Beyoğlu 19. yüzyılda canlı bir kent yaşamının sosyo-kültürel merkezi olan kozmopolit mekânlardan biriydi. O dönemlerde Galatasaray ile Taksim arasının gelişmesi, tüccarları, bankerleri ve kozmopolit bir çevreye yerleşmek isteyen zenginleri Beyoğlu’na çekmiştir. 20. yüzyılın başında ilk elektrikli tramvayın yapılmasıyla Beyoğlu daha fazla önem kazanmıştır. Bu dönemde çağdaş yapıların yapılmasıyla Beyoğlu’nda yeni semtler ortaya çıkmıştır. Cumhuriyet döneminde Beyoğlu 1950’lere kadar gayrimüslim nüfusun yaşadığı bir bölge iken, 1955’te 6-7 Eylül Olayları sebebiyle gayrimüslim nüfusun yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalması, diğer yandan kırdan kente göçle yaşanan hızlı kentleşme sebebiyle Beyoğlu’nda çarpıcı bir nüfus değişimi yaşanmıştır. Beyoğlu’nun nüfusu 1950 yılında 279.238 iken, Rumların göç etmek zorunda kalmasıyla 1955 yılında 208.138 olmuştur. Beş yıl sonra, 1960 yılında nüfusun yükselerek 216.425 olması bölgeye yoğun göçü göstermektedir.1
Bu yazıda amaçlanan, 60’larda Beyoğlu’na göçle oluşan toplumsal çeşitliliğin hafızasını burada kurulan hemşeri dernekleri üzerinden okumak, Anadolu’nun farklı şehirlerinden İstanbul’a göç etmiş ve Beyoğlu bölgesinde yoğunlaşan, özellikle Dolapdere, Kasımpaşa, Tarlabaşı gibi bölgelerde kümelenen göçmenlerin hemşeri dernekleri aracılığıyla eğitim, kültür ve ekonomik anlamdaki bir aradalıklarının nasıl işlediğini incelemektir. Bu yazı için Beyoğlu ilçesinde faaliyet gösteren ve Türkiye’nin üç ayrı bölgesinden yerleşenlerin kurduğu üç ayrı hemşeri derneğinden dernek yöneticisi ve üyesi ile görüşmeler yapılmıştır. Bunlar, 1952 yılında kurulmuş olan Divriği Kültür Derneği, 1959 yılında kurulan Giresun İli Alucra Çamlıyayla Köyü Sosyal Yardımlaşma, Eğitim, Kültür ve Güzelleştirme Derneği, 2013 yılında Kurulan Mardin İli Dargeçit İlçesi Deyvan Beldesi Eğitim, Kültür, Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği’dir.
Büyük şehirlere göç etmiş veya göç etmek zorunda kalmış bireylerin memleketlerinin adını vererek kurdukları dernekler, bir yandan kentle uyumlaşmaları ve yalnızlık hislerinin giderilmesini, kentte kendilerine yer açmayı sağlarken diğer yandan toplumsal hafızayı canlı tutuyor. Topluluklar, hemşeri dernekleri üzerinden bir dayanışma ağı oluştururken kültürlerini korumaya ve yaşatmaya da çalışıyor.
Hemşerilik sosyolojik anlamda, çoğunlukla aynı mahalleden, aynı semtten, aynı köyden, aynı ilçeden, aynı ilden, aynı bölgeden hatta kimi zaman aynı ülkeden olan insanların birbirlerini tanımlamak ve aralarındaki yakınlığı belirtmek için kullandığı, akrabalık ile arkadaşlık arasındaki noktada olan terimdir.2 Göçmenler ihtiyaç duyduğu güven ortamını sağlamak, topluluklarında alışık oldukları dayanışmacı yapıyı kentte de devam ettirmek için yoğunlukla aynı ilçe veya aynı semte yerleşmeyi tercih ederler. Böylelikle o bölgelerde kümeleşme başlar ve genel olarak da dernekler bu kümelenmenin yoğun olduğu alanlarda kurulur. Örneğin bugün İstanbul’da yoğun göçün ve kümeleşmenin olduğu Bağcılar’da 486, Esenyurt’ta 345, Sultangazi’de 274 ve Beyoğlu’nda ise toplamda 203 tane hemşeri derneği bulunmaktadır.3
Adları bazen bir köy, bazen ilçe, bazen de il adı olan bu dernekler, göçmenlerin geldikleri kentte iş, konut ve sosyal güvenlik ihtiyacını karşılamaya yönelik bilgi ve kaynak eksikliği gibi sorunlarla baş etme stratejilerini geliştirmenin, geldikleri yere duydukları özlemi, gurbet duygusunu paylaşarak dayanışma kurmanın yolu olmuştur.4
Derneğin kurulmasının temel amaçlarından biri geldikleri yeri unutmamak, yeni gelenlerle dayanışma içinde olmak ve onları aralarına dahil etmektir.
Dernek üyeleri ve yöneticileriyle yapılan görüşmelerden elde edilen bulgular ışığında söyleyebiliriz ki köyde veya ilçede oluşan organik ilişkilerin de etkisiyle insanların bir araya gelmesi daha kolaydır. Şehir yaşamında kolayca bir araya gelmenin zorluğuna çözüm olmak için dernekler, İstanbul’da bulunan büyük toplantı salonlarını kiralayarak etkinlikler düzenlemekteler. Örneğin Divriği Derneği her sene pilav gecesi düzenlerken, Alucralılar kendi yöresel yemekleri olan keşkek gecesi düzenliyorlar. İletişimlerini ise kısa mesaj sistemi üzerinden hızlı bir şekilde sağlıyorlar. Herhangi bir cenaze, hasta veya kötü bir haber hemen duyuluyor ve kısa süre içinde bir araya gelebiliyorlar. Her ailenin tüm bireylerini bir araya getirmek zor olduğundan büyük ailelerden temsilci seçerek o kişinin katılmasını sağlıyorlar. Mardinliler bu tür büyük ailelere “Aşir” diyorlar ve her aşirin bir temsilcisi oluyor.
Beyoğlu’na bazı dönemlerde yoğun göçler olmuş ve insanlar şehre gelerek ekonomik ve kültürel sermayelerini ve sosyal ağlarını kurmaya çalışmışlardır. Daha sonra gelen yakınlarına da bu ağları aktarmışlardır.5 Sosyal ve ekonomik sermayesini artıran kişiler ise gecekondu bölgesinden daha refah bölgelere geçerken mahallenin yapısını bozmamak amacıyla evini her zaman bir tanıdığa, hemşerisine bırakmıştır. Dernekler bu aktarımın gerçekleşmesinde daima aracı olmuştur. Bu anlamda mahalle onlar için korunmak amacıyla etrafına duvarlar ören, yabancıların sokulmadığı bir sığınma mekânı, yani kapalı bir alan özelliği taşımaktadır.6 Gecekondu bölgeleri geçici mekânlar değildir. Yüz yüze güven ilişkilerinin alanıdır.7 Görüştüğüm derneklere üye olan kişilerden şehre ilk gelenlerin çoğunluğu genellikle Dolapdere, Kasımpaşa, Tarlabaşı’na yerleşmiş, daha sonradan gelenleri de mahallelerine alarak bir arada yaşamaya çalışmışlar. Bu sebepten, dernekler de Beyoğlu bölgesinde kurulmuş. Örneğin Mardin’den ilk gelenler Beyoğlu bölgesine yerleşmiş ve tekstil işinde çalışmış. Sonradan gelen kişilerle birlikte tekstilde dayanışmayla çalışmışlar. Diğer taraftan Giresun Alucra Çamlıyaylalılar ise elektrik işi ve elektrik kablosu üretim ve satış işiyle ilgilenmekteler. Elektrikle alakalı herhangi bir ihtiyaç olduğunda hemşerileriyle alışveriş yapmaktalar. Sivas Divriğililer ise daha çok işinsanı olarak kendilerini anıyor ve herhangi bir dayanışma ihtiyacında birbirlerini maddi olarak destekliyorlar.
“Hangi Dağ Efkârlıysa Oradayız”
Bu sloganla Divriği Kültür Derneği sadece hemşerileriyle değil, kendilerine dahil olmak isteyenlerle bir arada olabileceklerini söylüyor ve bunu duyurmak istiyorlar. KHK ile ihraç edilen bir öğretmenin ses sanatçısı olan eşinin pilav gecesinde sahne alması sağlanarak desteklenmesi, bir dönem kendisine bütün kapıların kapandığı tiyatrocu Füsun Demirel’in Divriği Kültür Derneği’nin konferans salonunda sahneye çıkmasının sağlanması gibi örnekler bu sloganın karşılığını veriyor.
Dernek çevresindeki hemşeriler arasında ekonomik dayanışma da bulunuyor. Bu dayanışma “birbiriyle iş yapma”, “yabancıya mecbur kalmadıkça iş götürmemek” anlamına geliyor. İş ilanlarını dernek web sayfalarında veya derneğin Facebook sayfasında yayınlıyorlar. Örneğin Giresun İli Alucra Çamlıyayla Köyü Sosyal Yardımlaşma, Eğitim, Kültür ve Güzelleştirme Derneği üyelerinin iş ilanlarını dernek salonuna asmalarını teşvik ediyor. Bu da üyelerin derneğe gelip gitme motivasyonunu sağlayan bir faktör oluyor.
Gençlik kurulları, gençlere yönelik atölyeler, burslar
Bu derneklerin önemli bir işlevi de eğitim alanında. Eğitimin bu tür dernekler için iki rolü var. İlki, gençleri eğitime teşvik etmede bir aracı ve dayanışmacı rolü. Çünkü Anadolu’dan gelmiş çoğu ailenin ortak kaygısı gençleri İstanbul’daki “tehlikeli olaylardan” korumak ve “suça bulaşmalarını” engelleyebilmek. Bu nedenle, görüştüğüm bütün derneklerin Gençlik Kurulu bulunuyor ve genel olarak hemen hemen hepsi öğrencilerine burs desteği veriyor. Eğitimin dernekler için ikinci işlevi ise gençlerin dernekten haberdar olmasını ve derneğe bağlanmasını sağlamak. Gençler burs aldığı yerle ilişki kurmuş oluyor. Bazıları derneğe ilk gelişlerinin kurslardan yararlanmak amacıyla olduğunu, daha sonra dernekte tanıştığı arkadaşlarıyla dernek dışında da bir araya geldiklerini söylüyorlar. Kurslar genel olarak gençlere hitap eden bağlama kursları, İngilizce kursları, dil kursları (Kürtçe), resim kursu, tiyatro kursu ve folklor kursları olarak çeşitleniyor.
Hemşeri derneklerinin ana motivasyonu geleneklerini yaşatma arzusu
Dernekler çevresinde bir araya gelen insanlar için ana motivasyon sadece ekonomik değil; aynı zamanda ortak hafıza üzerinden kendi geleneklerini yaşatma isteği de önemli. Örneğin Alucra Çamlıyaylalılar her sene yaz şenlikleri düzenliyor. Bu şenlikler bir sene Giresun’daki köylerinde, bir sene İstanbul’da Kemerburgaz’da bulunan mesire alanında yapılıyor: “Mangal yapılıyor, yemekler dağıtılıyor, yöresel sanatçılar geliyor, horonlar tepiliyor.”
Şenliğe heyecan katmak amacıyla televizyon, bilgisayar, tablet, altın, ev aletleri, bisiklet gibi ödülleri olan çekilişler yapılıyor. Dernek şenliklerinde bir de köyün ağasını seçme geleneği var. Ağalığa aday olan 20 kişi açık artırmayla derneğe bağışlayacakları para miktarı üzerinden yarışıyorlar. Dernek başkanı belli bir miktar belirliyor, ardından yüksek sesle adaylar tutarı söyleyerek açık artırma usulüyle yarışıyorlar. En yüksek miktarı söyleyen, köyün ağası oluyor. Ardından, seçilen ağa yöresel kıyafet giydirilerek ata bindiriliyor ve meydanda gezmeye başlıyor. Burada amaç ağayı herkese tanıtmak. Ağa da elde ettiği bu itibarın karşılığı olarak, kurban kestirip herkese pilav ve kavurma olarak dağıttırıyor. Ardından gün sonunda herkes arabalarına binerek konvoy şeklinde köyü turluyorlar. Çamlıyayla Kültür Derneği’nin bu geleneğinde ağa her zaman bilindiği anlamda köyün sahibi değil, ama köyün bir nevi hizmet eden kişisi oluyor, maddi anlamda köy ve dernek için her türlü desteği üstlenmiş oluyor.
“Ortak acılarımız bizi bir araya getiriyor ‘UNUTMADIMAKLIMDA’”
Dernekler bazen de köken yerine yaşanan bir olayın hafıza mekânı hâline geliyorlar. Alevi dernekleri için Madımak anmaları bunun örneklerinden biri.
2 Temmuz 1993’te Sivas’ta Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin organize ettiği Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli’nin yakılması ve çoğunluğu Alevi 33 yazar, ozan, düşünür ile iki otel çalışanının yanarak ya da dumandan boğularak hayatlarını kaybetmesiyle sonuçlanan olay Divriği Derneği’nde her yıl anılıyor.
Bizi biz yapan kültürümüz, geleneklerimiz, unutamayacağımız acılarımızdır. Her sene 2 Temmuz Sivas Katliamı anmasında önce İstanbul’da mezarları bulunan Zincirlikuyu Mezarlığı’nda Asım Bezirci, Karacaahmet Mezarlığı’nda Nesimi Çimen için mezarları başında anma gerçekleştirilir. Ayrıca Sivas’a da otobüs kaldırılır, katliama uğrayanlar orada anılır. Sadece 2 Temmuz’la sınırlı kalmayıp derneğin içerisinde bulunan salona Mehmet Atay’ın adını vererek hafızamızda ve yüreğimizde yerini canlı tutuyoruz.
Son söz
60’lardan günümüze çeşitli göçmen toplulukların yoğun olarak yaşadığı yer olan Beyoğlu’nun hafızasının bir parçasını göç tarihi ve hikâyeleri oluşturur. Özellikle Anadolu’dan göçen toplulukların Beyoğlu’ndaki varlıklarının simgesi hemşeri dernekleridir. Hemşeri dernekleri, kent yaşamına dahil olma, dayanışma, kültür ve gelenekleri canlı tutma gibi ihtiyaçlarla ortaya çıkmalarının yanı sıra İstanbul’daki toplumsal çeşitliliğin Beyoğlu’nda nasıl kristalleştiğini ve bir göç hafızasının var olduğunu bizlere gösterir. Özellikle, 2000’lerden bu yana Beyoğlu’nun “sterilleştirilmesi” üzerinden geliştirilen kentsel politikalara karşı yaşayan hafıza mekânları olarak farklılıkların ve çeşitliliklerin kentine dair umut verir.
1- Bayraktar, U. (2003). Formelleşen Hemşehri Dayanışma Ağları: İstanbul’daki Hemşehri Dernekleri. Toplumbilim Dergisi (17).
2- Ayata Güneş, A. (1991). Gecekondularda Kimlik Sorunu Dayanışma Örüntüleri ve Hemşehrilik. Toplum ve Bilim Dergisi 51/52.
3- Schüler, H. (1999). Türkiye’de Sosyal Demokrasi: Particilik, Hemşehrilik, Alevilik. İstanbul: iletişim Yayınları.
4- Kıray, M. (2003). Kentleşme Yazıları. İstanbul: Bağlam Yayıcılık.
5- Tekşen, A. (2003) Kentleşme Sürecinde Bir Tampon Mekanizma Olarak Hemşehrilik: Ankara’daki Malatyalılar Örneği. Ankara: Devlet Planlama Teşkilatı Yayınları.
6- Kıray, M. A.g.y.
7- Schüler, H. A.g.y.