Sinem Boyacı: Project Nebula nedir?
Project Nebula: Çocukların yaratıcılığını tetiklemeyi ve hayal gücünden öğrenmeyi hedefleyen, karşılığında da onlara tasarım dünyasının kapılarını açmayı, güncel tasarım ve temsil araçlarını tanıtmayı amaçlayan bir oluşumdur. Farklı disiplinlerin kesiştiği ve farklı alanlar arasında sürekli yer değiştiren, hem profesyonel bilgi ve deneyimlerin, hem de amatör heveslerin buluştuğu ortak bir fikirdir. En önemlisi, gönüllülük esasına dayanır.
Proje fikri nasıl doğdu? Herhangi bir ihtiyaçtan mı veya disiplinlerarası bir çabadan mı?
2015 yazında, gençleri ve çocukları yeni teknolojilerle buluşturmak, onlara gelecekte ilgi duyabilecekleri olası uğraşları tanıtmak ve onların yeni araçlarla ilişkilerinden öğrenmek gibi amaçlarla ortaya çıktı. Farklı alanlarda çalışan çekirdek ekip olarak, hem birlikte bir üretim yapmak hem de bunu yaparken ortaya başkaları için faydalı bir iş çıkartmak istiyorduk, bu nedenle bir sosyal sorumluluk projesi olarak Project Nebula’da birleştik. Farklı disiplinlerden gelmemize rağmen yapılacak olan çalışmanın çocukların hayal gücüyle zenginleşmesi fikrinden heyecan duyuyorduk. Yapılan işlerin her aşamada tümüyle gönüllülük esasına bağlı olarak hayata geçirilmesi de ekibi bir arada tutan ve sürecin başından beri hızla büyümesini ve geniş bir çevreden destek görmesini sağlayan en önemli özelliği oldu.
Kendinizden bahsedebilir misiniz? Ekip kimlerden oluşuyor?
Yine çekirdek ekip olarak mimarlık ve yazılım alanlarından ama bu alanların da farklı taraflarından ve ölçeklerinden geliyoruz. Örneğin sanal gerçeklik uygulamalarından ürün tasarımına, editörlükten stüdyo yürütücülüğüne kadar birçok konuda profesyonel deneyimlerimiz var. Bununla birlikte Project Nebula’nın her etkinliği mimarlık, ürün tasarımı, yazılım, mühendislik, pedagoji ve video prodüksiyon gibi birçok konuda uzman kişilerin bir araya gelmesiyle hayata geçiyor. Bununla birlikte tasarımın farklı alanlarından öğrenciler ve genç profesyoneller de bize destek verip çocuklara kendi bilgi ve becerilerini aktarıyorlar.
Hepimizin çabası çocukları ve ebeveynlerini yeni bir şeyler öğrenmeye davet etmek, aynı zamanda sosyal dezavantajlı çocuklara ulaşmak ve teknolojiye erişim konusunda fırsat eşitliğine yardımcı olmak yönünde. Bu nedenle de tek günlük atölye çalışmalarından çok, uzun soluklu bir tanışıklık ve bir deneyimler birikimi oluşturmaya çalışıyoruz.
Biraz atölye çalışmalarınızdan bahseder misiniz? Sizler birer yetişkin ve mekan disiplinlerinden uzmanlar olarak çocukların tepkilerini nasıl gözlemliyor ve yorumluyorsunuz?
Bugüne kadar açık çağrı ya da davetli katılımcılarla, geleceğin çalışma mekanlarından hayali gezegenlere, ideal dünya hayallerinden kendi tasarladıkları evlere, farklı konuları ele alan dört atölye çalışması gerçekleşti. Her çalışmada 8-15 yaş grubundan katılımcılar, çalışmaya özgü konuları tartışarak düşündüklerini çiziyorlar ve gönüllü tasarım öğrencileri ve genç profesyoneller, çocuklarla birlikte bu hayalleri bilgisayarda üçboyutlu olarak modelliyorlar. Elbette bu süreçte temsil araçlarının nasıl çalıştığını yüzeysel de olsa hızlıca kavrıyorlar. Bilgisayar ortamına aktarılan çizimleri, günün sonunda sanal gerçeklik (VR) gözlüğüyle izliyorlar. Bu aşamada tek tek kurdukları hayaller ya da mekana dair öneriler, tek bir ortamda birleştiriliyor, böylece çıktıkları sanal yolculuk ortak bir dünyada, herkesin katkısıyla gerçekleşmiş oluyor.
Elbette sonuçta karşılaştıkları, genelde ilk kez tanışıyor oldukları bu görsel deneyimden etkileniyorlar. Bir yandan da gözlükle izlenen görüntü, etraftaki diğer katılımcılar tarafından ekrandan göründüğü için birbirlerini yönlendiriyor, kendi tasarımlarına dikkat çekiyor, bir diğeri hakkında yorumlar yapıyorlar.
Bu süreçte geliştirmek istediğimiz bir nokta, sonuçları görüp, bu bilgiyle tasarımlarını yeniden ele almaları. Bugüne kadar yaptığımız birçok çalışmada, zaman kısıtı nedeniyle kısa bir giriş yapmış olarak ayrılmak durumunda kaldık. Şimdiye kadar birçok olasılığa dair fikir veren, yeni kapılar aralayan bütüncül bir deneyim tasarımı olarak adlandırdığımız bu çalışmayı, belki daha uzun, birkaç günlük bir atölye çalışmasına dönüştürebiliriz. Bir yandan teknoloji hızla ilerliyor, bu yüzden formatımız her seferinde biraz farklılaşıyor. Umuyoruz ki çocukları, onları bekleyen sonsuz ihtimallerden birkaç tanesiyle tanıştırmaya devam edebiliriz ve aldığımız tepkilerle formatımızı geliştirebiliriz.
Bu zamana kadar hangi odak gruplarla çalıştınız, bu çocuklardan nasıl geri dönüşler aldınız? Bu odak gruplar arasındaki hayallerde farklılıklar var mı?
Bugüne kadarki bazı çalışmaları çeşitli festivaller, sergiler ve bienaller aracılığıyla açık çağrı üzerinden kurguladık. Bazı çalışmalarda ise baştan itibaren bizimle çalışan sivil toplum kuruluşları ve dernekler oldu. Greenpeace Akdeniz Türkiye ofisi, Yusra Community Center, Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği, Tomurcuk Vakfı gibi zaten çocuklarla çalışan bu oluşumlarla kendi formatımız çerçevesinde ortak atölyeler gerçekleştirdik. Bunun yanı sıra Tasarım Köyü etkinliğinin bir parçası olarak İzmir’de Turgutlu Köyü’ne gittik. Her çalışmada, çocukların teknolojiye erişimleri, atölyenin çıktıları konusunda etkili oldu. Bu araçlardan haberdar olan ya da daha önce benzeri çalışmalar yapmış olanlar çok daha hızlı ve özgürce hareket ederken, ilk kez karşılaşan çocuklar hayallerini aktarmak konusunda biraz daha çekimser davrandılar. Sonuç ürünlerin kalitesi konusunda bariz bir fark görmüyoruz, ancak elbette kısıtlı sürede ne kadar fazla deneme yapabilirlerse, tanıdık mekanlardan ve araçlardan uzaklaşıp daha yaratıcı olabiliyorlar.
Çocukların yaşadıkları çevreler, kendi evleri, okulları, arkadaşları, izledikleri filmlerden, ziyaret ettikleri mekanlara kadar her şey düşünme biçimlerini etkiliyor. Biz de farklı temalar üreterek onları içinde bulundukları bağlamlardan çıkartmaya, serbestçe hayal kurmalarını sağlamaya çalışıyoruz. Elbette bu konuda eğitimci ekip arkadaşlarımızın rolü büyük önem taşıyor.
Kendi mesleki pratiklerinizle örtüşen geri dönüşler neler?
Sahip olduğunuz bilgiyi ve elinizdeki araçları başkalarıyla paylaşmak çok önemli. Project Nebula atölyelerinin her birinde birlikte düşünmeye, birbirimizi eleştirmeye ve bu paylaşımla kendimize yeniden bakmaya çalışıyoruz. Hem ortaya çıkan bu tek günlük deneyimin bize ve katılımcılara katkısını sorguluyoruz hem de buradan öğrendiklerimizi kendi pratiklerimize nasıl yansıtacağımızı düşünüyoruz. Örneğin farklı yaş grupları ile bir tasarım problemini tartışma deneyimi, hem tasarımcının işveren ile diyaloğunu, hem eğitimcinin stüdyodaki pozisyonunu dönüştürüyor. Kimin için tasarladığımızı ve gelecekteki tasarımcıların kimin için tasarlayacaklarını aklımızda tutmamıza yardımcı oluyor ve bir yandan da bu sayede yeni araçları tasarım süreçlerine nasıl entegre edebileceğimiz konusunda yeni fikirler üretiyoruz.
Çocukların kente dair hayallerini belirleyen faktörler neler? Bu hayallerin uygulama aşamasına geçebileceği noktalar var mı? Bunun için nasıl yöntemler geliştirilebilir?
Öncelikle çocukların kendilerini özgürce ifade etmeleri için gerekli ortamı sağlamak gerekiyor. Bunun sözlü bir ortam olmasından bahsetmiyoruz. Çizim, maket, modelleme, sanal gerçeklik teknolojileri ve daha birçok aracı hızla tanıyabilir ve fikirlerini ifade etmek için kullanabilirler. Çünkü fikirleri değerli ve tartıştıkça, konular derinleştikçe ve odaklanmayı başardıkça ortaya çıkıyor. Aslında bazen söylediklerinin içindeki kıymeti hemen anlayamayabiliyoruz. Bu yüzden de birlikte çalışmaya zaman ayırmak ve kent alanında yapılan çalışmalarda kullanmaya alışkın olduğumuz araçları onlarla paylaşmak iyi bir başlangıç olabilir.