Eric Holt-Gimenez
Nyéléni Bülteni
Çev. Umut Kocagöz

Eğer doğal gıda pahalıysa, lüks haline gelmiştir ve yalnızca zenginler ona erişebilir (…) 
Doğal gıda, makul bir fiyata ve yerel olarak erişilebilir olmalıdır.
Masanobu Fukuoka, Ekin Sapı Devrimi

Kentsel Tarım: Gıda Egemenliğine Doğru mu?

Dünyanın taze gıda ihtiyacının yaklaşık dörtte biri, kentlerde ve kent çeperlerindeki tarlalarda ve bahçelerde meyve-sebze üreten bir milyon kişi tarafından sağlanmaktadır. Bu gıdanın büyük çoğunluğu üretenler tarafından tüketilmekteyken, kayda değer bir kısmı ise erişilebilir fiyatlarla doğrudan kent pazarlarına taşınıyor. Dünyanın ekonomik açıdan yoksul nüfusunun yarısının kentlerde yaşadığı düşünüldüğünde ve küresel gıda pazarının tehlikeli gelgeçliği göz önüne alındığında, yerelde üretilmiş gıda kentsel gıda güvenliği açısından her geçen gün daha önemli hale gelmektedir. Kentsel gıda üretiminin büyük çoğunluğu Küresel Güney’de gerçekleşmektedir (Örneğin Hanoi’de taze meyvenin %80’i; Şangay’da sebzenin %60’ı, sütün %100’ü, yumurtanın %90’ı, domuz etinin ve kümes hayvancılığının %50’si; Dakar’da sebzenin %60’ı, kümes hayvancılığının %65’i ve sütün %50’si; Akra’da taze sebzenin %90’ı; Havana’nın 2438,7 hektar alanında yılda 25.000 ton gıda üretimi yapılmaktadır). Bunun yanında, Kuzey ülkelerindeki yeterli hizmet alamayan ve marjinalleştirilmiş gruplar arasında kentsel gıda üretimi artmaktadır. Kendi taze gıdasını üreten bu kentsel topluluklar kendi beslenme biçimlerini ve gelirlerini iyileştirmektedir. Mevcut küresel gıda fiyatları krizi göz önüne alındığında, kentsel tarımsal pratiklerin, işleme ve dağıtım süreçlerinin geliştiği ve gıda sistemi üzerinde yerel denetime doğru bir değişim olduğu ifade edilebilir.

Kentlerin Dünyası

2008 yılında, insanlık tarihinde ilk defa kentlerin nüfusu kır nüfusunu geçti. Bugün (toplamda yedi milyar nüfuslu) dünyada 3,6 milyar kişi kentlerde yaşamakta.2  2030 yılı itibariyle bu sayının beş milyar olacağı ve kentsel nüfus artışının Afrika ve Asya’da yoğunlaşacağı düşünülmekte.3  Kentlerde taze ve besleyici gıdaya erişim meselesi halihazırda temel bir mesele haline geldi. Mevcut küresel gıda sistemi -birkaç nedene bağlı olarak- kent sakinlerine sağlıklı ve erişilebilir gıda tedarik etmekte başarısız. Mevcut durumun sebeplerinden bazıları şöyle: Özellikle spekülasyonlar nedeniyle gıda ürünlerindeki yüksek fiyatlar, iktidarın aracılar ve ulusaşırı şirketler elinde toplanması, yerel toplulukların toprak ve doğal kaynaklara erişiminin engellenmesi vb… Kentsel tarım (KT) bu başarısız gıda sistemine karşı bir cevap olarak 1970’lerde popülerlik kazandı. Kentsel tarım ve kent çeperlerinde yapılan tarım şöyle tanımlanabilir: “Kentlerde ve kent çeperlerindeki toprağı ve suyu kullanarak gıda ürünlerinin ve başka ürünlerin üretilmesi, işlenmesi ve pazarlanması ve bu amaçla yoğun üretim metotlarının kullanılması ve doğal kaynakların ve kentsel atığın (yeniden) kullanılması; böylece çeşitli bitkisel ve hayvansal ürünlerin hasat edilmesi.”4 

Kentsel ve Kırsal Karşıt mı, Tamamlayıcı mı?

1950’lerden beri endüstriyelleşmekte olan gıda üretim süreçleri, kentler ile gıdanın üretildiği yerler arasındaki kopukluğun artmasıyla sonuçlandı. Özellikle ucuz yakıtın erişilebilir hale gelmesi, yerel kaynakların mevcudiyetine bağlı ve bağımlı bir kentten, kırsal çevreden izole olmuş ve bağı kopmuş, daha büyük ve yayılmış bir kente geçişi doğurdu.5  Bu geçiş, kent merkezlerine istikrarlı göçü de hesaba katarsak (her gün yaklaşık 190.000 kişi kırdan kente göç etmektedir) yeni bir gıda dağıtım sisteminin ve hipermarketler ve başka büyük çaplı gıda tedarikçisi olan aracıların ortaya çıkmasını beraberinde getirdi. Bu durum aynı zamanda tarladan alışveriş arabasına kadarki bütün aşamalarıyla modern “gıda zincirini” kontrol etmeyi hedefleyen ulusaşırı şirketlerin (TNCs) gıda üretim ve dağıtımı üzerindeki iktidarı ellerinde toplamasını da beraberinde getirmiştir. İktidarlarını pekiştirmek isteyen bu şirketler, üreticilerle tüketicileri birbirinden daha fazla ayırmayı ve tüketicileri üretim mekanından uzağa düşüren bir gıda kültürü geliştirmeyi amaçlamaktadır. Hâlâ dünyadaki gıdanın %70’ini küçük üreticiler üretmekte ve kırsal gıda ağları (ki bu ağlar hâlâ güçlüdür) yaygınlığını korumakta olsa dahi, bu ulusaşırı şirketler daha fazla güç ve alan kazanmak için baskı yapmaktadır.

Fotoğraf: dbcfsn.org

Kentsel tarım ve kent çeperlerinde yapılan tarım çevreyi korumanın bir yoludur.

Yoksul ülkelerde bu süreç, kentsel açlığı artırmaktadır. Dünyanın en yoksul kesimi hâlâ kırda yaşıyor olsa da (en yoksul kesimin en az %70’i kırsal nüfustur6) açlık da insanlarla beraber kentlere göç etmektedir. Kırda yaşayan aileler daha iyi iş, barınma ve eğitim imkanları için kente göç etmekte ama her daim başarılı olamamaktadır. Gıdaya erişim temel bir problemdir çünkü birçok aile gıda satın alacak yeterli paraya (yoksul aileler gelirlerinin %60 ila %80’ini gıdaya harcamaktadır7) ve kendi gıdalarını yetiştirecekleri toprağa sahip değildir. Sonuçta bu aileler sıklıkla mevcut en ucuz gıdayı tüketmektedir ki bu, gıda tarım endüstrisinin son ürünüdür ve besleyici özelliği yok denecek kadar azdır veya hiç yoktur. 

Zengin ülkelerde ise bu durum “gıda çölleri”8  olgusunu üretmiştir. Gıda çölünde yerel ve taze gıda bulmak imkansızdır. Her iki örnekte de, kent sakinleri sağlıklı ve kültürel olarak uygun gıdaya erişim hakkından yoksundur ve sonuç olarak obezite, diyabet, kalp hastalığı gibi hastalık türleri her gün daha yaygın hâle gelmektedir. Örneğin, bazı Asya ülkelerinde işçi sınıfına mensup yoksul aileler gıda fiyatları arttığında, sağlığa zararlı özellikleri olan düşük kaliteli noodle yemeye yönelmektedir.9 Noodle tüketimi ile yoksulluk arasında güçlü bir bağ vardır ve bu bağ iktisadi bir gösterge olarak ele alınabilir: Yoksulluk arttıkça noodle tüketimi de artmaktadır.10

Kentsel Tarım ve Kısa Dağıtım Kanalları

Yetmişlerden beri kentsel tarım projeleri dünyamızda, özellikle de kentsel tarımın ve kent çeperlerinde yapılan tarımın yoksulluğa karşı bir tür “hayatta kalma stratejisi” olduğu Güney’de, ama artan bir şekilde Kuzey ülkelerinde de gelişmektedir. Topluluklar her yerde, kullanılmayan toprakları sebze ve hayvan yetiştirmek için geri almaktadır. Kent çeperlerinde tarım birçok kent sakini için yalnızca taze gıda kaynağı değil; aynı zamanda birçok yoksul insanın geçim aracıdır. Topluluk bahçeleri ve kent tarlalarının oluşumu, toplulukları ve mahalleleri güçlendirmekte ve insanlara ne yiyeceklerine karar verme hakkını geri kazandırmaktadır. Kent merkezlerinde deneyimlerin paylaşıldığı, beraber öğrenildiği ve şifalı bitkilerin kullanımı gibi yerel geleneklerin tekrar hayat kazandığı şenlikli ve güvenli alanlar kurulmaktadır. Dahası, biyo-çeşitliliği artırarak, yerli tohumları koruyarak, atık suyu geri dönüştürerek ve sulama yoluyla atık suyun yönetimini sağlaması itibariyle kentsel tarım ve kent çeperlerinde yapılan tarım çevreyi korumanın bir yoludur.

Bir yandan kentler ve kent çeperleri sebze bahçeleri ve hayvanların varlığıyla renklenirken, bir yandan da 1960’lardan beri kır ile kent ve tüketim ile kent çeperlerinde gıda üretimi arasındaki köprüyü tekrar kurmak için birçok inisiyatif oluşmuştur. Japonya’da Teikei kentinde yaşayan, gıda skandalından korkmuş anneler ile kent çeperlerinde organik tarım yapan çiftçiler arasında uzun erimli ve doğrudan ilişkilere dayanan kooperatif sistemi, üreticiler ile tüketiciler arasında dayanışma-temelli inşa edilmiş ilk ortaklık deneyimi olarak ifade edilir. Bu gibi hareketlerin, başladığı tarihten 50 yıl sonra, son on yılda katlanan bir büyüme yaşadığı ve yeni oluşumların sayısının arttığına dair çeşitli işaretler bulunmaktadır. Bunun gerçekliğini kanıtlayan herhangi bir çalışma olmasa dahi, benzer gelişmelerin her yerde ortaya çıktığını söyleyebiliriz.

Gıda, Meta Değil, Hak

Gördüğümüz üzere, mevcut endüstriyel gıda sistemi kır ile kent arasındaki ayrımı derinleştirmekte ve bu durum özellikle kentte yaşayan azınlık topluluklarını etkilemekte, kalıcı bir gıda güvenliği sorunuyla baş başa bırakmaktadır. Sağlıklı, besleyici ve kültürel olarak uygun gıdaya erişim bir insan hakkıdır; hiç kimse ekonomik ve toplumsal kısıtları sebebiyle yeterli sağlıklı gıdadan mahrum bir şekilde yaşamamalıdır. Bu açıdan bu toplulukların, tükettikleri gıdaların üretim ve dağıtım süreçlerindeki kontrolü geri alma süreçlerine yönelik her türlü proje içinde yer almaları elzemdir.

Dünya çapında bu işbirliğinin güzel örnekleri mevcuttur: Kentin marjinal bölgelerindeki bahçeler, spesifik gruplar (Örn. Detroit Black Food Security Network, ABD11) tarafından yapılan kent tarlaları, büyük kentlerin yoksul mahallelerindeki çorba evleri ve halk mutfakları (mensa populares; Lima, Peru’da CONAMOVIDI tarafından örgütlenen ve on bin kişiye yemek çıkartan topluluk mutfakları) veya çeşitli topluluk destekli tarım (TDT) organizasyonları… Örneğin Fransa’da, Saint Etienne’de bulunan “De la Ferme au quartier” isimli TDT, şöyle bir esnek organizasyon üzerine kuruludur: İnsanlar nispi oranla kendi bütçelerine katkı sunar. Mekanizmanın sürdürülebilir olması için zengin tüketiciler ile kent yoksulları arasında sağlam bir bağ olması gerekir. Bu amaçla çiftçi sendikaları, Cumhuriyetçi, Katolik, Protestan ve Müslüman dernekleri bir araya gelerek TDT’ye destek olmak ve geniş bir kitlenin sürece katılımını sağlamak amacıyla güçlerini birleştirmiştir.

Gıda Egemenliğinin Kentsel Boyutu

Gıda egemenliğinin12  hem kırsal hem de kentsel boyutu vardır.13 Her iki boyut da “yeni”14  bir kent modeli yönünde ilerlemelidir. Her kent merkezi ile onun kırsal çevresi arasındaki ilişki yeniden tesis edilmeli ve kuvvetlendirilmelidir. Buna karşı, tarım ve ticaret politikaları dünya çapında endüstriyel tarımı desteklemektedir. Avrupa’daki15  hayvan yemi ihtiyacını karşılayan Latin Amerika’daki soya plantasyonlarından et, tahıl ve süt ürünlerinde aşırı üretimi sübvansiyonlarla satın almaya zorlayan agresif ticaret anlaşmalarına,16 uluslararası gıda sistemi kentlerin kendi yerel çevrelerinden değil, küresel gıda tedarikçilerinden ürün satın alması üzerine kurulmuştur. Buna cevap olarak, kent sakinleri ve küçük üreticiler kendi gıdalarını üretme ve dağıtma üzerinde kontrolü geri almaya başlamış, hangi politikaların hayata geçirilmesi gerektiğini de göstermektedirler. 

Kentlere yerel gıdayı getiren ve çiftçi aileleri gıda ağlarının merkezine koyan kısa dağıtım kanalları çözümlerden biridir. Bu kanallar yereldeki ihtiyaçlara ve dahil olan topluluklara bağlı olarak -köylü 

pazarları, çiftlik dükkanları, TDT organizasyonları, tüketici ve üretici grupları, gıda kooperatifleri ve inisiyatifler gibi- farklı biçimler alabilir. 

Yerel ve bölgesel gıdanın kentlerdeki payını artırmanın bir başka yolu da hastane, cezaevi, okul ve üniversite kantinleri gibi kurumlara kamu tedariği yoluyla bu gıdaların alınmasıdır.

Kentsel tarım ve kent çeperlerindeki tarım yoksulluğa karşı mücadelede ve kentlerimizi ve çevremizi geliştirmede iş görebilir. Yerel yönetimler spesifik stratejiler yoluyla tarımsal pratikleri teşvik etmelidir: Terk edilmiş araziler gıda üretimi için çeşitli topluluklara tahsis edilebilir; bunun yanında kentsel atığı ve su atığını geri dönüştürme, tohum saklama, ekin nöbetleşmesi (münavebe), zehirsiz üretim vb. üzerine eğitim çalışmaları yapılabilir. 

Her şeyden öte, çiftçilerin topraklarında yaşamaya devam etmesi elzemdir ve kentlere yakın bölgelerde yaşayanların kentsel bölgelerde gıda tedarik sürecine doğrudan katılması gerekir. Spesifik politikalar ve kolektif olarak yönetilen altyapı ve ulaşım bunu sağlayabilir. İnsanlar kırda yaşamakta zorlandıkları için kırı terk etmektedir, ancak bu durum geri döndürülebilir. Örneğin Brezilya’da Kırsal Kalkınma Bakanlığı aile çiftçilerinin bilgiye, kredilere ve pazara erişimini sağlamak amacıyla çeşitli programlar uygulamaktadır. Bunlardan bir tanesi 2003 yılında kamu tarafından üstlenilen Gıda Tedariği Programı’dır (Programa De Aquisiçao de Alimentos – PAA). Program temel olarak çiftçilerin pazara erişimi konusundaki yetersizliğe işaret etmektedir. Çiftçilere belirli miktarlardaki ürünlerin belirli bir fiyattan alımını garanti ederek binlerce çiftçinin ekonomik olarak yaşamasını sağlamaktadır.17 

Daha iyi ve daha yeşil kentlerle beraber kırsal topluluklar da yeniden gelişebilir.


1- Nyéléni Bülteni, Eylül 2012, sayı 11, çev. Umut Kocagöz.

2- Department of Economic and Social Affairs of the United Nations (2012) “World Urbanization Prospects The 2011 Revision”, www.un.org/en/development/desa/population/publications/pdf/urbanization/WUP2011_Report.pdf 

3- The United Nations Population Fund (UNFPA), “State of World Population 2011”, www.unfpa.org/swp/

4- Smit, J. vd. (1996) “Food, Jobs, and Sustainable Cities”, The Urban Agriculture Network, Inc.

5- Lopez Garcia D. (2011) “Canales Cortos de Comercializacion como elemento dinamizador de las agriculturas ecológicas urbana y periurbana”, Congreso Estatal de Agricultura Ecológica Urbana y Periurbana.

6- International Fund for Agricultural Development (IFAD) (2011) “Rural Poverty Report 2011”, www.ifad.org/web/knowledge/publication/asset/39176373

7- FAO “Cities of despair-or opportunity?”, www.fao.org/ag/agp/greenercities/en/whyuph/index.html

8- Tipik bir gıda çölü, endüstriyelleşmiş dünyada kalabalık kentsel bir çevreyi ifade eder. Burada sağlıklı ve ucuz gıdaya erişim zor bir meseledir.

9- Malezya’dan bir örnek için bkz. www.consumer.org.my/index.php/food/nutrition/132-stay-away-from-instant-noodles-to-keep-healthy

10- Inferior good, bkz. en.wikipedia.org/wiki/Inferior_good

11- Daha fazla bilgi için bkz. detroitblackfoodsecurity.org/

12- Halkların ekolojik olarak tutarlı ve sürdürülebilir yöntemlerle üretilmiş sağlıklı ve kültürel olarak uygun gıda hakkıdır.

13- Daha fazla bilgi için bkz.www.veterinariossinfronteras.org/news/es_ES/2011/10/14/0001/acercar-el-campo-a-la-urbe

14- “Yeni”, ama eski/önceki bir takım karakteristiközellikleri taşıyarak.

15- Nyéléni Bülteni, sayı 2, www.nyeleni.org/DOWNLOADS/newsletters/Nyeleni_Newsletter_Num_2_EN.pdf

16- Bkz. The Global Food Challenge (2009) www.fian.org/resources/documents/others/the-global-food-challenge/pdf

17- Agroekoloji (ekolojik tarım) gıda egemenliği ve sağlıklı bir toplumsal ekonominin temelidir.

Eric Holt-Gimenez
Nyéléni Bülteni
Çev. Umut Kocagöz

Eğer doğal gıda pahalıysa, lüks haline gelmiştir ve yalnızca zenginler ona erişebilir (…) 
Doğal gıda, makul bir fiyata ve yerel olarak erişilebilir olmalıdır.
Masanobu Fukuoka, Ekin Sapı Devrimi

Kentsel Tarım: Gıda Egemenliğine Doğru mu?

Dünyanın taze gıda ihtiyacının yaklaşık dörtte biri, kentlerde ve kent çeperlerindeki tarlalarda ve bahçelerde meyve-sebze üreten bir milyon kişi tarafından sağlanmaktadır. Bu gıdanın büyük çoğunluğu üretenler tarafından tüketilmekteyken, kayda değer bir kısmı ise erişilebilir fiyatlarla doğrudan kent pazarlarına taşınıyor. Dünyanın ekonomik açıdan yoksul nüfusunun yarısının kentlerde yaşadığı düşünüldüğünde ve küresel gıda pazarının tehlikeli gelgeçliği göz önüne alındığında, yerelde üretilmiş gıda kentsel gıda güvenliği açısından her geçen gün daha önemli hale gelmektedir. Kentsel gıda üretiminin büyük çoğunluğu Küresel Güney’de gerçekleşmektedir (Örneğin Hanoi’de taze meyvenin %80’i; Şangay’da sebzenin %60’ı, sütün %100’ü, yumurtanın %90’ı, domuz etinin ve kümes hayvancılığının %50’si; Dakar’da sebzenin %60’ı, kümes hayvancılığının %65’i ve sütün %50’si; Akra’da taze sebzenin %90’ı; Havana’nın 2438,7 hektar alanında yılda 25.000 ton gıda üretimi yapılmaktadır). Bunun yanında, Kuzey ülkelerindeki yeterli hizmet alamayan ve marjinalleştirilmiş gruplar arasında kentsel gıda üretimi artmaktadır. Kendi taze gıdasını üreten bu kentsel topluluklar kendi beslenme biçimlerini ve gelirlerini iyileştirmektedir. Mevcut küresel gıda fiyatları krizi göz önüne alındığında, kentsel tarımsal pratiklerin, işleme ve dağıtım süreçlerinin geliştiği ve gıda sistemi üzerinde yerel denetime doğru bir değişim olduğu ifade edilebilir.

Kentlerin Dünyası

2008 yılında, insanlık tarihinde ilk defa kentlerin nüfusu kır nüfusunu geçti. Bugün (toplamda yedi milyar nüfuslu) dünyada 3,6 milyar kişi kentlerde yaşamakta.2  2030 yılı itibariyle bu sayının beş milyar olacağı ve kentsel nüfus artışının Afrika ve Asya’da yoğunlaşacağı düşünülmekte.3  Kentlerde taze ve besleyici gıdaya erişim meselesi halihazırda temel bir mesele haline geldi. Mevcut küresel gıda sistemi -birkaç nedene bağlı olarak- kent sakinlerine sağlıklı ve erişilebilir gıda tedarik etmekte başarısız. Mevcut durumun sebeplerinden bazıları şöyle: Özellikle spekülasyonlar nedeniyle gıda ürünlerindeki yüksek fiyatlar, iktidarın aracılar ve ulusaşırı şirketler elinde toplanması, yerel toplulukların toprak ve doğal kaynaklara erişiminin engellenmesi vb… Kentsel tarım (KT) bu başarısız gıda sistemine karşı bir cevap olarak 1970’lerde popülerlik kazandı. Kentsel tarım ve kent çeperlerinde yapılan tarım şöyle tanımlanabilir: “Kentlerde ve kent çeperlerindeki toprağı ve suyu kullanarak gıda ürünlerinin ve başka ürünlerin üretilmesi, işlenmesi ve pazarlanması ve bu amaçla yoğun üretim metotlarının kullanılması ve doğal kaynakların ve kentsel atığın (yeniden) kullanılması; böylece çeşitli bitkisel ve hayvansal ürünlerin hasat edilmesi.”4 

Kentsel ve Kırsal Karşıt mı, Tamamlayıcı mı?

1950’lerden beri endüstriyelleşmekte olan gıda üretim süreçleri, kentler ile gıdanın üretildiği yerler arasındaki kopukluğun artmasıyla sonuçlandı. Özellikle ucuz yakıtın erişilebilir hale gelmesi, yerel kaynakların mevcudiyetine bağlı ve bağımlı bir kentten, kırsal çevreden izole olmuş ve bağı kopmuş, daha büyük ve yayılmış bir kente geçişi doğurdu.5  Bu geçiş, kent merkezlerine istikrarlı göçü de hesaba katarsak (her gün yaklaşık 190.000 kişi kırdan kente göç etmektedir) yeni bir gıda dağıtım sisteminin ve hipermarketler ve başka büyük çaplı gıda tedarikçisi olan aracıların ortaya çıkmasını beraberinde getirdi. Bu durum aynı zamanda tarladan alışveriş arabasına kadarki bütün aşamalarıyla modern “gıda zincirini” kontrol etmeyi hedefleyen ulusaşırı şirketlerin (TNCs) gıda üretim ve dağıtımı üzerindeki iktidarı ellerinde toplamasını da beraberinde getirmiştir. İktidarlarını pekiştirmek isteyen bu şirketler, üreticilerle tüketicileri birbirinden daha fazla ayırmayı ve tüketicileri üretim mekanından uzağa düşüren bir gıda kültürü geliştirmeyi amaçlamaktadır. Hâlâ dünyadaki gıdanın %70’ini küçük üreticiler üretmekte ve kırsal gıda ağları (ki bu ağlar hâlâ güçlüdür) yaygınlığını korumakta olsa dahi, bu ulusaşırı şirketler daha fazla güç ve alan kazanmak için baskı yapmaktadır.

Fotoğraf: dbcfsn.org

Kentsel tarım ve kent çeperlerinde yapılan tarım çevreyi korumanın bir yoludur.

Yoksul ülkelerde bu süreç, kentsel açlığı artırmaktadır. Dünyanın en yoksul kesimi hâlâ kırda yaşıyor olsa da (en yoksul kesimin en az %70’i kırsal nüfustur6) açlık da insanlarla beraber kentlere göç etmektedir. Kırda yaşayan aileler daha iyi iş, barınma ve eğitim imkanları için kente göç etmekte ama her daim başarılı olamamaktadır. Gıdaya erişim temel bir problemdir çünkü birçok aile gıda satın alacak yeterli paraya (yoksul aileler gelirlerinin %60 ila %80’ini gıdaya harcamaktadır7) ve kendi gıdalarını yetiştirecekleri toprağa sahip değildir. Sonuçta bu aileler sıklıkla mevcut en ucuz gıdayı tüketmektedir ki bu, gıda tarım endüstrisinin son ürünüdür ve besleyici özelliği yok denecek kadar azdır veya hiç yoktur. 

Zengin ülkelerde ise bu durum “gıda çölleri”8  olgusunu üretmiştir. Gıda çölünde yerel ve taze gıda bulmak imkansızdır. Her iki örnekte de, kent sakinleri sağlıklı ve kültürel olarak uygun gıdaya erişim hakkından yoksundur ve sonuç olarak obezite, diyabet, kalp hastalığı gibi hastalık türleri her gün daha yaygın hâle gelmektedir. Örneğin, bazı Asya ülkelerinde işçi sınıfına mensup yoksul aileler gıda fiyatları arttığında, sağlığa zararlı özellikleri olan düşük kaliteli noodle yemeye yönelmektedir.9 Noodle tüketimi ile yoksulluk arasında güçlü bir bağ vardır ve bu bağ iktisadi bir gösterge olarak ele alınabilir: Yoksulluk arttıkça noodle tüketimi de artmaktadır.10

Kentsel Tarım ve Kısa Dağıtım Kanalları

Yetmişlerden beri kentsel tarım projeleri dünyamızda, özellikle de kentsel tarımın ve kent çeperlerinde yapılan tarımın yoksulluğa karşı bir tür “hayatta kalma stratejisi” olduğu Güney’de, ama artan bir şekilde Kuzey ülkelerinde de gelişmektedir. Topluluklar her yerde, kullanılmayan toprakları sebze ve hayvan yetiştirmek için geri almaktadır. Kent çeperlerinde tarım birçok kent sakini için yalnızca taze gıda kaynağı değil; aynı zamanda birçok yoksul insanın geçim aracıdır. Topluluk bahçeleri ve kent tarlalarının oluşumu, toplulukları ve mahalleleri güçlendirmekte ve insanlara ne yiyeceklerine karar verme hakkını geri kazandırmaktadır. Kent merkezlerinde deneyimlerin paylaşıldığı, beraber öğrenildiği ve şifalı bitkilerin kullanımı gibi yerel geleneklerin tekrar hayat kazandığı şenlikli ve güvenli alanlar kurulmaktadır. Dahası, biyo-çeşitliliği artırarak, yerli tohumları koruyarak, atık suyu geri dönüştürerek ve sulama yoluyla atık suyun yönetimini sağlaması itibariyle kentsel tarım ve kent çeperlerinde yapılan tarım çevreyi korumanın bir yoludur.

Bir yandan kentler ve kent çeperleri sebze bahçeleri ve hayvanların varlığıyla renklenirken, bir yandan da 1960’lardan beri kır ile kent ve tüketim ile kent çeperlerinde gıda üretimi arasındaki köprüyü tekrar kurmak için birçok inisiyatif oluşmuştur. Japonya’da Teikei kentinde yaşayan, gıda skandalından korkmuş anneler ile kent çeperlerinde organik tarım yapan çiftçiler arasında uzun erimli ve doğrudan ilişkilere dayanan kooperatif sistemi, üreticiler ile tüketiciler arasında dayanışma-temelli inşa edilmiş ilk ortaklık deneyimi olarak ifade edilir. Bu gibi hareketlerin, başladığı tarihten 50 yıl sonra, son on yılda katlanan bir büyüme yaşadığı ve yeni oluşumların sayısının arttığına dair çeşitli işaretler bulunmaktadır. Bunun gerçekliğini kanıtlayan herhangi bir çalışma olmasa dahi, benzer gelişmelerin her yerde ortaya çıktığını söyleyebiliriz.

Gıda, Meta Değil, Hak

Gördüğümüz üzere, mevcut endüstriyel gıda sistemi kır ile kent arasındaki ayrımı derinleştirmekte ve bu durum özellikle kentte yaşayan azınlık topluluklarını etkilemekte, kalıcı bir gıda güvenliği sorunuyla baş başa bırakmaktadır. Sağlıklı, besleyici ve kültürel olarak uygun gıdaya erişim bir insan hakkıdır; hiç kimse ekonomik ve toplumsal kısıtları sebebiyle yeterli sağlıklı gıdadan mahrum bir şekilde yaşamamalıdır. Bu açıdan bu toplulukların, tükettikleri gıdaların üretim ve dağıtım süreçlerindeki kontrolü geri alma süreçlerine yönelik her türlü proje içinde yer almaları elzemdir.

Dünya çapında bu işbirliğinin güzel örnekleri mevcuttur: Kentin marjinal bölgelerindeki bahçeler, spesifik gruplar (Örn. Detroit Black Food Security Network, ABD11) tarafından yapılan kent tarlaları, büyük kentlerin yoksul mahallelerindeki çorba evleri ve halk mutfakları (mensa populares; Lima, Peru’da CONAMOVIDI tarafından örgütlenen ve on bin kişiye yemek çıkartan topluluk mutfakları) veya çeşitli topluluk destekli tarım (TDT) organizasyonları… Örneğin Fransa’da, Saint Etienne’de bulunan “De la Ferme au quartier” isimli TDT, şöyle bir esnek organizasyon üzerine kuruludur: İnsanlar nispi oranla kendi bütçelerine katkı sunar. Mekanizmanın sürdürülebilir olması için zengin tüketiciler ile kent yoksulları arasında sağlam bir bağ olması gerekir. Bu amaçla çiftçi sendikaları, Cumhuriyetçi, Katolik, Protestan ve Müslüman dernekleri bir araya gelerek TDT’ye destek olmak ve geniş bir kitlenin sürece katılımını sağlamak amacıyla güçlerini birleştirmiştir.

Gıda Egemenliğinin Kentsel Boyutu

Gıda egemenliğinin12  hem kırsal hem de kentsel boyutu vardır.13 Her iki boyut da “yeni”14  bir kent modeli yönünde ilerlemelidir. Her kent merkezi ile onun kırsal çevresi arasındaki ilişki yeniden tesis edilmeli ve kuvvetlendirilmelidir. Buna karşı, tarım ve ticaret politikaları dünya çapında endüstriyel tarımı desteklemektedir. Avrupa’daki15  hayvan yemi ihtiyacını karşılayan Latin Amerika’daki soya plantasyonlarından et, tahıl ve süt ürünlerinde aşırı üretimi sübvansiyonlarla satın almaya zorlayan agresif ticaret anlaşmalarına,16 uluslararası gıda sistemi kentlerin kendi yerel çevrelerinden değil, küresel gıda tedarikçilerinden ürün satın alması üzerine kurulmuştur. Buna cevap olarak, kent sakinleri ve küçük üreticiler kendi gıdalarını üretme ve dağıtma üzerinde kontrolü geri almaya başlamış, hangi politikaların hayata geçirilmesi gerektiğini de göstermektedirler. 

Kentlere yerel gıdayı getiren ve çiftçi aileleri gıda ağlarının merkezine koyan kısa dağıtım kanalları çözümlerden biridir. Bu kanallar yereldeki ihtiyaçlara ve dahil olan topluluklara bağlı olarak -köylü 

pazarları, çiftlik dükkanları, TDT organizasyonları, tüketici ve üretici grupları, gıda kooperatifleri ve inisiyatifler gibi- farklı biçimler alabilir. 

Yerel ve bölgesel gıdanın kentlerdeki payını artırmanın bir başka yolu da hastane, cezaevi, okul ve üniversite kantinleri gibi kurumlara kamu tedariği yoluyla bu gıdaların alınmasıdır.

Kentsel tarım ve kent çeperlerindeki tarım yoksulluğa karşı mücadelede ve kentlerimizi ve çevremizi geliştirmede iş görebilir. Yerel yönetimler spesifik stratejiler yoluyla tarımsal pratikleri teşvik etmelidir: Terk edilmiş araziler gıda üretimi için çeşitli topluluklara tahsis edilebilir; bunun yanında kentsel atığı ve su atığını geri dönüştürme, tohum saklama, ekin nöbetleşmesi (münavebe), zehirsiz üretim vb. üzerine eğitim çalışmaları yapılabilir. 

Her şeyden öte, çiftçilerin topraklarında yaşamaya devam etmesi elzemdir ve kentlere yakın bölgelerde yaşayanların kentsel bölgelerde gıda tedarik sürecine doğrudan katılması gerekir. Spesifik politikalar ve kolektif olarak yönetilen altyapı ve ulaşım bunu sağlayabilir. İnsanlar kırda yaşamakta zorlandıkları için kırı terk etmektedir, ancak bu durum geri döndürülebilir. Örneğin Brezilya’da Kırsal Kalkınma Bakanlığı aile çiftçilerinin bilgiye, kredilere ve pazara erişimini sağlamak amacıyla çeşitli programlar uygulamaktadır. Bunlardan bir tanesi 2003 yılında kamu tarafından üstlenilen Gıda Tedariği Programı’dır (Programa De Aquisiçao de Alimentos – PAA). Program temel olarak çiftçilerin pazara erişimi konusundaki yetersizliğe işaret etmektedir. Çiftçilere belirli miktarlardaki ürünlerin belirli bir fiyattan alımını garanti ederek binlerce çiftçinin ekonomik olarak yaşamasını sağlamaktadır.17 

Daha iyi ve daha yeşil kentlerle beraber kırsal topluluklar da yeniden gelişebilir.


1- Nyéléni Bülteni, Eylül 2012, sayı 11, çev. Umut Kocagöz.

2- Department of Economic and Social Affairs of the United Nations (2012) “World Urbanization Prospects The 2011 Revision”, www.un.org/en/development/desa/population/publications/pdf/urbanization/WUP2011_Report.pdf 

3- The United Nations Population Fund (UNFPA), “State of World Population 2011”, www.unfpa.org/swp/

4- Smit, J. vd. (1996) “Food, Jobs, and Sustainable Cities”, The Urban Agriculture Network, Inc.

5- Lopez Garcia D. (2011) “Canales Cortos de Comercializacion como elemento dinamizador de las agriculturas ecológicas urbana y periurbana”, Congreso Estatal de Agricultura Ecológica Urbana y Periurbana.

6- International Fund for Agricultural Development (IFAD) (2011) “Rural Poverty Report 2011”, www.ifad.org/web/knowledge/publication/asset/39176373

7- FAO “Cities of despair-or opportunity?”, www.fao.org/ag/agp/greenercities/en/whyuph/index.html

8- Tipik bir gıda çölü, endüstriyelleşmiş dünyada kalabalık kentsel bir çevreyi ifade eder. Burada sağlıklı ve ucuz gıdaya erişim zor bir meseledir.

9- Malezya’dan bir örnek için bkz. www.consumer.org.my/index.php/food/nutrition/132-stay-away-from-instant-noodles-to-keep-healthy

10- Inferior good, bkz. en.wikipedia.org/wiki/Inferior_good

11- Daha fazla bilgi için bkz. detroitblackfoodsecurity.org/

12- Halkların ekolojik olarak tutarlı ve sürdürülebilir yöntemlerle üretilmiş sağlıklı ve kültürel olarak uygun gıda hakkıdır.

13- Daha fazla bilgi için bkz.www.veterinariossinfronteras.org/news/es_ES/2011/10/14/0001/acercar-el-campo-a-la-urbe

14- “Yeni”, ama eski/önceki bir takım karakteristiközellikleri taşıyarak.

15- Nyéléni Bülteni, sayı 2, www.nyeleni.org/DOWNLOADS/newsletters/Nyeleni_Newsletter_Num_2_EN.pdf

16- Bkz. The Global Food Challenge (2009) www.fian.org/resources/documents/others/the-global-food-challenge/pdf

17- Agroekoloji (ekolojik tarım) gıda egemenliği ve sağlıklı bir toplumsal ekonominin temelidir.

DÖN