Küresel düzeyde üretilen atık miktarının 2025 yılına kadar yaklaşık 1,1 milyon tona ulaşması, yani günümüzde üretilen miktarın neredeyse iki katına çıkması beklenmektedir.1 Başka bir deyişle, on yıldan kısa bir süre içinde, küresel tüketim miktarı ve buna bağlı olarak çıkarılan kaynakların miktarı ciddi bir şekilde artacaktır. Böylesi bir kaynak suistimalinin altında yatan temel nedenlerden birinin kapitalist kentleşme pratikleri olduğunu söylemek pek de abartılı olmayacaktır. Günümüz kentleri, sürdürülebilir olmayan endüstriyel üretim pratiklerinden beslenen ve bu pratikleri besleyen tüketim merkezleri hâline gelmiştir. Ancak kentler her ne kadar küresel tüketimin mekansal örgütlenmesinde kilit rol oynasalar da şiddetli kaynak sömürüsü kentsel değil gezegensel ölçekte bir krize işaret etmektedir. Kapitalist üretim ve tüketim pratikleri ve buna bağlı kaynak sömürüsü, müşterek kaynakların tükenmesine ilişkin geçici bir mesele olmaktan çok gezegenimiz için kalıcı zararlar yaratacak bir dönem olarak tariflenmelidir. Bazı yazarlar bu dönemi merkezine insanı koydukları bir bakış açısı ile ele almış ve 1700’lü yılların sonunda buhar türbininin icadı sonrası gerçekleşen iklimsel ve jeolojik değişimleri “İnsan Çağı” (Antropocene) olarak tariflemişlerdir. Bazı yazarlar ise sermaye egemenliği merkezli bir perspektiften ele alarak, bugün dünyanın içinde bulunduğu kaynak ve tüketim krizine uzanan bu süreci “Sermaye Çağı” (Capitalocene) olarak adlandırmışlardır.2 Küresel iklim değişikliği ve müşterek kaynak sömürüsüne odaklanırken, her iki bakış açısının gözardı ettiği azımsanmayacak önemde bir konu vardır. Bu da, insan ve sermaye kaynaklı üretim ve tüketim süreçleri kapsamında oluşan atıklar ve bunların gezegenimizin biyofiziksel varlığı ve sosyo-ekolojik sürdürülebilirliği için oluşturduğu tehditlerdir. 

Böylesi bir yaklaşımdan hareketle bazı yazarlar, insan hareketleri ile mevcut üretim ve tüketim süreçleri kadar bunlara bağlı olarak ortaya çıkan atık maddeler, bunların dolaşımı ve bunun toplumsal sonuçlarını odağa alan bir dönem tarifi yapmış ve bu dönemi “Atık Çağı” (Wasteocene) olarak adlandırmışlardır.3 Küresel müşterekleri atık malzemelere dönüştüren endüstriyel döngü; plastik, metal, cam, kâğıt veya metan ve karbondioksit formundaki çeşitli atıklar ile bunların kentlerimiz ve ötesine hareketleri, “sözde” bozulmamış ve kentlerimize “uzak” olan “doğa”yı oturma odalarımıza, ofislerimize dolayısıyla şehirlerimize ve günlük yaşantımıza bağlar. Bu bağlamda tehlike, kentlerimiz kadar büyük petrol ve gaz kuyuları, yağmur ormanlarına geri dönüşü olmayan zararlar veren asit yağmurları, yasadışı toksik çöplükler veya okyanuslardaki plastik adaları gibi kentler ile kolaylıkla ilişkilendirilemeyecek yerlerde kendini göstermektedir. Bu bakımdan 21. yüzyıl kentlerinin önünde yer alan kaçınılmaz mesele atık, toplum ve kapitalist kentleşme süreçleri arasındaki çok yönlü ve dinamik ilişkileri anlamak ve sosyo-ekolojik adaleti gözetecek şekilde yeniden düzenlemektir. Bu mini düşünce yazısı da bu meseleyi kentsel atıklar bağlamında ele almaktadır.

Kentsel Atığa Ana Akım Yaklaşımlar

Kentsel atığın tanımı ülkeden ülkeye değişse de bu atıklar, genelde toplanması ve işlenmesi yerel yönetimlerin yetki ve sorumluluğunda olan ve çoğunlukla konut, kamu binaları ya da ticari binalardan atılan, istenmeyen materyaller olarak algılanır. Kentsel atık, gıda artıklarından tıbbi atıklara, plastik, kâğıt, cam ve metal gibi geri dönüştürülebilir maddelerden, bunların bir kompozisyonundan oluşan kompozit atıklara, elektrik elektronik eşyalar gibi hem toksik hem değerli maddeler içeren eşyalardan mobilya gibi yığma olanlarına çok çeşitli atık ve materyaller içerebilir. 

Günümüzde atık, teknolojik gelişmeleri takiben birçok endüstride hammadde ve enerji üretimi için değerlenmiş bir girdi hâline gelmiştir. Bununla birlikte geçtiğimiz on yıl içinde kentsel atık yavaş ama istikrarlı bir şekilde küresel politika gündeminde yerini almış ve Dünya Bankası’nın “Bu Ne İsraf”,4 Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (UNEP) “Katı Atık: Çöp mü Altın mı?”5 ve “Küresel Atık Yönetimi Görünümü”6 isimli raporları dahil olmak üzere pek çok uluslararası rapor ve politika dokümanı atık yönetiminin artık sadece halk sağlığı çerçevesinde ele alınamayacağını açıkça ortaya koymuştur. Giderek yaygın hâle gelen bu yaklaşım, atığı bir kaynak olarak tariflerken atık üretiminin önlenmesinin önceliklendirilmesi ile aktif geridönüşüm, geri kazanım ve yeniden kullanımın desteklenmesi için tekno-yönetimsel çözümler getirmektedir. Ancak hâkim tutum atığı, bir mühendislik ve yönetim problemi olarak görmekte, ilgili müdahale ve çözümleri sadece teknokratik karar alma süreçleri ile fonksiyonel teknolojilere referansla tartışarak atığın politik niteliğini gözardı etmektedir. 

Pratik ve kurumsal tanım ve yaklaşımları bir yana bırakıp, atığın siyasi potansiyelini analiz etmeyi amaçlayan sosyal bilim yazınına odaklandığımızda atığa içkin ilişkilerin atığın kaynağı, toplayıcısı, depolayıcısı ve işleyicisi sarmalından çok daha karmaşık olduğunu görürüz. Örneğin yakın zamanda Susan Moore tarafından yapılan bir çalışma atığın neden ve nasıl güncel sosyo-mekansal süreçleri incelemek için verimli bir mercek sunduğunu anlamak amacıyla çevre politikası, kentsel tarih, sosyal hareketler, kapitalizm, risk ve yönetişim gibi çeşitli yaklaşımları analiz etmektedir.7 Çalışma, kapsamlı bir literatür taraması sonucunda tehlike, kaynak, meta, yönetilebilir nesne, arşiv, pislik, risk gibi atığın pek çok farklı kavramsallaştırmasını ortaya koymuştur. Moore’un bu çeşitli kavramsallaştırmaları kategorize edişi, evrensel olarak kabul gören bir atık tanımı ortaya koyma çabası olarak görülmemelidir. Aksine Moore, birbirleriyle örtüşen, çatışan ve çelişen yaklaşımları işaret ederek atığa farklı bağlamlarda nasıl farklı özellik ve anlamlar atfedilebileceğini ortaya koymuştur. Bu da bize, atığın tanımının sosyo-politik olarak sürekli (yeniden) inşa edildiğini ve tekil bir atık tanımından söz etmenin indirgemeci ve dışlayıcı bir yaklaşım olduğunu göstermiştir. Bağlamına bağlı olarak atık bir “çevresel zarar” ve atık yönetimi de ağırlıklı olarak bu çevresel zararın mekansal dağılımı için belirleyici kurumsal mekanizmanın tarifine dair bir meseleyken8 başka bir örnekte özelleştirme sonucu değişen hizmet sunumuna dair bir konu9 veya mevcut sosyo-teknik yapının —ki bu Türkiye örneğindeki gibi enformel atık toplama, depolama ve ayrıştırma pratiklerinin ağırlıklı olduğu bir yapı olabilir— teknoloji ağırlıklı atık işleme, geri kazanım ve bertaraf yöntemleri ile eklemlenmesine ilişkin10 bir mesele olabilir.

Atık, miktar ve kompozisyonuna yani içinde bulunan materyallerin çeşit ve özelliklerine, maddeselliğe ilişkin bir mesele olduğu kadar toplumsal, ekonomik, kültürel, söylemsel, mekansal, coğrafi ve politik bir meseledir18 ve toplumsal ilişkileri anlamak için bir arayüz oluşturur.

Kentsel atığa ilişkin tekno-yönetsel yaklaşımların ötesine geçen11 bir dizi çalışmanın da ortaya koyduğu üzere atığa ilişkin toplumsal ilişkilerin doğasını anlamak, kamu kurumlarının “sürdürülebilirlik” ve “rekabet” söylemlerinin ötesine geçen, her ölçekte formel ve enformel aktörler12 ve kurumları13 ve bunlara karşı ortaya çıkan mücadele ve taktikleri14 göz önünde bulunduran titiz bir çalışmayı gerektirir. Politika rejimlerindeki değişiklikler,15 yönetici organlarının gündemleri, hedefleri16 ile coğrafi bağlamın tarihsel, ekonomik, politik, çevresel ve kültürel özellikleri eşzamanlı olarak hem atık üretim deseninde hem de atığa yönelik müdahalelerde belirleyicidir.17 Özetle atık, ana akım yaklaşımlarda ele alındığı gibi toplumdan ayrık ve dışsal bir nesne değildir.

Atık-toplum (ve hatta daha genel hâliyle toplum-doğa ve insan-çevre) ilişkiselliği gibi çokyönlü bir meseleyi anlamak ve buna ilişkin gerçekçi çözümler üretmek, konunun maddesel, sosyal, politik, çevresel ve ekonomik yönlerini ve bunlar arasındaki ilişkiselliği teorik, ampirik ve siyasi yönleri ile kavramayı gerektirir. İşte bütünsel radikal ve politik bir çerçeve olarak Politik Ekoloji (PE) perspektifi tam da bu noktada imdadımıza yetişmektedir.

Bir Karşı Tutum: (Kentsel) Politik Ekoloji

Yakın zamanda yayımlanan kapsamlı bir PE elkitabında “PE, bilimsel sorular siyasetle kirlendiğinde ortaya çıkan şeydir” diyor Bridge, McCarthy ve Perreault; “toplum-doğa ilişkisi hakkında bizi rahatlatan ve basit olduğunu düşündüğümüz gerçekleri paramparça eden bir epistemolojik proje”.19

Apolitik ekolojiye politik bir alternatif sunmayı amaçlayan PE,20 ana akım yaklaşımların aksine, insan-çevre arasındaki ontolojik ayrımı reddeder ve bu ilişkilerin merkezine toplumsal ilişkileri, özellikle iktidar/güç ilişkilerini yerleştirir. Bu da doğanın maddesel/materyal/fiziki varlığının ve dönüşümünün toplumsal ilişkilerden bağımsız olarak anlaşılamayacağı anlamına gelmektedir. Örneğin sürdürülebilir kalkınma yaklaşımı çerçevesine yerleştirilen ve bugün atık yönetimi tartışmalarının merkezinde olan döngüsel ekonomi tartışmasını, plan ve uygulamalarını, bu süreçte toplumsal tabanı ele almadığından, ekolojiye apolitik yaklaşımın en belirgin örneklerinden biri olarak değerlendirmek hatalı olmaz. Bununla birlikte, politik ekoloji yaklaşımı, araştırmayı kırılgan gruplar (kent yoksulları, azınlıklar, kadınlar, lezbiyen, gey, biseksüel ve trans gruplar gibi) için özgürleştirici potansiyeller ve sosyo-ekolojik adalet arayışında olan politik bir proje olarak algılar ve uygular.21

Kentsel Politik Ekoloji (KPE) ise siyasal ekolojinin, kentleşme süreçlerinin sosyo-ekolojik zeminini yansıtma konusundaki sessizliğine karşı bir eleştiri olarak ortaya çıkmıştır.22 KPE, kent(leşme) teorilerine doğa ve toplumu birbirinden ayrı olarak ele alan hâkim Kartezyen yaklaşımları reddeder. Bu yaklaşım çerçevesinde su, atık, enerji, tarım arazileri kentleşme süreçleri içinde değişmekte ve dönüşmekte, hatta kentleşmektedir. Bu kentleşme süreçleri ise sınıf ve kimlik siyaseti çerçevesinde şekillenen toplumsal güç ilişkilerine bağımlı bir şekilde gerçekleşmektedir. 

Atığın PE alanına girişi, 2000’lerin başında Boyle’un, İrlanda’daki atık siyasetinin Avrupa Birliği’ne uyum süreci kapsamında yeniden yapılanmasına ilişkin çalışmasıyla gerçekleşmiştir.23 Boyle, çalışmasında atığın ve atık yönetiminin kapitalist toplumsal ilişkiler içinde nasıl şekillendiğine değinmiştir. Yazara göre atık, kapitalist üretim ve tüketim ilişkilerine içkin dinamik kimyasal, fiziki ve biyolojik süreçler içerisinde (mesela bir atık yakma tesisinde yüksek derecelerde yakılan bir atıktan geriye kalan ve depolanma sahalarında biriken kalıntılar ya da küller) var olmaktadır. Ancak bu varoluş, atığın ve atığa ilişkin yeni siyasaların ve teknolojilerin farklı ölçeklerde, farklı aktörler tarafından nasıl algılandığından bağımsız değildir. Bir yakma tesisi kamu yöneticileri tarafından kamu yararı için yapılan bir yatırım olarak imgeleştirilirken aynı yatırım yerel topluluklarca günlük yaşantılarına bir tehdit olarak görülebilmektedir. Yazar, aktörlerin bu çelişen ve çatışan kavramsallaştırmalarını bir “kültürel savaş” olarak tanımlamakta ve bu savaşın kapitalist toplumsal ilişkilerin niteliğini değiştirebilecek bir değere sahip olduğunu iddia etmektedir. 

Boyle’un ulus devlet ölçeğindeki çalışmasını takiben atığın PE alanında yapılan çalışmalar daha çok yerel ölçekte gerçekleştirilmiştir. Myers,24 uluslararası yardım kuruluşlarının sağladığı fonlar ve desteklediği siyasaların Afrika kentlerinde çevre yönetişimini nasıl dönüştürdüğünü, karşılaştırmalı bir çalışma ile atık perspektifinden çalışmış; Njeru,25 Nairobi’deki plastik torba sorununa sınıf ve ırk ayrımcılığı perspektifinden bakmıştır. Daha yakın bir dönemde ise Küresel Güney’den kentlere odaklanan, enformel ve formel aktörler arasındaki güç ilişkilerinin gündelik hayatı nasıl şekillendirdiğini atık ve mevcut ya da planlanan atık teknolojileri çerçevesinde ele alan bir dizi çalışma gerçekleştirilmiştir.26 Atık teknolojileri ya da atığın fiziki kompozisyonu etrafında şekillenen toplumsal iktidar ilişkileri27 ya da atığın değişen kompozisyonu (materyalitesi) ve buna bağlı olarak şekillenen ekonomik ilişkiler içinde bir meta hâline geliş süreci ve bu kapsamda “enformel, formel sektör ve orta sınıf arası çatışma ve koalisyonlar”28 bu çalışmalarda ön plana çıkan meselelerdir.

Türkiye’de Kentsel Atığın Politik Ekolojisine Giriş

Türkiye atığın kentsel politik ekolojisini çalışmak ve anlamak için nispeten özgün bir coğrafyadır. Bunun nedeni, pek çok çalışma için kolaylaştırıcı etkisi olan indirgemeci coğrafi kategorizasyonların Türkiye için kolay kolay devreye sokulabilir olmamasıdır. Atığa ilişkin çalışmalarda Küresel Kuzey temel olarak güçlü politika programları ve uygulamalarla özdeşleştirilirken Küresel Güney’de ise ilgili planlar ve önlemlerin nispeten zayıf olduğu, hatta olmadığı iddia edilir. Küresel Kuzey ve Güney, coğrafi olduğu kadar ideolojik-politik ve söylemsel olarak inşa edilen kategorilerdir. Türkiye atık yönetimi güçlü yasama geleneğinin var olduğu, ancak bu geleneğin uygulamada yankısını bulamadığı bir bağlam olarak bu kategorilerin hiçbirine kolayca yerleştirilemeyecek bir örnektir.

1930’lardan beri Türkiye’de atık yönetimi alanında devingen bir yasal çerçeve29 mevcut olmasına karşın 2000’li yıllara kadar atık yönetim sisteminin sözde “modernizasyonu” için somut müdahaleler kentlerin gündeminde yerini almamıştır. 2000’li yıllarda, Türkiye’nin Avrupa Birliği adaylık sürecinin başlamasının ardından bir dizi yasa, yönetmelik ve genelgelerle büyükşehir ve ilçe belediyeleri ile özel sektörün atık yönetimindeki rolleri büyük ölçüde yeniden tanımlanmıştır. Bununla beraber ulusal ve uluslararası fonlardan gelen kaynakların ilk olarak atık yönetimi alanına aktarımı, değişen çöp kompozisyonu ve atık teknolojileri ile ilişkili olarak (çöp içindeki geri dönüştürülebilir maddelerin miktarındaki özellikle 1980 sonrası dönemde değişen ithalat ve endüstriyel üretim ve buna bağlı tüketim pratiklerine bağlı artış) özel sektörün atık ekonomisine ilgisinin de artması ile katı atık depolama, depo gazından enerji geri kazanımı, kompostlaştırma ve geri dönüştürülebilir atıkların işlenmesine yönelik tesislerin sayısında ciddi bir artış olmuştur. Özellikle Ankara ve İstanbul gibi büyükşehirlerde, belediyelerin kötü şöhretli açık döküm alanlarının dönüşümü bu alanlar çevresinde ciddi bir gecekondu dönüşümü süreci ile eşzamanlı seyretmiştir. Türkiye’de katı atık yönetiminde köklü bir değişimden bahsetmek halen mümkün değildir. Sayısı bilinmeyen izinsiz ya da belediye eliyle işletilen açık döküm alanları halen mevcuttur. Üstelik atıkların kaynağında ayrıştırılmasına ilişkin herhangi bir sisteminin bulunmaması nedeniyle pek çok tesiste gıda atıkları ile plastik, kâğıt, cam, metaller gibi geri dönüştürülebilir materyaller içeren atıklar ve hatta tıbbi atıklar izinli, izinsiz pek çok döküm alanında karışık şekilde işlem görmektedir. Yine, politik, ekonomik ve/veya zorunlu göç nedeniyle kentlere gelen ve geridönüşüm işçileri olarak emekleri tanınmayan ve enformel olarak kategorize edilen sayısız sokak toplayıcısı çöp içerisindeki değerli maddeleri toplayıp, ayrıştırıp, ekonomiye geri kazandırmaktadır.30 Sokak toplayıcıları uzun yıllardır hak mücadeleleri çerçevesinde örgütlenme çabalarını sürdürmektedir. Ancak bu çabalar toplumsal güç ilişkileri ve örgütsel meseleler nedeniyle güçlü bir toplumsal hareket şeklini alamamaktadır. 

Kentlerimizdeki atık meselesine kentsel politik ekoloji perspektifinden kısacık bir bakış bile Türkiye’de kentsel atık meselesinin, atığın fiziksel özelliklerine bağlı bir teknoloji transferinin, formel bir toplama – ayrıştırma – bertaraf – geri kazanım – geridönüşüm sürecinin ve yasal – kurumsal reformun çok ötesinde bir konu olduğunu ortaya koymaktadır. Atık, bundan bir elli yıl kadar önce belediyeciler için “kurtulmaları” gereken bir şeyken bugün, bir yerel yönetici için her biri farklı şekillerde değerlendirilebilecek pek çok farklı materyali içeren değerli ve yönetilebilir bir nesne, bir kâğıt toplayıcısı için geçim kaynağı ve bir entegre atık tesisi sahibi için kaynak hâline gelmiştir. Hatta kentsel dönüşüm projelerinin hedefi olabilecek alanlarda eski açık döküm sahaları ve bunların rehabilitasyonlarının arazi fiyatlarının artışında önemli bir rol oynadığını söylemek yanlış olmaz. Ancak atığa bakış açıları, hatta atıktan çıkarları farklı olan bu aktörlerin sosyo-teknik pratikleri birbirlerinden bağımsız değildir. Yapılan çalışmaların da gösterdiği üzere geridönüşüm sektörü formel aktörlerinin (belediyeler ve özel sektör) toplayıcılar ile (alım-satım) ilişkileri, emek ve beden sömürüsünden beslenmektedir.31 Bunlarla beraber tartışmayı bir adım ileri götürüp atığın göç ağlarıyla ilişkisine bakarsak Türkiye bağlamında atığa ve sokak toplayıcılığına gerçekçi çözümlerin geliştirilebilmesinin ancak ve ancak atık politikalarının, göç ve kent yoksulluğuna ilişkin sosyal politikalarla desteklenmesi ile mümkün olduğu yargısına varabiliriz. 

Bugün Türkiye kentlerinde atığı anlamak adına yapılan, toplumsal kaygılar güden ve sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen çalışmalar bize kentlerimizde atık siyaseti ve yönetimi hakkında önemli girdiler sağlasalar ve birtakım değerli yargılara varmamıza olanak tanısalar da Türkiye kentlerinde kentsel atığı anlama ve bu meseleye ilişkin gerçekçi çözümler üretme konusunda henüz yolun başındayız. Kentlerimize şekil vermeye başlamış olan bu dönüşüme kapsayıcı (ki bu kapsayıcılık hedefi öncelikle sokak toplayıcılarının varlığının tanınması ve entegrasyonuna ilişkin gerçekçi yaklaşımları içermelidir) ve çevre dostu bir yön vermek ancak ve ancak detaylı analizler, karşılaştırmalı nitel ve nicel çalışmalar, nicel verileri destekleyen, resmi istatistiklerin ötesine geçen gerçekçi sayısal verilerin üretimi, bunların açık kaynak olarak paylaşımı, arşivleme çalışmaları ve bunlardan beslenen alternatif ve toplumsal politika, program, plan ve projeler üretimi ile mümkün olabilir. 


1- Dünya Bankası (2012), What a Waste: A Global Review of Solid Waste Management, The World Bank Urban Development Series, documents.worldbank.org/curated/en/302341468126264791/pdf/68135-REVISED-What-a-Waste-2012-Final-updated.pdf (Erişim tarihi: 24 Mayıs 2016).

2- Moore, J. W. (2015), Capitalism in the Web of Life: Ecology and the Accumulation of Capital, Londra: Verso Press. 

3- Armiero, M. ve M. De Angelis (2017), “Anthropocene: Victims, Narrators, and Revolutionaries”, South Atlantic Quarterly, 116(2): 345-62. 

4- Dünya Bankası, a.g.y. 

5- UNEP (Birleşmiş Milletler Çevre Programı, 2013), “Municipal Solid Waste: Is It Garbage or Gold?”, na.unep.net/geas/archive/pdfs/GEAS_Oct2013_Waste.pdf (Erişim tarihi: 24 Mayıs 2016).

6- UNEP (2015), Global Waste Management Outlook, www.unep.org

(Erişim tarihi: 24 Mayıs 2016).

7- Moore, S. (2012), “Garbage Matters: Concepts in New Geographies of Paste”, Progress in Human Geography, 36: 780-99. 

8- İngiltere örneği için bkz. Simin, D. (2009), “Scalar Tensions in the Governance of Waste: The Resilience of State Spatial Keynesianism”, Journal of Environmental Planning and Management, 52(2): 137-56. 

9- Kolombo örneği için bkz. van Horen, B. (2004), “Fragmented Coherence: Solid Waste Management in Colombo”, International Journal of Urban and Regional Research, 28: 757-73. 

10- Benzer bir örnek olan Bulgaristan üzerine değerlendirmeler için bkz. Scheinberg, A. ve A. P. J. Mol (2010), “Multiple Modernities: Transitional Bulgaria and the Ecological Modernisation of Solid Waste Management”, Environment and Planning C: Politics and Space, 28(1): 18-36. 

11- Honor, F. (2002), “Grounding Waste: Towards a Sociology of Waste Networks”, National Institute for Regional and Spatial Analysis (NIRSA) Working Paper Series, 18, İrlanda: National University of Ireland Maynooth; Honor, F. (2004), “Waste Management and Its Contestation in the Republic of Ireland”, Capitalism Nature Socialism, 15(1): 83-102. 

12- A.g.y. 

13- Parto, S. (2005), “ ‘Good’ Governance and Policy Analysis: What of Institutions?”, MERIT- Infonomics Research Memorandum Series, Hollanda: Maastricht. 

14- Honor, F. (2004), a.g.y. 

15- Simin, D., a.g.y. 

16- Bulkeley, H., M. Watson ve R. Hudson (2007), “Modes of Governing Municipal Waste”, Environment and Planning A, 39(11): 2733-53. 

17- Davies, A. R. (2008), The Geographies of Garbage Governance Interventions, Interactions and Outcomes, Oxford: Routledge.

18- Hird, M. (2012), “Knowing Waste: Toward an Inhuman Epistemology”, Social Epistemology, 26(3-4): 453-69; Gille, Z. (2007), From the Cult of Waste to the Trash Heap of History: The Politics of Waste in Socialist and Postsocialist Hungary, Bloomington: Indiana University Press; Gille, Z. (2010), “Actor Networks, Modes of Production, and Waste Regimes: Reassembling the Macro-Social”, Environment and Planning A, 42(5): 1049-64; Gregson, N. ve M. Crang (2010), “Materiality and Waste: Inorganic Vitality in a Networked World”, Environment and Planning A, 42: 1026-32; O’Brien, M. (1999), “Rubbish Values: Reflections on the Political Economy of Waste”, Science as Culture, 8(3): 269-95; Gidwani, V. ve R. Reddy (2011), “The Afterlives of ‘Waste’: Notes from India for a Minor History of Capitalist Surplus”, Antipode, 43(5): 1625-58. 

19- Bridge, G., J. McCarthy ve T. Perreault (haz., 2015) “Editors’ Introduction”, The Routledge Handbook of Political Ecology içinde, Oxford: Routledge, s. 3-19. 

20- Forsyth, T. (2008), “Political Ecology and the Epistemology of Social Justice”, Geoforum, 39: 756-64.

21- Bridge, G., J. McCarthy ve T. Perreault, a.g.y. 

22- Heynen, N., M. Kaika ve E. Swyngedouw (2006), In the Nature of Cities: Urban Political Ecology and the Politics of Urban Metabolism, Abingdon: Taylor and Francis.

23- Boyle, M. (2002), “Cleaning up after the Celtic Tiger: Scalar ‘Fixes’ in the Political Ecology of Tiger Economies”, Transactions of the Institute of British Geographers, 27(2): 172-94; Boyle, M. (2003), “Scale as an ‘Active Progenitor” in the Metamorphosis of the Waste Management Hierarchy in Member States: The Case of the Republic of Ireland”, European Planning Studies, 11(4): 481-502. 

24- Myers, G. A. (2005), Disposable Cities: Garbage, Governance and Sustainable Development in Urban Africa, Aldershot: Ashgate. 

25- Njeru, J. (2006) “The Urban Political Ecology of Plastic Bag Waste Problem in Nairobi, Kenya”, Geoforum, 37(6): 1046-58. 

26- Bjerkli, C. L. (2015), “Power in Waste: Conflicting Agendas in Planning for Integrated Solid Waste Management in Addis Ababa, Ethiopia”, Norwegian Journal of Geography, 69(1): 18-27; Cornea, N., R. Véron ve A. Zimmer (2017), “Clean City Politics: An Urban Political Ecology of Solid Waste in West Bengal, India”, Environment and Planning A, 49(4): 728–744; Fredericks, R. (2014), “Vital infrastructures of Trash in Dakar”, Comparative Studies of South Asia, Africa and the Middle East, 34(3): 532-48; Gutberlet, J. (2016), Urban Recycling Cooperatives: Building Resilient Communities, Londra: Routledge; Demaria, F. ve S. Schindler (2016), “Contesting Urban Metabolism: Struggles Over Waste-to-Energy in Delhi, India”, Antipode, 48(2): 293-313. 

27- Njeru, J., a.g.y.; Bjerkli, C. L., a.g.y.; Cornea, N., R. Véron ve A. Zimmer, a.g.y.

28- Demaria, F. ve S. Schindler, a.g.y. 

29- Umumî Hıfzıssıhha Kanunu (1930, 6 Mayıs), Resmi Gazete, sayı: 1489, www.resmigazete.gov.tr/arsiv/1489.pdf (Erişim tarihi: 24 Mayıs 2016).

30- Başkavak, T. (2013), “Enformel Sektördeki Emek Süreçlerinin İlişkisel Analizi: Atık Kâğıt İşçileri Örneği”, Yayımlanmamış yüksek lisans tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi; Dinler, D. Ş. (2016), “New Forms of Wage Labour and Struggle in the Informal Sector: The Case of Waste Pickers in Turkey”, Third World Quarterly, 37(10): 1834-54; Ayman Güler, B. (2001), Çöp Hizmetleri Yönetimi, Yayın No: 302, Ankara: TODAİE Yerel Yönetimler Araştırma ve Eğitim Merkezi; Tuçaltan, G. (2017), Metabolic Urbanization of Waste in Ankara: A Governance Perspective, Rotterdam: Eburon. 

31- Başkavak, T., a.g.y.; Dinler, D. Ş., a.g.y.; Tuçaltan, G., a.g.y.; Özgen, N. (2001), “Kentte Yeni Yoksulluk ve Çöp İnsanları”, Toplum ve Bilim, 89: 88-101.

Küresel düzeyde üretilen atık miktarının 2025 yılına kadar yaklaşık 1,1 milyon tona ulaşması, yani günümüzde üretilen miktarın neredeyse iki katına çıkması beklenmektedir.1 Başka bir deyişle, on yıldan kısa bir süre içinde, küresel tüketim miktarı ve buna bağlı olarak çıkarılan kaynakların miktarı ciddi bir şekilde artacaktır. Böylesi bir kaynak suistimalinin altında yatan temel nedenlerden birinin kapitalist kentleşme pratikleri olduğunu söylemek pek de abartılı olmayacaktır. Günümüz kentleri, sürdürülebilir olmayan endüstriyel üretim pratiklerinden beslenen ve bu pratikleri besleyen tüketim merkezleri hâline gelmiştir. Ancak kentler her ne kadar küresel tüketimin mekansal örgütlenmesinde kilit rol oynasalar da şiddetli kaynak sömürüsü kentsel değil gezegensel ölçekte bir krize işaret etmektedir. Kapitalist üretim ve tüketim pratikleri ve buna bağlı kaynak sömürüsü, müşterek kaynakların tükenmesine ilişkin geçici bir mesele olmaktan çok gezegenimiz için kalıcı zararlar yaratacak bir dönem olarak tariflenmelidir. Bazı yazarlar bu dönemi merkezine insanı koydukları bir bakış açısı ile ele almış ve 1700’lü yılların sonunda buhar türbininin icadı sonrası gerçekleşen iklimsel ve jeolojik değişimleri “İnsan Çağı” (Antropocene) olarak tariflemişlerdir. Bazı yazarlar ise sermaye egemenliği merkezli bir perspektiften ele alarak, bugün dünyanın içinde bulunduğu kaynak ve tüketim krizine uzanan bu süreci “Sermaye Çağı” (Capitalocene) olarak adlandırmışlardır.2 Küresel iklim değişikliği ve müşterek kaynak sömürüsüne odaklanırken, her iki bakış açısının gözardı ettiği azımsanmayacak önemde bir konu vardır. Bu da, insan ve sermaye kaynaklı üretim ve tüketim süreçleri kapsamında oluşan atıklar ve bunların gezegenimizin biyofiziksel varlığı ve sosyo-ekolojik sürdürülebilirliği için oluşturduğu tehditlerdir. 

Böylesi bir yaklaşımdan hareketle bazı yazarlar, insan hareketleri ile mevcut üretim ve tüketim süreçleri kadar bunlara bağlı olarak ortaya çıkan atık maddeler, bunların dolaşımı ve bunun toplumsal sonuçlarını odağa alan bir dönem tarifi yapmış ve bu dönemi “Atık Çağı” (Wasteocene) olarak adlandırmışlardır.3 Küresel müşterekleri atık malzemelere dönüştüren endüstriyel döngü; plastik, metal, cam, kâğıt veya metan ve karbondioksit formundaki çeşitli atıklar ile bunların kentlerimiz ve ötesine hareketleri, “sözde” bozulmamış ve kentlerimize “uzak” olan “doğa”yı oturma odalarımıza, ofislerimize dolayısıyla şehirlerimize ve günlük yaşantımıza bağlar. Bu bağlamda tehlike, kentlerimiz kadar büyük petrol ve gaz kuyuları, yağmur ormanlarına geri dönüşü olmayan zararlar veren asit yağmurları, yasadışı toksik çöplükler veya okyanuslardaki plastik adaları gibi kentler ile kolaylıkla ilişkilendirilemeyecek yerlerde kendini göstermektedir. Bu bakımdan 21. yüzyıl kentlerinin önünde yer alan kaçınılmaz mesele atık, toplum ve kapitalist kentleşme süreçleri arasındaki çok yönlü ve dinamik ilişkileri anlamak ve sosyo-ekolojik adaleti gözetecek şekilde yeniden düzenlemektir. Bu mini düşünce yazısı da bu meseleyi kentsel atıklar bağlamında ele almaktadır.

Kentsel Atığa Ana Akım Yaklaşımlar

Kentsel atığın tanımı ülkeden ülkeye değişse de bu atıklar, genelde toplanması ve işlenmesi yerel yönetimlerin yetki ve sorumluluğunda olan ve çoğunlukla konut, kamu binaları ya da ticari binalardan atılan, istenmeyen materyaller olarak algılanır. Kentsel atık, gıda artıklarından tıbbi atıklara, plastik, kâğıt, cam ve metal gibi geri dönüştürülebilir maddelerden, bunların bir kompozisyonundan oluşan kompozit atıklara, elektrik elektronik eşyalar gibi hem toksik hem değerli maddeler içeren eşyalardan mobilya gibi yığma olanlarına çok çeşitli atık ve materyaller içerebilir. 

Günümüzde atık, teknolojik gelişmeleri takiben birçok endüstride hammadde ve enerji üretimi için değerlenmiş bir girdi hâline gelmiştir. Bununla birlikte geçtiğimiz on yıl içinde kentsel atık yavaş ama istikrarlı bir şekilde küresel politika gündeminde yerini almış ve Dünya Bankası’nın “Bu Ne İsraf”,4 Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (UNEP) “Katı Atık: Çöp mü Altın mı?”5 ve “Küresel Atık Yönetimi Görünümü”6 isimli raporları dahil olmak üzere pek çok uluslararası rapor ve politika dokümanı atık yönetiminin artık sadece halk sağlığı çerçevesinde ele alınamayacağını açıkça ortaya koymuştur. Giderek yaygın hâle gelen bu yaklaşım, atığı bir kaynak olarak tariflerken atık üretiminin önlenmesinin önceliklendirilmesi ile aktif geridönüşüm, geri kazanım ve yeniden kullanımın desteklenmesi için tekno-yönetimsel çözümler getirmektedir. Ancak hâkim tutum atığı, bir mühendislik ve yönetim problemi olarak görmekte, ilgili müdahale ve çözümleri sadece teknokratik karar alma süreçleri ile fonksiyonel teknolojilere referansla tartışarak atığın politik niteliğini gözardı etmektedir. 

Pratik ve kurumsal tanım ve yaklaşımları bir yana bırakıp, atığın siyasi potansiyelini analiz etmeyi amaçlayan sosyal bilim yazınına odaklandığımızda atığa içkin ilişkilerin atığın kaynağı, toplayıcısı, depolayıcısı ve işleyicisi sarmalından çok daha karmaşık olduğunu görürüz. Örneğin yakın zamanda Susan Moore tarafından yapılan bir çalışma atığın neden ve nasıl güncel sosyo-mekansal süreçleri incelemek için verimli bir mercek sunduğunu anlamak amacıyla çevre politikası, kentsel tarih, sosyal hareketler, kapitalizm, risk ve yönetişim gibi çeşitli yaklaşımları analiz etmektedir.7 Çalışma, kapsamlı bir literatür taraması sonucunda tehlike, kaynak, meta, yönetilebilir nesne, arşiv, pislik, risk gibi atığın pek çok farklı kavramsallaştırmasını ortaya koymuştur. Moore’un bu çeşitli kavramsallaştırmaları kategorize edişi, evrensel olarak kabul gören bir atık tanımı ortaya koyma çabası olarak görülmemelidir. Aksine Moore, birbirleriyle örtüşen, çatışan ve çelişen yaklaşımları işaret ederek atığa farklı bağlamlarda nasıl farklı özellik ve anlamlar atfedilebileceğini ortaya koymuştur. Bu da bize, atığın tanımının sosyo-politik olarak sürekli (yeniden) inşa edildiğini ve tekil bir atık tanımından söz etmenin indirgemeci ve dışlayıcı bir yaklaşım olduğunu göstermiştir. Bağlamına bağlı olarak atık bir “çevresel zarar” ve atık yönetimi de ağırlıklı olarak bu çevresel zararın mekansal dağılımı için belirleyici kurumsal mekanizmanın tarifine dair bir meseleyken8 başka bir örnekte özelleştirme sonucu değişen hizmet sunumuna dair bir konu9 veya mevcut sosyo-teknik yapının —ki bu Türkiye örneğindeki gibi enformel atık toplama, depolama ve ayrıştırma pratiklerinin ağırlıklı olduğu bir yapı olabilir— teknoloji ağırlıklı atık işleme, geri kazanım ve bertaraf yöntemleri ile eklemlenmesine ilişkin10 bir mesele olabilir.

Atık, miktar ve kompozisyonuna yani içinde bulunan materyallerin çeşit ve özelliklerine, maddeselliğe ilişkin bir mesele olduğu kadar toplumsal, ekonomik, kültürel, söylemsel, mekansal, coğrafi ve politik bir meseledir18 ve toplumsal ilişkileri anlamak için bir arayüz oluşturur.

Kentsel atığa ilişkin tekno-yönetsel yaklaşımların ötesine geçen11 bir dizi çalışmanın da ortaya koyduğu üzere atığa ilişkin toplumsal ilişkilerin doğasını anlamak, kamu kurumlarının “sürdürülebilirlik” ve “rekabet” söylemlerinin ötesine geçen, her ölçekte formel ve enformel aktörler12 ve kurumları13 ve bunlara karşı ortaya çıkan mücadele ve taktikleri14 göz önünde bulunduran titiz bir çalışmayı gerektirir. Politika rejimlerindeki değişiklikler,15 yönetici organlarının gündemleri, hedefleri16 ile coğrafi bağlamın tarihsel, ekonomik, politik, çevresel ve kültürel özellikleri eşzamanlı olarak hem atık üretim deseninde hem de atığa yönelik müdahalelerde belirleyicidir.17 Özetle atık, ana akım yaklaşımlarda ele alındığı gibi toplumdan ayrık ve dışsal bir nesne değildir.

Atık-toplum (ve hatta daha genel hâliyle toplum-doğa ve insan-çevre) ilişkiselliği gibi çokyönlü bir meseleyi anlamak ve buna ilişkin gerçekçi çözümler üretmek, konunun maddesel, sosyal, politik, çevresel ve ekonomik yönlerini ve bunlar arasındaki ilişkiselliği teorik, ampirik ve siyasi yönleri ile kavramayı gerektirir. İşte bütünsel radikal ve politik bir çerçeve olarak Politik Ekoloji (PE) perspektifi tam da bu noktada imdadımıza yetişmektedir.

Bir Karşı Tutum: (Kentsel) Politik Ekoloji

Yakın zamanda yayımlanan kapsamlı bir PE elkitabında “PE, bilimsel sorular siyasetle kirlendiğinde ortaya çıkan şeydir” diyor Bridge, McCarthy ve Perreault; “toplum-doğa ilişkisi hakkında bizi rahatlatan ve basit olduğunu düşündüğümüz gerçekleri paramparça eden bir epistemolojik proje”.19

Apolitik ekolojiye politik bir alternatif sunmayı amaçlayan PE,20 ana akım yaklaşımların aksine, insan-çevre arasındaki ontolojik ayrımı reddeder ve bu ilişkilerin merkezine toplumsal ilişkileri, özellikle iktidar/güç ilişkilerini yerleştirir. Bu da doğanın maddesel/materyal/fiziki varlığının ve dönüşümünün toplumsal ilişkilerden bağımsız olarak anlaşılamayacağı anlamına gelmektedir. Örneğin sürdürülebilir kalkınma yaklaşımı çerçevesine yerleştirilen ve bugün atık yönetimi tartışmalarının merkezinde olan döngüsel ekonomi tartışmasını, plan ve uygulamalarını, bu süreçte toplumsal tabanı ele almadığından, ekolojiye apolitik yaklaşımın en belirgin örneklerinden biri olarak değerlendirmek hatalı olmaz. Bununla birlikte, politik ekoloji yaklaşımı, araştırmayı kırılgan gruplar (kent yoksulları, azınlıklar, kadınlar, lezbiyen, gey, biseksüel ve trans gruplar gibi) için özgürleştirici potansiyeller ve sosyo-ekolojik adalet arayışında olan politik bir proje olarak algılar ve uygular.21

Kentsel Politik Ekoloji (KPE) ise siyasal ekolojinin, kentleşme süreçlerinin sosyo-ekolojik zeminini yansıtma konusundaki sessizliğine karşı bir eleştiri olarak ortaya çıkmıştır.22 KPE, kent(leşme) teorilerine doğa ve toplumu birbirinden ayrı olarak ele alan hâkim Kartezyen yaklaşımları reddeder. Bu yaklaşım çerçevesinde su, atık, enerji, tarım arazileri kentleşme süreçleri içinde değişmekte ve dönüşmekte, hatta kentleşmektedir. Bu kentleşme süreçleri ise sınıf ve kimlik siyaseti çerçevesinde şekillenen toplumsal güç ilişkilerine bağımlı bir şekilde gerçekleşmektedir. 

Atığın PE alanına girişi, 2000’lerin başında Boyle’un, İrlanda’daki atık siyasetinin Avrupa Birliği’ne uyum süreci kapsamında yeniden yapılanmasına ilişkin çalışmasıyla gerçekleşmiştir.23 Boyle, çalışmasında atığın ve atık yönetiminin kapitalist toplumsal ilişkiler içinde nasıl şekillendiğine değinmiştir. Yazara göre atık, kapitalist üretim ve tüketim ilişkilerine içkin dinamik kimyasal, fiziki ve biyolojik süreçler içerisinde (mesela bir atık yakma tesisinde yüksek derecelerde yakılan bir atıktan geriye kalan ve depolanma sahalarında biriken kalıntılar ya da küller) var olmaktadır. Ancak bu varoluş, atığın ve atığa ilişkin yeni siyasaların ve teknolojilerin farklı ölçeklerde, farklı aktörler tarafından nasıl algılandığından bağımsız değildir. Bir yakma tesisi kamu yöneticileri tarafından kamu yararı için yapılan bir yatırım olarak imgeleştirilirken aynı yatırım yerel topluluklarca günlük yaşantılarına bir tehdit olarak görülebilmektedir. Yazar, aktörlerin bu çelişen ve çatışan kavramsallaştırmalarını bir “kültürel savaş” olarak tanımlamakta ve bu savaşın kapitalist toplumsal ilişkilerin niteliğini değiştirebilecek bir değere sahip olduğunu iddia etmektedir. 

Boyle’un ulus devlet ölçeğindeki çalışmasını takiben atığın PE alanında yapılan çalışmalar daha çok yerel ölçekte gerçekleştirilmiştir. Myers,24 uluslararası yardım kuruluşlarının sağladığı fonlar ve desteklediği siyasaların Afrika kentlerinde çevre yönetişimini nasıl dönüştürdüğünü, karşılaştırmalı bir çalışma ile atık perspektifinden çalışmış; Njeru,25 Nairobi’deki plastik torba sorununa sınıf ve ırk ayrımcılığı perspektifinden bakmıştır. Daha yakın bir dönemde ise Küresel Güney’den kentlere odaklanan, enformel ve formel aktörler arasındaki güç ilişkilerinin gündelik hayatı nasıl şekillendirdiğini atık ve mevcut ya da planlanan atık teknolojileri çerçevesinde ele alan bir dizi çalışma gerçekleştirilmiştir.26 Atık teknolojileri ya da atığın fiziki kompozisyonu etrafında şekillenen toplumsal iktidar ilişkileri27 ya da atığın değişen kompozisyonu (materyalitesi) ve buna bağlı olarak şekillenen ekonomik ilişkiler içinde bir meta hâline geliş süreci ve bu kapsamda “enformel, formel sektör ve orta sınıf arası çatışma ve koalisyonlar”28 bu çalışmalarda ön plana çıkan meselelerdir.

Türkiye’de Kentsel Atığın Politik Ekolojisine Giriş

Türkiye atığın kentsel politik ekolojisini çalışmak ve anlamak için nispeten özgün bir coğrafyadır. Bunun nedeni, pek çok çalışma için kolaylaştırıcı etkisi olan indirgemeci coğrafi kategorizasyonların Türkiye için kolay kolay devreye sokulabilir olmamasıdır. Atığa ilişkin çalışmalarda Küresel Kuzey temel olarak güçlü politika programları ve uygulamalarla özdeşleştirilirken Küresel Güney’de ise ilgili planlar ve önlemlerin nispeten zayıf olduğu, hatta olmadığı iddia edilir. Küresel Kuzey ve Güney, coğrafi olduğu kadar ideolojik-politik ve söylemsel olarak inşa edilen kategorilerdir. Türkiye atık yönetimi güçlü yasama geleneğinin var olduğu, ancak bu geleneğin uygulamada yankısını bulamadığı bir bağlam olarak bu kategorilerin hiçbirine kolayca yerleştirilemeyecek bir örnektir.

1930’lardan beri Türkiye’de atık yönetimi alanında devingen bir yasal çerçeve29 mevcut olmasına karşın 2000’li yıllara kadar atık yönetim sisteminin sözde “modernizasyonu” için somut müdahaleler kentlerin gündeminde yerini almamıştır. 2000’li yıllarda, Türkiye’nin Avrupa Birliği adaylık sürecinin başlamasının ardından bir dizi yasa, yönetmelik ve genelgelerle büyükşehir ve ilçe belediyeleri ile özel sektörün atık yönetimindeki rolleri büyük ölçüde yeniden tanımlanmıştır. Bununla beraber ulusal ve uluslararası fonlardan gelen kaynakların ilk olarak atık yönetimi alanına aktarımı, değişen çöp kompozisyonu ve atık teknolojileri ile ilişkili olarak (çöp içindeki geri dönüştürülebilir maddelerin miktarındaki özellikle 1980 sonrası dönemde değişen ithalat ve endüstriyel üretim ve buna bağlı tüketim pratiklerine bağlı artış) özel sektörün atık ekonomisine ilgisinin de artması ile katı atık depolama, depo gazından enerji geri kazanımı, kompostlaştırma ve geri dönüştürülebilir atıkların işlenmesine yönelik tesislerin sayısında ciddi bir artış olmuştur. Özellikle Ankara ve İstanbul gibi büyükşehirlerde, belediyelerin kötü şöhretli açık döküm alanlarının dönüşümü bu alanlar çevresinde ciddi bir gecekondu dönüşümü süreci ile eşzamanlı seyretmiştir. Türkiye’de katı atık yönetiminde köklü bir değişimden bahsetmek halen mümkün değildir. Sayısı bilinmeyen izinsiz ya da belediye eliyle işletilen açık döküm alanları halen mevcuttur. Üstelik atıkların kaynağında ayrıştırılmasına ilişkin herhangi bir sisteminin bulunmaması nedeniyle pek çok tesiste gıda atıkları ile plastik, kâğıt, cam, metaller gibi geri dönüştürülebilir materyaller içeren atıklar ve hatta tıbbi atıklar izinli, izinsiz pek çok döküm alanında karışık şekilde işlem görmektedir. Yine, politik, ekonomik ve/veya zorunlu göç nedeniyle kentlere gelen ve geridönüşüm işçileri olarak emekleri tanınmayan ve enformel olarak kategorize edilen sayısız sokak toplayıcısı çöp içerisindeki değerli maddeleri toplayıp, ayrıştırıp, ekonomiye geri kazandırmaktadır.30 Sokak toplayıcıları uzun yıllardır hak mücadeleleri çerçevesinde örgütlenme çabalarını sürdürmektedir. Ancak bu çabalar toplumsal güç ilişkileri ve örgütsel meseleler nedeniyle güçlü bir toplumsal hareket şeklini alamamaktadır. 

Kentlerimizdeki atık meselesine kentsel politik ekoloji perspektifinden kısacık bir bakış bile Türkiye’de kentsel atık meselesinin, atığın fiziksel özelliklerine bağlı bir teknoloji transferinin, formel bir toplama – ayrıştırma – bertaraf – geri kazanım – geridönüşüm sürecinin ve yasal – kurumsal reformun çok ötesinde bir konu olduğunu ortaya koymaktadır. Atık, bundan bir elli yıl kadar önce belediyeciler için “kurtulmaları” gereken bir şeyken bugün, bir yerel yönetici için her biri farklı şekillerde değerlendirilebilecek pek çok farklı materyali içeren değerli ve yönetilebilir bir nesne, bir kâğıt toplayıcısı için geçim kaynağı ve bir entegre atık tesisi sahibi için kaynak hâline gelmiştir. Hatta kentsel dönüşüm projelerinin hedefi olabilecek alanlarda eski açık döküm sahaları ve bunların rehabilitasyonlarının arazi fiyatlarının artışında önemli bir rol oynadığını söylemek yanlış olmaz. Ancak atığa bakış açıları, hatta atıktan çıkarları farklı olan bu aktörlerin sosyo-teknik pratikleri birbirlerinden bağımsız değildir. Yapılan çalışmaların da gösterdiği üzere geridönüşüm sektörü formel aktörlerinin (belediyeler ve özel sektör) toplayıcılar ile (alım-satım) ilişkileri, emek ve beden sömürüsünden beslenmektedir.31 Bunlarla beraber tartışmayı bir adım ileri götürüp atığın göç ağlarıyla ilişkisine bakarsak Türkiye bağlamında atığa ve sokak toplayıcılığına gerçekçi çözümlerin geliştirilebilmesinin ancak ve ancak atık politikalarının, göç ve kent yoksulluğuna ilişkin sosyal politikalarla desteklenmesi ile mümkün olduğu yargısına varabiliriz. 

Bugün Türkiye kentlerinde atığı anlamak adına yapılan, toplumsal kaygılar güden ve sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen çalışmalar bize kentlerimizde atık siyaseti ve yönetimi hakkında önemli girdiler sağlasalar ve birtakım değerli yargılara varmamıza olanak tanısalar da Türkiye kentlerinde kentsel atığı anlama ve bu meseleye ilişkin gerçekçi çözümler üretme konusunda henüz yolun başındayız. Kentlerimize şekil vermeye başlamış olan bu dönüşüme kapsayıcı (ki bu kapsayıcılık hedefi öncelikle sokak toplayıcılarının varlığının tanınması ve entegrasyonuna ilişkin gerçekçi yaklaşımları içermelidir) ve çevre dostu bir yön vermek ancak ve ancak detaylı analizler, karşılaştırmalı nitel ve nicel çalışmalar, nicel verileri destekleyen, resmi istatistiklerin ötesine geçen gerçekçi sayısal verilerin üretimi, bunların açık kaynak olarak paylaşımı, arşivleme çalışmaları ve bunlardan beslenen alternatif ve toplumsal politika, program, plan ve projeler üretimi ile mümkün olabilir. 


1- Dünya Bankası (2012), What a Waste: A Global Review of Solid Waste Management, The World Bank Urban Development Series, documents.worldbank.org/curated/en/302341468126264791/pdf/68135-REVISED-What-a-Waste-2012-Final-updated.pdf (Erişim tarihi: 24 Mayıs 2016).

2- Moore, J. W. (2015), Capitalism in the Web of Life: Ecology and the Accumulation of Capital, Londra: Verso Press. 

3- Armiero, M. ve M. De Angelis (2017), “Anthropocene: Victims, Narrators, and Revolutionaries”, South Atlantic Quarterly, 116(2): 345-62. 

4- Dünya Bankası, a.g.y. 

5- UNEP (Birleşmiş Milletler Çevre Programı, 2013), “Municipal Solid Waste: Is It Garbage or Gold?”, na.unep.net/geas/archive/pdfs/GEAS_Oct2013_Waste.pdf (Erişim tarihi: 24 Mayıs 2016).

6- UNEP (2015), Global Waste Management Outlook, www.unep.org

(Erişim tarihi: 24 Mayıs 2016).

7- Moore, S. (2012), “Garbage Matters: Concepts in New Geographies of Paste”, Progress in Human Geography, 36: 780-99. 

8- İngiltere örneği için bkz. Simin, D. (2009), “Scalar Tensions in the Governance of Waste: The Resilience of State Spatial Keynesianism”, Journal of Environmental Planning and Management, 52(2): 137-56. 

9- Kolombo örneği için bkz. van Horen, B. (2004), “Fragmented Coherence: Solid Waste Management in Colombo”, International Journal of Urban and Regional Research, 28: 757-73. 

10- Benzer bir örnek olan Bulgaristan üzerine değerlendirmeler için bkz. Scheinberg, A. ve A. P. J. Mol (2010), “Multiple Modernities: Transitional Bulgaria and the Ecological Modernisation of Solid Waste Management”, Environment and Planning C: Politics and Space, 28(1): 18-36. 

11- Honor, F. (2002), “Grounding Waste: Towards a Sociology of Waste Networks”, National Institute for Regional and Spatial Analysis (NIRSA) Working Paper Series, 18, İrlanda: National University of Ireland Maynooth; Honor, F. (2004), “Waste Management and Its Contestation in the Republic of Ireland”, Capitalism Nature Socialism, 15(1): 83-102. 

12- A.g.y. 

13- Parto, S. (2005), “ ‘Good’ Governance and Policy Analysis: What of Institutions?”, MERIT- Infonomics Research Memorandum Series, Hollanda: Maastricht. 

14- Honor, F. (2004), a.g.y. 

15- Simin, D., a.g.y. 

16- Bulkeley, H., M. Watson ve R. Hudson (2007), “Modes of Governing Municipal Waste”, Environment and Planning A, 39(11): 2733-53. 

17- Davies, A. R. (2008), The Geographies of Garbage Governance Interventions, Interactions and Outcomes, Oxford: Routledge.

18- Hird, M. (2012), “Knowing Waste: Toward an Inhuman Epistemology”, Social Epistemology, 26(3-4): 453-69; Gille, Z. (2007), From the Cult of Waste to the Trash Heap of History: The Politics of Waste in Socialist and Postsocialist Hungary, Bloomington: Indiana University Press; Gille, Z. (2010), “Actor Networks, Modes of Production, and Waste Regimes: Reassembling the Macro-Social”, Environment and Planning A, 42(5): 1049-64; Gregson, N. ve M. Crang (2010), “Materiality and Waste: Inorganic Vitality in a Networked World”, Environment and Planning A, 42: 1026-32; O’Brien, M. (1999), “Rubbish Values: Reflections on the Political Economy of Waste”, Science as Culture, 8(3): 269-95; Gidwani, V. ve R. Reddy (2011), “The Afterlives of ‘Waste’: Notes from India for a Minor History of Capitalist Surplus”, Antipode, 43(5): 1625-58. 

19- Bridge, G., J. McCarthy ve T. Perreault (haz., 2015) “Editors’ Introduction”, The Routledge Handbook of Political Ecology içinde, Oxford: Routledge, s. 3-19. 

20- Forsyth, T. (2008), “Political Ecology and the Epistemology of Social Justice”, Geoforum, 39: 756-64.

21- Bridge, G., J. McCarthy ve T. Perreault, a.g.y. 

22- Heynen, N., M. Kaika ve E. Swyngedouw (2006), In the Nature of Cities: Urban Political Ecology and the Politics of Urban Metabolism, Abingdon: Taylor and Francis.

23- Boyle, M. (2002), “Cleaning up after the Celtic Tiger: Scalar ‘Fixes’ in the Political Ecology of Tiger Economies”, Transactions of the Institute of British Geographers, 27(2): 172-94; Boyle, M. (2003), “Scale as an ‘Active Progenitor” in the Metamorphosis of the Waste Management Hierarchy in Member States: The Case of the Republic of Ireland”, European Planning Studies, 11(4): 481-502. 

24- Myers, G. A. (2005), Disposable Cities: Garbage, Governance and Sustainable Development in Urban Africa, Aldershot: Ashgate. 

25- Njeru, J. (2006) “The Urban Political Ecology of Plastic Bag Waste Problem in Nairobi, Kenya”, Geoforum, 37(6): 1046-58. 

26- Bjerkli, C. L. (2015), “Power in Waste: Conflicting Agendas in Planning for Integrated Solid Waste Management in Addis Ababa, Ethiopia”, Norwegian Journal of Geography, 69(1): 18-27; Cornea, N., R. Véron ve A. Zimmer (2017), “Clean City Politics: An Urban Political Ecology of Solid Waste in West Bengal, India”, Environment and Planning A, 49(4): 728–744; Fredericks, R. (2014), “Vital infrastructures of Trash in Dakar”, Comparative Studies of South Asia, Africa and the Middle East, 34(3): 532-48; Gutberlet, J. (2016), Urban Recycling Cooperatives: Building Resilient Communities, Londra: Routledge; Demaria, F. ve S. Schindler (2016), “Contesting Urban Metabolism: Struggles Over Waste-to-Energy in Delhi, India”, Antipode, 48(2): 293-313. 

27- Njeru, J., a.g.y.; Bjerkli, C. L., a.g.y.; Cornea, N., R. Véron ve A. Zimmer, a.g.y.

28- Demaria, F. ve S. Schindler, a.g.y. 

29- Umumî Hıfzıssıhha Kanunu (1930, 6 Mayıs), Resmi Gazete, sayı: 1489, www.resmigazete.gov.tr/arsiv/1489.pdf (Erişim tarihi: 24 Mayıs 2016).

30- Başkavak, T. (2013), “Enformel Sektördeki Emek Süreçlerinin İlişkisel Analizi: Atık Kâğıt İşçileri Örneği”, Yayımlanmamış yüksek lisans tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi; Dinler, D. Ş. (2016), “New Forms of Wage Labour and Struggle in the Informal Sector: The Case of Waste Pickers in Turkey”, Third World Quarterly, 37(10): 1834-54; Ayman Güler, B. (2001), Çöp Hizmetleri Yönetimi, Yayın No: 302, Ankara: TODAİE Yerel Yönetimler Araştırma ve Eğitim Merkezi; Tuçaltan, G. (2017), Metabolic Urbanization of Waste in Ankara: A Governance Perspective, Rotterdam: Eburon. 

31- Başkavak, T., a.g.y.; Dinler, D. Ş., a.g.y.; Tuçaltan, G., a.g.y.; Özgen, N. (2001), “Kentte Yeni Yoksulluk ve Çöp İnsanları”, Toplum ve Bilim, 89: 88-101.

DÖN