Fotoğraf: Anıl Yurdakul

Bir mitin bir toplumda var olabilmesi için inandırıcılığı olması gerekir. “Evsizler şarapçıdır, saçı sakalı birbirine karışmıştır” mitiyse evsizler için yapılmış bir yakıştırmadır. Bu mit popüler kültür araçları olan televizyondan ve internetten çok daha önce mizah dergilerinde doğmuştur. Beyoğlu’nun evsizlerine baktığımızdaysa, böyle bir tip hiç varolmamıştır. Saçı sakalı birbirine karışan en fazla Hakkı Baba’ydı, ki nadiren de olsa tıraş olurdu…

2015 yılından beri evsizlerle görüşmeye devam ediyorum. Sokakta evsizlerle beraber kaldırımlarda yaşadım, binlerce fotoğraf çektim, onlarca röportaj gerçekleştirdim. Çeşitli semtlerde tanışmış olduğum evsizlerin yaşadıkları bölgeleri içeren bir harita çıkarmaya karar verdiğimde bir merkez belirlemem gerekti. Çemberi içeren bölge hiç kuşkusuz Beyoğlu’ydu. Toplumsal hiyerarşiyi ortadan kaldırarak özerk bir bölge görevini sürdüren, “marjinal” olanın dahi normal sayıldığı semttir burası. Beyoğlu postmodern bir Cyberpunk kentidir.

On yılı aşkın süredir Beyoğlu sokaklarında yaşayan 51 yaşındaki Yüksel, “Beyoğlu, benim anayurdum” diyor. Sokak aralarından fırlayarak insan kalabalığını yaran araba trafiği, ses kalabalıkları, imgeler, nesneler, enformasyon çamuru, cadde ortasında birikmiş çöp yığını… Tüm bu kaosun ve daha fazlasının Yüksel için bir karşılığı bulunuyor: “Fark edilmemek!” 

Sinyalini çekebilir,1 laf atabilir, kaldırım üzerinde uyuyabilir, alkol içebilir, kavga edebilir. Yaşamın en hızlı şekilde aktığı ve asla duraksamadığı Beyoğlu’nda evsizlerin fark edilmeme nedeniyse hiyerarşinin tüm katmanları için ateşkes ilan edilmiş bir bölge oluşudur. En marjinalin dahi normal karşılandığı, bir anlamda gösteri merkezidir Beyoğlu.

Evsizler eğer ki cadde üzerinde göze çarparsa -polisin kovması veya bir olaya karışmaları gibi- ara /arka sokaklara dalarak diğer evsizlerin, sarhoşların, seks işçilerinin, kumarcıların / kumarbazların, işportacıların, toplumun geçimsizlerinin doldurduğu alana karışabilirler.

Meçhul vatandaşların doldurduğu ara bölge ailevi, dışa kapalı bir cemaatin oluşumuna benzer. Bu sokaklara ait olanlar kendilerini kabul ettirme çabasına girmezler. Doğduğundan beri burada yaşamışçasına yerleştikleri bir bölgedir. Kendi içlerinde sosyalleştikleri, birbirlerini kolladıkları alanı ayıransa bulvar olur. Bulvarın, cadde üzerindeki kaosu gizleyen bir set olması dışında bir görevi daha vardır; haritada bir sınırın sonuna gelindiğini söyler. Sınırın ötesi Tarlabaşı’dır.

Evsizler, pek fazla Tarlabaşı’na geçmezler. Bu bölgeden itibaren sinyal çekemezler, sosyal bir yaşam yoktur. Zamanın hızlı işlediği mekânlarda yavaş bir yaşam -avare yaşam- sürdürmektir önemli olan. Onlar için sınır Galata Kulesi, Tarlabaşı Bulvarı, Gezi Parkı ve Firuzağa’dır. Firuzağa ile birlikte hiyerarşinin üst tabakasında artış yaşanır. Roma Parkı ve Firuzağa Camii dışında pek fazla evsiz göremeyiz. Roma Parkı’nın düzenlenmesi sonrasında parkın içerisinde (yamacın altında) bulunan barakalar yıkılmıştır. Beyoğlu’nın evsizlerini içeren haritada en fazla Gezi Parkı ve bulvarın civarı bulunmaktadır. Kasımpaşa Karaköy arasında geçici bir şekilde evsiz durumuna düşmüş olanlar kadroda yer alsa da asla evsiz sıfatını kabullenmeyecek, diğer evsizlere karışmayacak, deneyimli birer evsiz olmayacaklardır.

Evsizler komünü

2015 yılında tanıştığım evsizlerle gazete ve dergiler için haber yapmaya devam ederken kendimi geçici bir süre evsiz olarak bulmuştum. Başlangıcını tam olarak hatırlamıyorum. İstemdışı ilk adımım “Bir Evsizin 24 Saati” başlıklı haber hazırlamak olmuştu. Diğer evsizlerin hızlı yaşamından çok daha yavaş yaşayan, alkolü nadiren kullanan “avare” yaşamını seçen “Kirli” lakaplı bir evsizle tanışmıştım. Ona fikrimi açtığımda yardım edeceğini söyledi. Yanıma ne para ne su almış, tüm günü onunla geçirmiştim. Fark ettiğim ilk sorun tuvaletti. Kirli’yi bulduğumda tuvalete gidiyordu, çünkü yeni uyanmıştı, midesi bozuktu ve otoparkın ücretsiz tuvaletine yetişememişti. İkinci bir sorun ise yemekti. Çöpten tavuk bulup yemek zorunda kalmıştık. Ama bu ve bunun gibi sorunlar Kirli’nin evsiz kimliğinden utanmasından kaynaklıydı. Evsizler komününe dahil olduğumda bunlar sorun olmayacak, sinyal çekmeyi öğrenecektim.

Firuzağa Camii ve Roma Parkı civarındaki evsizler genellikle Tophane’de, nadiren de olsa atık kâğıt işinde çalışıyor, derneklerden giysi alarak Küçükpazar’da satıyorlardı. Sattıklarını ise bölgede yaşayan Afganlar alıyordu. İkinci bölgede arkadaş olduğum evsizler zaman zaman hurda ürünler satarak geçimlerini sağlıyorlardı. Hızlı ama temkinli olan bu yaşam gündelik hayata benziyordu.

“Postmodern hobo”grubunu andıran, komün içinde yaşayanlar, şiddetli soğuklarda açılan Zeytinburnu Spor Salonu’na pek gitmez, yemeği düşünmez, ancak yemek ikramı olursa çevirmezler. Paylaşıma bayılırlar. “Koalisyon Beyler” sözüyle ceplerdeki tüm bozukluklar yere dökülür, tekele gidecek kişi belirlenir.

Bir diğer grup ise “postmodern hobo2” grubunu andıran, komün içinde yaşayanlar. Şiddetli soğuklarda açılan Zeytinburnu Spor Salonu’na (o dönem gidilen yer) pek gitmez, yemeği düşünmez, ancak yemek ikramı olursa çevirmezler. Paylaşıma bayılırlar. “Koalisyon Beyler” sözüyle ceplerdeki tüm bozukluklar yere dökülür, tekele gidecek kişi belirlenir. Tek istekleri rahat bırakılmaktır. Eve dönmeye hiç niyetleri yoktur. Niyetlerinin olması önlerinde bir seçenek olduğunu gösterir. Kimi için bu seçenek gerçekten vardır. Annesinin yanı, abisinin yanı, hatta eşinin yanı… Aralarında boşanmadan evden çekip gidenler, köyden kaçanlar, yanlış yola sapanlar… Bir dönüm noktaları olmuştur hepsinin. Kimi alkol batağından, kimi eşcinsel olduğu için gelmiştir, kimi çocuklar üvey anneden /babadan dolayı, çoğu kadın evsiz ise artık gençliklerinde olduğu gibi vücutlarına alıcı bulamamalarından dolayı…

Tek dertleri ânı kafalarına buyruk yaşamak olan, aralarında kavganın nadir gerçekleştiği ve yaş ortalaması 50 olan komünün bireyleri yaklaşık beş yıl içerisinde yaşamlarını kaybettiler. Evsizlere neden geri dönmediklerini sorduğumda her zaman bir yanıtları vardı. Kimisi cezaevi sonrası sicilinden ötürü durumunu düzeltememiş, kimisi ailesinin kabul etmediği alkolikti, kimisi dört duvara sığamıyordu. İçlerinden birini ailesi ev tutarak sokaktan kurtardı, ama kurtulan evsizin apartman sakinliği uzun sürmedi. Sürmedi çünkü modern bir insan olmayı beceremedi. Özellikle yağmurlu havalarda kimi topladıysa evine çağırdı. “Rahatsızlık vermeme” kısmını anlayamadı, çünkü hayatı boyunca rahatsız olduğu şeyler çok farklıydı. Yirmi, otuz kişinin toplandığı daireye komşuların “ispiyonlamasıyla” polislerin gelmesi çok uzun sürmedi.

Bugüne kadar yirmiyi aşkın evsiz tanıdım. Günümüzde sağ kalan evsiz sayısı ise altı. Üçü hapiste, üçü dışarıda ve dışarıdakiler birbirleriyle konuşmuyor. Ama bugüne kadar konuşulan ortak bir sorun vardı: kışı atlatmak. Gerisi kolaydı. Kolaydı ama şehrin bir ucunda açılan salona gitmeyi kimse göze alamıyor. Önceki spor salonundan güneşin açtığı havalarda salındıklarını biliyorlar. Yine aynı problemlerin olup olmadığını bilmeyen bu üç deneyimli evsiz, kışı Beyoğlu’nda geçirmeyi göze alarak yollarına devam ediyorlar. Yanlarında alkol problemlerinden kaynaklı kolonya şişeleriyle…


1- Sinyal çekmek modern dilencilik anlamına gelir.

2- ABD’de gezici işçileri tanımlamak için çıkarılmış, avare anlamında kullanılan sözcük. 

Fotoğraf: Anıl Yurdakul

Bir mitin bir toplumda var olabilmesi için inandırıcılığı olması gerekir. “Evsizler şarapçıdır, saçı sakalı birbirine karışmıştır” mitiyse evsizler için yapılmış bir yakıştırmadır. Bu mit popüler kültür araçları olan televizyondan ve internetten çok daha önce mizah dergilerinde doğmuştur. Beyoğlu’nun evsizlerine baktığımızdaysa, böyle bir tip hiç varolmamıştır. Saçı sakalı birbirine karışan en fazla Hakkı Baba’ydı, ki nadiren de olsa tıraş olurdu…

2015 yılından beri evsizlerle görüşmeye devam ediyorum. Sokakta evsizlerle beraber kaldırımlarda yaşadım, binlerce fotoğraf çektim, onlarca röportaj gerçekleştirdim. Çeşitli semtlerde tanışmış olduğum evsizlerin yaşadıkları bölgeleri içeren bir harita çıkarmaya karar verdiğimde bir merkez belirlemem gerekti. Çemberi içeren bölge hiç kuşkusuz Beyoğlu’ydu. Toplumsal hiyerarşiyi ortadan kaldırarak özerk bir bölge görevini sürdüren, “marjinal” olanın dahi normal sayıldığı semttir burası. Beyoğlu postmodern bir Cyberpunk kentidir.

On yılı aşkın süredir Beyoğlu sokaklarında yaşayan 51 yaşındaki Yüksel, “Beyoğlu, benim anayurdum” diyor. Sokak aralarından fırlayarak insan kalabalığını yaran araba trafiği, ses kalabalıkları, imgeler, nesneler, enformasyon çamuru, cadde ortasında birikmiş çöp yığını… Tüm bu kaosun ve daha fazlasının Yüksel için bir karşılığı bulunuyor: “Fark edilmemek!” 

Sinyalini çekebilir,1 laf atabilir, kaldırım üzerinde uyuyabilir, alkol içebilir, kavga edebilir. Yaşamın en hızlı şekilde aktığı ve asla duraksamadığı Beyoğlu’nda evsizlerin fark edilmeme nedeniyse hiyerarşinin tüm katmanları için ateşkes ilan edilmiş bir bölge oluşudur. En marjinalin dahi normal karşılandığı, bir anlamda gösteri merkezidir Beyoğlu.

Evsizler eğer ki cadde üzerinde göze çarparsa -polisin kovması veya bir olaya karışmaları gibi- ara /arka sokaklara dalarak diğer evsizlerin, sarhoşların, seks işçilerinin, kumarcıların / kumarbazların, işportacıların, toplumun geçimsizlerinin doldurduğu alana karışabilirler.

Meçhul vatandaşların doldurduğu ara bölge ailevi, dışa kapalı bir cemaatin oluşumuna benzer. Bu sokaklara ait olanlar kendilerini kabul ettirme çabasına girmezler. Doğduğundan beri burada yaşamışçasına yerleştikleri bir bölgedir. Kendi içlerinde sosyalleştikleri, birbirlerini kolladıkları alanı ayıransa bulvar olur. Bulvarın, cadde üzerindeki kaosu gizleyen bir set olması dışında bir görevi daha vardır; haritada bir sınırın sonuna gelindiğini söyler. Sınırın ötesi Tarlabaşı’dır.

Evsizler, pek fazla Tarlabaşı’na geçmezler. Bu bölgeden itibaren sinyal çekemezler, sosyal bir yaşam yoktur. Zamanın hızlı işlediği mekânlarda yavaş bir yaşam -avare yaşam- sürdürmektir önemli olan. Onlar için sınır Galata Kulesi, Tarlabaşı Bulvarı, Gezi Parkı ve Firuzağa’dır. Firuzağa ile birlikte hiyerarşinin üst tabakasında artış yaşanır. Roma Parkı ve Firuzağa Camii dışında pek fazla evsiz göremeyiz. Roma Parkı’nın düzenlenmesi sonrasında parkın içerisinde (yamacın altında) bulunan barakalar yıkılmıştır. Beyoğlu’nın evsizlerini içeren haritada en fazla Gezi Parkı ve bulvarın civarı bulunmaktadır. Kasımpaşa Karaköy arasında geçici bir şekilde evsiz durumuna düşmüş olanlar kadroda yer alsa da asla evsiz sıfatını kabullenmeyecek, diğer evsizlere karışmayacak, deneyimli birer evsiz olmayacaklardır.

Evsizler komünü

2015 yılında tanıştığım evsizlerle gazete ve dergiler için haber yapmaya devam ederken kendimi geçici bir süre evsiz olarak bulmuştum. Başlangıcını tam olarak hatırlamıyorum. İstemdışı ilk adımım “Bir Evsizin 24 Saati” başlıklı haber hazırlamak olmuştu. Diğer evsizlerin hızlı yaşamından çok daha yavaş yaşayan, alkolü nadiren kullanan “avare” yaşamını seçen “Kirli” lakaplı bir evsizle tanışmıştım. Ona fikrimi açtığımda yardım edeceğini söyledi. Yanıma ne para ne su almış, tüm günü onunla geçirmiştim. Fark ettiğim ilk sorun tuvaletti. Kirli’yi bulduğumda tuvalete gidiyordu, çünkü yeni uyanmıştı, midesi bozuktu ve otoparkın ücretsiz tuvaletine yetişememişti. İkinci bir sorun ise yemekti. Çöpten tavuk bulup yemek zorunda kalmıştık. Ama bu ve bunun gibi sorunlar Kirli’nin evsiz kimliğinden utanmasından kaynaklıydı. Evsizler komününe dahil olduğumda bunlar sorun olmayacak, sinyal çekmeyi öğrenecektim.

Firuzağa Camii ve Roma Parkı civarındaki evsizler genellikle Tophane’de, nadiren de olsa atık kâğıt işinde çalışıyor, derneklerden giysi alarak Küçükpazar’da satıyorlardı. Sattıklarını ise bölgede yaşayan Afganlar alıyordu. İkinci bölgede arkadaş olduğum evsizler zaman zaman hurda ürünler satarak geçimlerini sağlıyorlardı. Hızlı ama temkinli olan bu yaşam gündelik hayata benziyordu.

“Postmodern hobo”grubunu andıran, komün içinde yaşayanlar, şiddetli soğuklarda açılan Zeytinburnu Spor Salonu’na pek gitmez, yemeği düşünmez, ancak yemek ikramı olursa çevirmezler. Paylaşıma bayılırlar. “Koalisyon Beyler” sözüyle ceplerdeki tüm bozukluklar yere dökülür, tekele gidecek kişi belirlenir.

Bir diğer grup ise “postmodern hobo2” grubunu andıran, komün içinde yaşayanlar. Şiddetli soğuklarda açılan Zeytinburnu Spor Salonu’na (o dönem gidilen yer) pek gitmez, yemeği düşünmez, ancak yemek ikramı olursa çevirmezler. Paylaşıma bayılırlar. “Koalisyon Beyler” sözüyle ceplerdeki tüm bozukluklar yere dökülür, tekele gidecek kişi belirlenir. Tek istekleri rahat bırakılmaktır. Eve dönmeye hiç niyetleri yoktur. Niyetlerinin olması önlerinde bir seçenek olduğunu gösterir. Kimi için bu seçenek gerçekten vardır. Annesinin yanı, abisinin yanı, hatta eşinin yanı… Aralarında boşanmadan evden çekip gidenler, köyden kaçanlar, yanlış yola sapanlar… Bir dönüm noktaları olmuştur hepsinin. Kimi alkol batağından, kimi eşcinsel olduğu için gelmiştir, kimi çocuklar üvey anneden /babadan dolayı, çoğu kadın evsiz ise artık gençliklerinde olduğu gibi vücutlarına alıcı bulamamalarından dolayı…

Tek dertleri ânı kafalarına buyruk yaşamak olan, aralarında kavganın nadir gerçekleştiği ve yaş ortalaması 50 olan komünün bireyleri yaklaşık beş yıl içerisinde yaşamlarını kaybettiler. Evsizlere neden geri dönmediklerini sorduğumda her zaman bir yanıtları vardı. Kimisi cezaevi sonrası sicilinden ötürü durumunu düzeltememiş, kimisi ailesinin kabul etmediği alkolikti, kimisi dört duvara sığamıyordu. İçlerinden birini ailesi ev tutarak sokaktan kurtardı, ama kurtulan evsizin apartman sakinliği uzun sürmedi. Sürmedi çünkü modern bir insan olmayı beceremedi. Özellikle yağmurlu havalarda kimi topladıysa evine çağırdı. “Rahatsızlık vermeme” kısmını anlayamadı, çünkü hayatı boyunca rahatsız olduğu şeyler çok farklıydı. Yirmi, otuz kişinin toplandığı daireye komşuların “ispiyonlamasıyla” polislerin gelmesi çok uzun sürmedi.

Bugüne kadar yirmiyi aşkın evsiz tanıdım. Günümüzde sağ kalan evsiz sayısı ise altı. Üçü hapiste, üçü dışarıda ve dışarıdakiler birbirleriyle konuşmuyor. Ama bugüne kadar konuşulan ortak bir sorun vardı: kışı atlatmak. Gerisi kolaydı. Kolaydı ama şehrin bir ucunda açılan salona gitmeyi kimse göze alamıyor. Önceki spor salonundan güneşin açtığı havalarda salındıklarını biliyorlar. Yine aynı problemlerin olup olmadığını bilmeyen bu üç deneyimli evsiz, kışı Beyoğlu’nda geçirmeyi göze alarak yollarına devam ediyorlar. Yanlarında alkol problemlerinden kaynaklı kolonya şişeleriyle…


1- Sinyal çekmek modern dilencilik anlamına gelir.

2- ABD’de gezici işçileri tanımlamak için çıkarılmış, avare anlamında kullanılan sözcük. 

DÖN