dengenin ve sosyoekonomik gelişmenin mümkün olabilmesi için bu çerçevede tanımlanan adaletin zorunlu olduğu vurgulanmaktadır. Sekülerleşme, aydınlanma ve bilincin eğitimi, modern toplumda adalete duyarlılık ve adalet taleplerinde artış meydana getirmiştir. Modern toplumun aktörleri için geçerli olduğu kabul edilen bu koşullar altında bireyin yaşı ve diğer özellikleri (cinsiyet, inanç, cinsel eğilim vs.) önemini yitirmektedir. Buna karşın kültürel açıdan zararlı eğilimlerle ilişkili seviyelendirmenin kitleselleşmesi, bayağılaştırılması ve proleterleştirilmesi olumsuz bir gelişme olarak kabul edilmektedir. Ayrıca ekonomi ve refah açısından randıman ilkesinin zayıflamasının doğuracağı sonuçların, büyük tehlike yaratacağına dikkat çekilmektedir. 

Mekanda Adalet ve Yaşlılık Değerlendirmesi

Genelde yaşlıları da ilgilendiren adaletin iki türü mekanda adalet ve yaşlılık konusunda öne çıkmaktadır. Birincisine “takas adaleti” diyoruz. Bunda “randıman prensibi” odak noktadadır. Fakat yaşlılıkta randıman hem yaşlıda hem de toplumda arka plana geçen bir beklentidir. Ancak yaşlıların yaşlılık öncesi getirmiş oldukları randıman unutulmamalıdır. Randıman ve karşılığı olan ödül (para, takdir, statü, pozisyon), takas adaletinde önemli rol oynamaktadır. Dolayısıyla randımanı değerlendirme kriterleri olmalıdır. İkinci adalet türüne “dağılım adaleti” diyoruz ve yaşlılıkta bu adaletin sağlanamadığına işaret eden pek çok durum söz konusudur. Özellikle gelir dağılımında bu açık ve net biçimde görülebilir.30 Dağılım adaletinde dayanışma ilkesi, kaynakların sınırlılığı ve kaynaklara erişim rekabeti öne çıkmaktadır. Bu yüzden kıt kaynakların nasıl dağıtılacağı sorusu odak noktada yer almaktadır. Yaşlılıkta dayanışma ilkesi önemlidir. Sınırlı kaynaklara erişim yaşlılıkta rekabete dayandırılmamalıdır. Yaşlıların, yaşlılık öncesi dönemde getirmiş oldukları randıman, yaşlılıkta ödüllendirilmelidir. Ödüllendirmenin biçim ve tarzları, sosyal devlet ilkelerine dayanmalıdır. Yani demokratik sosyal devlet anlayışı kapsamında yaşlılığa ilişkin sosyal politikalara ihtiyaç vardır.31

Martin ve Kliegel’e göre “bireyler ömürleri boyunca, kişisel sosyal referans sistemini seçilmiş koşullar altında maksimize etmek için, kendileri ve çevre arasındaki uyumu en iyi hale getirmenin uğraşını vermektedir.”32 Yani yaşlı insan çevre koşullarını kabullenmek yerine, bunlara etki ederek değiştirmeye çalışmaktadır. Yaşlılar, çevresine aktif müdahale yeteneğine sahip rasyonel varlıklar olarak tanımlanmaktadır. Bu da yaşlı birey ve çevre arasında karşılıklı ilişki sürecinin mevcut olduğu anlamına gelmektedir. Wahl’e göre ekolojik gerontoloji, birey-çevre transaksiyonlarını (diğer bireylerle birlikte aktif katılımı) odak noktaya koymaktadır.33 Yaşlanma sürecinde görme, işitme veya bilişsel yeteneklerde meydana gelen kayıpların transaksiyonlarda belirleyici bir unsur olmaması gerekir. Daha ziyade yaşlıların ihtiyaçları ve çevre ile ilişkili öncelikleri dikkate alınmalıdır. Yaşlılar, çevre koşullarına katlanmak zorunda olan varlıklar olarak görülmemelidir. Aksine, imkân tanınırsa, diğerleriyle birlikte çevreyi yapılandırma yeteneğine sahip bireyler olarak kabul edilmelidirler. Diğer taraftan birey-çevre transaksiyonunda, çevrenin etkisi dikkate alınmalıdır. Bu açıdan mekanda adalet ve yaşlılık, yaşlı bireyin mekana katılımını, mekanı değiştirme fırsatlarını ve mekana uyumunu aynı anda kapsayan ilişkileri göz önüne almayı gerekli kılmaktadır. 

Yaşlılıkta yaşamın sevk ve idaresi, yaşam tarzı ve yaşam biçimi arasındaki kavramsal ayrımlar, sosyal ve yapılandırma boyutları olarak, aralarındaki ilişkileri gözlemleme olanağı sunar. “İyi yaşam” ile ilişkili görüş ve tasavvurların kaynağını rasyonel eylem yönelimleri meydana getirir. Bunlar bireyleri ve sosyal grupları, yaşamın idaresi ve yaşam tarzı bakımından birbirinden ayırmaktadır. Kimlik ve rasyonellik boyutlarının birbirinden ayrılması, insanın kendi kaderini tayin olanakları üzerine yürütülen demokratik-teorik tartışmalarda sağduyu ve adalet arasındaki analitik ayrımı ifade ederken, yaşam tarzları ve sosyokültürel şartları belirlemektedir.34 

Sonuç

Yaşlılar geleneklerin, örf ve adetlerin yaşayan temsilcileri olarak kabul edilirler. Fakat modern toplumda yaşlıların bu özelliğinin değeri azalarak sembolik hale gelmiştir. Modern toplumda artık başka şeyler önem kazanmıştır. Bireyin, organizasyonların ve devletin dini kurum ve cemaatler karşısında bireyselleşmesi, inanç ve genel sosyal yapı kimliklerinin ortadan kalkması, toplumsal değerlerden, normlardan ve sosyokültürel eylem biçimlerinden kopuşun hızlanması, kültürel ve dini geleneklere bağlı inanç içeriklerinin, ahlaki tasavvurların ve davranış biçimlerinin çözülmesi ve dini kurumlarda hakiki dindarlığın yerine ritüellere dayalı davranış ve etki biçimlerinin geçmesi, “öbür dünya” yerine “bu dünya” odaklı yaşam biçimlerinin ortaya çıkmasına yol açmıştır.35 Yaşlı, bu dünyaya odaklı egosantrik insanın gözünde, yakında öbür dünyaya göç edecek adaylar arasında yer almaktadır. Bu görüş çerçevesinde “mekan” yaşlı açısından artık anlamını tümüyle değil, ama büyük ölçüde yitirmiş olarak görülmektedir. 

Mekanda adalet ve yaşlılık konusunun, demografik dönüşüm sürecinde belirli yönleriyle dikkate alınması önerilebilir. Bundan daha önemlisi adaletin genç veya yaşlı gibi belirli bir açıdan değil, aksine, genel anlamıyla teorikten pratik adalete geçiş gerçekleştirilmelidir. Bunun başarıldığı mekanda daima adaletin belirli gruplar açısından da gerçekleşme olasılığı yükselecektir. 


1- Dornheim, A., W. Franzen, A. Thumfart, A. Waschkuhn (Haz., 1999) “Zur Plurivalenz von Gerechtigkeitsdiskursen – Ein Problemaufriß”, Gerechtigkeit: Interdisziplinäre Grundlagen içinde. Opladen, Wiesbaden: Westdeutscher Verlag, s. 7.

2- Backes, G. M., W. Clemens (2013). Lebensphase Alter: Eine Einführung in die sozialwissenschaftlcihe Alternsforschung, Weinheim, Basel: Beltz Juventa.

3- Görres, S., J. Nachtmann (2010) “Alter, Wohnen und Technik: Die Zukunft hat begonnen”, Institut für Public Health und Pflegeforschung ipp info, Universität Bremen, 8:1. 

4- Tufan, İ. (2007) Birinci Türkiye Yaşlılık Raporu. Antalya: GeroYay; Tufan, İ. (2016) Antikçağdan Günümüze Yaşlılık ve Yaşlanma, İstanbul: Nobel.

5- Baltes, P. B., M. M. Baltes (1992) “Gerontologie: Begriff, Herausforderung und Brennpunkte”. Zukunft des Alterns und gesellschaftliche Entwicklung içinde, haz. P. B. Baltes, J. Mittelstrass, Berlin: De Gruyter, s. 1-34.

6- Astleitner, H. (2011) Theorieentwicklung für SozialwissenschaftlerInnen, Wien, Köln, Weimar: Böhlau, UTB.

7- Saup, W. (1993) Alter und Umwelt. Eine Einführung in die Ökologische Gerontologie, Stuttgart: Kohlhammer Verlag.

8- Hillmann, K. H. (2007). Wörterbuch der Soziologie, Stuttgart: Alfred Kröner Verlag, s. 640

9- Tanner, C., K. Foppa (1996) “Umweltwahrnehmung, Umweltbewußtsein und Umweltverhalten”, Umweltsoziologie içinde, haz. A. Diekmann, C. C. Jäger, Opladen: Westdeutscher Verlag, s. 271-295.

10- Wahl, H. W., V. Heyl (2004) Gerontologie: Einführung und Geschichte, Stuttgart: Kohlhammer.

11- Schönpflug, W., U. Schönpflug (2014) Die Grundlagen der Psychologie. Allgemeine Psychologie, Entwicklungspychologie, Persönlichkeitspyschologie, Sozialpsychologie, Hamburg: Nikol, s.385.

12- Wahl, H. W., V. Heyl (2004) A.g.y.

13- Wahl, H. W. (2000). “Ergebnisse der öko gerontologischen Forschung”, Angewandte Gerontologie in Schlüsselbegriffen içinde, haz. H. W. Wahl, C. Tesch-Römer, Stuttgart: Kohlhammer Verlag, s. 204. 

14- Lawton, M. P., B. Simon (1969). “The ecology of social relationships in housing for the elderly”, The Gerontologist, 8: 108-115.

15- Lawton, M. P. (1980). Environment and aging. Monterey, California: Brooks & Cole; Lawton, M. P. (1982) “Competence, environmental press and adaption”, Aging and the environment: Theoretical approaches içinde, haz. M. P. Lawton, P. G. Windley, T. O. Byerts, New York: Pergamon, s. 33-59; Saup, A.g.y.

16- Lawton, M. P.,  L. Nahemow (1973) “Ecology and the aging process”, The psychology of adult development and aging içinde, haz. C. Eisdorfer, M. P. Lawton, Washington, DC: American Psychological Association, s. 619-674. 

17- Kahana, E. (1982) “A congruence model of person-environment interaction”, Aging and the environment: Theoretical approaches içinde, haz. M. P. Lawton, P. G. Windley, T. O. Byerts, New York : Springer, s. 97-121; Carp, F. M. (1987) “Environment and aging”, Handbook of environmental psychology içinde, haz. D. Stokols, I. Altman, New York: Wiley, s. 330-360.

18- Schooler, K. K. (1982) “Response of the elderly to environment: A stress-theoretical perspective”. Aging and the environment: Theoretical approaches içinde, haz. M. P. Lawton, P. G. Windley, T. O. Byerts, New York: Pergamon, s. 80-96.

19- Wahl 2004, s.205-206

20-  Holz, G. (1996) “Alter”, Wörterbuch Soziale Arbeit içinde, haz. D. Kreft, I. Mielenz, Weinheim, Basel: Beltz Verlag, S. 47-49.

21- Hillmann, K. H. (2007) A.g.y.

22- Dornheim, A., W. Franzen, A. Thumfart, A. Waschkuhn (Haz., 1999) A.g.y., s. 9

23- A.g.y., s. 8

24- Winter, R. (2009) “Cultural Studies”, Handbuch Soziologische Theorien içinde, haz. G. Kneer, M. Schroer, Wiesbaden: VS Verlag für Sozialwissenschaften | GWV Fachverlage, s. 68.

25- Bonacker, T. (2009) “Konflikttheorien”,  Handbuch Soziologische Theorien içinde, haz. G. Kneer, M. Schroer, Wiesbaden: VS Verlag für Sozialwissenschaften | GWV Fachverlage, s. 182.

26- A.g.y., s.194

27- Beck, U. (1986) Risikogesellschaft, Frankfurt/Main: Suhrkamp.

28- Schroer, M. (2009) “Theroie Reflexiver Modernisierung”,  Handbuch Soziologische Theorien içinde, haz. G. Kneer, M. Schroer, Wiesbaden: VS Verlag für Sozialwissenschaften | GWV Fachverlage, s. 498

29- Hillmann, K. H. (2007) A.g.y., s. 56; A.g.y. s. 278; A.g.y. S. 627.

30- Tufan, İ. (2007) A.g.y.

31- Schulz-Nieswandt, F. (1997) Altern in der Türkei. Weiden, Regensburg: Eurotrans; Schulz-Nieswandt, F. (2006) Sozialpolitik und Alter. Stuttgart: Kohlhammer.

32- Martin, M., M. Kliegel (2005) Psychologische Grundlagen der Gerontologie. Stuttgart: Kohlhammer, s. 36.

33- Wahl, H. W. (2000) A.g.y., s.205

34- Ritter, C. (1996) “Lebensstilbildung und Zivilisierung”, Lebensstil ywischen Sozialstrukturanalyse und Kulturwissenschaft içinde, haz. O. G. Schwenk, Opladen: Leske+Budrich, s. 63

35- Hillmann, K. H. (2007) A.g.y.

DÖN