Yaşar Adnan Adanalı

Türkiye son 15 senede ekonomisini giderek inşaat sektörüne dayadı, bu dönemde konut üretimi hızla arttı. Örneğin, Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 2002’de 161.920 birim için yapı ruhsatı alınmışken bu rakam 2017’de 1.323.118’e çıktı.1 Konut üretimindeki bu eşi benzeri görülmemiş nicelik artışını nitelik takip etmedi. Dünya çapında iyi örnek olarak gösterilebilecek proje bulmak ise, 2017 yılına kadar mümkün olmadı.

Bunun sebepleri uzun uzadıya tartışılabilir ancak özetle sorunun, genel olarak inşaat sektörünün özel olarak da konut üretiminin iktisadi birikim modelinin merkezinde konumlanmasında, bunun da konutun ve yaşam alanlarının anlamını hızla dönüştürmesinde yattığı söylenebilir. Bu birikim modeli dahilinde konut ve içinde bulunduğu mahalle, kullanımdan ziyade değişim değeriyle öne çıkıyor, yatırım aracı olarak görülüyor, kullanıcılarının katılımı ile değil de müteahhitlerin pazarlamaya dönük stratejileri ile projelendiriliyor, bu projeler üretilirken de doğa tahrip ediliyor, inşaatlarda çalışan işçiler iş cinayetlerinde hayatını kaybediyor. Türkiye’nin dört bir yanında konut projeleri birbirleriyle rekabet halinde yükselirken o inşaatlarda çalışan işçiler de çoğunlukla “yüksekten düşerek” ölüyor. İnsanın, toplumsal olarak kendini yeniden üreteceği mekanı toplumsal ilişkilerle üreteceği yerde, bizzat bu mekanlar insanların birbirlerine, emeğe, doğaya, yaşadığı yerlere, gıdaya yabancılaşmasının sebebi haline geliyor.

“Piyasa odaklı konut üretimi rejimi” olarak adlandırabileceğimiz bu dönemde, Düzce’nin Beyköy ilçesinde inşaatı devam eden Düzce Umut Evleri ile “topluluk merkezli konut üretim modeli” deneyimi yaşandı. Düzceli Evsiz Depremzedeler’in sağlıklı ve güvenli konuta erişim için kurdukları kooperatif ile sürdürdükleri bu mücadele adım adım olgunlaştı. 2017 yılında Düzce Umut Evleri, Dünya Konut Ödülleri’nin on finalistinden biri seçildi. İsviçre’nin Zürih kentinde bulunan Konuttan Daha Fazlası (Mehr als Wohnen) Projesi ise 2016’da bu ödülü kazanmıştı. Düzce Umut Evleri, deneyim aktarmak için 2017 yılında Zürih’e davet aldı. Bu iki kooperatif projesinin, layık görüldükleri prestijli ödülün dışında paylaştıkları çok ortak nokta var. Bunlardan biri, üyelerinin sağlıklı gıdaya erişimi konusundaki planları ve geliştirdikleri çözümler.  

Dünya Konut Ödülleri, 1985’te İngiltere merkezli World Habitat Vakfı ile Birleşmiş Milletler Habitat Örgütü’nün konut üretiminin iyi örneklerini belirlemek ve tanıtmak amacıyla faaliyete geçirdiği bir organizasyonun sonucu. Dünyanın dört bir yanından güncel konut sorunlarına pratik, yenilikçi ve sürdürülebilir çözümler üreten topluluk merkezli konut projelerine veriliyor. Bu yarışmada Düzceli Evsiz Depremzedeler’in 15 yıllık çabası sonucu katılımcı tasarımla hazırlanan projesi henüz inşaat bitmeden finalist olmaya hak kazandı, jüri heyeti bunun Dünya Konut Ödülleri tarihinde bir ilk olduğunu belirtmişti.

Düzce Umut Evleri

Düzce Umut Evleri’ni bu kadar benzersiz kılan, “konut meselesini” çokkatmanlı ve bütüncül bir şekilde ele alan bir toplumsal mücadelenin uzun yıllara yayılmış hak arama sürecinin sonucunda ortaya çıkmış olması. Hatırlayalım; 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremlerinden sonra Düzce’de binlerce bina hasar görmüştü. Devamında hükümet yıkılan ve hasar gören konutların yerine yaptığı kalıcı afet konutları için hak sahipliğinde mülk sahipliğini esas aldı. Dolayısıyla kiracı veya mülksüz olan depremzedeler, depremin hemen sonrasında mülk sahibi depremzedelerle birlikte geçici barınma alanlarına yerleştirilmiş olsalar bile, kalıcı konutların inşası bittikten sonra buradan ayrılmak zorunda kalmış, barınma sorunlarına devlet eliyle bir çözüm üretilmemişti. 

Bunun üzerine kooperatifleşen Düzceli Evsiz Depremzedeler uzun soluklu bir hak arama mücadelesi başlatmış, üzerinde toplu olarak konut üretmek amacıyla kamu idaresinden mevcut mevzuat çerçevesinde kendilerine arsa tahsis edilmesi talebinde bulunmuştu.2 Bu talebin devamında yapılan arsa tahsisinde usulsüzlükle karşılaşmışlardı. Buna karşı açtıkları dava 8,5 yılın ardından 2014 yılında lehlerine sonuçlanmış, kooperatifin usulsüzlük iddiaları mahkeme tarafından da doğrulanmıştı. Sonucunda, bugün üzerinde 234 konutun inşaatlarının devam ettiği, bostan, müşterek fırın ile mutfağın ve çokamaçlı bir sosyal merkezin de bulunduğu Düzce Umut Evleri’nin 41 dönümlük arsası TOKİ tarafından on yıl taksitle kooperatife tahsis edildi. Dar gelirli evsiz depremzedelerin kendi konutlarını kendilerinin yapması amacıyla “toprağa erişim haklarının” mahkeme yoluyla teslim edilmesi kesinleştikten sonra, mimari projenin katılımcı bir şekilde hazırlanması için Bir Umut Derneği aracılığıyla bir açık çağrı yapıldı. Bu açık çağrıya cevap veren, mimarlık, şehir planlama, inşaat mühendisliği, sosyoloji gibi farklı disiplinlerden onlarca gönüllü Düzce Umut Atölyesi’ni kurdu. Atölye, bir sene boyunca çocuk, genç, yetişkin, kadın, erkek tüm kooperatif üyelerinin katılımı ile Düzce Umut Evleri’nin vaziyet ve konut planları, sosyal alanlarının tasarımı üzerine çalıştı. 

Devamında 2016 yılında inşaat ruhsatı alındı. Türkiye’de hiç de alışılmadık bir şekilde, sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşamak için verilen bu uzun soluklu mücadelenin hakkını verecek bir “sağlıklı ve güvenli şantiye” organizasyonu kuruldu ve inşaatlar başladı. Kooperatifin kontrolünde, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerine azami dikkat ederek, kadın ve erkek üyelerinin ve Atölye gönüllülerinin de emeği ile inşaat alanı “açık şantiye” şeklinde hayata geçti.

Düzce Umut Evleri`nin Gıda Uygulamaları

Düzce Umut Evleri’nin bütüncül yaklaşımı kendini, gıda ile kurduğu ilişkide de gösterdi:

  • Şantiyede çıkan yemeği her gün başka bir kooperatif üyesi üstlendi. Bu üyeler ya günün yemeğini evinde yapıp şantiye alanına getirdi, ya da o gün için yemek bütçesine katkıda bulundu. 
  • Henüz düzenlenmesi yapılmamış müşterek alanlar için ayrılan arazinin 800 metrekarelik kısmında bir bostan kuruldu. Bu bostan ile şantiyenin gıda ihtiyacı karşılanırken aynı zamanda buranın bir ekim dikim eğitim alanı olarak işlev görmesi ve üyeler arasında ileriye dönük tarımsal üretim için alışkanlık yaratması amaçlandı. Burada domates, biber, fasulye, semizotu, reyhan, kabak, mısır yetiştirildi. Ürün hasadı yapıldıkça kış için konserveler hazırlandı. Konutlara geçildikten sonra civardaki atıl duran tarım arazilerini kiralama yoluyla daha geniş çaplı bir üretim düşünülmekte.
  • Kümes tavukçuluğuna başlangıç olabilecek biçimde, inşaatların tamamlanması beklenmeden 500 metrekarelik açık alanda kümes yapımına başlandı.
  • Ekşi mayalı ekmek üretimi için fırın imalatı tamamlandı. İlk deneme üretimi pide olarak yapıldı. 2018 sonbaharı ile birlikte fırında çalışmak isteyen kadın ortaklarla haftada bir 150 ekmek üretme hedefi ile başlanılması düşünülmektedir. Maliyetler çıktıktan ve sosyal merkez payı ayrıldıktan sonra üretim sürecinde emek edenlere gelir paylaştırılacak. 
  • Mahallenin arazisindeki toprak kalitesinin düşüklüğü sebebiyle, hem tarımsal amaçlı üretime dönük hem de mahallenin peyzaj çalışmalarında kullanılacak toprak için organik yöntemlerle ıslah çabaları devam ediyor. İleride kiralanabilecek tarım arazilerinde de halihazırda toprak iyileştirme çalışmaları yapılmamış olduğundan gübre stoklanacak. Gübre üretimi için iki çalışma yapıldı: şantiye atıklarından kompost ve solucan gübresi denemesi. 
  • Bölgede yetişen çeşitli meyve ve sebzelerin organik yöntemlerle kurutulması için 2017 yılında hurma ve siyah üzüm ile bir deneme üretimi yapıldı. Kooperatif, gıda kurutma için kapasiteyi artırmayı planlıyor.
  • Eylül 2018 itibariyle çokamaçlı sosyal merkez inşaatının %80`i tamamlandı. İnşaatların tamamlanmasıyla birlikte kurulması planlanan kadın üretim kooperatifinin doğal gıda üretimi, işlenmesi ve paketlenmesi çalışmaları için bir mutfak, çokamaçlı sosyal merkez içinde tasarlandı ve merkezle birlikte kaba inşaatı tamamlandı. Bunun, hem kooperatif üyelerinin ve civarda yaşayan komşularının sağlıklı gıdaya erişebilmelerini kolaylaştırması hem de dar gelirli kooperatif üyelerine gelir getirici işler yapma imkanı sağlaması hedefleniyor.
  • Sosyal merkezdeki soğuk hava deposu ve lavabolar bölümü imalatına öncelik verilecek. Ürün süreçlerinde devreye alabilmek için.

Düzce Umut Evleri, isminin hakkını veren nadir konut projelerinden biri. “Konut projesi” tabiri, aslında Düzce’de olan biteni anlatmak için yeterli değil, çünkü bahsettiğimiz tıpkı Zürih’te yer alan ödüldaş proje gibi, “konuttan daha fazlası”. 

Konuttan Daha Fazlası (Zürih) 

İsviçre’nin Zürih kentinin kâr amacı gütmeyen konut üretimi geçmişi, 1907’de onaylanan kooperatifçilik kanununa kadar gidiyor. Kooperatifçiliğin 100. yıldönümünde “Konuttan Daha Fazlası” olarak tercüme edebileceğimiz konut kooperatifi projesini hayata geçirebilmek için kentteki yaklaşık 50 kooperatif bir araya geliyor. 2007’de kooperatif kuruluyor, Kasım 2014’te inşaatlar başlıyor, Mayıs 2015’te konutlar tamamlanıyor.3

Bu projenin, bir konut projesi olmasının ötesinde isminin de ima ettiği gibi, farklı anlamları var. Bu, aynı zamanda kentin kooperatifçilik tarihini kutlayan, kooperatifler için inovasyon ve öğrenim merkezi olarak da işleyen bir yer. “Gelecekte insanlar nasıl yaşayacaklar?” sorusuna cevaplar ararken, zamanla değişen farklı konut ihtiyaçları ve hayat tarzı tercihlerini de içinde barındırıyor. 

Zürih, “Dünya’nın en yaşanabilir kentleri” listelerinde hep başı çeken, yaşanabilir olduğu kadar pahalı da olan bir kent. Dolayısıyla, “ne kadar yaşanabilir?” sorusu “kimin için?” sorusu ile birlikte sorulduğunda ancak anlamlı bir hal alıyor. Kentteki hayat pahalılığı ve ödenebilir konut azlığı sebebiyle, yoksullar da dahil farklı gelir gruplarından insanları hedefleyen konut kooperatiflerinin konut sorununu çözmekteki rolü son derece önemli. Zürih Belediyesi’nden 100 yıllığına kullanım hakkı satın alınan proje alanında daha önce çimento üretiliyormuş. İşin aslı, belediye, elindeki tüm arazileri öncelikle kooperatiflere vermek ile yükümlü. Hatta, kentte belediyenin elinde arsa kalmadığı için, belediye yeni taşınmazlar alıp kooperatiflere şında yapılan bir halk oylaması sonucunda Zürih’teki konutların üçte biri “ödenebilir/kâr amacı gütmeyen” konut olmak zorunda. 

Proje, aşağı yukarı Düzce Umut Evleri arsası kadar bir alana yayılan 13 binada 370 konut, ticari ve sosyal birimler ile kamusal mekanlardan oluşuyor. Yaklaşık 1200 insanın yaşadığı “mahalleyi” beş farklı mimari ofis yarışma ile tasarlamış. Tasarımında “diyalog” merkeze alınmış: Ofisler arasında, kooperatif yönetimi ile belediye arasında ve kooperatif üyeleri ile mimarlar arasında diyalog kurulmuş. Projede 160 farklı tipolojide 370 konut birimi var. Yani, neredeyse her iki birimden biri farklı ihtiyaçlara göre tasarlanmış. Bu farklı tipolojilerdeki konut birimleri aslında “gelecekte insanlar nasıl yaşayacaklar?” sorusuna verilen bir cevap niteliğinde. Toplumun demografik özellikleri değişirken, yirminci yüzyılın çekirdek ailesi dönüşürken, artan sayıda insan tek başına yaşayıp yaşlanırken, mekan tasarımını da buna göre yeniden ele almak gerekiyor. Hanehalkının her bir bireyi için yeterli büyüklükte özel alanın bulunduğu ancak aynı zamanda daha geniş ortak yaşam alanlarının da tasarlandığı konut birimleri inşa edilmiş. 

Projenin toplam maliyeti 170 milyon Avro, yani Düzce Umut Evleri bütçesinin yaklaşık 50 katı. Kooperatif üyeleri oturdukları konutları satın almıyorlar; kiralıyorlar. Kira bedelleri de proje maliyetlerini çıkartmaya yönelik. Yani kâr yapmak yasak. Bu şekilde kooperatifin kira bedelleri piyasaya kıyasla %20 daha ucuz. Kâr oluşursa tekrardan kooperatif için harcanması gerekiyor. Tüm birimlerin %10’u sosyal kurumlara kiralanıyor. Her sene kooperatif %1 bütçesini araştırma projelerine ayırıyor.

Tüm projenin ekolojik ayak izi en baştan hesaplanarak, kullanılan enerji minimum seviyeye indirilmiş. Mahallenin içine otomobillerin girmesi yasak. Hatta otomobil sahiplerinin yaşamını zorlaştıracak birçok önlem düşünülmüş. Tabii bununla birlikte kooperatif üyelerinin kullanımına hazır tahsis ediyor. Kooperatiflerle belediye arasında önemli bir işbirliği söz konusu. Bunun arkaplanında da İsviçre’ye özgü “doğrudan demokrasi” sistemi yatıyor. 2000’lerin başında yapılan bir halk oylaması sonucunda Zürih’teki konutların üçte biri “ödenebilir/kâr amacı gütmeyen” konut olmak zorunda. 

Proje, aşağı yukarı Düzce Umut Evleri arsası kadar bir alana yayılan 13 binada 370 konut, ticari ve sosyal birimler ile kamusal mekanlardan oluşuyor. Yaklaşık 1200 insanın yaşadığı “mahalleyi” beş farklı mimari ofis yarışma ile tasarlamış. Tasarımında “diyalog” merkeze alınmış: Ofisler arasında, kooperatif yönetimi ile belediye arasında ve kooperatif üyeleri ile mimarlar arasında diyalog kurulmuş. Projede 160 farklı tipolojide 370 konut birimi var. Yani, neredeyse her iki birimden biri farklı ihtiyaçlara göre tasarlanmış. Bu farklı tipolojilerdeki konut birimleri aslında “gelecekte insanlar nasıl yaşayacaklar?” sorusuna verilen bir cevap niteliğinde. Toplumun demografik özellikleri değişirken, yirminci yüzyılın çekirdek ailesi dönüşürken, artan sayıda insan tek başına yaşayıp yaşlanırken, mekan tasarımını da buna göre yeniden ele almak gerekiyor. Hanehalkının her bir bireyi için yeterli büyüklükte özel alanın bulunduğu ancak aynı zamanda daha geniş ortak yaşam alanlarının da tasarlandığı konut birimleri inşa edilmiş. 

Projenin toplam maliyeti 170 milyon Avro, yani Düzce Umut Evleri bütçesinin yaklaşık 50 katı. Kooperatif üyeleri oturdukları konutları satın almıyorlar; kiralıyorlar. Kira bedelleri de proje maliyetlerini çıkartmaya yönelik. Yani kâr yapmak yasak. Bu şekilde kooperatifin kira bedelleri piyasaya kıyasla %20 daha ucuz. Kâr oluşursa tekrardan kooperatif için harcanması gerekiyor. Tüm birimlerin %10’u sosyal kurumlara kiralanıyor. Her sene kooperatif %1 bütçesini araştırma projelerine ayırıyor.

Tüm projenin ekolojik ayak izi en baştan hesaplanarak, kullanılan enerji minimum seviyeye indirilmiş. Mahallenin içine otomobillerin girmesi yasak. Hatta otomobil sahiplerinin yaşamını zorlaştıracak birçok önlem düşünülmüş. Tabii bununla birlikte kooperatif üyelerinin kullanımına hazır tam teşekküllü bir elektrikli bisiklet garajı da kurulmuş. Bu bisikletler arasında yük taşımaya uygun olan modeller bile bulunuyor. 

Projede, 30 işletmenin kiraladığı 6000 metrekare ticari alan ve 840 metrekare ortak alan bulunuyor. Tüm binaların giriş katları, canlı bir mahalle hayatını sağlayabilmek amacıyla ticari birimlere ve kreş, atölye alanları, takas dükkanları, müzik odaları gibi sosyal fonksiyonlara ayrılmış. 30 işletme de özenle seçilmiş. Örneğin iki genç girişimcinin evlerinden sürdürdükleri catering işini büyütebilmeleri için destek olunmuş, Bagel (simit) dükkanı açmalarına imkan sağlanmış. Onlar da mahallede yaşayanlara istihdam sağlamışlar. Yine dükkanlardan biri aynı zamanda göçmenler için mesleki eğitim sunan bir lokanta. 

Müşterek alanları kullanan 35 farklı mahalle grubu bulunuyor. Mahalle grubu kurmak için en az beş komşunun bir araya gelmesi gerekiyor. Örneğin bu gruplardan biri komşuların fazla eşyalarını bırakabildikleri bir takas dükkanını gönüllü olarak işletiyor. Bu dükkan haftanın belli günleri açık tutuluyor. İçinde giysi de var, ev aletleri ve mobilya da. Mahalle gruplarının gerçekleştirmek istedikleri projelerde ve faaliyetlerde kullanabilmeleri için, her kooperatif üyesinden 30 ila 110 İsviçre Frankı alınarak bir yıllık bütçe oluşturuluyor. Yaklaşık 100.000 İsviçre Frankı, komşuların kurduğu mahalle gruplarından gelen başvurulara göre dağıtılıyor. Bunun kararı için de ayrı bir komite seçilmiş. Bu mahalli müştereklerin koordinasyonu, tüm konut alanının yani kooperatifin yönetiminden ayrı bir katılım alanı olarak düşünülmüş. Mahalle müştereklerine dair kararların nasıl daha demokratik bir şekilde alınabileceğine dair diyalog sürdürülüyor.  

Sebzeden Daha Fazlası (Meh as Gmües)

Mahalle müştereklerinden biri de “Sebzeden Daha Fazlası” isimli bir gıda kooperatifi.4 Konut kooperatifi üyelerinin dışında da üye kabul eden gıda kooperatifinin amacı, organik gıdayı bölgesel, ekolojik ve sosyal bir faaliyet olarak üretip tüketiciler ile buluşturmak. Kooperatife üye olanlar her hafta bir organik ürün sepeti almaya hak kazanıyorlar. 

Gıda kooperatifine üye olabilmek için öncelikle, üyelikten çıkarken geri alabildiğiniz, 250 İsviçre Frankı’nı ödeyerek bir hisse almanız gerekiyor. Bu hisse size ürün sepeti hissesi satın alma hakkını sağlıyor. Ürün sepeti bedeli olarak haftalık 18 İsviçre Frankı (yıllık 900 CHF) ödüyorsunuz. Bu üyelik aidatı, belli bir seviyenin altında geliri olanlar için 100 CHF daha az olabiliyor. Ayrıca her üyenin bostanda, ürünleri tarladan alarak dağıtım noktalarına taşımada ve diğer kooperatif faaliyetlerinde en az beş buçuk gün çalışması gerekiyor. Bir ürün sepet hissesi, bir veya iki kişinin bir haftalık tüm sebze ihtiyacını karşılamaya yetiyor. 

Kooperatif ürün yetiştirmek için belediyenin parklar ve bahçeler müdürlüğüne ait bir arsayı kiralıyor. Üretim faaliyetlerinin koordinasyonu için, aynı zamanda topluluk eğitmeni olarak da çalışan bir ziraat uzmanı tamzamanlı olarak işe alınıyor. Buradaki toprak kalitesi düşük olduğu için öncelikle kompost faaliyeti ile organik toprak üretiliyor. Üretilen gıda her cuma, o günün kooperatif gönüllüleri tarafından Konuttan Daha Fazlası’na elektrikli bisikletlerle taşınıyor. Üyeler gelip buradan sepetlerini alıyor. 

Nisan – ekim arasında bostan alanında çocuklar için her haftasonu bahçecilik kursları düzenleniyor. Yine tüm üyeler belli zamanlarda bir araya gelerek birlikte yemek pişirip sosyalleşiyorlar. 

“Gelecekte İnsanlar Nasıl Yaşayacaklar?”

Mahalle hızla çözülürken, Türkiye kentlerinin yeni mesken örgütlenmesini TOKİ, güvenlikli site, yüksek katlı rezidans gibi farklı gelir gruplarına göre ayrışmış toplu konut alanları oluşturuyor. Bu toplu konut alanları, formel ve enformel yollardan zaman içinde gelişip büyümüş, etrafında duvarların örülmediği, girişlerinde güvenlik kontrol noktaları olmayan, içeriye kadar toplu taşıma araçlarıyla giriş yapabildiğiniz, yaşayanların gelir gruplarına göre keskin biçimde ayrışmadığı, bina ile sokak arasında daha doğrudan bir ilişkinin kurulduğu mahalleden bambaşka bir toplumsal örgütlenmeyi de beraberinde getiriyor. 

Komşuların birbirleriyle çok az temas ettiği, yaşayanların ihtiyaçları olan gıdaya bireysel olarak ve süpermarketler vasıtasıyla eriştikleri, gıdayı üreten çiftçilerle aralarında hiçbir ilişkinin olmadığı, tükettikleri besinlerin de sağlıklı olup olmadığından sürekli endişe ettikleri bir mekan – gıda ilişkisi baskın gelse de, Düzce Umut Evleri ve Konuttan Daha Fazlası projelerinde görüldüğü üzere, bunu değiştirmek mümkün. 

Toplu konut alanları birçok olumsuzluğunun yanında bir fırsat da doğuruyor: Toplu olarak sağlıklı gıdayı üretmeyi veya üretenlerle doğrudan temas kurmayı, yani gıdaya erişimi bambaşka bir şekilde yeniden örgütleme imkanını… 


1- TÜİK (2018) Yapı İzin İstatistikleri ve Değişim Oranları,
http://www.tuik.gov.tr/

2- 775 sayılı Gecekondu Kanunu,
www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.775.pdf

3- Daha fazla bilgi için bkz.
www.mehralswohnen.ch/

4- Daha fazla bilgi için bkz.
www.mehalsgmues.ch/

Yaşar Adnan Adanalı

Türkiye son 15 senede ekonomisini giderek inşaat sektörüne dayadı, bu dönemde konut üretimi hızla arttı. Örneğin, Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 2002’de 161.920 birim için yapı ruhsatı alınmışken bu rakam 2017’de 1.323.118’e çıktı.1 Konut üretimindeki bu eşi benzeri görülmemiş nicelik artışını nitelik takip etmedi. Dünya çapında iyi örnek olarak gösterilebilecek proje bulmak ise, 2017 yılına kadar mümkün olmadı.

Bunun sebepleri uzun uzadıya tartışılabilir ancak özetle sorunun, genel olarak inşaat sektörünün özel olarak da konut üretiminin iktisadi birikim modelinin merkezinde konumlanmasında, bunun da konutun ve yaşam alanlarının anlamını hızla dönüştürmesinde yattığı söylenebilir. Bu birikim modeli dahilinde konut ve içinde bulunduğu mahalle, kullanımdan ziyade değişim değeriyle öne çıkıyor, yatırım aracı olarak görülüyor, kullanıcılarının katılımı ile değil de müteahhitlerin pazarlamaya dönük stratejileri ile projelendiriliyor, bu projeler üretilirken de doğa tahrip ediliyor, inşaatlarda çalışan işçiler iş cinayetlerinde hayatını kaybediyor. Türkiye’nin dört bir yanında konut projeleri birbirleriyle rekabet halinde yükselirken o inşaatlarda çalışan işçiler de çoğunlukla “yüksekten düşerek” ölüyor. İnsanın, toplumsal olarak kendini yeniden üreteceği mekanı toplumsal ilişkilerle üreteceği yerde, bizzat bu mekanlar insanların birbirlerine, emeğe, doğaya, yaşadığı yerlere, gıdaya yabancılaşmasının sebebi haline geliyor.

“Piyasa odaklı konut üretimi rejimi” olarak adlandırabileceğimiz bu dönemde, Düzce’nin Beyköy ilçesinde inşaatı devam eden Düzce Umut Evleri ile “topluluk merkezli konut üretim modeli” deneyimi yaşandı. Düzceli Evsiz Depremzedeler’in sağlıklı ve güvenli konuta erişim için kurdukları kooperatif ile sürdürdükleri bu mücadele adım adım olgunlaştı. 2017 yılında Düzce Umut Evleri, Dünya Konut Ödülleri’nin on finalistinden biri seçildi. İsviçre’nin Zürih kentinde bulunan Konuttan Daha Fazlası (Mehr als Wohnen) Projesi ise 2016’da bu ödülü kazanmıştı. Düzce Umut Evleri, deneyim aktarmak için 2017 yılında Zürih’e davet aldı. Bu iki kooperatif projesinin, layık görüldükleri prestijli ödülün dışında paylaştıkları çok ortak nokta var. Bunlardan biri, üyelerinin sağlıklı gıdaya erişimi konusundaki planları ve geliştirdikleri çözümler.  

Dünya Konut Ödülleri, 1985’te İngiltere merkezli World Habitat Vakfı ile Birleşmiş Milletler Habitat Örgütü’nün konut üretiminin iyi örneklerini belirlemek ve tanıtmak amacıyla faaliyete geçirdiği bir organizasyonun sonucu. Dünyanın dört bir yanından güncel konut sorunlarına pratik, yenilikçi ve sürdürülebilir çözümler üreten topluluk merkezli konut projelerine veriliyor. Bu yarışmada Düzceli Evsiz Depremzedeler’in 15 yıllık çabası sonucu katılımcı tasarımla hazırlanan projesi henüz inşaat bitmeden finalist olmaya hak kazandı, jüri heyeti bunun Dünya Konut Ödülleri tarihinde bir ilk olduğunu belirtmişti.

Düzce Umut Evleri

Düzce Umut Evleri’ni bu kadar benzersiz kılan, “konut meselesini” çokkatmanlı ve bütüncül bir şekilde ele alan bir toplumsal mücadelenin uzun yıllara yayılmış hak arama sürecinin sonucunda ortaya çıkmış olması. Hatırlayalım; 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremlerinden sonra Düzce’de binlerce bina hasar görmüştü. Devamında hükümet yıkılan ve hasar gören konutların yerine yaptığı kalıcı afet konutları için hak sahipliğinde mülk sahipliğini esas aldı. Dolayısıyla kiracı veya mülksüz olan depremzedeler, depremin hemen sonrasında mülk sahibi depremzedelerle birlikte geçici barınma alanlarına yerleştirilmiş olsalar bile, kalıcı konutların inşası bittikten sonra buradan ayrılmak zorunda kalmış, barınma sorunlarına devlet eliyle bir çözüm üretilmemişti. 

Bunun üzerine kooperatifleşen Düzceli Evsiz Depremzedeler uzun soluklu bir hak arama mücadelesi başlatmış, üzerinde toplu olarak konut üretmek amacıyla kamu idaresinden mevcut mevzuat çerçevesinde kendilerine arsa tahsis edilmesi talebinde bulunmuştu.2 Bu talebin devamında yapılan arsa tahsisinde usulsüzlükle karşılaşmışlardı. Buna karşı açtıkları dava 8,5 yılın ardından 2014 yılında lehlerine sonuçlanmış, kooperatifin usulsüzlük iddiaları mahkeme tarafından da doğrulanmıştı. Sonucunda, bugün üzerinde 234 konutun inşaatlarının devam ettiği, bostan, müşterek fırın ile mutfağın ve çokamaçlı bir sosyal merkezin de bulunduğu Düzce Umut Evleri’nin 41 dönümlük arsası TOKİ tarafından on yıl taksitle kooperatife tahsis edildi. Dar gelirli evsiz depremzedelerin kendi konutlarını kendilerinin yapması amacıyla “toprağa erişim haklarının” mahkeme yoluyla teslim edilmesi kesinleştikten sonra, mimari projenin katılımcı bir şekilde hazırlanması için Bir Umut Derneği aracılığıyla bir açık çağrı yapıldı. Bu açık çağrıya cevap veren, mimarlık, şehir planlama, inşaat mühendisliği, sosyoloji gibi farklı disiplinlerden onlarca gönüllü Düzce Umut Atölyesi’ni kurdu. Atölye, bir sene boyunca çocuk, genç, yetişkin, kadın, erkek tüm kooperatif üyelerinin katılımı ile Düzce Umut Evleri’nin vaziyet ve konut planları, sosyal alanlarının tasarımı üzerine çalıştı. 

Devamında 2016 yılında inşaat ruhsatı alındı. Türkiye’de hiç de alışılmadık bir şekilde, sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşamak için verilen bu uzun soluklu mücadelenin hakkını verecek bir “sağlıklı ve güvenli şantiye” organizasyonu kuruldu ve inşaatlar başladı. Kooperatifin kontrolünde, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerine azami dikkat ederek, kadın ve erkek üyelerinin ve Atölye gönüllülerinin de emeği ile inşaat alanı “açık şantiye” şeklinde hayata geçti.

Düzce Umut Evleri`nin Gıda Uygulamaları

Düzce Umut Evleri’nin bütüncül yaklaşımı kendini, gıda ile kurduğu ilişkide de gösterdi:

  • Şantiyede çıkan yemeği her gün başka bir kooperatif üyesi üstlendi. Bu üyeler ya günün yemeğini evinde yapıp şantiye alanına getirdi, ya da o gün için yemek bütçesine katkıda bulundu. 
  • Henüz düzenlenmesi yapılmamış müşterek alanlar için ayrılan arazinin 800 metrekarelik kısmında bir bostan kuruldu. Bu bostan ile şantiyenin gıda ihtiyacı karşılanırken aynı zamanda buranın bir ekim dikim eğitim alanı olarak işlev görmesi ve üyeler arasında ileriye dönük tarımsal üretim için alışkanlık yaratması amaçlandı. Burada domates, biber, fasulye, semizotu, reyhan, kabak, mısır yetiştirildi. Ürün hasadı yapıldıkça kış için konserveler hazırlandı. Konutlara geçildikten sonra civardaki atıl duran tarım arazilerini kiralama yoluyla daha geniş çaplı bir üretim düşünülmekte.
  • Kümes tavukçuluğuna başlangıç olabilecek biçimde, inşaatların tamamlanması beklenmeden 500 metrekarelik açık alanda kümes yapımına başlandı.
  • Ekşi mayalı ekmek üretimi için fırın imalatı tamamlandı. İlk deneme üretimi pide olarak yapıldı. 2018 sonbaharı ile birlikte fırında çalışmak isteyen kadın ortaklarla haftada bir 150 ekmek üretme hedefi ile başlanılması düşünülmektedir. Maliyetler çıktıktan ve sosyal merkez payı ayrıldıktan sonra üretim sürecinde emek edenlere gelir paylaştırılacak. 
  • Mahallenin arazisindeki toprak kalitesinin düşüklüğü sebebiyle, hem tarımsal amaçlı üretime dönük hem de mahallenin peyzaj çalışmalarında kullanılacak toprak için organik yöntemlerle ıslah çabaları devam ediyor. İleride kiralanabilecek tarım arazilerinde de halihazırda toprak iyileştirme çalışmaları yapılmamış olduğundan gübre stoklanacak. Gübre üretimi için iki çalışma yapıldı: şantiye atıklarından kompost ve solucan gübresi denemesi. 
  • Bölgede yetişen çeşitli meyve ve sebzelerin organik yöntemlerle kurutulması için 2017 yılında hurma ve siyah üzüm ile bir deneme üretimi yapıldı. Kooperatif, gıda kurutma için kapasiteyi artırmayı planlıyor.
  • Eylül 2018 itibariyle çokamaçlı sosyal merkez inşaatının %80`i tamamlandı. İnşaatların tamamlanmasıyla birlikte kurulması planlanan kadın üretim kooperatifinin doğal gıda üretimi, işlenmesi ve paketlenmesi çalışmaları için bir mutfak, çokamaçlı sosyal merkez içinde tasarlandı ve merkezle birlikte kaba inşaatı tamamlandı. Bunun, hem kooperatif üyelerinin ve civarda yaşayan komşularının sağlıklı gıdaya erişebilmelerini kolaylaştırması hem de dar gelirli kooperatif üyelerine gelir getirici işler yapma imkanı sağlaması hedefleniyor.
  • Sosyal merkezdeki soğuk hava deposu ve lavabolar bölümü imalatına öncelik verilecek. Ürün süreçlerinde devreye alabilmek için.

Düzce Umut Evleri, isminin hakkını veren nadir konut projelerinden biri. “Konut projesi” tabiri, aslında Düzce’de olan biteni anlatmak için yeterli değil, çünkü bahsettiğimiz tıpkı Zürih’te yer alan ödüldaş proje gibi, “konuttan daha fazlası”. 

Konuttan Daha Fazlası (Zürih) 

İsviçre’nin Zürih kentinin kâr amacı gütmeyen konut üretimi geçmişi, 1907’de onaylanan kooperatifçilik kanununa kadar gidiyor. Kooperatifçiliğin 100. yıldönümünde “Konuttan Daha Fazlası” olarak tercüme edebileceğimiz konut kooperatifi projesini hayata geçirebilmek için kentteki yaklaşık 50 kooperatif bir araya geliyor. 2007’de kooperatif kuruluyor, Kasım 2014’te inşaatlar başlıyor, Mayıs 2015’te konutlar tamamlanıyor.3

Bu projenin, bir konut projesi olmasının ötesinde isminin de ima ettiği gibi, farklı anlamları var. Bu, aynı zamanda kentin kooperatifçilik tarihini kutlayan, kooperatifler için inovasyon ve öğrenim merkezi olarak da işleyen bir yer. “Gelecekte insanlar nasıl yaşayacaklar?” sorusuna cevaplar ararken, zamanla değişen farklı konut ihtiyaçları ve hayat tarzı tercihlerini de içinde barındırıyor. 

Zürih, “Dünya’nın en yaşanabilir kentleri” listelerinde hep başı çeken, yaşanabilir olduğu kadar pahalı da olan bir kent. Dolayısıyla, “ne kadar yaşanabilir?” sorusu “kimin için?” sorusu ile birlikte sorulduğunda ancak anlamlı bir hal alıyor. Kentteki hayat pahalılığı ve ödenebilir konut azlığı sebebiyle, yoksullar da dahil farklı gelir gruplarından insanları hedefleyen konut kooperatiflerinin konut sorununu çözmekteki rolü son derece önemli. Zürih Belediyesi’nden 100 yıllığına kullanım hakkı satın alınan proje alanında daha önce çimento üretiliyormuş. İşin aslı, belediye, elindeki tüm arazileri öncelikle kooperatiflere vermek ile yükümlü. Hatta, kentte belediyenin elinde arsa kalmadığı için, belediye yeni taşınmazlar alıp kooperatiflere şında yapılan bir halk oylaması sonucunda Zürih’teki konutların üçte biri “ödenebilir/kâr amacı gütmeyen” konut olmak zorunda. 

Proje, aşağı yukarı Düzce Umut Evleri arsası kadar bir alana yayılan 13 binada 370 konut, ticari ve sosyal birimler ile kamusal mekanlardan oluşuyor. Yaklaşık 1200 insanın yaşadığı “mahalleyi” beş farklı mimari ofis yarışma ile tasarlamış. Tasarımında “diyalog” merkeze alınmış: Ofisler arasında, kooperatif yönetimi ile belediye arasında ve kooperatif üyeleri ile mimarlar arasında diyalog kurulmuş. Projede 160 farklı tipolojide 370 konut birimi var. Yani, neredeyse her iki birimden biri farklı ihtiyaçlara göre tasarlanmış. Bu farklı tipolojilerdeki konut birimleri aslında “gelecekte insanlar nasıl yaşayacaklar?” sorusuna verilen bir cevap niteliğinde. Toplumun demografik özellikleri değişirken, yirminci yüzyılın çekirdek ailesi dönüşürken, artan sayıda insan tek başına yaşayıp yaşlanırken, mekan tasarımını da buna göre yeniden ele almak gerekiyor. Hanehalkının her bir bireyi için yeterli büyüklükte özel alanın bulunduğu ancak aynı zamanda daha geniş ortak yaşam alanlarının da tasarlandığı konut birimleri inşa edilmiş. 

Projenin toplam maliyeti 170 milyon Avro, yani Düzce Umut Evleri bütçesinin yaklaşık 50 katı. Kooperatif üyeleri oturdukları konutları satın almıyorlar; kiralıyorlar. Kira bedelleri de proje maliyetlerini çıkartmaya yönelik. Yani kâr yapmak yasak. Bu şekilde kooperatifin kira bedelleri piyasaya kıyasla %20 daha ucuz. Kâr oluşursa tekrardan kooperatif için harcanması gerekiyor. Tüm birimlerin %10’u sosyal kurumlara kiralanıyor. Her sene kooperatif %1 bütçesini araştırma projelerine ayırıyor.

Tüm projenin ekolojik ayak izi en baştan hesaplanarak, kullanılan enerji minimum seviyeye indirilmiş. Mahallenin içine otomobillerin girmesi yasak. Hatta otomobil sahiplerinin yaşamını zorlaştıracak birçok önlem düşünülmüş. Tabii bununla birlikte kooperatif üyelerinin kullanımına hazır tahsis ediyor. Kooperatiflerle belediye arasında önemli bir işbirliği söz konusu. Bunun arkaplanında da İsviçre’ye özgü “doğrudan demokrasi” sistemi yatıyor. 2000’lerin başında yapılan bir halk oylaması sonucunda Zürih’teki konutların üçte biri “ödenebilir/kâr amacı gütmeyen” konut olmak zorunda. 

Proje, aşağı yukarı Düzce Umut Evleri arsası kadar bir alana yayılan 13 binada 370 konut, ticari ve sosyal birimler ile kamusal mekanlardan oluşuyor. Yaklaşık 1200 insanın yaşadığı “mahalleyi” beş farklı mimari ofis yarışma ile tasarlamış. Tasarımında “diyalog” merkeze alınmış: Ofisler arasında, kooperatif yönetimi ile belediye arasında ve kooperatif üyeleri ile mimarlar arasında diyalog kurulmuş. Projede 160 farklı tipolojide 370 konut birimi var. Yani, neredeyse her iki birimden biri farklı ihtiyaçlara göre tasarlanmış. Bu farklı tipolojilerdeki konut birimleri aslında “gelecekte insanlar nasıl yaşayacaklar?” sorusuna verilen bir cevap niteliğinde. Toplumun demografik özellikleri değişirken, yirminci yüzyılın çekirdek ailesi dönüşürken, artan sayıda insan tek başına yaşayıp yaşlanırken, mekan tasarımını da buna göre yeniden ele almak gerekiyor. Hanehalkının her bir bireyi için yeterli büyüklükte özel alanın bulunduğu ancak aynı zamanda daha geniş ortak yaşam alanlarının da tasarlandığı konut birimleri inşa edilmiş. 

Projenin toplam maliyeti 170 milyon Avro, yani Düzce Umut Evleri bütçesinin yaklaşık 50 katı. Kooperatif üyeleri oturdukları konutları satın almıyorlar; kiralıyorlar. Kira bedelleri de proje maliyetlerini çıkartmaya yönelik. Yani kâr yapmak yasak. Bu şekilde kooperatifin kira bedelleri piyasaya kıyasla %20 daha ucuz. Kâr oluşursa tekrardan kooperatif için harcanması gerekiyor. Tüm birimlerin %10’u sosyal kurumlara kiralanıyor. Her sene kooperatif %1 bütçesini araştırma projelerine ayırıyor.

Tüm projenin ekolojik ayak izi en baştan hesaplanarak, kullanılan enerji minimum seviyeye indirilmiş. Mahallenin içine otomobillerin girmesi yasak. Hatta otomobil sahiplerinin yaşamını zorlaştıracak birçok önlem düşünülmüş. Tabii bununla birlikte kooperatif üyelerinin kullanımına hazır tam teşekküllü bir elektrikli bisiklet garajı da kurulmuş. Bu bisikletler arasında yük taşımaya uygun olan modeller bile bulunuyor. 

Projede, 30 işletmenin kiraladığı 6000 metrekare ticari alan ve 840 metrekare ortak alan bulunuyor. Tüm binaların giriş katları, canlı bir mahalle hayatını sağlayabilmek amacıyla ticari birimlere ve kreş, atölye alanları, takas dükkanları, müzik odaları gibi sosyal fonksiyonlara ayrılmış. 30 işletme de özenle seçilmiş. Örneğin iki genç girişimcinin evlerinden sürdürdükleri catering işini büyütebilmeleri için destek olunmuş, Bagel (simit) dükkanı açmalarına imkan sağlanmış. Onlar da mahallede yaşayanlara istihdam sağlamışlar. Yine dükkanlardan biri aynı zamanda göçmenler için mesleki eğitim sunan bir lokanta. 

Müşterek alanları kullanan 35 farklı mahalle grubu bulunuyor. Mahalle grubu kurmak için en az beş komşunun bir araya gelmesi gerekiyor. Örneğin bu gruplardan biri komşuların fazla eşyalarını bırakabildikleri bir takas dükkanını gönüllü olarak işletiyor. Bu dükkan haftanın belli günleri açık tutuluyor. İçinde giysi de var, ev aletleri ve mobilya da. Mahalle gruplarının gerçekleştirmek istedikleri projelerde ve faaliyetlerde kullanabilmeleri için, her kooperatif üyesinden 30 ila 110 İsviçre Frankı alınarak bir yıllık bütçe oluşturuluyor. Yaklaşık 100.000 İsviçre Frankı, komşuların kurduğu mahalle gruplarından gelen başvurulara göre dağıtılıyor. Bunun kararı için de ayrı bir komite seçilmiş. Bu mahalli müştereklerin koordinasyonu, tüm konut alanının yani kooperatifin yönetiminden ayrı bir katılım alanı olarak düşünülmüş. Mahalle müştereklerine dair kararların nasıl daha demokratik bir şekilde alınabileceğine dair diyalog sürdürülüyor.  

Sebzeden Daha Fazlası (Meh as Gmües)

Mahalle müştereklerinden biri de “Sebzeden Daha Fazlası” isimli bir gıda kooperatifi.4 Konut kooperatifi üyelerinin dışında da üye kabul eden gıda kooperatifinin amacı, organik gıdayı bölgesel, ekolojik ve sosyal bir faaliyet olarak üretip tüketiciler ile buluşturmak. Kooperatife üye olanlar her hafta bir organik ürün sepeti almaya hak kazanıyorlar. 

Gıda kooperatifine üye olabilmek için öncelikle, üyelikten çıkarken geri alabildiğiniz, 250 İsviçre Frankı’nı ödeyerek bir hisse almanız gerekiyor. Bu hisse size ürün sepeti hissesi satın alma hakkını sağlıyor. Ürün sepeti bedeli olarak haftalık 18 İsviçre Frankı (yıllık 900 CHF) ödüyorsunuz. Bu üyelik aidatı, belli bir seviyenin altında geliri olanlar için 100 CHF daha az olabiliyor. Ayrıca her üyenin bostanda, ürünleri tarladan alarak dağıtım noktalarına taşımada ve diğer kooperatif faaliyetlerinde en az beş buçuk gün çalışması gerekiyor. Bir ürün sepet hissesi, bir veya iki kişinin bir haftalık tüm sebze ihtiyacını karşılamaya yetiyor. 

Kooperatif ürün yetiştirmek için belediyenin parklar ve bahçeler müdürlüğüne ait bir arsayı kiralıyor. Üretim faaliyetlerinin koordinasyonu için, aynı zamanda topluluk eğitmeni olarak da çalışan bir ziraat uzmanı tamzamanlı olarak işe alınıyor. Buradaki toprak kalitesi düşük olduğu için öncelikle kompost faaliyeti ile organik toprak üretiliyor. Üretilen gıda her cuma, o günün kooperatif gönüllüleri tarafından Konuttan Daha Fazlası’na elektrikli bisikletlerle taşınıyor. Üyeler gelip buradan sepetlerini alıyor. 

Nisan – ekim arasında bostan alanında çocuklar için her haftasonu bahçecilik kursları düzenleniyor. Yine tüm üyeler belli zamanlarda bir araya gelerek birlikte yemek pişirip sosyalleşiyorlar. 

“Gelecekte İnsanlar Nasıl Yaşayacaklar?”

Mahalle hızla çözülürken, Türkiye kentlerinin yeni mesken örgütlenmesini TOKİ, güvenlikli site, yüksek katlı rezidans gibi farklı gelir gruplarına göre ayrışmış toplu konut alanları oluşturuyor. Bu toplu konut alanları, formel ve enformel yollardan zaman içinde gelişip büyümüş, etrafında duvarların örülmediği, girişlerinde güvenlik kontrol noktaları olmayan, içeriye kadar toplu taşıma araçlarıyla giriş yapabildiğiniz, yaşayanların gelir gruplarına göre keskin biçimde ayrışmadığı, bina ile sokak arasında daha doğrudan bir ilişkinin kurulduğu mahalleden bambaşka bir toplumsal örgütlenmeyi de beraberinde getiriyor. 

Komşuların birbirleriyle çok az temas ettiği, yaşayanların ihtiyaçları olan gıdaya bireysel olarak ve süpermarketler vasıtasıyla eriştikleri, gıdayı üreten çiftçilerle aralarında hiçbir ilişkinin olmadığı, tükettikleri besinlerin de sağlıklı olup olmadığından sürekli endişe ettikleri bir mekan – gıda ilişkisi baskın gelse de, Düzce Umut Evleri ve Konuttan Daha Fazlası projelerinde görüldüğü üzere, bunu değiştirmek mümkün. 

Toplu konut alanları birçok olumsuzluğunun yanında bir fırsat da doğuruyor: Toplu olarak sağlıklı gıdayı üretmeyi veya üretenlerle doğrudan temas kurmayı, yani gıdaya erişimi bambaşka bir şekilde yeniden örgütleme imkanını… 


1- TÜİK (2018) Yapı İzin İstatistikleri ve Değişim Oranları,
http://www.tuik.gov.tr/

2- 775 sayılı Gecekondu Kanunu,
www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.775.pdf

3- Daha fazla bilgi için bkz.
www.mehralswohnen.ch/

4- Daha fazla bilgi için bkz.
www.mehalsgmues.ch/

DÖN