Gizem Kıygı: Çalışmalarınızda mevsimlik tarım işçiliğine özellikle odaklanıyorsunuz. Bu ihtiyaç nasıl doğdu? 

Hayata Destek Derneği: Afetlerden etkilenen toplulukların temel hak ve ihtiyaçlarına erişebilmeleri için çalışan bağımsız bir kurum. Bizler, 2012 yılından bu yana, çocuk işçiliği alanında aktif saha çalışmalarının yanı sıra “Bu İş Çocuk Oyuncağı Değil” sloganıyla çocuk işçiliğine karşı kamuoyu oluşturmayı hedefleyerek geniş bir farkındalık kampanyası yürütüyoruz. Mevsimlik gezici tarım işçiliği, çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerinden biri olarak tanımlanıyor. Mevsimlik tarımda çalışma ve yaşama koşulları afet koşullarından çoğu zaman daha zorlayıcı. Bu koşullar çocukları eğitim, güvenli ve sağlıklı bir ortamda büyüme, barınma, gelişim gibi temel haklarından mahrum bırakıyor. Bu nedenle mevsimlik tarımda çalışan çocuklara yönelik başlattığımız çalışmalarımızı faaliyette bulunduğumuz tüm alanlarda çocukların karşılaşabileceği riskleri azaltmayı ve ortadan kaldırmayı hedefleyerek devam ettiriyoruz. 

Düzenlediğimiz “Yuvarlak Masa Toplantıları”nda kamu kurumu, sivil toplum kuruluşu, akademi ve sendika temsilcileri gibi çocuk işçiliğiyle ilgili çalışma yürüten tüm paydaşları yan yana getiriyoruz. Afet koşullarında yaşamak zorunda kalan çocuklar için, tarım sahalarında ve toplum merkezlerimiz olan Hayata Destek Evlerimizde, eğitimlerine destek olacak etkinlikler düzenliyoruz. Bahçe sahiplerini, iyi sosyal şartlarda yapılan tarım uygulamalarına teşvik etmeyi; işveren hak ve sorumlulukları hakkında bilgilendirmeyi hedefleyen işveren eğitimleri veriyoruz. Bu alanda farkındalığı artırmaya yönelik çalışmalarımıza ise değişik platformlarda devam ediyoruz. Bunların yanı sıra iç kapasitemizi artırabilmek için “Çocuk Güvenliği Politika ve Davranış Kuralları”mızı geliştiriyoruz. Çalışmalarımızı çocuk güvenliği perspektifiyle uyumlu hale getirmeye ve ebette diğer kurumların çocuk koruma kapasitelerini artırmalarına destek olmaya çalışıyoruz. 

Fotoğraf: Sinan Çakmak
Türkiye’de çocuk işçiliğinin sektörel ve mekansal dağılımına baksak nasıl bir tablo görüyoruz? 

Uluslararası Çalışma Örgütü’ne göre dünyada 200 milyona yakın çocuk işçi var. Ülkemizde sayılarının bir milyonu geçtiği tahmin edilen çocuk işçilerin yüzde 57’si tarımda, yüzde 27’si hizmet sektöründe, yüzde 16’sı sanayide çalışıyor. Türkiye’de 400 binden fazla çocuk aileleriyle birlikte mevsimlik tarım işçisi olarak çalışıyor. Diğer taraftan Suriyeli çocukların da ülkemize gelmesiyle birlikte bu sayının çok daha arttığını söyleyebiliriz. Türkiye’de 500 binden fazla Suriyeli çocuk hala eğitime erişemiyor. Okula gidemeyen bu çocukların çalıştırılarak ekonomik alanda sömürülme, dolayısıyla ihmal ve istismara uğrama riski okula gidenlere göre çok daha yüksek.  

Mekansal olarak baktığımızda çocuk işçiliği ile her yerde karşılaşabilirsiniz. Alışveriş yaptığınız marketten, yemek yediğiniz restorana kadar size yakın her yerde. Sorun o kadar yaygın ve o kadar çevremizde ki sadece bir şehirden ya da bir sektörden bahsetmek mümkün değil. 

Mevsimlik tarım işçiliğinde nasıl bir mekan/iş organizasyonu var? Çocuklar bu döngünün neresinde? 

Ailelerin içinde bulundukları borç döngüsünden çıkabilmek için buldukları yol, mevsimlik tarımdan mümkün olan en fazla geliri kazanmaktan geçiyor. Bunu sağlayabilmek ise ailedeki yetişkinlerle birlikte çocukların da çalışması ve yıl içinde daha uzun süre gezici tarım işçiliği yapmaktan geçiyor. Çocuklar, bu borç döngüsünden çıkma çabasında sisteme dahil oluyor. Tarım sahalarında yetişkinlerle aynı işi yaparak ya da yaşam alanlarında temizlik, çocuk bakımı, yemek gibi işlerin sorumluluğunu alarak çalışmak zorunda kalıyor. Dolayısıyla çocuklar bu döngünün tam merkezinde yer alıyor. Çocuk işçiliği ise çocukların yaşadığı bu ekonomik istismar çarkının dönmesindeki en önemli araç. 

Fotoğraf: Sinan Çakmak
“Göç Yolunda Geçen Çocukluk” Raporu çalışmanız bulunuyor. Bu çalışmanızdan ve öne çıkan konulardan bahseder misiniz? Kız çocuklarının yaşam koşullarına değiniyorsunuz, kız çocukları özelinde bu koşullar ne anlam ifade ediyor? 

“Göç Yolunda Geçen Çocukluk” başlıklı bültenimizde mevsimlik tarımda çalışan Türkiye vatandaşı ve Suriyeli çocukların hayatlarını görünür kılmayı amaçladık. Çalışmanın verileri Türkiye vatandaşı çocukların yüzde 50’sinin okullar açılmış olmasına rağmen okulda değil tarlada olacağına işaret etmekte ve Suriyeli çocuklar söz konusu olduğunda ise bu oranın daha da vahim bir seviyeye yükseleceğini göstermekte. 

Çocuk işçiler ve ailelerinin yüzde 70’e yakını haftanın 7 günü, tatil yapmadan çalışıyor. Yüzde 24’ü ise haftanın 5-6 günü tarlada işbaşı yapıyor. Çocuklar da dahil olmak üzere mevsimlik tarım işçilerinin yüzde 45’i 9 ila 11 saat çalışırken, diğer yüzde 45’lik kesim 11 saatten de fazla mesai yapıyor. Mevsimlik tarım işçilerinin yüzde 70’i günde 40 TL’nin altında yevmiye ile çalışıyor. Yaşlılar, kadınlar ve çocukların dahil olduğu bir kesim günde 20 TL’ye kadar düşen ücretler karşılığında mesai yapıyor. Bu ücretlerin Suriyeli işçiler için daha da düşük seviyelerde olduğu görülüyor. Çocuk işçilerin ve ailelerinin yüzde 25’i yürüyerek, yüzde 50’si ise traktör kasalarında ve hayati risk barındıran koşullarda tarlalara yolculuk ediyor. Mevsimlik tarım işçilerinin sadece yüzde 6’sı SGK’ya kayıtlı. Geri kalan işçilerin tamamı sosyal güvenceden yoksun biçimde kayıtdışı çalışarak hayatlarını sürdürüyor, iş kazaları ya da işe bağlı olarak ortaya çıkan hastalıklara karşı herhangi bir koruma elde edemiyor, ayrıca emeklilik birikimi yapamıyor. 

Kız çocuklarını düşündüğümüzde toplumsal cinsiyet eşitsizliği yeniden karşımıza çıkıyor ve bir kez daha bu eşitsizliğin küçük yaşta öğrenilen toplumsal cinsiyet rollerinin sonucu olduğunu görüyoruz. Tarlaya gitmeyen 11-12 yaş altı çocuklar kendilerinden çok daha küçük kardeşlerine bakmakla sorumlu tutuluyor. Özellikle kız çocukları gündüzleri tarlaya gitmediyse kardeşlerine bakma, yaşlı bakımı, ev temizliği, su getirme, yemek pişirme işlerini üstleniyorlar, fiziksel olarak kendilerinden beklenemeyecek ağırlıkta işler yapmak zorunda kalıyorlar. Gündüzleri tarlaya çalışmaya giden kız çocukları ise akşam döndüklerinden gece yatana kadar ev işlerine yardım ediyor, ailenin diğer yaşı büyük kadınlarına destek oluyorlar. Özel alan fazlasıyla sınırlı olduğundan çadır ve çalışma alanları başta kız çocukları olmak üzere tüm çocuklar için ciddi güvenlik ve hijyen riski barındırıyor. 

Fotoğraf: Servet Dilber
Son olarak eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?

Çözüme “önleme, geri çekme-yönlendirme”, “rehabilitasyon” ve “koruma” olmak üzere üç ana başlık altında yaklaşabiliriz. 

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın izleme ve önleme mekanizmalarını sistemli bir şekilde ülkemizin mevsimlik tarım göçü alan bölgelerinde yerel düzeyde kurması önlemeye yönelik atılacak adımlardan ilki olacaktır. Bu alanda çalışan işgücünün kayıt altına alınması, sigortasız ve sözleşmesiz çalışmanın önüne geçilmesi, mevsimlik tarımda önemli bir rolü olan tarım aracılarının (dayıbaşları, elçiler) denetime tabi olmaları, ürün tedarikçilerinin “İyi Sosyal Uygulamalar” alanında standartlaşmaya teşvik edilmesi de sayılabilecek diğer önleyici adımlardır. Bu noktada 19 Nisan 2017 tarihinde yayımlanan Mevsimlik Tarım İşçileri ile İlgili 2017/6 Sayılı Başbakanlık Genelgesi’ni çok önemli buluyoruz. Geçmiş yıllarda da yayımlanmıştı ancak bu konunun yeniden gündeme gelmesi konuya dikkat çekilmesi açısından önemli bir araç oldu. 

Çocuk işçiliğine dair iş kanununun netleştirilmesi, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 182 Numaralı Sözleşmesi’ne uygun olarak çocuk işçiliğinin en kötü 3 biçiminin ilgili maddelere eklenmesi veya yönetmelik ve genelgeler aracılığıyla düzenlenmesinin, ilköğretimi tamamlamanın 4+4+4’ün hangi yıllarını kapsadığının kanunda netleştirilmesinin halihazırdaki sistemi iyileştirmek adına önemli olduğunu düşünüyoruz. 

Koruma alanında yapılabileceklere baktığımızda umut verici bir gelişmeyi dile getirebiliriz. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2018’i “Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Yılı” ilan etti. Bunu önemsiyoruz çünkü işyerleri ve tarlaların denetlenmesini ön plana çıkaran, ilgili devlet kurumlarındaki müfettişlikleri kuvvetlendiren, okuldaki devamsızlıkların takip edilmesini önceliklendiren, bu alandaki kanun ihlallerini kapsayan yaptırımları artıran Eylem Planı’nı, doğru yönde atılmış bir adım olarak görüyoruz. Artık Türkiye’de her şeyi bir yana bırakıp, çocuğun özel statüsünün tanınmasına ilişkin çalışmalar yapmalıyız, buna kendimizden ve içinde bulunduğumuz kurumlardan, sivil toplum örgütlerinden başlamalıyız. Öncelikle buradaki bakış açılarını değiştirmeye çalışarak, zamanla toplumdaki ve kamudaki değişimi hedeflemeliyiz. Bu nedenle çocuğun yararı için kamunun, ailelerin, okulların, biz bireylerin, hepimizin sorumluluğu ve yükümlülükleri olduğunu unutmamalıyız.

Gizem Kıygı: Çalışmalarınızda mevsimlik tarım işçiliğine özellikle odaklanıyorsunuz. Bu ihtiyaç nasıl doğdu? 

Hayata Destek Derneği: Afetlerden etkilenen toplulukların temel hak ve ihtiyaçlarına erişebilmeleri için çalışan bağımsız bir kurum. Bizler, 2012 yılından bu yana, çocuk işçiliği alanında aktif saha çalışmalarının yanı sıra “Bu İş Çocuk Oyuncağı Değil” sloganıyla çocuk işçiliğine karşı kamuoyu oluşturmayı hedefleyerek geniş bir farkındalık kampanyası yürütüyoruz. Mevsimlik gezici tarım işçiliği, çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerinden biri olarak tanımlanıyor. Mevsimlik tarımda çalışma ve yaşama koşulları afet koşullarından çoğu zaman daha zorlayıcı. Bu koşullar çocukları eğitim, güvenli ve sağlıklı bir ortamda büyüme, barınma, gelişim gibi temel haklarından mahrum bırakıyor. Bu nedenle mevsimlik tarımda çalışan çocuklara yönelik başlattığımız çalışmalarımızı faaliyette bulunduğumuz tüm alanlarda çocukların karşılaşabileceği riskleri azaltmayı ve ortadan kaldırmayı hedefleyerek devam ettiriyoruz. 

Düzenlediğimiz “Yuvarlak Masa Toplantıları”nda kamu kurumu, sivil toplum kuruluşu, akademi ve sendika temsilcileri gibi çocuk işçiliğiyle ilgili çalışma yürüten tüm paydaşları yan yana getiriyoruz. Afet koşullarında yaşamak zorunda kalan çocuklar için, tarım sahalarında ve toplum merkezlerimiz olan Hayata Destek Evlerimizde, eğitimlerine destek olacak etkinlikler düzenliyoruz. Bahçe sahiplerini, iyi sosyal şartlarda yapılan tarım uygulamalarına teşvik etmeyi; işveren hak ve sorumlulukları hakkında bilgilendirmeyi hedefleyen işveren eğitimleri veriyoruz. Bu alanda farkındalığı artırmaya yönelik çalışmalarımıza ise değişik platformlarda devam ediyoruz. Bunların yanı sıra iç kapasitemizi artırabilmek için “Çocuk Güvenliği Politika ve Davranış Kuralları”mızı geliştiriyoruz. Çalışmalarımızı çocuk güvenliği perspektifiyle uyumlu hale getirmeye ve ebette diğer kurumların çocuk koruma kapasitelerini artırmalarına destek olmaya çalışıyoruz. 

Fotoğraf: Sinan Çakmak
Türkiye’de çocuk işçiliğinin sektörel ve mekansal dağılımına baksak nasıl bir tablo görüyoruz? 

Uluslararası Çalışma Örgütü’ne göre dünyada 200 milyona yakın çocuk işçi var. Ülkemizde sayılarının bir milyonu geçtiği tahmin edilen çocuk işçilerin yüzde 57’si tarımda, yüzde 27’si hizmet sektöründe, yüzde 16’sı sanayide çalışıyor. Türkiye’de 400 binden fazla çocuk aileleriyle birlikte mevsimlik tarım işçisi olarak çalışıyor. Diğer taraftan Suriyeli çocukların da ülkemize gelmesiyle birlikte bu sayının çok daha arttığını söyleyebiliriz. Türkiye’de 500 binden fazla Suriyeli çocuk hala eğitime erişemiyor. Okula gidemeyen bu çocukların çalıştırılarak ekonomik alanda sömürülme, dolayısıyla ihmal ve istismara uğrama riski okula gidenlere göre çok daha yüksek.  

Mekansal olarak baktığımızda çocuk işçiliği ile her yerde karşılaşabilirsiniz. Alışveriş yaptığınız marketten, yemek yediğiniz restorana kadar size yakın her yerde. Sorun o kadar yaygın ve o kadar çevremizde ki sadece bir şehirden ya da bir sektörden bahsetmek mümkün değil. 

Mevsimlik tarım işçiliğinde nasıl bir mekan/iş organizasyonu var? Çocuklar bu döngünün neresinde? 

Ailelerin içinde bulundukları borç döngüsünden çıkabilmek için buldukları yol, mevsimlik tarımdan mümkün olan en fazla geliri kazanmaktan geçiyor. Bunu sağlayabilmek ise ailedeki yetişkinlerle birlikte çocukların da çalışması ve yıl içinde daha uzun süre gezici tarım işçiliği yapmaktan geçiyor. Çocuklar, bu borç döngüsünden çıkma çabasında sisteme dahil oluyor. Tarım sahalarında yetişkinlerle aynı işi yaparak ya da yaşam alanlarında temizlik, çocuk bakımı, yemek gibi işlerin sorumluluğunu alarak çalışmak zorunda kalıyor. Dolayısıyla çocuklar bu döngünün tam merkezinde yer alıyor. Çocuk işçiliği ise çocukların yaşadığı bu ekonomik istismar çarkının dönmesindeki en önemli araç. 

Fotoğraf: Sinan Çakmak
“Göç Yolunda Geçen Çocukluk” Raporu çalışmanız bulunuyor. Bu çalışmanızdan ve öne çıkan konulardan bahseder misiniz? Kız çocuklarının yaşam koşullarına değiniyorsunuz, kız çocukları özelinde bu koşullar ne anlam ifade ediyor? 

“Göç Yolunda Geçen Çocukluk” başlıklı bültenimizde mevsimlik tarımda çalışan Türkiye vatandaşı ve Suriyeli çocukların hayatlarını görünür kılmayı amaçladık. Çalışmanın verileri Türkiye vatandaşı çocukların yüzde 50’sinin okullar açılmış olmasına rağmen okulda değil tarlada olacağına işaret etmekte ve Suriyeli çocuklar söz konusu olduğunda ise bu oranın daha da vahim bir seviyeye yükseleceğini göstermekte. 

Çocuk işçiler ve ailelerinin yüzde 70’e yakını haftanın 7 günü, tatil yapmadan çalışıyor. Yüzde 24’ü ise haftanın 5-6 günü tarlada işbaşı yapıyor. Çocuklar da dahil olmak üzere mevsimlik tarım işçilerinin yüzde 45’i 9 ila 11 saat çalışırken, diğer yüzde 45’lik kesim 11 saatten de fazla mesai yapıyor. Mevsimlik tarım işçilerinin yüzde 70’i günde 40 TL’nin altında yevmiye ile çalışıyor. Yaşlılar, kadınlar ve çocukların dahil olduğu bir kesim günde 20 TL’ye kadar düşen ücretler karşılığında mesai yapıyor. Bu ücretlerin Suriyeli işçiler için daha da düşük seviyelerde olduğu görülüyor. Çocuk işçilerin ve ailelerinin yüzde 25’i yürüyerek, yüzde 50’si ise traktör kasalarında ve hayati risk barındıran koşullarda tarlalara yolculuk ediyor. Mevsimlik tarım işçilerinin sadece yüzde 6’sı SGK’ya kayıtlı. Geri kalan işçilerin tamamı sosyal güvenceden yoksun biçimde kayıtdışı çalışarak hayatlarını sürdürüyor, iş kazaları ya da işe bağlı olarak ortaya çıkan hastalıklara karşı herhangi bir koruma elde edemiyor, ayrıca emeklilik birikimi yapamıyor. 

Kız çocuklarını düşündüğümüzde toplumsal cinsiyet eşitsizliği yeniden karşımıza çıkıyor ve bir kez daha bu eşitsizliğin küçük yaşta öğrenilen toplumsal cinsiyet rollerinin sonucu olduğunu görüyoruz. Tarlaya gitmeyen 11-12 yaş altı çocuklar kendilerinden çok daha küçük kardeşlerine bakmakla sorumlu tutuluyor. Özellikle kız çocukları gündüzleri tarlaya gitmediyse kardeşlerine bakma, yaşlı bakımı, ev temizliği, su getirme, yemek pişirme işlerini üstleniyorlar, fiziksel olarak kendilerinden beklenemeyecek ağırlıkta işler yapmak zorunda kalıyorlar. Gündüzleri tarlaya çalışmaya giden kız çocukları ise akşam döndüklerinden gece yatana kadar ev işlerine yardım ediyor, ailenin diğer yaşı büyük kadınlarına destek oluyorlar. Özel alan fazlasıyla sınırlı olduğundan çadır ve çalışma alanları başta kız çocukları olmak üzere tüm çocuklar için ciddi güvenlik ve hijyen riski barındırıyor. 

Fotoğraf: Servet Dilber
Son olarak eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?

Çözüme “önleme, geri çekme-yönlendirme”, “rehabilitasyon” ve “koruma” olmak üzere üç ana başlık altında yaklaşabiliriz. 

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın izleme ve önleme mekanizmalarını sistemli bir şekilde ülkemizin mevsimlik tarım göçü alan bölgelerinde yerel düzeyde kurması önlemeye yönelik atılacak adımlardan ilki olacaktır. Bu alanda çalışan işgücünün kayıt altına alınması, sigortasız ve sözleşmesiz çalışmanın önüne geçilmesi, mevsimlik tarımda önemli bir rolü olan tarım aracılarının (dayıbaşları, elçiler) denetime tabi olmaları, ürün tedarikçilerinin “İyi Sosyal Uygulamalar” alanında standartlaşmaya teşvik edilmesi de sayılabilecek diğer önleyici adımlardır. Bu noktada 19 Nisan 2017 tarihinde yayımlanan Mevsimlik Tarım İşçileri ile İlgili 2017/6 Sayılı Başbakanlık Genelgesi’ni çok önemli buluyoruz. Geçmiş yıllarda da yayımlanmıştı ancak bu konunun yeniden gündeme gelmesi konuya dikkat çekilmesi açısından önemli bir araç oldu. 

Çocuk işçiliğine dair iş kanununun netleştirilmesi, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 182 Numaralı Sözleşmesi’ne uygun olarak çocuk işçiliğinin en kötü 3 biçiminin ilgili maddelere eklenmesi veya yönetmelik ve genelgeler aracılığıyla düzenlenmesinin, ilköğretimi tamamlamanın 4+4+4’ün hangi yıllarını kapsadığının kanunda netleştirilmesinin halihazırdaki sistemi iyileştirmek adına önemli olduğunu düşünüyoruz. 

Koruma alanında yapılabileceklere baktığımızda umut verici bir gelişmeyi dile getirebiliriz. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2018’i “Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Yılı” ilan etti. Bunu önemsiyoruz çünkü işyerleri ve tarlaların denetlenmesini ön plana çıkaran, ilgili devlet kurumlarındaki müfettişlikleri kuvvetlendiren, okuldaki devamsızlıkların takip edilmesini önceliklendiren, bu alandaki kanun ihlallerini kapsayan yaptırımları artıran Eylem Planı’nı, doğru yönde atılmış bir adım olarak görüyoruz. Artık Türkiye’de her şeyi bir yana bırakıp, çocuğun özel statüsünün tanınmasına ilişkin çalışmalar yapmalıyız, buna kendimizden ve içinde bulunduğumuz kurumlardan, sivil toplum örgütlerinden başlamalıyız. Öncelikle buradaki bakış açılarını değiştirmeye çalışarak, zamanla toplumdaki ve kamudaki değişimi hedeflemeliyiz. Bu nedenle çocuğun yararı için kamunun, ailelerin, okulların, biz bireylerin, hepimizin sorumluluğu ve yükümlülükleri olduğunu unutmamalıyız.

DÖN