İngilizceden çeviren: Mithat Fabian Sözmen
Fotoğraflar: Mindy Thompson Fullilove

Toplu konut projelerindeki çıkmaz sokaklardan biri

Giriş

İklim değişikliğiyle birlikte insanlık tarihinde gerçek bir küresel aciliyet gerektiren eşsiz bir döneme giriyoruz. İklim değişiklikleri, her yerde yaşadığımız ve çalıştığımız mekânları dönüştürüyor. Bazı yerler su baskınları, bazı yerler artan sıcaklıklar, bazılarıysa kuraklık tehdidi altında. Eskiden bir bölgenin temel ürünü olan mahsuller artık muhafaza edilemiyor ve böcekler daha önce görülmedikleri yerlerde büyük tahribatlara neden oluyor. İklim, hiçbir yerde eskiden olduğu gibi değil.

Bu küresel altüst oluş, “kök şoku” diyebileceğimiz bir fenomen, dünyanın her yerindeki insanların dengesini bozuyor. Esasen bahçecilerin, yanlış ekim sonucu solup ölen bitkiler için kullandığı bu terim insanların yaşananlara tepkisini tanımlamak için uyarlandı: “Bir kişinin duygusal ekosisteminin tamamının ya da bir parçasının yitirilmesine gösterdiği travmatik stres tepkisidir.”1 İnsanların yaşadığı kök şoku oryantasyon bozukluğu, bağların kaybedilmesi ve kimliğe dair sorunlara yol açabilir. Bu sorunlar “yeterince iyi bir yerde” yeniden konumlanılarak çözülemezse, insanlar devamlı bir oryantasyon bozukluğu, nostalji hissi ve yabancılaşma yaşayabilirler.2 Dünya ikliminin dönüşümünün insan habitatı üzerindeki sonuçları gibi bir küresel süreç, hepimizde kök şokuna neden olabilir. Bu yüzden iklim değişikliği toplumsal istikrar ve bireysel ruh sağlığına karşı eşi görülmemiş bir tehdit oluşturuyor.

Bu uluslararası kriz, uygarlığın dokusuna zarar veren bir başka sosyal ve ekonomik süreç bağlamında ortaya çıktı. Yaklaşık otuz yıldır ABD kentlerinde çalışma yürüten Kentler Araştırma Grubu, şehirlerin ırk ve sınıfa göre ayrıştırılmasının, sanayisizleştirilmesinin ve çevresel bozulmanın Amerikan kentlerinin bütünlüğü ve Amerikan halkının birliğine hep birlikte zarar verdiğini ortaya çıkardı. Bulgularımız, kentsel yeniden yapılanmanın unsurlarını ve şehircilerin sosyal ve fiziksel ilişkiyi yeniden sağlayabilmek için kullandıkları prensipleri tanımlayan Urban Alchemy: Restoring Joy in America’s Sorted-Out Cities [Kent Simyası: Amerika’nın Ayrıştırılmış Kentlerine Neşeyi Geri Getirmek] kitabında bir araya getirildi.3 Çalışmamız ABD odaklıydı ancak sosyal dayanışmaya ve çözüm bulabilmek için birlikte çalışmaya zarar veren benzer toplumsal ve ekonomik yıkımlar dünyanın her yerinde var. Ayrıca birçok dünya lideri felaketin varlığını kabul etmiyor ve böylece onu idare edebilme yeteneğimiz de zayıflıyor.

Yine de çok daha fazla şeyin yapılabileceği açık. Sosyal ve fiziksel ekosistemin onarılmasını destekleyen pek çok farklı türde ve büyüklükte projenin yapıldığını gördük. Urban Alchemy, bir gençlik sanat programı gibi küçük projelerden tüm şehrin toplu konutlarını kentin dokusuna uygun hâle getiren büyük projelere kadar pek çok işi betimliyor. Bu çevresel müdahaleler toplumsal ilişkileri yeniden inşa edebilir, suçu azaltabilir ve kentleri yeni bir yola sokabilir. Bu yüzden iklim değişikliğinin uluslararası krizini düşünürken doğru belirlenmiş müdahalelerin önemli etkileri olacağına güçlü bir şekilde inanıyoruz. Ancak bu konuda başarılı olabilmek için şu soruların yanıtlarını incelememiz gerekir:

• Müdahale, insanları ayıran fiziksel ve toplumsal bariyerleri zayıflatır mı?

• Müdahale, ekonomik ve toplumsal dayanışmayı yeniden inşa eder mi?

Eskiden New York Eyalet Psikiyatri Enstitüsü ve Columbia Üniversitesi Toplum Araştırma Grubu olarak bilinen Orange Üniversitesi Kentler Araştırma Grubu, onlarca yıllık yatırımsızlık, sanayisizleştirme, çevresel yıkım ve ayrımcılıktan mustarip ülkemizin toplumsal ve duygusal olarak toparlamasıyla ilgilenen bir araştırmacılar konfederasyonudur. 1990’larda AIDS, uyuşturucu, şiddet ve şiddete bağlı ruhsal hastalıklar dahil olmak üzere yoksul topluluklardaki salgın hastalıklara odaklandık. 11 Eylül 2001’de New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’ne yönelik terörist saldırılar sonrası toplumsal uyumu baltalayan politikaları inceleyen çalışmaları ve bu uyumun yeniden inşa edilebilmesini hedefleyen müdahaleleri de ekledik. Beş büyük girişime öncülük ettik: Aileden Aileye, NYC İyileşiyor, Şehir Yaşamı Hareket Kazanıyor, Orange Üniversitesi (şimdilerdeki merkezimiz) ve 400 Yıllık Eşitsizlik. Şu anda bir yandan iklim değişikliği reddinin aşılmasıyla ilgileniyoruz, bir yandan da onun etkileriyle başa çıkabilecek kolektif projeler üretmeye çalışıyoruz.

Şekil 1. Her 100 bin sakin başına düşen şiddet suçları oranı

Bu grafik altı şehirde şiddet suçları oranının yükseliş ve düşüşünü
gösteriyor. Drum, K. (6 Kasım 2013). No, Crime Is Not Going to
Start Soaring Under Bill de Blasio. MotherJones. www.motherjones.
com/kevin-drum/2013/11/no-crime-not-going-start-soaring-under-bill-de-blasio/

Bu makalede, fırtına ile barınak arasındaki bağlantı üzerine kafa yormak için New York City’deki iki yoksul mahalle olan Bronx’un Morrisania mahallesiyle, Brooklyn’in Brownsville mahallesindeki gözlemlerden yararlanılıyor. Bu gözlemleri 2017’de New York Belediye Başkanlığı Ceza Adaleti Bürosu için “çevresel tasarımla suçun önlenmesi” çalışmasını yürüten Studio Gang’la çalışırken gerçekleştirdik.4

Fırtınalar

1990’larda Morrisania ve Brownswille

1980’lerde ABD kentlerinde suç, Amerikan ekonomisini sudan çıkmış balığa çeviren ve birçok kişiyi işsiz bırakan sanayisizleştirme; planlı daralmayla yoksul mahallelerin yatırımsız bırakılması; şiddetin eşlik ettiği taş kokain salgını ve kendi başına bir kaos yaratan kitlesel tutuklama politikalarıyla büyük bir yükseliş gösterdi. Tüm bunlar, suçun yükselişi ve gerilemesi dahil ulusal ölçekte yaşanan süreçlerdi. (Şekil 1)

Şiddet suçlarında meydana gelen artış sırasında cinayet oranları yükseldi ve bundan ağır şekilde etkilenen yerlerde mahalle yaşamı değişti. Kentler Araştırma Grubu, Güney Bronx’ta uyuşturucu tedavi merkezi olan Lincoln Tedavi Merkezi’nde Morrisania mahallesi dahil olmak üzere o muhitteki erkek ve kadınlara hizmet veren bir dizi çalışma gerçekleştirdi.

Lincoln Tedavi Merkezi’nde uyuşturucu döneminin en korkunç olduğu 1990-2000 arasında çalıştık. Tedavi gören kadınların yaşadığı ciddi travmaları belgeledik ve Lincoln Tedavi Merkezi ekibiyle birlikte travma bilinçli bakım geliştirmeye çalıştık.5

Çöp konteynerlerine bakan giriş

1991-1992 okul yılında, Thomas Jefferson Lisesi’nde meydana gelen ölümlü okul saldırılarına dair retrospektif bir çalışma da gerçekleştirdik. Durum analizimiz okuldaki iki farklı saldırıyı ayrıntılandırdı ve onları Doğu New York ve Brownsville mahalleleri bağlamına yerleştirdi.6 Bu mahalleler New York City’nin 1970’lerde uyguladığı planlı daralma politikasından büyük zarar görmüştü ve konut altyapısının ciddi bir bölümünü kaybetmişti. Bu, varolan konut projelerinin birbirlerinden izole kalmasına yol açtı. Raporumuzdan alınan aşağıdaki tabloda da görüldüğü üzere hayati sosyal ağların kopması ve uyuşturucu/şiddet salgını cinayet ve başka pek çok felaketin ortaya çıkmasına neden oldu.7 (Şekil 2)

Şekil 2. Doğu New York posta kodlu alanlar ve New York City için yıllık ortalama hastalık ve ölüm oranı 1989-1991

Kaynak: New York City Sağlık İdaresi. *10 bin kişi için oran. Bu tablo iki Doğu New York/Brownsville posta kodu alanları ile New York City’yi
sağlık ve hastalığa dair beş ölçüt üzerinden karşılaştırıyor. Bkz. 6 numaralı referans.,

Şiddet, mahallelerin fiziksel ve ekonomik temellerinin genel yıkımı bağlamında, Doğu New York ve Brownsville’de yaşamın o kadar genel bir parçası hâline geldi ki yeni bir kültürel anlayış, yeni bir dil ve yeni davranış kalıpları yarattı. 

Hayatta kalabilmek için tehlikeli yerleri ve ilgili davranış biçimlerini bilmek şarttı. Bir haber kaynağı bize lise mezuniyetine gitmeyeceğini çünkü kısa süre sonra taşınacağını söylemişti. Mezuniyet törenine giderse, onunla “derdi” olan bir kişi olayı orada çözmek isteyecekti. Tehlikenin farkında olduğu için annesinden diplomasını kendisinin yerine almasını istedi.8

Planlı daralma dönemindeki ateş fırtınaları sonucu çoğu apartman ve evler yıkılmış olsa da Morrisania ve Brownsville’dekiler ayakta kaldı. Mahalledeki yangınları takip eden şiddet fırtınası sırasında toplu konutlar sadece dışarıdaki dehşete karşı koruma sağlamakla kalmayan aynı zamanda işlevsel konut imkânı sunan eşsiz barınaklardı. New York City’nin, maalesef övgüden çok eleştiriye maruz kalsa da iyi fakat yeterince iyi finanse edilmeyen bir sosyal konut sistemi vardır. Morrisania ve Brownsville’de çevre tasarımıyla suç önleme üzerine düşünürken en çok ilgimizi çeken şey barınak+fırtına’nın bu eşsiz mirasıydı.

Fırtınaların sayısı artıyor

Bu makaleyi yazdığımız Ocak 2020’de ABD’de yeni şiddet biçimleri sahneye çıkıyordu: ırkçı saldırılar, toplu konutların tamamen terk edilmesi de dahil olmak üzere sosyal güvenlik programlarının planlı olarak daraltılması ve servetin çok az insanın elinde toplanması. Bu konuda ilerleme kaydettiği düşünülen bir ulusta ırkçılık, şoke edici bir seviyede ortaya çıkıyor. Analistler bu yeni düşmanlık ifadesinin kaynaklarından birinin zenginliğin tehlikeli seviyelerdeki yoğunlaşması, ücretlerdeki ve emekçiler için istihdam olanaklarındaki durgunluk sebebiyle artan gelir eşitsizliği olduğu konusunda hemfikir.9 (Şekil 3) Bu durum, afet yardımının sınırlandırılması gibi aşırı önlemlerle sosyal güvenlik programlarının zayıflatılması sonucu daha da şiddetleniyor. İklim değişikliğinin yarattığı zorluklar, ABD’nin sosyal ve ekonomik sistemindeki bu çatlakların gündemde olduğu bir ortamda ortaya çıkıyor.

Şekil 3. 1980 ve 2014’te yüzdelik dilime göre gelir artışı

Not: Vergiler, transferler, ayni yardımlar çıkarıldıktan sonraki gelir kullanılarak enflasyona uyumlanmış yıllık ortalama büyüme.
Bu grafik, iki ayrı dönemde gelir artışının dağılımını gösteriyor. David Leonhardt buna “arızalı ekonomimizin bir şemada temsili” diyor. Bkz. 9
numaralı referans.

Mahallenin sorunlarını çözmek için

Araştırma grubumuza danışman olarak destek veren tanınmış Fransız şehirci Michel Cantal-Dupart, bir şehrin tedavi edilmesi için sorunlarının çözülmesi gerektiğini söylerken mahallelerin problemlerini sistemsel bağlamda ortaya koyuyordu. Bu çok önemli bir analiz. Morrisania ya da Brownsville’de yaşanan sıkıntıları bu bölgelerin sorunu olarak gördük. Ancak böyle yaptığımızda bahsettiğimiz marjinalleştirme ve yatırımdan mahrum bırakmaya dayanan uzun bir tarihi görmezden gelmiş oluyoruz. Aslında bu mahallelerin sorunları kentin sosyal ve ekonomik sistemleriyle olan bağlarının kesilmiş olmasına ve bu kopukluğun suçu beslemesine dayanıyor. Bu nedenle en etkili suçla mücadele stratejisi, problemli bir mahalleyi kentin geneline bağlayan stratejidir. Maalesef ABD’deki kentler, 1930’larda federal hükümetin geliştirdiği ve ırk ile yatırımların birbirine fazlasıyla bağlantılı olduğu bir “Redlining (kırmızı çizgi) sistemi” altında hareket eder. Paranın girişi, beyaz olmayan insanların dışlanmasıyla sıkı sıkıya bağlantılıdır. Soylulaştırmayı bu kadar korkunç kılan şeylerden biri de budur. Designing the We kuruluşu, birçok ABD kentini dolaşan Undesign the Redline (Kırmızı Çizginin Tasarımını Boz) başlıklı bir sergi açtı. Bu, suçu önleme konusunda epey yol katedebilecek zamanlaması iyi bir çevresel müdahaleydi.

REDLINING (KIRMIZI ÇİZGİ) SİSTEMİ

ABD’de kentlerin ırk ayrımına göre düzenlenmesi Jim Crow Dönemi’nde gerçekleştirildi. 1896 yılında ABD Yüksek Mahkemesi, Plessy, Ferguson’a karşı davasındaki kararıyla “ayrı ama eşit” doktrinini geliştirdi. Sonraki mevzuatlarla yasanın çerçevesi düzenlendi ve ayrımcılıktan doğan zararlar derinleşti. Bunlardan biri 1937’de federal hükümetin kurduğu Home Owners Loan Corporation (HOLC) üzerinden işleyen redlining olarak bilinen uygulamaydı. Bu kurum, yüzlerce kentte anketler gerçekleştirerek mahalle sakinlerinin ırkı ve göçmenlik statüsü, binaların yaşı ve yakın dönemde yatırım yapılıp yapılmadığına dair bilgiler topladı. Bunun ardından mahalleler dört puanlık bir ölçeğe göre derecelendirildi. Beyazların yaşadığı, yasal maddelerle azınlıkların dışlandığı ve yeni konutların bulunduğu mahallelere “A” notu verilirken redlining haritalarında “yeşil”le işaretlendiler. Diğer tarafta ise azınlıkları ve göçmenleri barındıran, evlerin eski olduğu mahallelere “D” notu verildi ve haritalarda “kırmızı” ile işaretlendiler. Orta seviye mahalleler “B” ve “C” ile değerlendirildi, mavi ve sarıyla işaretlendi. Derecelendirme notuyla amaçlanan bankaları ve sigorta şirketlerini yatırım risklerine karşı ikaz etmek, böylece borç verecekleri yoksul mahallelere yatırım yapmamaları konusunda uyarmaktı. Bunun düşük notlu mahallelerde alım-satım yapmak ve evlerini yenilemek isteyenler için ciddi sonuçları oldu. (Bkz. 3 numaralı referans, s. 46-47)

Mevcut tüm yaşam alanlarının güçlendirilmesi

2008’de iki Kentler Araştırma Grubu araştırmacısı, Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy’nin başlattığı ve büyük Paris metropol alanının geleceğini öngören girişim Grand Paris’in (Büyük Paris) bir parçası olarak Jean Nouvel ekibiyle çalıştı. Nouvel’in ekibi bu projedeki sorunlara dair çok sayıda ders barındıran Naissances et Renaissances de Mille et Un Bonheurs Parisiens adlı bir kitap yayımladı. Ekibin hemfikir olduğu şey şuydu: Şehir, şehrin üzerinde inşa edilmelidir. Çirkin veya işlevsiz bölümler ne olacak? Jean Nouvel’in yanıtı şöyle: Onları dönüştürmeliyiz, güçlendirmeliyiz, aşılamalıyız, montajlamalıyız, fagosite etmeliyiz. 

Alan Fleischer bunu şöyle detaylandırıyor: “Herhangi bir nesnenin, örneğin bir binanın çirkinliği (ya da yoksulluğu ya da mutsuzluğu) nedeniyle onarılamaz bir biçimde gözden çıkarılması gerektiği fikriyle vedalaşmalıyız.” Çokça eleştirilen Tour Montparnasse’ye işaret ederek onun dönüştürülmesi için önerilerde bulundu. Komünizm karşıtlığının yükselişte olduğu ve emekçilere saygının mümkün olan her şekilde baltalanmaya çalışıldığı 1950’lerde yoksul insanlara zarar vermek üzere tasarlanan konut projeleriyle benzer bir etkisi olan bir fikir. Milletimiz bu nefret mirasını asla aşamamıştır ama toplu konutlar olmadan mantıklı bir şekilde ilerlemenin bir yolu yoktur. Bu nedenle soru şudur: Toplu konutlar kentin dokusuna nasıl işlenebilir ve sığınanlar için nasıl güzel hâle getirilebilir?

Fiziksel, toplumsal, ekonomik izolasyon ve mahalle halkına yeniden saygı kazandırma sorunlarını çözecek, böylece suçu önleme konusunda gerçek bir adım atacak pek çok müdahalede bulunulabilir. Belmont Bulvarı’nın yeniden canlandırılması, örnek olduğuna inandığımız bir proje. Bu fikir Brownsville Partnership’in çalışmasıyla ortaya çıktı ve Made in Brownsville gibi yeni inisiyatiflerle desteklendi. Ancak başarısı, tüm Main Caddesi’nin başarısı için gerekli olan şeylere bağlıdır: sokakta yaya trafiğini güvenli ve aktif bir şekilde sağlayan güçlü bir hareket alanı. Bu alan güneye doğru kesilir çünkü caddeleri güneydeki toplu konutlar kesmektedir. Görebildiğimiz iki sorun var. (Şekil 4) Ara sokaklar toplu konuta değil, toplu konut kampüsünün kuzeyine giden yolun çıkmaz sokaklarına bağlanıyor. Aynı yol, çok fazla yer kaplayan ve ondan da fazla çıkmaz bölgeler yaratan çöp konteynerleri için kullanılıyor. Bu, kuzeydeki Belmont Bulvarı’na hareketi engelliyor. Bu bölgedeki bağlantı sorununu çözmek projelerin her birinin daha iyi anlaşılabileceği ve mahallenin kentsel dokusuna entegre edilebileceği yolları gösterecektir. Bu başarıya dayanarak insanları Belmont Bulvarı’nı ve onun kapı komşusunu ziyaret etmeleri için davet etmek mümkün olacaktır.

Şekil 4. Belmont Bulvarı’nın güney mahalleleriyle kopukluğu

Bu harita, çıkmaz sokaklar ve çöp dolu sokakların toplu konut kampüsü ve Belmont Bulvarı arasında bariyer görevi gördüğünü gösteriyor

Brook Bulvarı

Studio Gang ekibi, Morrisania’daki polis karakolunun mahalleye nasıl daha iyi entegre edilebileceği konusuyla çok ilgiliydi. Karakolun önündeki bir meydanın canlandırılmasına odaklandılar. İlginç bir şekilde, karakolun arkasında, bir zamanlar Brook Bulvarı’nın dere yatağı olan çukur vardı ve çöple doldurulmuştu. (Şekil 5) Eski dere yatağını araştıran bir proje, mahallenin geçmişi ve varlık nedeniyle bağlantı kurabilecek yeni fikirlerin doğmasına vesile olabilirdi. Nouvel’inki gibi bu türden müdahaleler terk edilmiş bir alanı dönüştürüp güçlendirebilir ve tüm bölgeye yeni umutlar sağlayabilir. İklim değişikliği çağında nüfus yoğunluğu yüksek bir mahallenin bir zamanlar akarsularla çevrelendiği fikri insanların temiz su, geridönüşüm, arazi kullanımı gibi sorunlarla ilgilenmelerine yardımcı olabilir.

Şekil 5. Morrisania’da polis karakolunun arkasındaki çukur

Bu harita, polis karakolu ve arkasındaki çukur bölgeyi gösteriyor.

Ayrıca karakol için de binasının arka tarafını çöplüğe bakar hâlde bırakmak güzel bir mesaj olmazdı. Aslında bu, Belmont Bulvarı’ndan devasa çöp konteynerleriyle dolu bir sokakla ayrılan Brownsville’deki toplu konutların yüz yüze olduğu çözülmemiş problemin aynısı.

Sonuç

İklim değişikliği nedeniyle kök şoku yaşayan bir dünyaya yardımcı olabilmenin stratejisi nedir? Gözlemlerimiz ve deneyimlerimiz bize herkesin bu süreçten zarar gördüğünü, bu nedenle çözümün de herkes için bulunması gerektiğini gösteriyor. Sorunların çözümü için pek çok strateji gerekse de, bunların hepsinin toprakla yeni bir ilişki içermesi gerekiyor. Toplu konutların Belmont Bulvarı’na yeniden bağlanması ve Brook Bulvarı çukurunun temizlenmesi gibi küçük projeler, bizi çevreleyen dünyayla ilgilenmemize yardımcı olan örneklerden. Birbiriyle ilişkilenen bu küçük parçalar, tüm dünyayı canlandıran bir bakım ve ilişki zinciri yaratır. Bunun, duygusal ekosistemimizin tamamını ya da bir parçasını kaybedip yenisini bulmaya çalışırken bizi destekleyecek strateji olduğunu düşünüyoruz.


1- Fullilove, M. T. (2016). Root Shock: How Tearing Up City Neighborhoods Hurts America, and What We Can Do About It. New Village Press.

2- Fullilove, M. T. (1996). Psychiatric implications of displacement: Contributions from the psychology of place. American Journal of Psychiatry, 153(12), 1516–1523.

3- Fullilove, M. T. (2013). Urban Alchemy: Restoring Joy in America’s Sorted-Out Cities. New Village Press.

4- Studio Gang. (2018). Mayor’s Office of Criminal Justice Neighborhood Activation Study. NYC— Mayor’s Office of Criminal Justice. 

criminaljustice.cityofnewyork.us/wp-content/uploads/2018/11/Neighborhood-Activation-Study_Studio-Gang_Public_Version.pdf

5- Fullilove, M. T., Lown, E. A., ve Fullilove, R. E. (1992). Crack ‘hos and Skeezers: Traumatic Experiences of Women Crack Users. Journal of Sex Research, 29(2), 275–287.

6- Fullilove, M. T., Arias, G., Nunez, M., Philips, E., McFarlane, P., Wallace, R., ve Fullilove, R. E. (2003). What Did Ian Tell God?: School Violence in East New York. Deadly Lessons: Understanding Lethal School Violence içinde (s. 198–246). Washington DC: The National Academies Press.

7- A.g.e., s. 221.

8- A.g.e., s. 226

9- Leonhardt, D. (2017, 7 Ağustos). Our Broken Economy, in One Simple Chart. The New York Times. nytimes.com/interactive/2017/08/07/opinion/leonhardt-income-inequality.html

İngilizceden çeviren: Mithat Fabian Sözmen
Fotoğraflar: Mindy Thompson Fullilove

Toplu konut projelerindeki çıkmaz sokaklardan biri

Giriş

İklim değişikliğiyle birlikte insanlık tarihinde gerçek bir küresel aciliyet gerektiren eşsiz bir döneme giriyoruz. İklim değişiklikleri, her yerde yaşadığımız ve çalıştığımız mekânları dönüştürüyor. Bazı yerler su baskınları, bazı yerler artan sıcaklıklar, bazılarıysa kuraklık tehdidi altında. Eskiden bir bölgenin temel ürünü olan mahsuller artık muhafaza edilemiyor ve böcekler daha önce görülmedikleri yerlerde büyük tahribatlara neden oluyor. İklim, hiçbir yerde eskiden olduğu gibi değil.

Bu küresel altüst oluş, “kök şoku” diyebileceğimiz bir fenomen, dünyanın her yerindeki insanların dengesini bozuyor. Esasen bahçecilerin, yanlış ekim sonucu solup ölen bitkiler için kullandığı bu terim insanların yaşananlara tepkisini tanımlamak için uyarlandı: “Bir kişinin duygusal ekosisteminin tamamının ya da bir parçasının yitirilmesine gösterdiği travmatik stres tepkisidir.”1 İnsanların yaşadığı kök şoku oryantasyon bozukluğu, bağların kaybedilmesi ve kimliğe dair sorunlara yol açabilir. Bu sorunlar “yeterince iyi bir yerde” yeniden konumlanılarak çözülemezse, insanlar devamlı bir oryantasyon bozukluğu, nostalji hissi ve yabancılaşma yaşayabilirler.2 Dünya ikliminin dönüşümünün insan habitatı üzerindeki sonuçları gibi bir küresel süreç, hepimizde kök şokuna neden olabilir. Bu yüzden iklim değişikliği toplumsal istikrar ve bireysel ruh sağlığına karşı eşi görülmemiş bir tehdit oluşturuyor.

Bu uluslararası kriz, uygarlığın dokusuna zarar veren bir başka sosyal ve ekonomik süreç bağlamında ortaya çıktı. Yaklaşık otuz yıldır ABD kentlerinde çalışma yürüten Kentler Araştırma Grubu, şehirlerin ırk ve sınıfa göre ayrıştırılmasının, sanayisizleştirilmesinin ve çevresel bozulmanın Amerikan kentlerinin bütünlüğü ve Amerikan halkının birliğine hep birlikte zarar verdiğini ortaya çıkardı. Bulgularımız, kentsel yeniden yapılanmanın unsurlarını ve şehircilerin sosyal ve fiziksel ilişkiyi yeniden sağlayabilmek için kullandıkları prensipleri tanımlayan Urban Alchemy: Restoring Joy in America’s Sorted-Out Cities [Kent Simyası: Amerika’nın Ayrıştırılmış Kentlerine Neşeyi Geri Getirmek] kitabında bir araya getirildi.3 Çalışmamız ABD odaklıydı ancak sosyal dayanışmaya ve çözüm bulabilmek için birlikte çalışmaya zarar veren benzer toplumsal ve ekonomik yıkımlar dünyanın her yerinde var. Ayrıca birçok dünya lideri felaketin varlığını kabul etmiyor ve böylece onu idare edebilme yeteneğimiz de zayıflıyor.

Yine de çok daha fazla şeyin yapılabileceği açık. Sosyal ve fiziksel ekosistemin onarılmasını destekleyen pek çok farklı türde ve büyüklükte projenin yapıldığını gördük. Urban Alchemy, bir gençlik sanat programı gibi küçük projelerden tüm şehrin toplu konutlarını kentin dokusuna uygun hâle getiren büyük projelere kadar pek çok işi betimliyor. Bu çevresel müdahaleler toplumsal ilişkileri yeniden inşa edebilir, suçu azaltabilir ve kentleri yeni bir yola sokabilir. Bu yüzden iklim değişikliğinin uluslararası krizini düşünürken doğru belirlenmiş müdahalelerin önemli etkileri olacağına güçlü bir şekilde inanıyoruz. Ancak bu konuda başarılı olabilmek için şu soruların yanıtlarını incelememiz gerekir:

• Müdahale, insanları ayıran fiziksel ve toplumsal bariyerleri zayıflatır mı?

• Müdahale, ekonomik ve toplumsal dayanışmayı yeniden inşa eder mi?

Eskiden New York Eyalet Psikiyatri Enstitüsü ve Columbia Üniversitesi Toplum Araştırma Grubu olarak bilinen Orange Üniversitesi Kentler Araştırma Grubu, onlarca yıllık yatırımsızlık, sanayisizleştirme, çevresel yıkım ve ayrımcılıktan mustarip ülkemizin toplumsal ve duygusal olarak toparlamasıyla ilgilenen bir araştırmacılar konfederasyonudur. 1990’larda AIDS, uyuşturucu, şiddet ve şiddete bağlı ruhsal hastalıklar dahil olmak üzere yoksul topluluklardaki salgın hastalıklara odaklandık. 11 Eylül 2001’de New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’ne yönelik terörist saldırılar sonrası toplumsal uyumu baltalayan politikaları inceleyen çalışmaları ve bu uyumun yeniden inşa edilebilmesini hedefleyen müdahaleleri de ekledik. Beş büyük girişime öncülük ettik: Aileden Aileye, NYC İyileşiyor, Şehir Yaşamı Hareket Kazanıyor, Orange Üniversitesi (şimdilerdeki merkezimiz) ve 400 Yıllık Eşitsizlik. Şu anda bir yandan iklim değişikliği reddinin aşılmasıyla ilgileniyoruz, bir yandan da onun etkileriyle başa çıkabilecek kolektif projeler üretmeye çalışıyoruz.

Şekil 1. Her 100 bin sakin başına düşen şiddet suçları oranı

Bu grafik altı şehirde şiddet suçları oranının yükseliş ve düşüşünü
gösteriyor. Drum, K. (6 Kasım 2013). No, Crime Is Not Going to
Start Soaring Under Bill de Blasio. MotherJones. www.motherjones.
com/kevin-drum/2013/11/no-crime-not-going-start-soaring-under-bill-de-blasio/

Bu makalede, fırtına ile barınak arasındaki bağlantı üzerine kafa yormak için New York City’deki iki yoksul mahalle olan Bronx’un Morrisania mahallesiyle, Brooklyn’in Brownsville mahallesindeki gözlemlerden yararlanılıyor. Bu gözlemleri 2017’de New York Belediye Başkanlığı Ceza Adaleti Bürosu için “çevresel tasarımla suçun önlenmesi” çalışmasını yürüten Studio Gang’la çalışırken gerçekleştirdik.4

Fırtınalar

1990’larda Morrisania ve Brownswille

1980’lerde ABD kentlerinde suç, Amerikan ekonomisini sudan çıkmış balığa çeviren ve birçok kişiyi işsiz bırakan sanayisizleştirme; planlı daralmayla yoksul mahallelerin yatırımsız bırakılması; şiddetin eşlik ettiği taş kokain salgını ve kendi başına bir kaos yaratan kitlesel tutuklama politikalarıyla büyük bir yükseliş gösterdi. Tüm bunlar, suçun yükselişi ve gerilemesi dahil ulusal ölçekte yaşanan süreçlerdi. (Şekil 1)

Şiddet suçlarında meydana gelen artış sırasında cinayet oranları yükseldi ve bundan ağır şekilde etkilenen yerlerde mahalle yaşamı değişti. Kentler Araştırma Grubu, Güney Bronx’ta uyuşturucu tedavi merkezi olan Lincoln Tedavi Merkezi’nde Morrisania mahallesi dahil olmak üzere o muhitteki erkek ve kadınlara hizmet veren bir dizi çalışma gerçekleştirdi.

Lincoln Tedavi Merkezi’nde uyuşturucu döneminin en korkunç olduğu 1990-2000 arasında çalıştık. Tedavi gören kadınların yaşadığı ciddi travmaları belgeledik ve Lincoln Tedavi Merkezi ekibiyle birlikte travma bilinçli bakım geliştirmeye çalıştık.5

Çöp konteynerlerine bakan giriş

1991-1992 okul yılında, Thomas Jefferson Lisesi’nde meydana gelen ölümlü okul saldırılarına dair retrospektif bir çalışma da gerçekleştirdik. Durum analizimiz okuldaki iki farklı saldırıyı ayrıntılandırdı ve onları Doğu New York ve Brownsville mahalleleri bağlamına yerleştirdi.6 Bu mahalleler New York City’nin 1970’lerde uyguladığı planlı daralma politikasından büyük zarar görmüştü ve konut altyapısının ciddi bir bölümünü kaybetmişti. Bu, varolan konut projelerinin birbirlerinden izole kalmasına yol açtı. Raporumuzdan alınan aşağıdaki tabloda da görüldüğü üzere hayati sosyal ağların kopması ve uyuşturucu/şiddet salgını cinayet ve başka pek çok felaketin ortaya çıkmasına neden oldu.7 (Şekil 2)

Şekil 2. Doğu New York posta kodlu alanlar ve New York City için yıllık ortalama hastalık ve ölüm oranı 1989-1991

Kaynak: New York City Sağlık İdaresi. *10 bin kişi için oran. Bu tablo iki Doğu New York/Brownsville posta kodu alanları ile New York City’yi
sağlık ve hastalığa dair beş ölçüt üzerinden karşılaştırıyor. Bkz. 6 numaralı referans.,

Şiddet, mahallelerin fiziksel ve ekonomik temellerinin genel yıkımı bağlamında, Doğu New York ve Brownsville’de yaşamın o kadar genel bir parçası hâline geldi ki yeni bir kültürel anlayış, yeni bir dil ve yeni davranış kalıpları yarattı. 

Hayatta kalabilmek için tehlikeli yerleri ve ilgili davranış biçimlerini bilmek şarttı. Bir haber kaynağı bize lise mezuniyetine gitmeyeceğini çünkü kısa süre sonra taşınacağını söylemişti. Mezuniyet törenine giderse, onunla “derdi” olan bir kişi olayı orada çözmek isteyecekti. Tehlikenin farkında olduğu için annesinden diplomasını kendisinin yerine almasını istedi.8

Planlı daralma dönemindeki ateş fırtınaları sonucu çoğu apartman ve evler yıkılmış olsa da Morrisania ve Brownsville’dekiler ayakta kaldı. Mahalledeki yangınları takip eden şiddet fırtınası sırasında toplu konutlar sadece dışarıdaki dehşete karşı koruma sağlamakla kalmayan aynı zamanda işlevsel konut imkânı sunan eşsiz barınaklardı. New York City’nin, maalesef övgüden çok eleştiriye maruz kalsa da iyi fakat yeterince iyi finanse edilmeyen bir sosyal konut sistemi vardır. Morrisania ve Brownsville’de çevre tasarımıyla suç önleme üzerine düşünürken en çok ilgimizi çeken şey barınak+fırtına’nın bu eşsiz mirasıydı.

Fırtınaların sayısı artıyor

Bu makaleyi yazdığımız Ocak 2020’de ABD’de yeni şiddet biçimleri sahneye çıkıyordu: ırkçı saldırılar, toplu konutların tamamen terk edilmesi de dahil olmak üzere sosyal güvenlik programlarının planlı olarak daraltılması ve servetin çok az insanın elinde toplanması. Bu konuda ilerleme kaydettiği düşünülen bir ulusta ırkçılık, şoke edici bir seviyede ortaya çıkıyor. Analistler bu yeni düşmanlık ifadesinin kaynaklarından birinin zenginliğin tehlikeli seviyelerdeki yoğunlaşması, ücretlerdeki ve emekçiler için istihdam olanaklarındaki durgunluk sebebiyle artan gelir eşitsizliği olduğu konusunda hemfikir.9 (Şekil 3) Bu durum, afet yardımının sınırlandırılması gibi aşırı önlemlerle sosyal güvenlik programlarının zayıflatılması sonucu daha da şiddetleniyor. İklim değişikliğinin yarattığı zorluklar, ABD’nin sosyal ve ekonomik sistemindeki bu çatlakların gündemde olduğu bir ortamda ortaya çıkıyor.

Şekil 3. 1980 ve 2014’te yüzdelik dilime göre gelir artışı

Not: Vergiler, transferler, ayni yardımlar çıkarıldıktan sonraki gelir kullanılarak enflasyona uyumlanmış yıllık ortalama büyüme.
Bu grafik, iki ayrı dönemde gelir artışının dağılımını gösteriyor. David Leonhardt buna “arızalı ekonomimizin bir şemada temsili” diyor. Bkz. 9
numaralı referans.

Mahallenin sorunlarını çözmek için

Araştırma grubumuza danışman olarak destek veren tanınmış Fransız şehirci Michel Cantal-Dupart, bir şehrin tedavi edilmesi için sorunlarının çözülmesi gerektiğini söylerken mahallelerin problemlerini sistemsel bağlamda ortaya koyuyordu. Bu çok önemli bir analiz. Morrisania ya da Brownsville’de yaşanan sıkıntıları bu bölgelerin sorunu olarak gördük. Ancak böyle yaptığımızda bahsettiğimiz marjinalleştirme ve yatırımdan mahrum bırakmaya dayanan uzun bir tarihi görmezden gelmiş oluyoruz. Aslında bu mahallelerin sorunları kentin sosyal ve ekonomik sistemleriyle olan bağlarının kesilmiş olmasına ve bu kopukluğun suçu beslemesine dayanıyor. Bu nedenle en etkili suçla mücadele stratejisi, problemli bir mahalleyi kentin geneline bağlayan stratejidir. Maalesef ABD’deki kentler, 1930’larda federal hükümetin geliştirdiği ve ırk ile yatırımların birbirine fazlasıyla bağlantılı olduğu bir “Redlining (kırmızı çizgi) sistemi” altında hareket eder. Paranın girişi, beyaz olmayan insanların dışlanmasıyla sıkı sıkıya bağlantılıdır. Soylulaştırmayı bu kadar korkunç kılan şeylerden biri de budur. Designing the We kuruluşu, birçok ABD kentini dolaşan Undesign the Redline (Kırmızı Çizginin Tasarımını Boz) başlıklı bir sergi açtı. Bu, suçu önleme konusunda epey yol katedebilecek zamanlaması iyi bir çevresel müdahaleydi.

REDLINING (KIRMIZI ÇİZGİ) SİSTEMİ

ABD’de kentlerin ırk ayrımına göre düzenlenmesi Jim Crow Dönemi’nde gerçekleştirildi. 1896 yılında ABD Yüksek Mahkemesi, Plessy, Ferguson’a karşı davasındaki kararıyla “ayrı ama eşit” doktrinini geliştirdi. Sonraki mevzuatlarla yasanın çerçevesi düzenlendi ve ayrımcılıktan doğan zararlar derinleşti. Bunlardan biri 1937’de federal hükümetin kurduğu Home Owners Loan Corporation (HOLC) üzerinden işleyen redlining olarak bilinen uygulamaydı. Bu kurum, yüzlerce kentte anketler gerçekleştirerek mahalle sakinlerinin ırkı ve göçmenlik statüsü, binaların yaşı ve yakın dönemde yatırım yapılıp yapılmadığına dair bilgiler topladı. Bunun ardından mahalleler dört puanlık bir ölçeğe göre derecelendirildi. Beyazların yaşadığı, yasal maddelerle azınlıkların dışlandığı ve yeni konutların bulunduğu mahallelere “A” notu verilirken redlining haritalarında “yeşil”le işaretlendiler. Diğer tarafta ise azınlıkları ve göçmenleri barındıran, evlerin eski olduğu mahallelere “D” notu verildi ve haritalarda “kırmızı” ile işaretlendiler. Orta seviye mahalleler “B” ve “C” ile değerlendirildi, mavi ve sarıyla işaretlendi. Derecelendirme notuyla amaçlanan bankaları ve sigorta şirketlerini yatırım risklerine karşı ikaz etmek, böylece borç verecekleri yoksul mahallelere yatırım yapmamaları konusunda uyarmaktı. Bunun düşük notlu mahallelerde alım-satım yapmak ve evlerini yenilemek isteyenler için ciddi sonuçları oldu. (Bkz. 3 numaralı referans, s. 46-47)

Mevcut tüm yaşam alanlarının güçlendirilmesi

2008’de iki Kentler Araştırma Grubu araştırmacısı, Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy’nin başlattığı ve büyük Paris metropol alanının geleceğini öngören girişim Grand Paris’in (Büyük Paris) bir parçası olarak Jean Nouvel ekibiyle çalıştı. Nouvel’in ekibi bu projedeki sorunlara dair çok sayıda ders barındıran Naissances et Renaissances de Mille et Un Bonheurs Parisiens adlı bir kitap yayımladı. Ekibin hemfikir olduğu şey şuydu: Şehir, şehrin üzerinde inşa edilmelidir. Çirkin veya işlevsiz bölümler ne olacak? Jean Nouvel’in yanıtı şöyle: Onları dönüştürmeliyiz, güçlendirmeliyiz, aşılamalıyız, montajlamalıyız, fagosite etmeliyiz. 

Alan Fleischer bunu şöyle detaylandırıyor: “Herhangi bir nesnenin, örneğin bir binanın çirkinliği (ya da yoksulluğu ya da mutsuzluğu) nedeniyle onarılamaz bir biçimde gözden çıkarılması gerektiği fikriyle vedalaşmalıyız.” Çokça eleştirilen Tour Montparnasse’ye işaret ederek onun dönüştürülmesi için önerilerde bulundu. Komünizm karşıtlığının yükselişte olduğu ve emekçilere saygının mümkün olan her şekilde baltalanmaya çalışıldığı 1950’lerde yoksul insanlara zarar vermek üzere tasarlanan konut projeleriyle benzer bir etkisi olan bir fikir. Milletimiz bu nefret mirasını asla aşamamıştır ama toplu konutlar olmadan mantıklı bir şekilde ilerlemenin bir yolu yoktur. Bu nedenle soru şudur: Toplu konutlar kentin dokusuna nasıl işlenebilir ve sığınanlar için nasıl güzel hâle getirilebilir?

Fiziksel, toplumsal, ekonomik izolasyon ve mahalle halkına yeniden saygı kazandırma sorunlarını çözecek, böylece suçu önleme konusunda gerçek bir adım atacak pek çok müdahalede bulunulabilir. Belmont Bulvarı’nın yeniden canlandırılması, örnek olduğuna inandığımız bir proje. Bu fikir Brownsville Partnership’in çalışmasıyla ortaya çıktı ve Made in Brownsville gibi yeni inisiyatiflerle desteklendi. Ancak başarısı, tüm Main Caddesi’nin başarısı için gerekli olan şeylere bağlıdır: sokakta yaya trafiğini güvenli ve aktif bir şekilde sağlayan güçlü bir hareket alanı. Bu alan güneye doğru kesilir çünkü caddeleri güneydeki toplu konutlar kesmektedir. Görebildiğimiz iki sorun var. (Şekil 4) Ara sokaklar toplu konuta değil, toplu konut kampüsünün kuzeyine giden yolun çıkmaz sokaklarına bağlanıyor. Aynı yol, çok fazla yer kaplayan ve ondan da fazla çıkmaz bölgeler yaratan çöp konteynerleri için kullanılıyor. Bu, kuzeydeki Belmont Bulvarı’na hareketi engelliyor. Bu bölgedeki bağlantı sorununu çözmek projelerin her birinin daha iyi anlaşılabileceği ve mahallenin kentsel dokusuna entegre edilebileceği yolları gösterecektir. Bu başarıya dayanarak insanları Belmont Bulvarı’nı ve onun kapı komşusunu ziyaret etmeleri için davet etmek mümkün olacaktır.

Şekil 4. Belmont Bulvarı’nın güney mahalleleriyle kopukluğu

Bu harita, çıkmaz sokaklar ve çöp dolu sokakların toplu konut kampüsü ve Belmont Bulvarı arasında bariyer görevi gördüğünü gösteriyor

Brook Bulvarı

Studio Gang ekibi, Morrisania’daki polis karakolunun mahalleye nasıl daha iyi entegre edilebileceği konusuyla çok ilgiliydi. Karakolun önündeki bir meydanın canlandırılmasına odaklandılar. İlginç bir şekilde, karakolun arkasında, bir zamanlar Brook Bulvarı’nın dere yatağı olan çukur vardı ve çöple doldurulmuştu. (Şekil 5) Eski dere yatağını araştıran bir proje, mahallenin geçmişi ve varlık nedeniyle bağlantı kurabilecek yeni fikirlerin doğmasına vesile olabilirdi. Nouvel’inki gibi bu türden müdahaleler terk edilmiş bir alanı dönüştürüp güçlendirebilir ve tüm bölgeye yeni umutlar sağlayabilir. İklim değişikliği çağında nüfus yoğunluğu yüksek bir mahallenin bir zamanlar akarsularla çevrelendiği fikri insanların temiz su, geridönüşüm, arazi kullanımı gibi sorunlarla ilgilenmelerine yardımcı olabilir.

Şekil 5. Morrisania’da polis karakolunun arkasındaki çukur

Bu harita, polis karakolu ve arkasındaki çukur bölgeyi gösteriyor.

Ayrıca karakol için de binasının arka tarafını çöplüğe bakar hâlde bırakmak güzel bir mesaj olmazdı. Aslında bu, Belmont Bulvarı’ndan devasa çöp konteynerleriyle dolu bir sokakla ayrılan Brownsville’deki toplu konutların yüz yüze olduğu çözülmemiş problemin aynısı.

Sonuç

İklim değişikliği nedeniyle kök şoku yaşayan bir dünyaya yardımcı olabilmenin stratejisi nedir? Gözlemlerimiz ve deneyimlerimiz bize herkesin bu süreçten zarar gördüğünü, bu nedenle çözümün de herkes için bulunması gerektiğini gösteriyor. Sorunların çözümü için pek çok strateji gerekse de, bunların hepsinin toprakla yeni bir ilişki içermesi gerekiyor. Toplu konutların Belmont Bulvarı’na yeniden bağlanması ve Brook Bulvarı çukurunun temizlenmesi gibi küçük projeler, bizi çevreleyen dünyayla ilgilenmemize yardımcı olan örneklerden. Birbiriyle ilişkilenen bu küçük parçalar, tüm dünyayı canlandıran bir bakım ve ilişki zinciri yaratır. Bunun, duygusal ekosistemimizin tamamını ya da bir parçasını kaybedip yenisini bulmaya çalışırken bizi destekleyecek strateji olduğunu düşünüyoruz.


1- Fullilove, M. T. (2016). Root Shock: How Tearing Up City Neighborhoods Hurts America, and What We Can Do About It. New Village Press.

2- Fullilove, M. T. (1996). Psychiatric implications of displacement: Contributions from the psychology of place. American Journal of Psychiatry, 153(12), 1516–1523.

3- Fullilove, M. T. (2013). Urban Alchemy: Restoring Joy in America’s Sorted-Out Cities. New Village Press.

4- Studio Gang. (2018). Mayor’s Office of Criminal Justice Neighborhood Activation Study. NYC— Mayor’s Office of Criminal Justice. 

criminaljustice.cityofnewyork.us/wp-content/uploads/2018/11/Neighborhood-Activation-Study_Studio-Gang_Public_Version.pdf

5- Fullilove, M. T., Lown, E. A., ve Fullilove, R. E. (1992). Crack ‘hos and Skeezers: Traumatic Experiences of Women Crack Users. Journal of Sex Research, 29(2), 275–287.

6- Fullilove, M. T., Arias, G., Nunez, M., Philips, E., McFarlane, P., Wallace, R., ve Fullilove, R. E. (2003). What Did Ian Tell God?: School Violence in East New York. Deadly Lessons: Understanding Lethal School Violence içinde (s. 198–246). Washington DC: The National Academies Press.

7- A.g.e., s. 221.

8- A.g.e., s. 226

9- Leonhardt, D. (2017, 7 Ağustos). Our Broken Economy, in One Simple Chart. The New York Times. nytimes.com/interactive/2017/08/07/opinion/leonhardt-income-inequality.html

DÖN