Ekonomik kriz dönemlerinde kooperatifçilik, dahası dayanışma ekonomileri (DE) tartışmaları ve pratikleri artar. Bu gözlem, kooperatifçiliğin ilkelerinin adının konduğu 1844 yılında açlıkla yüzleşen bir avuç işçi tarafından Manchester’da kurulan Rochdale Kooperatifi, Büyük Buhran’ın gölgesinde 1934’ten bu yana kullanılan tamamlayıcı-alternatif para birimi WIR, Arjantin’de 2001 ekonomik krizinin ardından sayıları 400’e ulaşan işgal fabrikaları ya da 2008 krizinin ardından Yunanistan ve İspanya’da pıtrak gibi çoğalan zaman bankaları ve kooperatifler için de geçerli. Kooperatifçilik “dayanışma ekonomileri” diye adlandırılan çok geniş bir faaliyet alanının bir parçası. Dayanışma ekonomisi, ekonomiyi, dahası hayatın yeniden üretimini içeren tüm insan faaliyetlerinin müşterek bir tahayyülü. Dolayısıyla üretimi, emeği, tüketimi, finansı, pazarın işleyişini ve geleceğin planlanmasını içeriyor. Hatta bugün birçok coğrafyada tartışılan, insanların sadece toplumun bir bileşeni oldukları, dolayısıyla onun yeniden üretiminde bir anne, hasta arkadaşına çorba yapan bir birey ya da dilin devamlılığını sağlayan bir varlık olarak katkı sağladıkları için “koşulsuz evrensel temel gelir” elde etmeyi hak ettiklerini savunan düşünce de dayanışma ekonomilerine dair bir tartışmayı barındırıyor. 

Bu yazıda önce Katalonya özelinde dayanışma ekonomilerini hem tarihsel hem de güncel açıdan ele alacağım. Sonrasında da DE yapıları içindeki en ilerici örneklerden birine, XES’e (Sosyal Dayanışmacı Ekonomi Ağı) bakacağım.

Dayanışma Ekonomilerinin İlkeleri

İlerici Katalan kooperatifleri dayanışma ekonomilerini  dört ilke üzerinden tanımlıyor. Bu ilkeleri XES’in kanaat önderlerinden, Katalonya’nın en eski iletişim kooperatifi l’Apostrof’un kurucularından Jordi Garcia Jane’den alıntılayarak özetleyelim. 

Yüzlerce yıl ezilmiş bir halkın yatay örgütlenme kapasitesinin, toplumsal müşterek bilinçaltının, hızla yeniden örgütlenmede bir payı olduğunu teslim etmek lazım.

Dayanışma ekonomisi ilkin kâr etmeyi değil, insanların ihtiyaçlarını temin ve arzularını tatmin etmeyi amaçlar. Bu, ortaya finansal açıdan ortak bir değer çıkmayacağı anlamına gelmez. Ancak çıkan değer, gerek kooperatifin devamlılığı, gerekse DE ağlarının yayılması ve toplumsal gelişim adına kullanılır. İkincisi dayanışma yapıları, en azından kritik kararlarda “bir üye bir oy ilkesi”ni, yani doğrudan demokrasiyi uygular. Az üyeye sahip kooperatiflerde tüm kararlar doğrudan demokrasiyle verilebilir. Mondragon gibi yaklaşık 40 bin üyeli devasa kooperatif federasyonlarında ise ancak önemli kararlar müşterek alınır. Üçüncüsü, dayanışma ekonomileri toplum adına sorumluluk almayı taahhüt eder. Bu basitçe çevre, ekoloji, cinsiyet eşitliği gibi meselelerde etik ilkelere riayet etmek olabileceği gibi, toplumun DE vasıtasıyla radikal, devrimsel bir dönüşümünü de hedefleyebilir. İlkine örnek olarak Katalonya’daki, yaklaşık yarım milyar dolar cari işlem hacmine sahip, kırtasiyecilik, yaşlı bakımı, engellilerin istihdamı ve kreş gibi alanlarda çalışan Clade Grubu verilebilir. İkincisine örnek ise az sonra bahsedeceğimiz XES. Dördüncü ilkeyi de “herhangi bir iktidarda talimat almadan faaliyet göstermek,” belli ölçüde bir otonomiye sahip olmak olarak özetleyebiliriz. Ancak bu devletten ya da yerel yönetimden kaynak almamak anlamına gelmiyor. O kaynağı aldığınızda iç işleyişinize, üretiminize, hayatı tekrar örgütleme biçiminize o yapıların karışmaması anlamına geliyor. Bu dört ilkeyi belli ölçüde beraberce uyguladığınızda DE’ye doğru yöneliyoruz. Öte yandan ilkelerin ve içinde bulunduğumuz  kapitalist gerçekliğin her daim çatıştığını, dayanışma ekonomilerinin ödün ve yaratıcılık, yeni araçlar icat etmek ve sınırlarını tanımak arasında gidip gelen sürekli bir faaliyet olduğunu göz ardı etmemek gerekiyor. Katalanlar bir ölçüde bunu başarıyla gerçekleştiriyorlar.

Katalonya’nın Kooperatifçilik Mazisi

Barselona’da 1830’lardan itibaren çok hızlı bir sanayileşme yaşandı. 19. yüzyılın ikinci yarısında kente, özellikle de Poble Nou ilçesine “Avrupa’nın Manchester’i” deniyordu. Kooperatifçilik tam da bu dönemde ilk filizlerini verdi. 1864 yılında kurulan Obrera Mataronense seramik kooperatifi ilk örneklerden biriydi. Ancak finansal zorluklar, devletin kooperatifçilikle ilgilenmemesi, sendikaların kooperatif kurmaya soğuk bakması gibi nedenlerle DE’de tedrici bir gelişme yaşandı. 1929’da başlayan Büyük Buhran ve akabinde 1931 yılında 2. Cumhuriyet’in ilanının verdiği özgürlükçü ortamla beraber kooperatif sayısında ciddi bir artış yaşandı. Bir örnek vermek gerekirse, bu dönemde fazla yatırım gerektirmediği için hızla kurulabilen seramik fabrikalarının %90’ı kooperatifti. Hemen hemen her işçi mahallesinde tüketim, konut ve finans kooperatifleri bulunuyordu. Katalanlar anarşizmin en çok kabul gördüğü, yeşerdiği halklardan biri olarak bilinir.  Anarko-sendikalist hareketin örgütlediği 1919 grevi, önce bir ayaklanmaya dönüşmüş, Barselona ordu tarafından ablukaya alınsa da işçiler grevin sonunda, Kıta Avrupasında bir ilki, 8 saatlik işgünü hakkını kazanmıştı. 1930’lara geldiğimizde Barselona kentindeki 10 işçiden 6’sı bir anarşist örgüte üyeydi. Kimi örgütlerin pistolets (tabancalılar) denilen silahlı hücreleri de mevcuttu. 

Öte yandan Katalonya ve kooperatifçilik denince sol tahayyülde bu tarihsel arka plan akla gelse de, aslında 90’lardan itibaren tekrar canlanmaya başlayan ve hızla genişleyen dayanışma ekonomileri ağlarında tarihsel bilincin payı epey zayıf. Güncel Katalan DE’si, kendi pratiklerinin sol tarihle bağını yavaş yavaş kurdu. Çünkü 1939’da faşistlerin galip gelmesiyle başlayan ve geçiş dönemini de katarsak 44 sene süren falanjist Franco rejimi tüm dayanışma yapılarını yerle yeksan ederken hiyerarşik şekilde örgütlenmiş kendi sahte kooperatif ağını kurdu. Bu dönemde Barselona’da işçi sınıfının barınma sorunu çığ gibi büyüdüğü için, falanjist rejim sadece sıkı denetlediği yapı kooperatiflerine izin veriyordu. Ancak onlar da konutlar bitip tapular dağıtılınca işlevlerini yitiriyor, kullanım hakkı ya da ortak mülkiyet gibi ilkelere göre faaliyet göstermiyordu. 1970’lerde Francocu rejimin zayıflamasıyla beraber tek tük ilerici kooperatifler açılmaya başladı. Bunlardan en önemlisi ailelerin kurduğu Abacus kırtasiye ve eğitim malzemesi kooperatifiydi. Bugün bir milyonun üzerinde üyesi ve 47 büyük dükkânı bulunan Abacus’un ilk kuruluş amacı eğitim kurumlarında yasaklı Katalan dilinin devamlılığını sağlamaktı.     

Tekrara düşmek pahasına yineleyelim: 1980’lerden itibaren yeniden yeşeren dayanışma ekonomileri hareketinin dayanağı Katalonya’nın tarihsel anarşist hafızası değildi. Ancak, yüzlerce yıl ezilmiş bir halkın yatay örgütlenme kapasitesinin, toplumsal müşterek bilinçaltının, hızla yeniden örgütlenmede bir payı olduğunu teslim etmek lazım. Öte yandan ülkede 30 yıl gibi kısa bir sürede ayağa kalkan dayanışma ekonomileri bizim gibi konuda henüz rüşeym hâlinde pratiklere sahne olan coğrafyalar açısından ilham verici. An itibarıyla, Barselona kentinin GSH’sinin %6’sını, istihdamının ise yüzde 8’ini dayanışma ekonomileri üretiyor. Kısa bir hesapla şunu diyebiliriz: Eğer bu oran tüm Türkiye’ye yayılsaydı, 60-70 milyar dolarlık bir cari işlem hacminden bahsedecektik. 

Katalonya’da tüketici kooperatifleri de son 40 yılda büyük bir ivme kazandı. Türkiye’de tüketim kooperatifleri denince akla öncelikle gıda geliyor. Katalonya’da ise tüketim kooperatifleri eğitim, kültür, iletişim, yaşlı ve çocuk bakımı, su, enerji, telekomünikasyon ve mahalle festivallerine uzanan geniş bir yelpazede faaliyet gösteriyor.

Kooperatiflerin Ötesinde Bir Dayanışma Ekonomisi

Gerek Barselona’da gerekse Katalonya genelinde sadece kooperatifler değil, çok çeşitli dayanışma ekonomisi yapıları mevcut. Bazı örnekler verelim. Bağımsız kooperatiflerin, vakıfların, derneklerin, mahalle örgütlerinin, bireylerin beraber bina ettiği ateneu’lar (halkevleri) yaklaşık 150 yıllık geçmişe sahip bir gelenek. Halkevleri, Katalonya Özerk Yönetimi, belediyelerden de destek alıyor. Bunlardan bazıları kooperatif formunda örgütleniyor. Katalonya’da 121 örgütün ve binlerce bireyin bir araya gelmesiyle oluşmuş 10 büyük ateneu cooperatiu bulunuyor. Barselona’nın Sants ilçesinde mahalleliler tarafından “geri kazanılan”  devasa bir fabrikada yer alan ve 13 kooperatifin bir araya gelmesiyle kurulmuş Coopolis (Kooperatif Şehri) dayanışma ekonomilerinin genişlemesi için belediyeden de büyük bir maddi destek alıyor. Dayanışma ekonomisinin içinde hareket eden bir başka örgütlenme biçimi de emekçi birlikleri. Bunlar, sermayesinin %70’inden fazlası emekçiler tarafından idare edilen iktisadi teşekküller. Katalonya’ya özgü bir başka dayanışma ekonomisi modeli de engelliler için kurulmuş çalışma merkezleri, kooperatifler ve vakıflar. Bu yapılara bir örnek ise yaklaşık 300 zihinsel engelliye istihdam sağlayan, yoğurt, dondurma ve reçel üreten La Fageda Vakfı. Bölgenin küçük ölçekli balıkçılığı devam ettiren Balıkçı Birlikleri’nin tarihçesi de kapitalizm öncesi müşterek tekne ve ağlara sahip balıkçı topluluklarına kadar gidiyor. Barselona’nın mahallerinde 1980’lerde gençler arasında eroinin yayılmasıyla korkuya kapılan ailelerin kurduğu istihdam dernekleri ya da yine mahalle bazında faaliyet gösteren kooperatif ve dernekler de dayanışma ekonomilerinin diğer bazı unsurları.

Tüketimin Her Alanında Kooperatifler

Katalonya’da tüketici kooperatifleri de son 40 yılda büyük bir ivme kazandı. Türkiye’de tüketim kooperatifleri denince akla öncelikle gıda geliyor. Katalonya’da ise tüketim kooperatifleri eğitim, kültür, iletişim, yaşlı ve çocuk bakımı, su, enerji, telekomünikasyon ve mahalle festivallerine uzanan geniş bir yelpazede faaliyet gösteriyor. Birkaç örnek verelim. Eğer tekelci küresel bir şirketin telefon kartını kullanmak istemiyorsanız telekomünikasyon kooperatifi Som Connexió’nun kartından edinebilirsiniz. Evinizin elektriğini, kurulduğu 2010 yılından itibaren 70 bin haneye ulaşan yenilenebilir enerji kooperatifi Som Energia’dan tedarik edebilirsiniz. Çocuğunuz okul araç gereçlerini, dükkânlarında başka kooperatiflerin ürünlerini bulunduran Abacus’tan alabilir, mahalle festivalinizi mahalle kooperatifi ile beraber örgütleyebilir, nihayetinde mülkiyet değil, kullanım hakkına dayalı bir konut kooperatifinde oturabilirsiniz. An itibarıyla, yaklaşık 7,5 milyon nüfusa sahip Katalonya’da tüketim kooperatiflerinin 2 milyonunun biraz üzerinde ortağı bulunuyor.   

Kapitalist bir hesaplama yöntemine tekabül etse de Katalonya bölgesinin GSH’sinin en az %6’sının DE yapıları tarafından üretildiğini belirtmekte fayda var. Öte yandan mesele sadece üretilen değerin para cinsinden ifadesi değil. Tabana yayılmış DE yapıları, aynı zamanda hiyerarşiden belli ölçülerde azade, toplumsal hareketlerin yükselen değeri “yerel meclisçiliğe” açık, kuşaklararası uçurumu reddeden ve olası bir kalkışma anına zihinsel açıdan hazırlıklı insanlar da yaratıyor.

XES: Sosyal ve Dayanışmacı Ekonomi Ağı  

Katalonya’da 1990’larla beraber kooperatiflerin sayısı hızla artmaya başlarken, aynı dönemde dertleri sadece bir kooperatif kurmak olamayan, sol tahayyülün çeşitli alanlarda faaliyet gösteren kişi ve gruplar da DE’ye yönelmeye başlıyor. Anti-nükleer harekete ve NATO karşıtı gruplara mensup insanlar patronsuz bir ekonomik döngü yaratmak için kooperatifçiliğe ilgi gösteriyorlar. Örneğin  L’Apòstrof iletişim kooperatifi iki kişiyle kurulduktan sonra yavaş yavaş çoğalıyor ve bugün dayanışma ekonomisi ağlarının iletişim faaliyetini yerine getiren bir özellik kazanıyor. Ancak 1990’larda birçok farklı yapı ortaya çıkmış olsa da halen “dayanışma  ekonomileri” sözcüğü kullanılmıyor. İlerici kooperatifler yılın belli zamanlarında bir araya gelse de bu toplantılara katılanların sayısı 100’ü geçmiyor. 1999 yılı ise bir dönüm noktası. Porta Alegre’deki Dünya Sosyal Forumu’na katılan kooperatifçiler dünyanın dört bir köşesindeki faal dayanışma ekonomisi örneklerini öğreniyor. Sosyal Forum sonrası Katalonya’da dayanışma ekonomileri konusunda zihinsel bir sıçrama yaşanıyor. Foruma katılanlar Katalonya’ya dönünce Sosyal ve Dayanışmacı Ekonomi Ağı’nı (XES) kurup DE fikrini yaymaya koyuluyorlar. XES 2001 yılında yaklaşık yüz kişiyle kuruluyor. 2008 yılına kadar yavaş yavaş büyürken, ağın büyük kısmı kentin farklı mekanlarında farklı meseleler üzerine çalışan kooperatiflerden meydana geliyor.  Ancak  yerel bankalarla düzen partilerinin emlak ve kredi yolsuzluğuyla yarattığı 2008 krizi ile birlikte İspanya yerle yeksan oluyor. İlk sene yaklaşık üç milyon aile ev kredilerini ödeyemez duruma düşerken, gençler arasında işsizlik üç yıl içinde yüzde 50 sınırını aşıyor. İşçi mahallelerinde çocuklar arasında ciddi beslenme sorunları baş gösteriyor. 

Kooperatifçiliğin İvmelenmesi: XES ve ECOS

İşte yazının başında belirttiğimiz gibi, tam bu kriz ortamında, gırtlak sıkma politikalarında gaza basılırken kooperatifçiliğe olan ilgi hızla artmaya başlıyor. XES’e üye örgüt ve insan sayısı katlanıyor. Engelli vakıfları, işçi birlikleri, zaman bankası örgütleyicileri, göçmen dayanışma dernekleri ve daha nice örgütün katılmasıyla XES günümüzde yaklaşık 400 örgütü ve binlerce insanı kapsar hâle geliyor. 

Krizin kıyasıya hissedildiği 2011 yılında biraz bu genişlemenin verdiği cesaretle, biraz da İtalya’da benzerlerini yerinde ziyaret ettikleri için, XES üyeleri bir Dayanışmacı Sosyal Ekonomiler Fuarı (FESC) düzenlemeye karar veriyor. Böylece yaklaşık 100 örgütün katıldığı ilk FESC, Sant Andreu işçi ilçesinde, 19. yüzyıldan kalma devasa tekstil fabrikası Fabra i Coats’ta düzenleniyor. İlk fuarı, beklentinin üzerinde, yaklaşık 5-6 bin kişi ziyaret ediyor. Fuarın yedincisi geçtiğimiz Ekim ayında yapıldı. 10 binlerce kişi ve yaklaşık 400 örgüt katıldı.  

XES daha önce de bahsettiğimiz gibi içinde feminist örgütlerin, engelli vakıflarının, zaman bankasında bir araya gelenlerin, örgütlü göçmenlerin de yer aldığı bir ağ tipi örgütlenme. XES’in seçimle belirlenen beş kişiden oluşan koordinasyon kurulu, genel işleyişle ilgileniyor. Kurulda strateji tartışmaları yapılıyor. Feminist ekonomi nasıl hayata geçirilecek, ağ ekonomilerinin kuramı nasıl güncellenecek, dışarıyla ilişkiler nasıl düzenlenecek, bunlar konuşuluyor. Koordinasyon kurulunun toplantıları herkese açık. İsteyen tartışmalara katılabiliyor. En genel anlamda XES, “derneklerin dernekleştiği bir çatı” olarak tarif edilebilir.

Öte yandan XES içinde ekonomik faaliyetler yürüten ve “ikinci dereceden kooperatif” diye tanımlanan, 18 kooperatifin bir araya gelmesiyle oluşmuş kooperatif grubu ECOS da bulunuyor. ECOS’un şehrin merkezinde tüm kooperatiflerin yan yana çalıştığı iki büyük merkezi var. Bu merkezlerden sadece ECOS üyeleri ya da XES ağında yer alan yapılar değil, her iki örgüte üye olmayan insanlar da yararlanabiliyor. İspanyolcada dendiği gibi böylece “aşk sürtünerek ortaya çıkıyor.” 

Bir kooperatif ECOS’a üye olmak istiyorsa belli şartları yerine getirmek zorunda. Bunlardan ilki ilerici etik finans kuruluşları COOP57 ya da Fiare’ye belli ölçülerde sermaye yatırmak. Burada COOP57’ye bir parantez açmakta fayda var. 1986’da Brugera yayın grubunun kapanmasıyla işsiz kalan 80 işçi, üç yıl süren mücadele sonucu kazandıkları tazminatlarını sermaye yapıp etik finans kooperatifi COOP57’yi kuruyorlar. COOP57 geçmişte Endülüslü tarım işçilerinden Nicaragua’da Sandinista gerillalarına kadar çok geniş yelpazedeki gruplara finansal destek sağladı. 2008 krizi sonrası COOP57’nin katılımcı sayısı dört katına çıktı. COOP57’nin piyasanın altındaki  kredi faiz oranına genel meclis karar veriyor. Daha önemlisi, cinsiyet eşitliği, ekoloji gibi birçok kritere göre değerlendirdikleri yeni DE projelerine 300 bin euroya kadar yardım sağlıyorlar. Ayrıca projenin ayaklarının yere basması için proje sahipleriyle beraber altı ay boyunca ayrıntılı bir iş planı hazırlanıyor. ECOS’a üye olmak için sermayenizin belli bir bölümünü COOP57’ye yatırdıktan sonra ayrıca Balanç Social (Toplumsal Denge)  adı verilen, çevre, demokratik işleyiş, ekonomik eşitlik, cinsiyet eşitliği gibi birçok kriterin yer aldığı bir değerlendirmeye düzenli olarak tabi tutuluyorsunuz. 

ECOS üyesi birçok kooperatif “kâr amacı gütmüyor.” Ama bu gelecek planlaması yapmadıkları anlamına gelmiyor. Üyelerinin geçimini sağlamanın yanı sıra ortaya çıkan “ortak-artık değer”den şu üç konuya bütçe ayırıyorlar: Gelecekteki muhtemel krizlere karşı bir bütçe, kooperatifin altyapısının iyileştirilmesi, eğitim faaliyetleri için ikinci bir bütçe ve nihayetinde dayanışma ağının genişlemesi için üçüncü bir bütçe. 2008’de başlayan büyük durgunluk sırasında birçok kooperatif daha önce kenara koydukları fonlarla ayakta kaldı. Öte yandan üçüncü bütçe, yani dayanışma bütçesi iktisadi şartlardan dolayı çok genişleyemiyor. Ancak onu da bir projeyle ikame etmişler: LABCOOP, yani “kooperatif laboratuvarı.”  LABCOOP kooperatif kurmak isteyenlere bilâ-bedel eğitim veriyor. Bu eğitimlerin şöyle bir yararı var: İnsanlar, kooperatif kurmaya çok hevesli. Ancak heves kadar ciddi planlama ve bürokrasi bilgisi de isteyen bir uğraş kooperatifçilik. LABCOOP bu konularda destek sağlıyor, böylece projelerin ayakları yere daha sağlam basıyor. 

Şimdi ECOS üyesi kooperatiflerden bazılarını sıralayalım: Celobert (Açık Gökyüzü) kooperatifi mimarlık, mühendislik ve şehir planlama alanında çalışıyor. Eko-sosyal sorumluluk alanında danışmanlık hizmeti veriyor. L’Arç kooperatifi etik sigorta hizmetleri sağlıyor. Sostre Cívic (Yurttaş Çatısı) 500 ortağıyla kullanım hakkına dayalı konutlar inşaat eden bir yapı kooperatifi. Jamgo kooperatifi yazılım ve teknoloji alanında faaliyet gösteriyor. IACTA kooperatifi hukuki danışmanlık hizmeti veriyor. Eko-kurye ve temizlik kooperatifi TRÈVOL, 400  kadar kuruma hizmet sağlıyor. QUÈVIURE dağıtım kooperatifi ekolojik gıda, temizlik ve mutfak malzemeleri tedarik ediyor. Taze üye Bruna kooperatifi ise video ve film üretimiyle iştigal ediyor.   

Katalanlar tarihleri boyunca büyük güçler tarafından baskı görmüş bir halk. Bu da, en azından sol sözkonusu olduğunda, beraber hareket etme ve yatay örgütlenme geleneğini güçlendirmiş. XES’in ve ECOS’un yatay örgütlenme kabiliyetlerini biraz da buna bağlamak doğru olur. Diğer yandan Katalan dayanışma ekonomileri dikensiz gül bahçesi değil. Her praksis örneğinde gördüğümüz gibi ekonomik örgütlenme faaliyeti hayata geçirilirken karşıdaki devasa rakip yüzünden bazı ödünler veriliyor, kimi ilkeler kısmen uygulanıyor. Yine de şu tespiti yapmak yerinde olur: XES anbean “Balanç Social” testinin kapsamını genişletiyor. Eğitim ve araştırma faaliyetleriyle ilkelere olabildiğince yaklaşan bir praksis hayata geçirilmeye çalışılıyor.

PAMAPAM: Kooperatiflere Karne Veren Kooperatif 

Belki de bu devingen yaklaşımı en iyi yansıtan proje Pamapam (karış karış) online dayanışma ekonomileri haritası. Kendisi de bir kooperatif olan Pamapam Katalonya genelindeki DE örgütlerini, kooperatiflerini gezip genel işleyişlerine dair 15 kriter üzerinden değerlendiriyor. Tahmin edileceği üzere ekolojiden cinsiyet eşitliğine, karar verme mekanizmalarından ekonomik eşitliğe, şeffaflıktan serbest yazılım kullanımına uzanan bu kapsamlı kriterlerin hepsinden tam not almış bir kooperatif mevcut değil. Ama kriterler ideale yaklaşmak için sürekli bir çabayı teşvik ediyor. Zaten dayanışma ekonomileri de solun ufkundaki araçlardan sadece biri. Kapitalist sistemin tek bir Arşimet noktası olmadığı gibi, bizim de birden çok taktik ve stratejiyle hareket etmemiz elzem.

Bugün belki de dayanışma ekonomilerinin önemli amaçlarından biri  emek-değer kuramına uygun, temellerini emekçilerin örgütlenmesinde bulan bir üretim ekonomisi yaratmak. 2017 yılında İngiliz Parlamentosunda yapılan bir araştırmaya göre milletvekillerinin %85’i sterlinin İngiliz Merkez Bankası tarafından üretildiğini “zannediyor.” Zannediyor, çünkü ülkedeki paranın sadece %3‘ü basılı sterlinden oluşurken,  geri kalan %97’sini bankalar ve finans kuruluşları borç belgeleriyle yaratıyor. Finansal para üretim ekonomisinde sermaye, emek ve üretim arasındaki ilişki giderek kopuyor. Katalan kooperatifçiliği bu ilişkiyi “karış karış” tekrar tesis ederken kaçınılmaz yeni krizlerin eşiğinde emekçilere yaşam alanları açmaya devam ediyor.  

Ekonomik kriz dönemlerinde kooperatifçilik, dahası dayanışma ekonomileri (DE) tartışmaları ve pratikleri artar. Bu gözlem, kooperatifçiliğin ilkelerinin adının konduğu 1844 yılında açlıkla yüzleşen bir avuç işçi tarafından Manchester’da kurulan Rochdale Kooperatifi, Büyük Buhran’ın gölgesinde 1934’ten bu yana kullanılan tamamlayıcı-alternatif para birimi WIR, Arjantin’de 2001 ekonomik krizinin ardından sayıları 400’e ulaşan işgal fabrikaları ya da 2008 krizinin ardından Yunanistan ve İspanya’da pıtrak gibi çoğalan zaman bankaları ve kooperatifler için de geçerli. Kooperatifçilik “dayanışma ekonomileri” diye adlandırılan çok geniş bir faaliyet alanının bir parçası. Dayanışma ekonomisi, ekonomiyi, dahası hayatın yeniden üretimini içeren tüm insan faaliyetlerinin müşterek bir tahayyülü. Dolayısıyla üretimi, emeği, tüketimi, finansı, pazarın işleyişini ve geleceğin planlanmasını içeriyor. Hatta bugün birçok coğrafyada tartışılan, insanların sadece toplumun bir bileşeni oldukları, dolayısıyla onun yeniden üretiminde bir anne, hasta arkadaşına çorba yapan bir birey ya da dilin devamlılığını sağlayan bir varlık olarak katkı sağladıkları için “koşulsuz evrensel temel gelir” elde etmeyi hak ettiklerini savunan düşünce de dayanışma ekonomilerine dair bir tartışmayı barındırıyor. 

Bu yazıda önce Katalonya özelinde dayanışma ekonomilerini hem tarihsel hem de güncel açıdan ele alacağım. Sonrasında da DE yapıları içindeki en ilerici örneklerden birine, XES’e (Sosyal Dayanışmacı Ekonomi Ağı) bakacağım.

Dayanışma Ekonomilerinin İlkeleri

İlerici Katalan kooperatifleri dayanışma ekonomilerini  dört ilke üzerinden tanımlıyor. Bu ilkeleri XES’in kanaat önderlerinden, Katalonya’nın en eski iletişim kooperatifi l’Apostrof’un kurucularından Jordi Garcia Jane’den alıntılayarak özetleyelim. 

Yüzlerce yıl ezilmiş bir halkın yatay örgütlenme kapasitesinin, toplumsal müşterek bilinçaltının, hızla yeniden örgütlenmede bir payı olduğunu teslim etmek lazım.

Dayanışma ekonomisi ilkin kâr etmeyi değil, insanların ihtiyaçlarını temin ve arzularını tatmin etmeyi amaçlar. Bu, ortaya finansal açıdan ortak bir değer çıkmayacağı anlamına gelmez. Ancak çıkan değer, gerek kooperatifin devamlılığı, gerekse DE ağlarının yayılması ve toplumsal gelişim adına kullanılır. İkincisi dayanışma yapıları, en azından kritik kararlarda “bir üye bir oy ilkesi”ni, yani doğrudan demokrasiyi uygular. Az üyeye sahip kooperatiflerde tüm kararlar doğrudan demokrasiyle verilebilir. Mondragon gibi yaklaşık 40 bin üyeli devasa kooperatif federasyonlarında ise ancak önemli kararlar müşterek alınır. Üçüncüsü, dayanışma ekonomileri toplum adına sorumluluk almayı taahhüt eder. Bu basitçe çevre, ekoloji, cinsiyet eşitliği gibi meselelerde etik ilkelere riayet etmek olabileceği gibi, toplumun DE vasıtasıyla radikal, devrimsel bir dönüşümünü de hedefleyebilir. İlkine örnek olarak Katalonya’daki, yaklaşık yarım milyar dolar cari işlem hacmine sahip, kırtasiyecilik, yaşlı bakımı, engellilerin istihdamı ve kreş gibi alanlarda çalışan Clade Grubu verilebilir. İkincisine örnek ise az sonra bahsedeceğimiz XES. Dördüncü ilkeyi de “herhangi bir iktidarda talimat almadan faaliyet göstermek,” belli ölçüde bir otonomiye sahip olmak olarak özetleyebiliriz. Ancak bu devletten ya da yerel yönetimden kaynak almamak anlamına gelmiyor. O kaynağı aldığınızda iç işleyişinize, üretiminize, hayatı tekrar örgütleme biçiminize o yapıların karışmaması anlamına geliyor. Bu dört ilkeyi belli ölçüde beraberce uyguladığınızda DE’ye doğru yöneliyoruz. Öte yandan ilkelerin ve içinde bulunduğumuz  kapitalist gerçekliğin her daim çatıştığını, dayanışma ekonomilerinin ödün ve yaratıcılık, yeni araçlar icat etmek ve sınırlarını tanımak arasında gidip gelen sürekli bir faaliyet olduğunu göz ardı etmemek gerekiyor. Katalanlar bir ölçüde bunu başarıyla gerçekleştiriyorlar.

Katalonya’nın Kooperatifçilik Mazisi

Barselona’da 1830’lardan itibaren çok hızlı bir sanayileşme yaşandı. 19. yüzyılın ikinci yarısında kente, özellikle de Poble Nou ilçesine “Avrupa’nın Manchester’i” deniyordu. Kooperatifçilik tam da bu dönemde ilk filizlerini verdi. 1864 yılında kurulan Obrera Mataronense seramik kooperatifi ilk örneklerden biriydi. Ancak finansal zorluklar, devletin kooperatifçilikle ilgilenmemesi, sendikaların kooperatif kurmaya soğuk bakması gibi nedenlerle DE’de tedrici bir gelişme yaşandı. 1929’da başlayan Büyük Buhran ve akabinde 1931 yılında 2. Cumhuriyet’in ilanının verdiği özgürlükçü ortamla beraber kooperatif sayısında ciddi bir artış yaşandı. Bir örnek vermek gerekirse, bu dönemde fazla yatırım gerektirmediği için hızla kurulabilen seramik fabrikalarının %90’ı kooperatifti. Hemen hemen her işçi mahallesinde tüketim, konut ve finans kooperatifleri bulunuyordu. Katalanlar anarşizmin en çok kabul gördüğü, yeşerdiği halklardan biri olarak bilinir.  Anarko-sendikalist hareketin örgütlediği 1919 grevi, önce bir ayaklanmaya dönüşmüş, Barselona ordu tarafından ablukaya alınsa da işçiler grevin sonunda, Kıta Avrupasında bir ilki, 8 saatlik işgünü hakkını kazanmıştı. 1930’lara geldiğimizde Barselona kentindeki 10 işçiden 6’sı bir anarşist örgüte üyeydi. Kimi örgütlerin pistolets (tabancalılar) denilen silahlı hücreleri de mevcuttu. 

Öte yandan Katalonya ve kooperatifçilik denince sol tahayyülde bu tarihsel arka plan akla gelse de, aslında 90’lardan itibaren tekrar canlanmaya başlayan ve hızla genişleyen dayanışma ekonomileri ağlarında tarihsel bilincin payı epey zayıf. Güncel Katalan DE’si, kendi pratiklerinin sol tarihle bağını yavaş yavaş kurdu. Çünkü 1939’da faşistlerin galip gelmesiyle başlayan ve geçiş dönemini de katarsak 44 sene süren falanjist Franco rejimi tüm dayanışma yapılarını yerle yeksan ederken hiyerarşik şekilde örgütlenmiş kendi sahte kooperatif ağını kurdu. Bu dönemde Barselona’da işçi sınıfının barınma sorunu çığ gibi büyüdüğü için, falanjist rejim sadece sıkı denetlediği yapı kooperatiflerine izin veriyordu. Ancak onlar da konutlar bitip tapular dağıtılınca işlevlerini yitiriyor, kullanım hakkı ya da ortak mülkiyet gibi ilkelere göre faaliyet göstermiyordu. 1970’lerde Francocu rejimin zayıflamasıyla beraber tek tük ilerici kooperatifler açılmaya başladı. Bunlardan en önemlisi ailelerin kurduğu Abacus kırtasiye ve eğitim malzemesi kooperatifiydi. Bugün bir milyonun üzerinde üyesi ve 47 büyük dükkânı bulunan Abacus’un ilk kuruluş amacı eğitim kurumlarında yasaklı Katalan dilinin devamlılığını sağlamaktı.     

Tekrara düşmek pahasına yineleyelim: 1980’lerden itibaren yeniden yeşeren dayanışma ekonomileri hareketinin dayanağı Katalonya’nın tarihsel anarşist hafızası değildi. Ancak, yüzlerce yıl ezilmiş bir halkın yatay örgütlenme kapasitesinin, toplumsal müşterek bilinçaltının, hızla yeniden örgütlenmede bir payı olduğunu teslim etmek lazım. Öte yandan ülkede 30 yıl gibi kısa bir sürede ayağa kalkan dayanışma ekonomileri bizim gibi konuda henüz rüşeym hâlinde pratiklere sahne olan coğrafyalar açısından ilham verici. An itibarıyla, Barselona kentinin GSH’sinin %6’sını, istihdamının ise yüzde 8’ini dayanışma ekonomileri üretiyor. Kısa bir hesapla şunu diyebiliriz: Eğer bu oran tüm Türkiye’ye yayılsaydı, 60-70 milyar dolarlık bir cari işlem hacminden bahsedecektik. 

Katalonya’da tüketici kooperatifleri de son 40 yılda büyük bir ivme kazandı. Türkiye’de tüketim kooperatifleri denince akla öncelikle gıda geliyor. Katalonya’da ise tüketim kooperatifleri eğitim, kültür, iletişim, yaşlı ve çocuk bakımı, su, enerji, telekomünikasyon ve mahalle festivallerine uzanan geniş bir yelpazede faaliyet gösteriyor.

Kooperatiflerin Ötesinde Bir Dayanışma Ekonomisi

Gerek Barselona’da gerekse Katalonya genelinde sadece kooperatifler değil, çok çeşitli dayanışma ekonomisi yapıları mevcut. Bazı örnekler verelim. Bağımsız kooperatiflerin, vakıfların, derneklerin, mahalle örgütlerinin, bireylerin beraber bina ettiği ateneu’lar (halkevleri) yaklaşık 150 yıllık geçmişe sahip bir gelenek. Halkevleri, Katalonya Özerk Yönetimi, belediyelerden de destek alıyor. Bunlardan bazıları kooperatif formunda örgütleniyor. Katalonya’da 121 örgütün ve binlerce bireyin bir araya gelmesiyle oluşmuş 10 büyük ateneu cooperatiu bulunuyor. Barselona’nın Sants ilçesinde mahalleliler tarafından “geri kazanılan”  devasa bir fabrikada yer alan ve 13 kooperatifin bir araya gelmesiyle kurulmuş Coopolis (Kooperatif Şehri) dayanışma ekonomilerinin genişlemesi için belediyeden de büyük bir maddi destek alıyor. Dayanışma ekonomisinin içinde hareket eden bir başka örgütlenme biçimi de emekçi birlikleri. Bunlar, sermayesinin %70’inden fazlası emekçiler tarafından idare edilen iktisadi teşekküller. Katalonya’ya özgü bir başka dayanışma ekonomisi modeli de engelliler için kurulmuş çalışma merkezleri, kooperatifler ve vakıflar. Bu yapılara bir örnek ise yaklaşık 300 zihinsel engelliye istihdam sağlayan, yoğurt, dondurma ve reçel üreten La Fageda Vakfı. Bölgenin küçük ölçekli balıkçılığı devam ettiren Balıkçı Birlikleri’nin tarihçesi de kapitalizm öncesi müşterek tekne ve ağlara sahip balıkçı topluluklarına kadar gidiyor. Barselona’nın mahallerinde 1980’lerde gençler arasında eroinin yayılmasıyla korkuya kapılan ailelerin kurduğu istihdam dernekleri ya da yine mahalle bazında faaliyet gösteren kooperatif ve dernekler de dayanışma ekonomilerinin diğer bazı unsurları.

Tüketimin Her Alanında Kooperatifler

Katalonya’da tüketici kooperatifleri de son 40 yılda büyük bir ivme kazandı. Türkiye’de tüketim kooperatifleri denince akla öncelikle gıda geliyor. Katalonya’da ise tüketim kooperatifleri eğitim, kültür, iletişim, yaşlı ve çocuk bakımı, su, enerji, telekomünikasyon ve mahalle festivallerine uzanan geniş bir yelpazede faaliyet gösteriyor. Birkaç örnek verelim. Eğer tekelci küresel bir şirketin telefon kartını kullanmak istemiyorsanız telekomünikasyon kooperatifi Som Connexió’nun kartından edinebilirsiniz. Evinizin elektriğini, kurulduğu 2010 yılından itibaren 70 bin haneye ulaşan yenilenebilir enerji kooperatifi Som Energia’dan tedarik edebilirsiniz. Çocuğunuz okul araç gereçlerini, dükkânlarında başka kooperatiflerin ürünlerini bulunduran Abacus’tan alabilir, mahalle festivalinizi mahalle kooperatifi ile beraber örgütleyebilir, nihayetinde mülkiyet değil, kullanım hakkına dayalı bir konut kooperatifinde oturabilirsiniz. An itibarıyla, yaklaşık 7,5 milyon nüfusa sahip Katalonya’da tüketim kooperatiflerinin 2 milyonunun biraz üzerinde ortağı bulunuyor.   

Kapitalist bir hesaplama yöntemine tekabül etse de Katalonya bölgesinin GSH’sinin en az %6’sının DE yapıları tarafından üretildiğini belirtmekte fayda var. Öte yandan mesele sadece üretilen değerin para cinsinden ifadesi değil. Tabana yayılmış DE yapıları, aynı zamanda hiyerarşiden belli ölçülerde azade, toplumsal hareketlerin yükselen değeri “yerel meclisçiliğe” açık, kuşaklararası uçurumu reddeden ve olası bir kalkışma anına zihinsel açıdan hazırlıklı insanlar da yaratıyor.

XES: Sosyal ve Dayanışmacı Ekonomi Ağı  

Katalonya’da 1990’larla beraber kooperatiflerin sayısı hızla artmaya başlarken, aynı dönemde dertleri sadece bir kooperatif kurmak olamayan, sol tahayyülün çeşitli alanlarda faaliyet gösteren kişi ve gruplar da DE’ye yönelmeye başlıyor. Anti-nükleer harekete ve NATO karşıtı gruplara mensup insanlar patronsuz bir ekonomik döngü yaratmak için kooperatifçiliğe ilgi gösteriyorlar. Örneğin  L’Apòstrof iletişim kooperatifi iki kişiyle kurulduktan sonra yavaş yavaş çoğalıyor ve bugün dayanışma ekonomisi ağlarının iletişim faaliyetini yerine getiren bir özellik kazanıyor. Ancak 1990’larda birçok farklı yapı ortaya çıkmış olsa da halen “dayanışma  ekonomileri” sözcüğü kullanılmıyor. İlerici kooperatifler yılın belli zamanlarında bir araya gelse de bu toplantılara katılanların sayısı 100’ü geçmiyor. 1999 yılı ise bir dönüm noktası. Porta Alegre’deki Dünya Sosyal Forumu’na katılan kooperatifçiler dünyanın dört bir köşesindeki faal dayanışma ekonomisi örneklerini öğreniyor. Sosyal Forum sonrası Katalonya’da dayanışma ekonomileri konusunda zihinsel bir sıçrama yaşanıyor. Foruma katılanlar Katalonya’ya dönünce Sosyal ve Dayanışmacı Ekonomi Ağı’nı (XES) kurup DE fikrini yaymaya koyuluyorlar. XES 2001 yılında yaklaşık yüz kişiyle kuruluyor. 2008 yılına kadar yavaş yavaş büyürken, ağın büyük kısmı kentin farklı mekanlarında farklı meseleler üzerine çalışan kooperatiflerden meydana geliyor.  Ancak  yerel bankalarla düzen partilerinin emlak ve kredi yolsuzluğuyla yarattığı 2008 krizi ile birlikte İspanya yerle yeksan oluyor. İlk sene yaklaşık üç milyon aile ev kredilerini ödeyemez duruma düşerken, gençler arasında işsizlik üç yıl içinde yüzde 50 sınırını aşıyor. İşçi mahallelerinde çocuklar arasında ciddi beslenme sorunları baş gösteriyor. 

Kooperatifçiliğin İvmelenmesi: XES ve ECOS

İşte yazının başında belirttiğimiz gibi, tam bu kriz ortamında, gırtlak sıkma politikalarında gaza basılırken kooperatifçiliğe olan ilgi hızla artmaya başlıyor. XES’e üye örgüt ve insan sayısı katlanıyor. Engelli vakıfları, işçi birlikleri, zaman bankası örgütleyicileri, göçmen dayanışma dernekleri ve daha nice örgütün katılmasıyla XES günümüzde yaklaşık 400 örgütü ve binlerce insanı kapsar hâle geliyor. 

Krizin kıyasıya hissedildiği 2011 yılında biraz bu genişlemenin verdiği cesaretle, biraz da İtalya’da benzerlerini yerinde ziyaret ettikleri için, XES üyeleri bir Dayanışmacı Sosyal Ekonomiler Fuarı (FESC) düzenlemeye karar veriyor. Böylece yaklaşık 100 örgütün katıldığı ilk FESC, Sant Andreu işçi ilçesinde, 19. yüzyıldan kalma devasa tekstil fabrikası Fabra i Coats’ta düzenleniyor. İlk fuarı, beklentinin üzerinde, yaklaşık 5-6 bin kişi ziyaret ediyor. Fuarın yedincisi geçtiğimiz Ekim ayında yapıldı. 10 binlerce kişi ve yaklaşık 400 örgüt katıldı.  

XES daha önce de bahsettiğimiz gibi içinde feminist örgütlerin, engelli vakıflarının, zaman bankasında bir araya gelenlerin, örgütlü göçmenlerin de yer aldığı bir ağ tipi örgütlenme. XES’in seçimle belirlenen beş kişiden oluşan koordinasyon kurulu, genel işleyişle ilgileniyor. Kurulda strateji tartışmaları yapılıyor. Feminist ekonomi nasıl hayata geçirilecek, ağ ekonomilerinin kuramı nasıl güncellenecek, dışarıyla ilişkiler nasıl düzenlenecek, bunlar konuşuluyor. Koordinasyon kurulunun toplantıları herkese açık. İsteyen tartışmalara katılabiliyor. En genel anlamda XES, “derneklerin dernekleştiği bir çatı” olarak tarif edilebilir.

Öte yandan XES içinde ekonomik faaliyetler yürüten ve “ikinci dereceden kooperatif” diye tanımlanan, 18 kooperatifin bir araya gelmesiyle oluşmuş kooperatif grubu ECOS da bulunuyor. ECOS’un şehrin merkezinde tüm kooperatiflerin yan yana çalıştığı iki büyük merkezi var. Bu merkezlerden sadece ECOS üyeleri ya da XES ağında yer alan yapılar değil, her iki örgüte üye olmayan insanlar da yararlanabiliyor. İspanyolcada dendiği gibi böylece “aşk sürtünerek ortaya çıkıyor.” 

Bir kooperatif ECOS’a üye olmak istiyorsa belli şartları yerine getirmek zorunda. Bunlardan ilki ilerici etik finans kuruluşları COOP57 ya da Fiare’ye belli ölçülerde sermaye yatırmak. Burada COOP57’ye bir parantez açmakta fayda var. 1986’da Brugera yayın grubunun kapanmasıyla işsiz kalan 80 işçi, üç yıl süren mücadele sonucu kazandıkları tazminatlarını sermaye yapıp etik finans kooperatifi COOP57’yi kuruyorlar. COOP57 geçmişte Endülüslü tarım işçilerinden Nicaragua’da Sandinista gerillalarına kadar çok geniş yelpazedeki gruplara finansal destek sağladı. 2008 krizi sonrası COOP57’nin katılımcı sayısı dört katına çıktı. COOP57’nin piyasanın altındaki  kredi faiz oranına genel meclis karar veriyor. Daha önemlisi, cinsiyet eşitliği, ekoloji gibi birçok kritere göre değerlendirdikleri yeni DE projelerine 300 bin euroya kadar yardım sağlıyorlar. Ayrıca projenin ayaklarının yere basması için proje sahipleriyle beraber altı ay boyunca ayrıntılı bir iş planı hazırlanıyor. ECOS’a üye olmak için sermayenizin belli bir bölümünü COOP57’ye yatırdıktan sonra ayrıca Balanç Social (Toplumsal Denge)  adı verilen, çevre, demokratik işleyiş, ekonomik eşitlik, cinsiyet eşitliği gibi birçok kriterin yer aldığı bir değerlendirmeye düzenli olarak tabi tutuluyorsunuz. 

ECOS üyesi birçok kooperatif “kâr amacı gütmüyor.” Ama bu gelecek planlaması yapmadıkları anlamına gelmiyor. Üyelerinin geçimini sağlamanın yanı sıra ortaya çıkan “ortak-artık değer”den şu üç konuya bütçe ayırıyorlar: Gelecekteki muhtemel krizlere karşı bir bütçe, kooperatifin altyapısının iyileştirilmesi, eğitim faaliyetleri için ikinci bir bütçe ve nihayetinde dayanışma ağının genişlemesi için üçüncü bir bütçe. 2008’de başlayan büyük durgunluk sırasında birçok kooperatif daha önce kenara koydukları fonlarla ayakta kaldı. Öte yandan üçüncü bütçe, yani dayanışma bütçesi iktisadi şartlardan dolayı çok genişleyemiyor. Ancak onu da bir projeyle ikame etmişler: LABCOOP, yani “kooperatif laboratuvarı.”  LABCOOP kooperatif kurmak isteyenlere bilâ-bedel eğitim veriyor. Bu eğitimlerin şöyle bir yararı var: İnsanlar, kooperatif kurmaya çok hevesli. Ancak heves kadar ciddi planlama ve bürokrasi bilgisi de isteyen bir uğraş kooperatifçilik. LABCOOP bu konularda destek sağlıyor, böylece projelerin ayakları yere daha sağlam basıyor. 

Şimdi ECOS üyesi kooperatiflerden bazılarını sıralayalım: Celobert (Açık Gökyüzü) kooperatifi mimarlık, mühendislik ve şehir planlama alanında çalışıyor. Eko-sosyal sorumluluk alanında danışmanlık hizmeti veriyor. L’Arç kooperatifi etik sigorta hizmetleri sağlıyor. Sostre Cívic (Yurttaş Çatısı) 500 ortağıyla kullanım hakkına dayalı konutlar inşaat eden bir yapı kooperatifi. Jamgo kooperatifi yazılım ve teknoloji alanında faaliyet gösteriyor. IACTA kooperatifi hukuki danışmanlık hizmeti veriyor. Eko-kurye ve temizlik kooperatifi TRÈVOL, 400  kadar kuruma hizmet sağlıyor. QUÈVIURE dağıtım kooperatifi ekolojik gıda, temizlik ve mutfak malzemeleri tedarik ediyor. Taze üye Bruna kooperatifi ise video ve film üretimiyle iştigal ediyor.   

Katalanlar tarihleri boyunca büyük güçler tarafından baskı görmüş bir halk. Bu da, en azından sol sözkonusu olduğunda, beraber hareket etme ve yatay örgütlenme geleneğini güçlendirmiş. XES’in ve ECOS’un yatay örgütlenme kabiliyetlerini biraz da buna bağlamak doğru olur. Diğer yandan Katalan dayanışma ekonomileri dikensiz gül bahçesi değil. Her praksis örneğinde gördüğümüz gibi ekonomik örgütlenme faaliyeti hayata geçirilirken karşıdaki devasa rakip yüzünden bazı ödünler veriliyor, kimi ilkeler kısmen uygulanıyor. Yine de şu tespiti yapmak yerinde olur: XES anbean “Balanç Social” testinin kapsamını genişletiyor. Eğitim ve araştırma faaliyetleriyle ilkelere olabildiğince yaklaşan bir praksis hayata geçirilmeye çalışılıyor.

PAMAPAM: Kooperatiflere Karne Veren Kooperatif 

Belki de bu devingen yaklaşımı en iyi yansıtan proje Pamapam (karış karış) online dayanışma ekonomileri haritası. Kendisi de bir kooperatif olan Pamapam Katalonya genelindeki DE örgütlerini, kooperatiflerini gezip genel işleyişlerine dair 15 kriter üzerinden değerlendiriyor. Tahmin edileceği üzere ekolojiden cinsiyet eşitliğine, karar verme mekanizmalarından ekonomik eşitliğe, şeffaflıktan serbest yazılım kullanımına uzanan bu kapsamlı kriterlerin hepsinden tam not almış bir kooperatif mevcut değil. Ama kriterler ideale yaklaşmak için sürekli bir çabayı teşvik ediyor. Zaten dayanışma ekonomileri de solun ufkundaki araçlardan sadece biri. Kapitalist sistemin tek bir Arşimet noktası olmadığı gibi, bizim de birden çok taktik ve stratejiyle hareket etmemiz elzem.

Bugün belki de dayanışma ekonomilerinin önemli amaçlarından biri  emek-değer kuramına uygun, temellerini emekçilerin örgütlenmesinde bulan bir üretim ekonomisi yaratmak. 2017 yılında İngiliz Parlamentosunda yapılan bir araştırmaya göre milletvekillerinin %85’i sterlinin İngiliz Merkez Bankası tarafından üretildiğini “zannediyor.” Zannediyor, çünkü ülkedeki paranın sadece %3‘ü basılı sterlinden oluşurken,  geri kalan %97’sini bankalar ve finans kuruluşları borç belgeleriyle yaratıyor. Finansal para üretim ekonomisinde sermaye, emek ve üretim arasındaki ilişki giderek kopuyor. Katalan kooperatifçiliği bu ilişkiyi “karış karış” tekrar tesis ederken kaçınılmaz yeni krizlerin eşiğinde emekçilere yaşam alanları açmaya devam ediyor.  

DÖN