Şimdiye kadarki yerel yönetim deneyiminde sağlıklı ve adil gıdaya erişimle ilgili içinde bulunduğun, tanık olduğun deneyimler var mı? Varsa neler?
Öncelikle, yerel yönetimlerin hizmet kapsamlarının oldukça geniş çizildiğinden bahsedebiliriz. Dünyada da böyle. Avrupa’da yerel yönetimler bir sivil toplum hareketi olarak ortaya çıkıyor ve o yerelin tüm müşterek alanlarının sorunlarının çözümü veya onlara hizmet götürmek şeklinde tanımlanıyor. Belediye örgütü, tam da bu müşterek alanların çözümü için örgütleniyor. Türkiye’de de bu böyle aslında. 1930 tarihli 1580 sayılı kanuna bakarsanız ya da 2005’te revize olan 5393’e, bunların geniş bir kapsamı var. Belediyeler sadece çöp, imar ve cenaze hizmetlerinden sorumlu değil. Daha geniş bir kapsamı var. Ama maalesef bu geniş ve çoğulcu hizmetleri yerel yönetimlerimiz yerine getiremiyor. Bunun sebepleri var. Sadece bir vizyon sorunu değil; genel olarak yerel yönetimlere bakışımızla ilgili bir sorun bu. Dolayısıyla hemşerilerin ucuz, sağlıklı ve güvenli gıdaya erişim hakkının yerel yönetimlerin de dert ettiği bir konu olması gerekiyor. Çalışma grubumuz yerel yönetimler daha adil, daha kaliteli, ucuz, uygun gıdaya erişimin imkanlarını oluşturmaya yönelik de işler yapmalı diye düşünüyor. Bu nedenlerle Kadıköy Kent Konseyi çatısı altında Gıda Hakkı Çalışma Grubu kuruldu.
Kent tarımının devamına yönelik, bostanların devamına yönelik bir politika ve bu politikaya bağlı olarak da bir eylem planı oluşturulması gerekiyor.
Kadıköy ilçesindeki gıda inisiyatiflerini yerel yönetimlerde görev alan bir kişinin gözlüğüyle nasıl değerlendiriyorsun?
Belediyeler ve genelde yerel yönetimler bu tür konularda hizmetler üretmeli ve hizmetleri çeşitlendirmeli. Kırsal alan yönetimi ve kırsal alan planlaması yeni gelişen konular. Son çıkan Büyükşehir Kanunu’ndan sonra, 31 büyükşehirde kırsal alan kentsel alan içine dahil oldu. Daha doğrusu, belediye hizmetlerinin içerisine dahil oldu, dolayısıyla da belediye sınırları içerisindeki kırsal alanın yönetimi konusunda mevcut belediyecilik anlayışı içinde bir kapasite ve bilgi yok. Belediyelerde, kırsal alan planlaması üzerine çalışan plancı ve uzman sayısı çok azdır. Dolayısıyla kırsal alan planlaması, kırsal alan yönetimi üzerine yerel yönetimlerde bir boşluk var. Birincisi bu. İkincisi, kentsel alanın içerisinde de tarım alanları var aslında. Bunların yönetimine dair de sıkıntılar var. Yedikule Bostanları’nda yaşadığımız sorun ya da Roma Bostanı, Kuzguncuk Bostanı gibi bostanlara dair yaşadığımız sorunlar en bilinenleri. Maalesef bostanlar arazi olarak görülüyor. Buna dair de bir yaklaşım, politika oluşturulması gerekiyor. Kırsal alan politikası ya da kent tarımının devamına yönelik, bostanların devamına yönelik bir politika ve bu politikaya bağlı olarak da bir eylem planı oluşturulması gerekiyor. Bu açıdan Kadıköy, kentleşmiş bir yerleşim alanı. Bu kentsel alan içerisinde bostanlar kalmamış durumda. 15-16 Ekim 2017’de Gıda Hakkı Çalışma Grubumuz kent içi tarıma ilişkin bir panel düzenlemişti. O panelde bostan mı diyelim, permakültür bahçesi mi diyelim, karar verememiştik çünkü bostan diye bir şey kalmamış durumda. Dolayısıyla permakültür bahçeleri oluşturuluyor.
Daha genel yaklaşsak… Belediyenin angaje olduğu çalışmalar var, bir de olmadığı çalışmalar var. Bunların böyle bir yerelde gelişiyor olmasına nasıl bakıyorsun? Yerel yönetim perspektifinden, yerelde oluşan, bağımsız, kendini alternatif olarak konumlandıran işlere…
Kent Konseyi olarak temel perspektifimize göre, gıda alanında çalışan tüm kesimlerin buluşması ve ortak aklın oluşturulması gerekiyor. Şu an Kadıköy’de altı-yedi tane gıda inisiyatifi var ve bunların sayısı artıyor. Bizim yapmaya çalıştığımız şey de aslında bunların hepsini yerel yönetimle buluşturacak bir köprü kurmak. Bütüncül bakınca gıda konusunda bir politika oluşturulabilir. Yani gıda alanındaki tüm bu gelişmelerle birlikte, hem yapı adalarının ortalarının kent içi tarıma katılması meselesi, topluluk bahçelerinin sayılarının artması konusu, gıda topluluklarının örgütlenmesi, gıda denetimi konusu gibi… Bütün bunları bir arada ele alacak bir gıda politikası oluşturulabilir ve bu politika etrafında bir eylem planı geliştirilebilir. belediyenin bir tane topluluk bahçesi var, okul bahçelerinde yaptığı permakültür uygulamaları var, sivil yapılanmaların veya özörgütlenmelerin kendi çözümleri var; odalar ve meslek odalarının kendi gayretleri var… Tüm bunları daha bütüncül programa kavuşturacak bir çalışmaya ihtiyaç var.
Kadıköy Kent Konseyi Gıda Hakkı Çalışma Grubu hangi saiklerle kuruldu? Konsey içindeki yeri ve rolü ne?
Gıda alanında çalışan kurumları bir araya getirmek amacıyla kurulmuş bir çalışma grubu. İlk çağrımızı böyle yaptık. Veteriner Hekimler Odası, Gıda Mühendisleri Odası, Ziraat Mühendisleri Odası, Yeryüzü Derneği gibi gıda alanında çalışan sivil toplum kuruluşları ile belediyemizin veteriner işleri müdürlüğü, permakültür bahçesi gönüllüleri gibi, bu konuda çalışan tüm taraflar bir araya geldi ve birkaç hafta tartıştılar. İlk olarak çalışma grubunun adını ne koyalım diye müzakere ettiler, geldikleri nokta “gıda hakkı” oldu. Çünkü “hak” kavramı, hepsinin ortak keseni idi. Sonra “Ne tür faaliyetler yapabiliriz?” sorusuna geçildi. Birkaç konu başlığında alt çalışma grupları oluşturdular. Bir tanesi “gıda topluluklarının desteklenmesi ve örgütlenmesi, sayısının artırılması” üzerine idi. Diğeri, yapı adalarının ortaları meselesi üzerinden “kent içi tarım” meselesi idi. Bir diğeri “gıda denetimleri ve gıda güvenliği” üzerine. Gruplardan biri de “hak savunuculuğu” üzerine oldu. dört alt grup oluşmuş oldu. Bunların içerisinde bazıları, örneğin gıda güvenliği grubu içerisindekiler iyi çalıştı. Caddebostan Kültür Merkezi’nde (CKM) iki tane panel düzenlediler; “Gıda güvenliği nedir, ne değildir?”, “Gıda denetimleri nasıl yapılır?” bunu araştırdılar. Ada ortalarının düzenlenmesi ile ilgili grup analiz kısmında kaldı, ilerlemedi ama ilerleyecek. İlk etapta daha çok Yeldeğirmeni’ndeki ada ortaları üzerinden yola çıkmışlardı ama sonra site bahçelerinin daha büyük imkanlar tanıdığı yönünde bir eğilim gösterdiler. E-5 ile minibüs caddesi arasındaki bölge üzerine çalışma kararı aldılar. Fenerbahçe’deki Topluluk Bahçesi ve Moda Bostanı, daha doğrusu Moda’daki permakültür bahçesi ile çalışma yürütelim diyen bir grup oldu. Bu dört kol üzerinden çalışıyorlar. Bir diğer konu da geleneksel gıda üretimi üzerine odaklanıyor. Bunun yaygınlaşması üzerine çalışma yürütmek isteyen arkadaşlar oldu. Şenliğin de odak noktası bu oldu. Ekşi maya ekmek yapımı, limonata, sirke yapımı gibi geleneksel gıdaların üretiminin bilgisinin korunması, yaşatılması ve desteklemesi üzerine bir faaliyet yürütüyorlar. 15-16 Ekim’de Özgürlük Parkı’nda yaptıkları gıda şenliğinde bu iki gün boyunca atölyeler düzenleyerek bu konuda bir farkındalık çalışması yürüttüler. O çok ilgi gördü.
Çalışma grubu sağlıklı ve adil gıdaya erişimin tesisinde yerel yönetim ve bölge sakinleri üzerinde nasıl bir rol oynayabilir? Çalışma grubu belediyeyi gıda hususunda yönlendirici bir etkiye sahip olabilir mi?
Kent Konseyleri Yönetmeliği’ne göre, kent konseyi genel kurullarında alınan kararların belediye meclisinde görüşülmesi gerekiyor. Ama tabii ki meclis siyasi irade. Karar verir vermez, o ayrı bir konu. Kent Konseylerinin kararı tavsiye niteliğinde kalıyor.
Sonuçta Kent Konseyi üzerinden yurttaşların yerel yönetimleri etkilemesi gibi bir durum var. Piramit bir yapı olarak düşünebilir miyiz?
Biz bunu yatay olarak tarif ediyoruz. Kent Konseyi’nin hiyerarşik bir yapısı yoktur. Kent Konseyi başkanı vardır, yürütme kurulları vardır ama kararlar çalışma gruplarında, meclislerde alınır. Emir-komuta ya da onay/alt-üst ilişkisi yoktur. Kent Konseyleri hak savunuculuğu alanında pek çok şey yapabilir: Yürüyüş yapabilir, savunuculuk yapabilir, araştırma yapabilir, proje geliştirebilir, eğilim yoklaması yapabilir, anket yapabilir, herhangi bir konuda imza toplayıp onu ilgili yerlere gönderebilir, şenlik yapabilir, konser yapabilir… Her şeyi yapabilir. Tabii ki yasaların izin verdiği demokrasi çerçevesinde. Bu kapsamda Kent Konseyi Gıda Hakkı Çalışma Grubu gıda konusunda imza toplayıp sadece belediye meclisine değil, bakanlıklara ve ilgili kurumlara, büyükşehir belediyesine yazışarak taleplerini ifade edebilir. Bunların hiçbirinin yaptırımı yoktur, tavsiye niteliğindedir.
Özellikle Kuzey Amerika’da yaygınlaşan, dünyanın başka köşelerinde de çeşitlenen Kent Gıda Konseyleri gibi konseylerin İstanbul’da oluşma emareleri var mı?
Kent Konseyleriyle ilgili yasa maddesi belediyelerin, sivil toplumun işlerini kolaylaştırmasını söylüyor. Sivil toplum geliştirilmeli, yönetişim sağlanmalı, bunları da kolaylaştıracak hizmeti belediyelerin vermesini belirtiyor. Ama yine yönetmeliğin gerekçesinde açıkça şunu da söyler: “Bunları yapmalısın ama oraya da karışmamalısın.” Orası özerk ve bağımsız olmalı. Çünkü sivil toplumun kendine has, özgü bir dinamiği vardır. “Onlara mekan ver, onların işlerini kolaylaştıracak çalışan ver, yapılan çalışmaların kağıda dökülmesini, yayınlaşmasını sağlayarak çalıştay-toplantı-panel gibi araçlar için destek ol.” Bu tabii gönüllülerin üzerinden yürüyen bir süreç ama gönüllü yapılan işlerin profesyonelce takibini yapacak bir altyapıya ve kadroya da ihtiyaç var. Yönetmelik bu altyapıyı belediyenin sağlayacağını söylüyor. Burada dikkat edilmesi gereken nokta belediyenin konsey üzerinde patronaj ilişkisi kurmaması.
Bunun garantörü kimdir peki sence? O patronaj ilişkisinin kurulmamasının garantisini kim verecek, nasıl olacak? Velev ki başka bir yönetim geldi…
Sivil toplumun güçlenmesi, sivil toplum kuruluşlarının Kent Konseyi konusunda kafasının netleşmesi gerekiyor. Burada sivil toplumun da kafası karışık çünkü. Belediyeler, kent konseylerini halkla ilişkiler aracı ya da arka bahçe gibi görüyorsa STK’lar da siyasete sıçrama tahtası ya da siyasi çatışma aracı olarak görüyorlar. Halbuki Kent Konseyleri, kentte diyaloğun ve ortak aklın kurulduğu yerler. Kimsenin rekabet, güç-patronaj ilişkileri, parti içi siyaseti belirleme ya da iktidar alanı değil. Bu kural STK’lar ve yurttaşlar için de geçerli. Sivil toplum kuruluşlarının da sivilleşmeye ve şeffaflaşmaya ihtiyacı var. Ve diğer bir konu da STK sayımızın azlığı. Türkiye’de gönüllü çalışmalara katılanların sayısı çok az. Kentlilerin gönüllü çalıştığı sivil toplum kuruluşu, dernek, girişim, vakıf sayısının daha fazla olması gerekiyor. Daha çok çevre derneğine, gıda kooperatifine, kadın vakıflarına, yaşlı kulüplerine, hayvan hakları girişimlerine, yerel inisiyatiflere ihtiyacımız var.