Sokak, mahalle ve semt isimleri bölgenin hem sosyal, hem mekânsal özelliklerine referans verir. Bu referanslar doğal çevre özellikleri, yapılı çevre özellikleri, kişi isimleri ve nadir de olsa referansı olmayan isimler olarak kategorilendirilebilir.1
Sokak isimlerini, 1927 yılında resmi kayıtlara geçene dek farklı gruplar farklı şekilde kullandı. Beyoğlu’nun Türk nüfus dışında çokça Rum, Ermeni ve Levanten kesimden kişiye ev sahipliği yapması, birçok sokağın bazen çift isimle anılmasına neden oldu. Bu örneklerden en bilineni olan İstiklâl Caddesi’ni, 1927 yılında bu adı alana dek Türkler Cadde-i Kebir, Fransız azınlıklar Grand Rue de Pera olarak andı. Bu değişime bir diğer örnek, bugün Bankalar Caddesi olarak bildiğimiz Voyvoda Caddesi. 1927 yılında özel bir heyetin verdiği “sokak isimlerinin millileştirilmesi ve mükerrer olanlara yeni isimler verilmesi” kararıyla Osman Nuri Ergin’in, İstanbul’daki 6800 sokak ve caddenin ismini vermesiyle, 1927 yılındaki nüfus sayımında bu isimler ilk defa resmi olarak kullanıldı. Bu değişiklik sonrasında caddenin adı hâlâ Voyvoda olarak görünürken, bugün halkın Bankalar olarak kullandığı adının resmi olarak ne zaman değiştiği bilinmemekte.
Mekân isimlendirmesi, başlangıçta bütün çağrışımlarıyla kendiliğinden gelişmiş, doğal ve kültürel olanın içinde oluşmuş, dil ile birlikte değişmiş bir etkinlik ve bir tür söz olarak saklanmış, aktarılmış; dolayısıyla sürekliliği korunarak, mekâna ilişkin belleğin, çevreye ve geleceğe taşınmasını sağlamıştır. Ancak tam da bu özelliğindendir ki zaman içinde üst söylevlerin bellek oluşturma projesinin bir parçası olmaktan kurtulamamıştır.2
1927 yılında yapılan bu değişiklikten önce, Osmanlı Dönemi’nde ilk cadde ve sokak isimleri düzenlemesini 1859 yılında 6. Belediye Dairesi yaptı. Avrupa ülkelerinden referans alınarak düzenlenen yeni sokak isimleri, 1900’lü yılların başında tabelalara yazılmaya başlamış, levhaların üst tarafında sokağın Fransızca adı, altında ise Osmanlıca adı yazılmıştı. Sokak isimlerinin Osman Nuri Ergin’in düzenlemesinden önceki hâlleri, 1922 yılında hazırlanan İnşaat ve Keşfiyat Şehircilik Osmanlı Anonim Şirketi’nin İstanbul Sigorta Haritaları paftalarında görülebiliyor.3 Sokak isimlerinin resmi olarak kayda geçmesiyle birlikte birçok yabancı ismin Türkleştiği, müstehcen bulunan veya ulusal olmayan isimlerin de değiştiği görülüyor.
Aşağıda, Turan Akıncı’nın Yapılar, Mekânlar, İnsanlar (1831-1923) isimli kitabında4 bahsi geçen ve yıllar içerisinde ismi değişmiş sokaklardan birkaçı bulunuyor:
Asmalımescit Mahallesi
Venedik Sokak Balyos Sokak, Balyoz Sokak
Eczacı Çıkmazı Deva Çıkmazı
Timoni Sokak Gönül Sokak
Glavany Sokak Kallavi Sokak
Olivio Geçidi Sokak Olivya Geçidi Sokak
Derviş Sokak Peremeci Sokak, Orhan Apaydın Sokak
Kabristan Sokak Mezarlık Sokak, Oteller Sokak
Latin Çıkmazı Perukar Çıkmazı
Rue de Chancellerie Konsolos Sokağı, Şehbender Sokak
Hüseyinağa Mahallesi
Sağ Sokak Balo Sokak
Tiyatro Sokağı Sahne Sokak
Abanoz Sokak Halas Sokak
Kuloğlu Mahallesi
Alleon Sokak- Alyon Sokak, Gazeteci Erol Dernek Sokak
Bursa Sokağı - Sadri Alışık Sokak
Yeni Melek Sineması Sokak – Fuat Uzkınay Sokak
Katip Mustafa Çelebi Mahallesi
Rum Kabristanı Sokak – Meşelik Sokak
Şahkulu Mahallesi
Yeniyol Sokak – Şahkulubostanı Sokak
Tomtom Mahallesi
Polonya Sokağı – Nuru Ziya Sokak
Linardi Sokak – Eski Çiçekçi Sokak
Bazı örneklerde de görüldüğü gibi, yabancı isimlerin Türkçe karşılıklarıyla yazılmaları sokak isminin değişmesine neden olurken (Glavany-Kallavi, Alleon-Alyon gibi…) zaten Türkçe olan isimlerin de değişebildiği görülüyor.
Beyoğlu’nun İstanbul’un diğer semtlerine göre daha fazla gayrimüslime ev sahipliği yapması, bölgenin ticaret ve üretim ağından kaynaklanmaktaydı. Bu gayrimüslim kişiler Beyoğlu’nda ikamet etmese bile dükkânları burada olup, sokaklara isim verecek çoğunluktaydı. Özellikle Osmanlı Dönemi’nde elçilerin de sıkça gidip geldiği ve ikamet ettiği Beyoğlu’nun adının da, o dönemde Venedik Prensi’nin oğlunun bu bölgede ikamet etmesinden geldiği söylenmektedir. Bu anlamda, sadece sokak isimlerinin değil, semt ve mahalle isimlerinin de orada ikamet eden kişilere göre nasıl şekillendiğini takip etmek mümkündür. İsimlerin bu Türkleştirme süreci, Rıfat N. Bali’nin Bir Türkleştirme Serüveni (1923-1945) isimli kitabında şöyle aktarılıyor:
Kamuoyundaki, azınlıkların Türkleşmeleri arzusu sadece onların Türkçe konuşmaları talebiyle sınırlı kalmadı. Cumhuriyet’in ilk yıllarında olduğu kadar savaş yıllarında da ısrarla Beyoğlu’nun Türkleşmesi istendi. Bu talebe en iyi tercüman olan, toplumbilimci Prof. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’nun yazısı idi. Beyoğlu’nun Tünel meydanı, Alman Kitabevi, Haşet, Kitabı Mukaddes gibi yabancı kitabevlerinin bir arada bulundukları bir mekândı. Prof. Fındıkoğlu’nun bu manzara karşısında yazıya döktüğü duyguları bir dönemin haleti ruhiyesini gayet güzel yansıtıyordu; “Türkiye’nin bu yegâne büyük caddesinde Türkiye’den başka her memleketi görüyorsunuz. Bu cadde gök kubbesi altında bir kültür Türkiyesi bulunduğunu gösteren hiçbir işarete sahip değildir. Cermanya, Britanya, Rusya, Fransa, Vatikan ve Romanya… ilh. [vesaire anlamında] Bu cadde, bu caddeden geçen Türk gençlerine yabancıdır. Hayır! Bu cadde icabında onlara tasarruf da ediyor!”5
Bu anlamda, sokak isimlerinde değişiklik yapılmasının, sokağın kendi kimliğinin de değişmesiyle bağdaştırıldığı görülebilir.
Beyoğlu’nun sokak isimlerinin değişmesi, sadece Cumhuriyet’in ilk yıllarında gerçekleşmiyor. 2003 yılının sonlarında Cezayir Sokağı’ndaki binaların çoğunu bir şirketin satın alarak sokağı yeniden düzenlemesi, kafe ve restoranların artarak “daha kaliteli hâle gelmesiyle” bir soylulaştırma süreci başladı. Bu yeni düzenlemeden sonra sokak, Fransız Sokağı adıyla tanıtıldı.
Aslında resmi bir değişiklik olmamasına rağmen (sokak tabelasının üzerinde Cezayir Sokağı yazıyor) artık bir turist çekim noktası hâline geldiğinden burası Fransız Sokağı olarak anılmaktadır. Tepki topladığı için durumun farkına varıldığında da kocaman bir pankartın üzerinde “Bu sokak Türk-Fransız-Cezayir” kardeşliğinin bir sembolüdür” yazıldı. Böylece hem bu sokağın (muhtemelen daha önce burada yaşamış olan) Cezayirlilerle ilgili belleği silinmiş, hem de Cezayir-Fransa ilişkileri unutturulmaya çalışılarak bir kardeşlik mitiyle, bu ticarethane için en uygun alan olan sokağın talihsiz bir biçimde Cezayir olmasının üstesinden gelinmeye çalışılmıştır.6
Ancak 2007 yılında Fransa’nın Ermeni Soykırımı’nı kabul ettiğini ilan etmesiyle, bölge esnafı imza toplayarak Fransız Sokağı isminin değişmesi üzerine taleplerini Beyoğlu Belediyesi’ne bildirdiler. İstek üzerine Fransız Sokağı tabelaları kaldırıldı ve sokak yeniden Cezayir Sokağı olarak anılmaya başladı.
Sokak isimlerinin değişmesinin yıllar içerisinde farklı nedenleri olsa da, özellikle politik kararların bu değişikliklere yol açtığı izlenebiliyor. Bu değişikliklerin kent belleğinde ve kentin kimliğinde yarattığı etkiler olumsuz olarak görülse de, aslında mekânın tarihsel, sosyal ve kültürel değişimini takip etmemizde de yardımcı olduğu düşünülebilir. Bu anlamda sokak isimlerinin değişmesinin neden ve ne zaman gerçekleştiğini belgelemek, bölgenin kimliğini kaybetmemesi ve geçmişini koruması için oldukça önemli.
1- Ayataç, H. ve Zıvalı Turhan, T. (2018). Sokak İsimlerinin Kent Morfolojisindeki Değişimle İlgisi; İstanbul Kıyı Meydanları İçin Bir Karşılaştırma.Türkiye Kentsel Morfoloji Araştırma Ağı II. Kentsel Morfoloji Sempozyumu Bildiri Kitabı içinde. Marmara Belediyeler Birliği Kültür Yayınları.
2- Özkan, M., ve Yoloğlu, A. C. (2005). Bir Bellek Projesi Olarak Sokak İsimlendirmesi: Ankara Örneği. Planlama, 4, 54-60, s.54.
3- Ayataç, H. ve Zıvalı Turhan, T. (2018)., s.990.
4- Akıncı, T. (2018). Yapılar, Mekânlar, İnsanlar (1831-1923). Remzi Kitabevi.
5- Bali, R. N. (2010). Bir Türkleştirme Serüveni (1923-1945): Cumhuriyet Yıllarında Türkiye Yahudileri. İletişim.
6- Özkan, M., ve Yoloğlu, A. C. (2005)., s.56.