Alternatif Tarımsal Gıda Sistemi ve İnisiyatifleri ne yazık ki Türkiye’de akademik yazın dünyasına çokça girmiş bir konu değil. Bu yazıda, alternatiflik söylemini tarımsal gıda sistemi kapsamında ve örgütlenmeyi ele alarak kurguladım. Öncelikle Alternatif Tarımsal Gıda Sistemleri üzerine kavramsal çerçeve, yaklaşımlar ve bu kavram kapsamındaki tartışmaları derliyorum. Alternatif Tarımsal Gıda Sistemi, Alternatif Tarımsal Gıda Ağları ve İnisiyatifleri nedir, neyi kapsar, nasıl örnekleri vardır gibi soruları kavramsal düzeyde cevaplıyorum. Ardından doktora araştırmam sırasında ve sonrasında yaptığım saha çalışmalarına dayanarak Yurttaş Temelli Gıda Ağları üzerine değerlendirmelerimi eleştirel bir zeminde sunuyorum. Makalenin, Türkiye yazınında henüz kısıtlı yer bulabilmiş olmasına karşın, dağınık ve parçalı bir yapıda da olsa pratikleri gözlemlenen Alternatif (Tarımsal) Gıda Ağları ve Alternatif Gıda İnisiyatifleri konusunda ihtiyaç duyulan eleştirel tartışmaya katkı koyacağını umarak…
Alternatif Gıda Sistemi: Kavramlar ve Tartışmalar
Kamuoyunda “temiz, yeşil, ekolojik” gıdaya yönelik artan ilginin başlıca nedeni, temel insan hakkı olan gıdanın diğer tüm tüketim malları gibi metalaşmış ve finansallaşmış olması. Bir diğer neden, hem üreticilerin hem de tüketicilerin mevcut tarımsal gıda sistemi içerisinde değişen-dönüşen konumları ve tüketicilerin gıdanın üretim koşullarına, besleyiciliğine ve sağlık düzeyine dair şüpheleri. Tohumdan sulama sistemine kadar çok sayıda tarımsal girdi harcamalarının mecburileşmesi ve artan maliyeti, devlet desteklerinin ortadan kalkması, kooperatifçiliğin şirketleşmesi, devletin toplu alım yapan ya da alım garantisi veren kurumlarının kaldırılması gibi çokboyutlu sorunlar, bir tür yeni örgütlenmenin doğmasını üretici bakımından da zorunlu kıldı. Bu süreçte ortaya atılan Alternatif (Tarımsal) Gıda Sistemi (AGS) kavramı ve uygulamaları, bu kavramın içerdiği tarihsel ve yapısal koşullar, güncel üretim-dağıtım-tüketim mekanizmalarının işleyişi, Alternatif (Tarımsal) Gıda Ağları (AGA) ve Alternatif Gıda İnisiyatifleri (AGİ) kavramları Türkiye’de sınırlı bir çevrede tartışma konusu olabildi.
Yerellik söylemi tek başına güzellemeye dönüştüğünde ekolojik üretimi ya da gıda adaletini sağlayamaz ve yerellik bir pazarlama tuzağı olarak karşımıza çıkar.
Alternatif (Tarımsal) Gıda Sistemi, Ağları ve İnisiyatifleri
Alternatif Gıda Sistemi (AGS), anaakım, endüstriyel ve standartlaştırılmış gıda tedarik sistemine karşı üreticileri, tüketicileri ve ilgili diğer aktör gruplarının oluşturduğu alternatif ağları tanımlayan bir terimdir.1 Özdeş olmayan ancak ortaklaşan organik üretim ve tüketim ağları, adil ticaret ağları, yerel gıda ağları vb. çok sayıda ağlaşmış yapının kolektifleştiği kavramdır. Eklemeliyim ki, bazı örneklerde anaakım sistem içerisinde nişler yaratarak örgütlenmesi ve dağınık, saçaklanmış, politik ya da kuramsal zeminde henüz yerleşikleşememiş yapısı AGS’yi bir “alternatifler” dizisi haline getirmektedir. Bu bakımdan “alternatif” olma hali eşitsiz ekonomik ilişkiler içerisinde güçlü bir söylem olsa da gerçekleştirdiği girişimlerin özünde anaakım rejimin kuralları ile hareket ettiği şeklinde eleştirilmiştir.
Bu noktada AGİ örgütlenmelerine iki soru sorup yazıya devam edeceğim: Alternatif nedir ve düzeyi nasıl ölçülür? Alternatiflik, basitçe, mevcut ekonomik sistem içerisinde başka türlü bir ekonomi, üretim biçimi ya da değerler sistemi yaratıyor mu?
AGS, kendi içinde çok sayıda ve birbirinden farklı pratikleri barındıran parçalı ve dağınık bir kavram. Bu dağınık kavramın birbirine benzeyen örnekleri ya da benzer örgütlenmeler alt kavramlar olarak gruplanmıştır. Dünya yazınında bu şemsiye kavram dört alt kavram grubuna ayrılmaktadır:
1.Yerelleşen/Yeniden Yerelleşen Gıda Sistemi: Yerel kırsal kalkınma ile ilişkili olarak küçük ve orta büyüklükteki sanayi bölgelerine yönelik geliştirilmiş olan kalkınma stratejilerinin kırsal alana devşirilmiş biçimidir. Ekolojik üretim biçimlerini çok dert edinmez; piyasa yönelimli yerel kırsal kalkınmayı dert edinir. “Yerel gıda kampanyaları” ve “yerelcil” hareketi yerel olanın daha iyi, daha sağlıklı, daha ekonomik olduğu vurgusu üzerinedir. Fakat yerellik söylemi tek başına güzellemeye dönüştüğünde ekolojik üretimi ya da gıda adaletini sağlayamaz ve yerellik bir pazarlama tuzağı olarak karşımıza çıkar.
2.Kısa (Kısaltılmış) Gıda Tedarik Zinciri ve Yeni İç İçe (Yuvalanan) Piyasalar: Kısa gıda tedarik zinciri hem coğrafi olarak ürünlerin dağıtımında katedilen mesafeleri kısaltan hem de üretici ve tüketici arasındaki aracıları ortadan kaldıran bir tedarik zinciri kurmayı ifade eder. İlişkili olduğu “yeni iç içe piyasalar” kavramı belirli bir alanda, belirli işlemlerle, belirli üreticilerin belirli tüketiciler için üretim yaparak tedarik sağladığı bir sistemdir.2 Üretim ile tüketimi, sivil toplum ile üreticileri birbirine bağlayarak tüketicinin ödediği rakamla üreticinin eline geçen rakam arasındaki açığı kapatmaya yönelir.
3.Yurttaş Temelli Gıda Ağları: Üretici ve tüketici arasında yeni ve özgün bir üretim-tüketim pratiği gerçekleştirmek üzere ortaya çıkan işbirlikleridir.3 Gıda toplulukları, Topluluk Destekli Tarım (TDT) grupları, tüketim kooperatifleri, satın alma grupları, kolektif kent bahçeleri, kendin yetiştir grupları gibi pratiklerin kavramsal karşılığıdır.
4.Yeni Köylülük: Köylülüğü merkezine alarak yeni, özgün ve tabandan gelen köylü örgütlenmelerinin oluşturduğu pratiklerdir. Eşgüdümlü, örgütlü, çokişlevli, işbirliğine ve dayanışmaya dayalı pratikleri, endüstriyel olmayan ve ekolojik üretime dayanan, nitelikli, katma değerli ürün üreten ve üreticiler için çeşitli özgürleştirici pratikler kuran örneklerden meydana gelir.4 Üreticilerin mevcut girdi piyasası dışında kurdukları dayanışmacı ve yaratıcı mücadele biçimlerini barındıran, tarımsal üretimde yerel kaynakların kullanıldığı, küçük ölçekli üretimi ve topraksız çiftçiliği de kapsayan ekolojik ve agro ekolojik üretime ya da bilge köylü pratiklerine dayalı alternatif kırsal kalkınma modelleridir.
Bu alt kavramların uzlaşıda olduğu üç ana husus vardır:5
-Piyasa aktörlerine karşı ortaya çıkan yeni aktörler: Sivil toplumun bir yönetişim mekanizması olarak AGS içinde yer bulması,
-Piyasa değer sistemine karşı yeni bir değer sistemi: Değer tanımlamasının çevre, sürdürülebilirlik, nitelik ve kolektif üretim gibi yeni kavramlara dayanması,
-Yeni ifade biçimleri: Gıda vatandaşlığı, gıda demokrasisi, gıda egemenliği, tohum egemenliği gibi yeni ifade biçimleri ile gıda pratikleri ve piyasa arasındaki ilişkileri yeniden biçimlendirmeye yönelik bir pozisyon alma.
Bu farklı kavramların işaret ettiği pratiklerin mevcut tarımsal gıda rejiminin dayattığı ve hem üreticileri hem de tüketicileri mecbur kılan, ekini ve besini metalaştıran, daha fazla verim uğruna ekosistem tahribatına ve hayvan refahının ihlaline yol açan pratikler karşısında bir yönüyle önemli bir karşı duruşu ve tabandan gelen direnci temsil ettiği iddia edilir. Öte yandan alternatiflik, AGS, AGİ pratiklerinin birçok yönü (örgütlenmenin ve kavramların özünden biçimine, çeşitliliğinden “yer” ile kurduğu ilişkiye, temsil ettiği toplumsal tabakadan ilerleme ve gelişme potansiyeline kadar) eleştirilmektedir.
Özden Biçime, Mekandan Temsiliyete Alternatif Gıda Ağlarının Eleştirisi
Eleştirel gıda çalışmaları güncel gıda hareketinin meşruiyetini ve gidişatını sorgular. Bu bölümde eleştirilerin bir kısmına yer veriyorum.
Öncelikle, bir kısım eleştiri neoliberal süreçlere yöneliktir ve gıda aktivizminin ve gıda hareketi yandaşlarının istemeden de olsa neoliberal süreçlere suç ortaklığı yaptığını söylemektedir.6 Benzer eleştiriler, neoliberal araçların neoliberal amaçlara hizmet edeceğini, sistem içindeki boşlukları kullanan eylemliliklerin bir süre sonra sistemle bütünleşmeye mecbur kalacak kısa erimli pratikler olacağı yönündedir.
AGS, AGA ve AGİ yazınının temel iddiası, geleneksel ya da endüstriyel üretim-dağıtım ve tüketim mekanizmalarından ekoloji, sağlık, hayvan refahı, sürdürülebilirlik vb. kaygılarla farklılaşan pratikleri temsil ettiğidir. Karşı eleştiriler ise çoğu alternatifin aslında endüstriyel üretim-tüketim ve dağıtım mekanizmaları ile melezleştiğini, temel motivasyonların oldukça yakın olduğunu ya da mevcut sistemin araçları ile alternatif üretilemeyeceğini iddia eder.7
Yerellik, yerelcillik ve yerel tanımlamaları ile örgütlenen pratiklere yönelen eleştiriler, “yerel” olanın normatif bir müdahale ölçeğini temsil ederek gıda adaletini sadece mekansal bir probleme indirgediğini söyler.8 Ölçekler müstakil ve kendiliğinden var olma vasfına sahip değillerdir. Sosyal aktörler tarafından belirli bir gündem ve maksat dahilinde üretilmiş stratejilerdir ve herhangi bir gıda sistemi sadece yerel olduğu için daha adil değildir. Bu koşullarda yerel söylemi bir yerel tuzak olarak karşımıza çıkar.9
Bir diğer eleştiri, gıda hareketlerinin çoğunlukla “beyaz”ların örgütlendiği alanlar olduğunu söyleyen eleştirel ırk kuramından gelir. Özellikle küresel kuzeydeki gelişmiş ülkelerde “diğerleri için gıda”, “herkes için iyi gıda” gibi söylemlerle ortaya çıkmış olan ve çoğunlukla yoksun bölgelerde faaliyet gösteren gönüllü sistemlerinin ataerkil, koloniyel ve insanların gıda yoksunluklarına yönelik tutumunun ırk, renk gibi kodlarla ilişkilenmesine açık bir yapıyı yeniden ürettiği yönünde eleştirilir. Daigle’a10 göre bu tartışmalar, “gıda egemenliği” kavramı temelinde ele alınmalıdır ve küresel tarımsal gıda sisteminin hegemonyasına karşı toplumun her kesimi için gıda egemenliği konu edilmelidir.
Türkiye’de yurttaş temelli gıda ağlarının ana gündeminde de köylünün üretimden ya da ekolojik-sürdürülebilir üretimden vazgeçmiş olması, toprağını satması ya da kentsel rant arayışında olması tartışmaları ile kırsoylu çiftçiliğin terk edildiği kentsoylu çiftçiliğin giderek yaygınlaşması gerektiği tartışmaları zaman zaman yer almaktadır. Daigle’ın11 da tartışmaya açtığı hususları göz önünde tutarak, Türkiye’deki gıda toplulukları ve bu topluluklar içerisinde “tüketici” olma motivasyonları ele alınırsa, herhangi bir felsefi zemine dayanmaksızın sadece bireysel olarak sağlıklı beslenme ihtiyacını ortaklaştırmış olan bireylerin ancak bir orta-üst ya da üst gelir grubu örgütlenmesi olarak kalacağı ve toplumsal anlamda bir gıda adaleti üretmeyeceği aşikardır. Bu noktada gıda toplulukları içerisindeki herhangi bir gıdanın bedelinin en düşük gelir gruplarının da karşılayabileceği düzeye inmesi yönünde bir örgütlenme ya da çaba olmadığı sürece herhangi bir gıda adaletinden söz etmek de mümkün olmayacaktır.
Yazında, yeterince eleştirilmemiş olan birçok konu bulunmaktadır. Kısaca değinecek olursam; gıdanın üretim koşulları, emek piyasası koşulları, ücretsiz gönüllü emeğe dayalı örgütlenme üzerine eğilmek gerekir. Benzer şekilde mülkiyet ilişkilerine yönelik tartışmalar da sınırlıdır. Güncel tarımsal politikalar kıskacında üreticiler tarımsal üretimden vazgeçmek zorunda kalıyor. Öte yandan kentsoylular, yarı zamanlı üreticiler, şirket tarımı yapan firmalar veya endüstriyel üretim yapan firmalar tarafından köylünün terk ettiği topraklar satın alınıyor ve mülkiyet el değiştiriyor. Üretim alanlarında kalmaya devam eden ya da göç etmeyen köylülerin-tarımsal üreticilerin kendi topraklarında işçileştikleri görülüyor.
Sonuç Yerine
Bu yazıda alternatif örgütlenmelerin temel tartışmalarına yer verirken özellikle benim de içerisinde olduğuma inandığım yurttaş temelli gıda inisiyatiflerinin eleştirisini merkeze almayı bilinçli olarak tercih ettim. Bunun bir nedeni, potansiyel barındırdığına ve örgütlenmesinin kıymetli olduğuna inandığım ancak Türkiye’de henüz ağ oluşturmayı tam olarak başaramayan ve sadece on yıllık bir geçmişi olan bu inisiyatiflerin apolitik bir zeminde örgütlenmeye devam etmesinin getireceği piyasa ile uzlaşma riskine yönelik çekincem. Organik üretim sertifikasının zaten mevcut gıda rejiminin içinde ve mevcut rejimin girdi piyasasının araçları ile niş bir ürün çeşitliliği sunduğu, bir piyasa mekanizması olup olmadığı konusunu dahi henüz tartışabilmiş değiliz. Gıda sorunu, varoluşu itibari ile mevcut gıda rejimi içerisinde ve mevcut politikalar dahilinde zaten politik bir konu. Bu durumda, bu örgütlenmenin bizlere birey olarak daha sağlıklı beslenme fırsatını sunmasının ötesinde bir anlamı olması gerektiğine, bu sorumluluğu taşıdığına inanıyorum.
Diğer bir neden ise mevcut yurttaş temelli gıda ağlarının, sunduğu fiyatlar itibari ile sınırlı (ve orta-orta üst) gelir grubuna hitap etmenin ötesine geçememiş olması. Bu durumun, bu ağlar içerisindeki üreticilerin üretim ölçeğinin genellikle küçük olması nedeniyle maliyetlerinin yüksek olması, kargo ve ulaşım maliyetlerinin küresel ticaret yapan firmaların maliyetlerinin çok üstüne çıkması ve üreticinin yükümlülüğüne dönüşmesi, ekolojik üretimin endüstriyel üretimden elde edilen verimle yarışamaması, örgütlenmelerin toplam tüketim içerisinde neredeyse görünmez düzeyde bir paya sahip olması gibi çok sayıda nedeni var. Ayrıca, bu tüketim biçimi rakamsal olarak görünür olmaya başladığında doğrudan vergilendirme, ruhsatlandırma, sertifikalandırma gibi anaakım gıda rejiminin pek çok dayatmasının yasal yollarla karşımıza gelecek olması riskiyle karşı karşıyayız. Bu nedenlerle, örgütlenmenin merkezinde gıda adaletinin olması, toplumun her kesiminde yaygınlaşması ve toplumun her kesimi için gıda sağlayacak bir yapıya dönüşmesini sağlayabilmek için daha uzun erimli stratejiler üretmemiz gerekiyor.
1- Renting, H., Marsden, T., K., Banks, J. (2003) “Understanding alternative food networks: Exploring the role of short food supply chains in rural development”, Environment and Planning A, 35: 393-411.
2- Van der Ploeg, J., D. (2015) “Newly emerging, nested markets: a theoretical introduction”, der. P. Hebinck, J., D., Van der Ploeg ve S. Schneider, Rural Development and The Construction of New Markets içinde, Londra ve New York: Routledge, s. 16-41.
3- Renting, H., Schermer, M., Rossi, A. (2012) “Building food democracy: exploring civic food networks and newly emerging forms of food citizenship”, International Journal of Sociology of Agriculture and Food, 19(3): 289-307.
4-Van der Ploeg, J. D. (2008) The New Peasantries: Struggles for Autonomy and Sustainability in an Era of Empire and Globalization, Londra: Earthscan.
5- Karakaya, E. (2016) “Agro food system transitions? Exploring alternative agro food initiatives in İzmir, Turkey”, yayımlanmamış doktora tezi, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, İzmir.
6- Rosol, M. (2012) “Community volunteering as neoliberal strategy? Green space production in Berlin”, Antipode, 44(1): 239-57.
7- Ilbery, B., Watts, D., Simpson, S., Gilg, A., Little, J. (2006) “Mapping local foods: Evidence from two English regions”, British Food Journal, 108: 213-25.
8- Shannon, J. (2014) “Food deserts: Governing obesity in the neoliberal city”, Progress in Human Geography, 38(2): 248-66.
9- Born, B., Purcell, M. (2006) “Avoiding the Local Trap: Scale and Food Systems in Planning Research”, Journal of Planning Education and Research, 26: 195-207.
10- Daigle, M. (2017) “Tracing the terrain of Indigenous food sovereignties”, Journal of Peasant Studies, 1-19, doi.org/10.1080/03066150.2017.1324423
11- A.g.y.