Düzce Umut Atölyesi gönüllülerinden Hazal Gümüş, Düzceli Evsiz Depremzedeler’in sağlıklı ve güvenli konut mücadelesini, birlikte tasarım sürecini müşterekler kavramı çerçevesinden aktarıyor.

Fotoğraf: Düzce Umut Atölyesi

Dünyanın dört bir yanında, kırlarda ve kentlerde, sayıları hızla artmakta olan; yaşam kaynaklarının, haklarının ve mekânlarının piyasalaştırılmasına karşı direnen toplulukların mücadeleleri ve dayanışmaları, bugünün müşterekler tartışmalarının odağında yer almaktadır. Toprağı işleme, suyu kullanma, barınma, sağlık, gıda, eğitim, tohum hakkı için ve gündelik hayata dair daha birçok alanda mücadele eden bu topluluklar, müşterekleri, kolektif eylem, dayanışma, ortaklaşma üzerinden tartışmanın da yolunu açmışlardır. Müşterekleri kolektif eylem yolu ile yeniden inşa etmek gerektiğini savunan bu çerçeve[2] müşterekleşme olarak tariflenmektedir. Müşterekleşme pratikleri, özel ve devlet mülkiyeti ikilemini aşarak, kolektif kullanım esasına dayalı alan, varlık ve hizmetlerin inşasına yönelik toplumsal ilişkilenmeler olarak tartışmayı genişletmektedir.[3]

Müştereklerin toplumsal mücadeleler yolu ile pek çok farklı formda ortaya çıktığını savunan De Angelis,[4] piyasadan bağımsız yaşam ve toplumsal yeniden üretim alanlarını üretebilmek için, hareketin topluluk olmaya doğru müşterekleşmesi gerekliliğine vurgu yapmaktadır. Bu çerçeveden bakıldığında Düzce Umut Evleri örneğinde, devam etmekte olan mücadele, katılımcı tasarım ve yönetim, kolektif inşa süreçleri, öz örgütlenme, dayanışma, kooperatifleşme, ilişkilenme yolu ile gündelik hayatın ve toplumsallığın sürekli olarak yeniden üretilmesi anlamında müşterekleşme pratiği olarak ele alınmaktadır. Düzce Umut Evleri deneyimini bu çerçeve üzerinden incelediğimizde, kooperatifleşme ve katılımcı tasarım süreçleri kurucu toplumsal pratikler,[5] dayanışma ise tüm sürece içkin bir toplumsal ilişkilenme biçimi olarak karşımızda durmaktadır.

Kooperatifleşme

Düzceli evsiz depremzedelerin konut mücadelesi, 12 Kasım 1999 Düzce merkezli deprem sonrasında, devletin konut sorununu yalnızca mülk sahipleri için çözmesi nedeniyle başlayan bir kiracı hareketidir. 2003 yılında prefabriklerin kademeli olarak tasfiye edilmesi ile beraber, bölgedeki barınma sorunu kiracılar için çok daha zorlu bir hâl almıştır. Düzceli evsiz depremzedeler ise bu durum karşısında Düzceli Evsiz Depremzedeler Konut Yapı Kooperatifi’ni kurarak sağlıklı, güvenli konut mücadelelerine devam etmişlerdir.

Depremzedelerin kooperatifleşme sürecinde yürütülen, işleyişe yönelik tartışma ve müzakereler, ortaklık şartlarındaki düzenlemeler kolektif karar alma mekanizmasının ve ortaklaşmanın inşası açısından oldukça önemlidir. Bir yıl süresince üyeler arasında ve Çalışma Bakanlığı ile yapılan görüşmeler sonucu oluşan kooperatif ana sözleşmesi, aynı zamanda geleceğe yönelik ortak hedefler ve müşterekleşme tahayyüllerini de barındırmaktadır. Bunlardan biri, inşaat sürecinde hem maliyeti azaltmaya ve piyasa bağımlılığından uzaklaşmaya hem de kolektif emek gücü ile dayanışma ve ilişkilenmelerini artırmaya yönelik bir hamle olan, kooperatif ortaklık şartlarında yer alan “Yönetim kurulunca önerilen ve genel kurulca kabul edilen inşaat iş programı dahilinde, vasıfsız işlerde çalışma yükümlülüğünü bedelsiz olarak bizzat ya da bizzat çalışamadığı hâllerde göstereceği bir başka kişi aracılığıyla yerine getirmeyi yazılı olarak taahhüt etmek.” maddesidir.

Yalnızca mimar, mühendis yaptı diye güvenli olmuyor o konut; insan, kendisi inşaatında çalışırsa, her adımında yer alırsa güvenlidir o konut. Biz, Çalışma Bakanlığı ile de oturup görüştük, üyelerin inşaatta çalışması koşulunu getirdik Kooperatif Yönetmeliği’ne. Böyle katılımın sağlandığı önlemler alınır, bu koşullar sağlanırsa iyi kooperatifçilik yapılabileceğini Türkiye’ye de örnek olarak göstermek hedefindeyiz.[6]
Sami Kılıç/Kooperatif Başkanı

Kooperatif Ana Sözleşmesi’nde yer alan bir diğer ayırt edici unsur ise, mevcut kooperatif yönetim organları olan Genel Kurul, Yönetim Kurulu ve Denetim Kurulu’na ek olarak Danışma Kurulu’nun bulunmasıdır. Danışma Kurulu, ortakların %10’unu geçmeyecek sayıda, ortaklar ve Yönetim Kurulu arasındaki iletişimi sağlamakla yükümlü olup, kolektif karar alma süreçlerinin daha katılımcı işletilebilmesi amacı ile kurulmuştur. Şu anda inşaat hâlindeki 29 bloğun her biri için bir danışma kurulu üyesi ve bir yardımcısı bulunmaktadır.

Kooperatifin kuruluşu hem mücadelenin yasal dayanağını oluşturması hem de mücadelenin müşterekleştirilmesi anlamında stratejik bir hamle olarak görülmelidir. Devletin aksine, kooperatif mücadelenin başından itibaren konutun kullanım değerine yaptığı vurguyu kooperatif ortaklık şartında yer alan “Türkiye’nin herhangi bir yerinde eşi, kendisi ve 18 yaşından küçük çocuğu adına kayıtlı oturulabilir konut ve konut yapmaya elverişli arsa sahibi olmamak” maddesi ile göstermiştir. Bu madde ile konutun kullanım değeri ön plana çıkarıldığı gibi yasal mücadelenin de önü açılmıştır. Mücadelenin yasal dayanağı, 775 sayılı Gecekondu Kanunu’nun 25. Maddesi’nde 1999 Marmara Depremi’nde konutları hasar gören afetzedelerin arsa ve konut ihtiyacının karşılanacağı şeklindeki düzenlemedir.

Süreç içerisinde kooperatif üyeleri basın açıklamaları, yürüyüşler ve imza kampanyaları düzenlemek, bakanlıklara dilekçe yazmak, Ankara Abdi İpekçi Parkı’nda 2003 yılında 72 gün, 2005 yılında 142 gün olmak üzere çadırlarda kalarak nöbet tutmak ve dava süreçlerinin takipçisi olmak gibi pek çok eylem biçimi geliştirmişlerdir. Tüm bu geniş eylem repertuvarına, barınma hakkının evrensel meşruiyetine, deprem felaketi sonucu oluşan ağır mağduriyetlerin kamuoyu nezdindeki haklılığına ve yasal dayanaklara rağmen Kooperatif ancak 2012 yılında davayı kazanabilmiş ve 2014 yılında altyapılı arsa tahsisi gerçekleşmiştir. Ardından bir yıl devam eden katılımcı tasarım süreci ve kolektif inşaat pratikleri ile inşaatların yarısına yakını tamamlanmıştır. İnşaatların devam etmesi için gerekli olan düşük faizli kredi talebine, devletin ve özel sektörün olumsuz cevap vermesi ile birlikte, Kooperatif 775 Sayılı Kanun’dan doğan kredi hakları için yargı sürecini başlatmıştır. Mart 2019’da yargı sürecinin kooperatif lehine tamamlanmasıyla,[7] TOKİ’nin kararı uygulayarak düşük faizli kredi tahsisini gerçekleştirmesi beklenmektedir.

Mücadele sürecinde devletin yok sayan ve zamana bırakan tutumu ile Kooperatif’in konutu kullanım hakkı üzerinden ele alan bakış açısını beraber düşündüğümüzde; yasal mücadele ve geniş eylem repertuvarı yolu ile kamusal olanı geri almak mücadeleyi müşterekleştirme ihtimalini de içinde barındırmaktadır. Burada ihtimal olarak bahsettiğimiz durum kamusal olan ile müşterek olan arasındaki ayrımdan kaynaklanmaktadır, ki müşterekler ortak kullanıma ve yönetime işaret ederken, kamusal olan genel itibariyle devlet denetimine tabidir. Ancak kamuyu toplumların ürettiği zenginlik olarak görüp yeniden sahiplenmek ve onu müştereklerin inşasına yönelik mücadele ile birleştirmek[8] ancak müşterekleştirme pratikleri ile mümkündür. Düzce örneğinde devam eden dayanışma, katılımcı tasarım, kolektif yönetim, inşaat deneyimi ve geleceğe dair ortak tahayyüller bu ihtimali gerçekleştiren pratiklerdir.

Kooperatif, arsa tahsisinin gerçekleşmesinin hemen ardından Bir Umut Derneği aracılığı ile konutların tasarımı ve inşaat sürecine yönelik bir dayanışma çağrısı yapmıştır. Kooperatif üyelerinin, daha önce Düzce’nin Gölyaka ilçesinde inşa edilen İMECE Evleri ile dayanışma süreçlerinden ilham alarak yaptıkları çağrı, mevcut konut üretim modelleri yerine toplulukların bir aradalıklarına duydukları güvenin de bir göstergesidir.

Kooperatif bugün devam eden süreçte pek çok sivil inisiyatif, kamu kurumları ve özel sektör aktörleri ile ilişkilerini sürdürmekte ve geleceğe dönük yeni müşterekleşme tahayyülleri ile toplumsal ilişkilerini sürekli olarak dönüştürmektedir. İnşaatlar tamamlandıktan sonra üretim kooperatifi aracılığı ile kolektif gelir getirici iş alanları oluşturma ve/veya hanehalkı giderlerini düşürmesi amacıyla tarım faaliyetleri, ekmek yapımı gibi üretim alanları oluşturma, ileriye yönelik ortak yaşam hedefleri olarak somut adımları atılan fikirlerdir. Kooperatif’in, özellikle gıda alanında kurmakta olduğu bu kolektif üretim modeliyle barınma hakkı ve gıda hakkı mücadelelerini ortaklaştırması, müşterekleştirme pratikleri barındıran diğer üretim ve tüketim kooperatifleri arası dayanışma ilişkileri geliştirilebilmesi ihtimallerini de içerisinde barındırmaktadır. Tüm bu birliktelik ihtimalleri, müşterek mahalle tahayyüllerimizi, kendi kendine yetebilen, öz örgütlülüğünü kendi iç dinamikleri içerisinde gerçekleştirmiş bir toplumsal mekân olarak genişletme olanağı da sunmaktadır.

Katılımcı Tasarım

Müşterek olanı, mülkiyet ilişkilerinin ötesinde, bir toplumsal edim olarak ortaklaşma ya da iştirak[9] olarak tanımladığımızda katılım, müştereklere içkin bir durumdur. Düzce’deki katılımcı tasarım süreci mekânı içinde yaşayanların tasarlayabilmesinin imkânını oluşturmanın ötesinde, alanlarında uzman gönüllüler ve kooperatif üyeleri arasındaki bağları geliştiren, ortaklaşmaları artıran, toplumsal ilişkileri dönüştürmeye ve kolektif katılımı artırmaya yönelik bir iştiraktir. Bu anlamda atölye üyeleri tarafından geliştirilen tasarım oyunları, mekânı üretmeye ve talepleri anlamaya yönelik bir araç olmanın ötesinde müşterekleştirme pratiği olarak tanımlanabilir. Atölye üyelerinin söylemi ile “birliktelik harcını kurmak açısından oyun oynamanın kendisi değerlidir.”

Fotoğraf: Düzce Umut Atölyesi

Bir yıla yakın devam eden katılımcı tasarım süreci boyunca, gönüllü atölye üyeleri her hafta görüşerek kendi aralarındaki uzmanlıklara dayalı toplumsal ilişkilenme biçimlerini dönüştürdükleri gibi, çeşitli katılımcı tasarım yöntemleri geliştirerek Kooperatif üyeleri ile aralarında yeni bir ilişkilenme biçimi oluşmasının da yolunu açmışlardır. Bu süreç içinde müşterekleşen topluluk yalnız kooperatif üyeleri değil, aynı zamanda atölye gönüllüleridir ve bu birliktelik kısmi de olsa tasarım süreci sonrasında da devam etmektedir. Kooperatif üyeleri kendi aralarında her ne kadar kolektif karar alma mekanizmaları ve yatay ilişkiler geliştirmiş olsalar da, Türkiye’deki konut üretim pratiklerinin tamamının dışında kalan katılımcı bir sürecin ortaya çıkmasını, özellikle ilk aşamalarda, beklemiyorlardı, ancak zamanla sürecin aktif iştirakçisi ve takipçisi oldular. Müşterekleşmenin durağan olmayan yapısı; her yeni deneyim ve ilişkilenme kapasitesi ile toplumların kendilerini, örgütlülüklerini, karar mekanizmalarını, mekânlarını daha eşitlikçi ve kolektif biçimde yeniden ve yeniden üretmesini gerektirmektedir. Kooperatif ortağı Tayfun Habiçoğlu, bu yeniden üretilen toplumsallığı şöyle açıklamaktadır;

“Daha sonrasında pek çok insanın kooperatife olan bağı da değişti. Bir de uzun bir süreçten sonra geldiğiniz için, yani 13–14 senelik bir süreç sonunda geldiğiniz için, pek çok engellemelerden sonra, bütün insanların umudu, beklentileri, bunlar da düşmüştü. En azından bunlar yeniden yeşerdi. Sizlerin gelmeniz orada başka bir enerji de yarattı.”[10]

Katılımcı tasarım süreci boyunca kadınlar, çocuklar ve yaşlılarla yapılan odak grup görüşmeleri ile farklı grupların ihtiyaçlarına yönelik mekânsal çözümler üretilmeye çalışılmıştır. Müştereklerin temeli, üretim ve yeniden üretim araçlarına eşit erişime ve eşitlikçi karar alma mekanizmalarına dayandığı gibi,[11] müşterekleşmenin gereği toplumsallığın mekânının da dönüştürücü etkisinin olmasıdır. Odak grup görüşmelerinde kadınlarla yapılan görüşmeler, bu anlamda ayrıca önemlidir. Aile içi ücretsiz bakım emeği çoğunlukla kadınlar tarafından gerçekleştirilmekte olup kadınların çocuk oyun alanı ve kreş talebi oldukça fazladır. Bu talep vaziyet planlarına da işlenmiştir, ancak sözkonusu kreşin devlet veya özel işletme eliyle hayata geçirilip bakım emeğinin metalaşması ve cinsiyete dayalı işbölümü nedeniyle yeniden eşitsizlik mi üreteceği, yoksa bakım emeğini müşterekleştirme[12] imkânı mı yaratacağı zaman içerisinde görülecektir.

Kadınların hem mücadele hem tasarım hem inşaat sürecine aktif katılımı çok değerli olduğu gibi mücadeleye ve kooperatife olan inançları mücadelenin kazanımlarında da önemli rol oynamıştır. Bir diğer yanıyla, yeniden üretim alanında eşitsiz biçimde yer almaları nedeniyle, bu alana dair her türlü çitlemenin birebir muhatabı olmaları mücadele etme zorunluluğunu da beraberinde getirmiştir.

Kadınlardan gelen yeniden üretim alanına dair geniş mutfak, kiler ve balkon; üretim alanına katılabilmeye dair sosyal alanlarda ortak mutfak, üretim atölyeleri, kurs imkânları gibi talepler, gündelik hayatı ve toplumsal ilişkileri dönüştürmeye yönelik olarak oldukça önemli taleplerdir. Daire planları ile ilişkili talepler, bütçenin ve metrekarelerin izin verdiği ölçüde gerçekleştirilmiş olup, üretim alanına katılmaya yönelik faaliyetler ise sosyal merkez içerisinde ve çevresinde mutfak fırın ve üretim atölyeleri olarak tasarlanmıştır.

“Biz nasıl tasarlarız, hiçbir bilgimiz fikrimiz yoktu. Ama o süreç gerçekten hem eğlenceli oldu hem de fikrimiz oldu. Neyi nasıl yapacağımızı da öğrendik. Şimdi birisi kalkıp da diyemeyecek ben burasını böyle istemiyordum. Çünkü en son noktasına kadar sordular.”[13]

Sıddıka Özbakır/Kooperatif Ortağı

Planda sosyal alan olarak tasarlanan yapı adası içerisinde, sosyal merkez binası, pazar yeri, mescit, eğitsel tarım alanı, spor alanı, oturma bankları, çocuk mekânı, fırın, sosyal merkez oyun alanı işlevleri planlanmış olup sosyal merkez binasının inşaatı tamamlanmak üzeredir. Katılımcı tasarım süreci ve devamında üretim dayanışması ve gelir getirici işler oluşturulması tartışmaları mekânsal karşılığını pazar yeri, eğitsel tarım alanı, fırın ve sosyal merkez içerisinde kurulan bir mutfak olarak bulmuştur. Sosyal alan henüz planlanan şeklini almış olmasa dahi, geçici açık şantiye olarak kurgulanan alanda hayata geçirilen bostan, şantiyedeki gıda ihtiyacını kısmi olarak karşılamaktadır.

Fotoğraf: Düzce Umut Atölyesi

Dayanışmaya, Bugüne ve Geleceğe Dair

Linebaugh müşterekleşme kavramsallaştırmasında, topluluğu oluşturan iştirakçilerin (commoners) özelliklerini karşılıklılık (reciprocity), benlik bilinci (sense of self), gönüllülük/iyi niyet esasında tartışmacılık (willingness to argue), uzun soluklu bellek (long memory), kolektif kutlama (collective celebration), karşılıklı yardım (mutual aid) olarak sıralamaktadır.[14] Bu anlamda Düzceli evsiz depremzedelerin, ortak hafızaları olan deprem felaketi, yıkım ve adaletsizlik, prefabriklerde geçirdikleri üç seneye yakın süre ve 20 yıla yakın zamandır sürdürdükleri mücadele, topluluğun bir aradalığının temelinin kolektif bellek ve dayanışma ile örüldüğünü göstermektedir. Depremin yarattığı ortak acıyı ve sorunları paylaşan depremzedeler aynı zamanda geçici prefabrik alanlarında çözümlerini de paylaşmayı, tartışmayı, müzakereyi ve bir arada mücadele etme yöntemlerini de üretmişlerdir. Benzer şekilde dava sürecinde geliştirdikleri eylem repertuvarları da onları parklarda, meydanlarda yani kamusal mekânlarda bir aradalıklarını dayanışma ile örmeye itmiştir. Mücadelenin gönüllü avukatı Erbay Yucak, dayanışmanın önemini ve zorunluluğunu şu sözleriyle vurguluyor:

“Hükümet zamana bırakıyor ki zaman da toplumsal hareketlerin aleyhine işliyor. Hükümet öngörüyor, kırıyor, tasfiye ediyor ya da zamana bırakarak dağıtıyor. Bu zamana bırakmak, gündelik hayatla beraber hareketi kırabiliyor. Direnişin devam edebilmesinin yolu gündelik hayata sirayet edebilmesinden geçer. Hayatın diğer meselelerine de dokunmak dayanışmadır. Öbür türlüsü talep etrafında bir araya gelmektir. Ve kolay çözülür.”[15]

Bugüne kadar karşılıklılık, kolektif hafıza, ortaklaşma ve toplumsallaşma ile örülen dayanışma, uzun soluklu mücadelenin müşterekleşerek ortak mekânını üretebilmesini olanaklı kılmıştır. İnşaatların tamamlanabilmesi için gerekli olan koşulların gelişmesi de ancak bu pratiklerin sürekli olarak kendini yeniden üretebilme kapasitesi ile gerçekleşebilecektir. Yarısı tamamlanmış olan inşaatlar, topluluğun kolektif emeği ve malzemelerin israf edilmeden yeniden kullanımı sayesinde, piyasa koşullarından çok daha düşük maliyetlerle tamamlanmıştır. Bu anlamda öz örgütlülüğü olan topluluklar, dayanışma ile kendi kolektif emeklerini üretici güce dönüştürmeye ve kendi alternatif üretim modellerini oluşturmaya yönelik adımlar atabilmektedir.

İnşaatlarda imece usulünün benimsenmesinin toplumsal ilişkileri dönüştürme bağlamında bir diğer önemli etkisi, şantiye gibi erkek egemen bir alanda kadınların varlığının artması olmuştur. Kadınların üretim mekânına ve gündelik hayata aktif katılımı, hem var olan algıların kırılması hem de geleceğe yönelik olarak kadınların mahalle yaşamına katılımının artması anlamında önemlidir.

İleriye yönelik hedefler arasında yer alan ürün dayanışması fikrinin ilk adımı olarak kooperatif ortakları, hurma kurutma denemesini gerçekleştirmişlerdir. Kooperatif aracılığıyla üretim alanını dönüştürmeye, ortakların geçinme kapasitelerini artırmaya yönelik bu girişimler, geleceğe dönük birliktelik hedeflerini de ortaya koymaktadır. Kooperatif aynı zamanda başlangıçtan itibaren savunduğu konutun kullanım değeri ilkesini, inşaatlar tamamlanıp yapı kooperatifinin zorunlu tasfiyesinden sonra da sürdürebilmenin yollarını aramaktadır.

Düzce Umut Evleri topluluğu, kooperatifleşme stratejisi ile ürettiği toplumsal ilişkiler ve ilişkilenmelerle, tasarım ve inşaat sürecini iştirak, kolektif karar alma süreçleri ve emek dayanışması ile gerçekleştirerek, kendisini “özne” olarak ortaya koymuş ve bu toplumsallığın mekânını müşterekleştirme yolu ile üretme kararlılığını göstermiştir.

Düzce Umut Evleri Hakkında Kısaca…

Düzceli evsiz depremzedelerin, 2003 yılında kooperatifleşerek ve 775 Sayılı Kanun’a dayanarak yasal yollardan talep ettikleri sağlıklı, güvenli, ödenebilir konut talepleri 2012 yılında davanın kazanılması ile ilk karşılığını bulmuştur. 2014 yılında ise TOKİ’den altyapılı arazilerini almışlardır. Ardından Kooperatif’in talebi ve Bir Umut Derneği’nin aracılığı ile mahalle ve konutların planlanması, tasarımı ve inşası için dayanışma çağrısı gerçekleştirilmiş ve mimar, mühendis, şehir plancısı, sosyolog, gazeteci, akademisyen gibi çeşitli meslek gruplarından uzman ve öğrenciler bu çağrıya istinaden bir araya gelmiştir. Kooperatif üyeleri ve gönüllüler, katılımcılık başta olmak üzere, ekoloji ve çevre, erişilebilirlik, ödenebilirlik, güvenlik ve sosyoekonomik gereklilikler üzerine beraber düşündükleri ve ortak çözüm aradıkları alternatif bir konut üretim sürecini başlatmış ve Düzce Umut Atölyesi’ne hayat vermişlerdir. Konutlar, bir sosyal merkez ve mahallenin tasarımı, her aşamasında tüm üyeler ve ailelerinin katılımı ile tamamlanmış, Kasım 2018 itibarıyla inşaatların yarısı tamamlanmıştır. Proje 2017 yılında Dünya Habitat Ödülleri finalistleri arasında yer almıştır. İnşaatların tamamlanması için gerekli düşük faizli devlet kredisi talebi ile ilgili yasal süreç Mart 2019’da Kooperatif lehine tamamlanmıştır. Mahallenin hayata geçmesi ve Kooperatif üyelerinin toplumsallıklarını kendi mekânlarında yeniden üretebilmeleri için gerekli olan düşük faizli kredinin TOKİ tarafından tahsisi beklenmektedir.


Hazal Gümüş hakkında: MSGSÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nden 2013 yılında mezun oldu. “Toplumsal Mekân Üretiminde Müşterekleştirme Pratikleri: Düzce Umut Evleri” başlıklı tez ile 2017 yılında MSGSÜ Kentsel Planlama Programı’nda yüksek lisans eğitimini tamamladı. Bir Umut Derneği ve Düzce Umut Atölyesi gönüllüsü.

[1]Bu metindeki tartışma 2017 yılında, MSGSÜ Kentsel Planlama Programı kapsamında tamamlamış olduğum “Toplumsal Mekân Üretiminde Müşterekleştirme Pratikleri: Düzce Umut Evleri” başlıklı yüksek lisans tezinin araştırma sonuçlarına dayanmaktadır.

[2]Federici, S. (2001) “The Debt Crisis, Africa and The New Enclosures”, The Commoner, Eylül, Sayı:2; De Angelis, M. (2003) “Reflections and Alternatives, Commons and Communities or Building a New World From the Bottom Up”, The Commoner, Sayı:6.

[3]Fırat, B. Ö. (2016) “Mümkünlerin Kıyısı: Gezi Komünü, Müşterekler Siyaseti”, Karşı — İşgal, haz. D.Gürler, A. S. Gürler, İstanbul: Siyah Beyaz Yayınları, s. 99–113.

[4]De Angelis, M. (2003) A.g.y.

[5]Caffentzis, G., S. Federici (2016) “Kapitalizme Karşı ve Kapitalizmin Ötesinde Müşterekler”, Herkesin Herkes İçin: Müşterekler Üzerine Eleştirel Bir Antoloji, haz. F. Adaman, B. Akbulut, U. Kocagöz, İstanbul: Metis, s.128–143.

[6]Kooperatif Başkanı Sami Kılıç’ın 2015 yılında düzenlenen Antalya Mimarlık Bienali’ndeki konuşmasından.

[7]Emlak Kulisi (2019, 5 Mayıs) “Umut Evleri Projesi’ne TOKİ kredi verecek!” https://emlakkulisi.com/umut-evleri-projesine-toki-kredi-verecek/605629 (Erişim tarihi: 31 Mayıs 2019)

[8]Caffentzis ve Federici, (2016), A.g.y.

[9]Harvey, D. (2012) Asi Şehirler, çev. Temiz, A. D. İstanbul:Metis.

[10]Tayfun Habiçoğlu’nun 2015 yılı MSGSÜ Çarşamba Seminerleri’nde yaptığı konuşmadan.

[11]Caffentzis ve Federici, (2016) A.g.y.

[12]Akbulut , B. (2014), “Müşterekleştirme”, 8. İstanbul Buluşmaları “Bizim İstanbul”, Şehir Plancıları Odası.

[13]Sıddıka Özbakır ile 2017 yılı yüksek lisans tezi için yaptığım mülakattan.

[14]Linebaugh, P. (2008) The Magna Carta Manifesto: Liberties and Commons for All, University of California Press.

[15]MSGSÜ Şehircilik Yüksek Lisans Programı çerçevesinde verilen “Küreselleşme ve Toplumsal Hareketler” dersi kapsamında, 30 Mart 2015 tarihinde konuk olan Erbay Yucak’ın anlatımlarından aldığım yayımlanmamış notlardır.

Düzce Umut Atölyesi gönüllülerinden Hazal Gümüş, Düzceli Evsiz Depremzedeler’in sağlıklı ve güvenli konut mücadelesini, birlikte tasarım sürecini müşterekler kavramı çerçevesinden aktarıyor.

Fotoğraf: Düzce Umut Atölyesi

Dünyanın dört bir yanında, kırlarda ve kentlerde, sayıları hızla artmakta olan; yaşam kaynaklarının, haklarının ve mekânlarının piyasalaştırılmasına karşı direnen toplulukların mücadeleleri ve dayanışmaları, bugünün müşterekler tartışmalarının odağında yer almaktadır. Toprağı işleme, suyu kullanma, barınma, sağlık, gıda, eğitim, tohum hakkı için ve gündelik hayata dair daha birçok alanda mücadele eden bu topluluklar, müşterekleri, kolektif eylem, dayanışma, ortaklaşma üzerinden tartışmanın da yolunu açmışlardır. Müşterekleri kolektif eylem yolu ile yeniden inşa etmek gerektiğini savunan bu çerçeve[2] müşterekleşme olarak tariflenmektedir. Müşterekleşme pratikleri, özel ve devlet mülkiyeti ikilemini aşarak, kolektif kullanım esasına dayalı alan, varlık ve hizmetlerin inşasına yönelik toplumsal ilişkilenmeler olarak tartışmayı genişletmektedir.[3]

Müştereklerin toplumsal mücadeleler yolu ile pek çok farklı formda ortaya çıktığını savunan De Angelis,[4] piyasadan bağımsız yaşam ve toplumsal yeniden üretim alanlarını üretebilmek için, hareketin topluluk olmaya doğru müşterekleşmesi gerekliliğine vurgu yapmaktadır. Bu çerçeveden bakıldığında Düzce Umut Evleri örneğinde, devam etmekte olan mücadele, katılımcı tasarım ve yönetim, kolektif inşa süreçleri, öz örgütlenme, dayanışma, kooperatifleşme, ilişkilenme yolu ile gündelik hayatın ve toplumsallığın sürekli olarak yeniden üretilmesi anlamında müşterekleşme pratiği olarak ele alınmaktadır. Düzce Umut Evleri deneyimini bu çerçeve üzerinden incelediğimizde, kooperatifleşme ve katılımcı tasarım süreçleri kurucu toplumsal pratikler,[5] dayanışma ise tüm sürece içkin bir toplumsal ilişkilenme biçimi olarak karşımızda durmaktadır.

Kooperatifleşme

Düzceli evsiz depremzedelerin konut mücadelesi, 12 Kasım 1999 Düzce merkezli deprem sonrasında, devletin konut sorununu yalnızca mülk sahipleri için çözmesi nedeniyle başlayan bir kiracı hareketidir. 2003 yılında prefabriklerin kademeli olarak tasfiye edilmesi ile beraber, bölgedeki barınma sorunu kiracılar için çok daha zorlu bir hâl almıştır. Düzceli evsiz depremzedeler ise bu durum karşısında Düzceli Evsiz Depremzedeler Konut Yapı Kooperatifi’ni kurarak sağlıklı, güvenli konut mücadelelerine devam etmişlerdir.

Depremzedelerin kooperatifleşme sürecinde yürütülen, işleyişe yönelik tartışma ve müzakereler, ortaklık şartlarındaki düzenlemeler kolektif karar alma mekanizmasının ve ortaklaşmanın inşası açısından oldukça önemlidir. Bir yıl süresince üyeler arasında ve Çalışma Bakanlığı ile yapılan görüşmeler sonucu oluşan kooperatif ana sözleşmesi, aynı zamanda geleceğe yönelik ortak hedefler ve müşterekleşme tahayyüllerini de barındırmaktadır. Bunlardan biri, inşaat sürecinde hem maliyeti azaltmaya ve piyasa bağımlılığından uzaklaşmaya hem de kolektif emek gücü ile dayanışma ve ilişkilenmelerini artırmaya yönelik bir hamle olan, kooperatif ortaklık şartlarında yer alan “Yönetim kurulunca önerilen ve genel kurulca kabul edilen inşaat iş programı dahilinde, vasıfsız işlerde çalışma yükümlülüğünü bedelsiz olarak bizzat ya da bizzat çalışamadığı hâllerde göstereceği bir başka kişi aracılığıyla yerine getirmeyi yazılı olarak taahhüt etmek.” maddesidir.

Yalnızca mimar, mühendis yaptı diye güvenli olmuyor o konut; insan, kendisi inşaatında çalışırsa, her adımında yer alırsa güvenlidir o konut. Biz, Çalışma Bakanlığı ile de oturup görüştük, üyelerin inşaatta çalışması koşulunu getirdik Kooperatif Yönetmeliği’ne. Böyle katılımın sağlandığı önlemler alınır, bu koşullar sağlanırsa iyi kooperatifçilik yapılabileceğini Türkiye’ye de örnek olarak göstermek hedefindeyiz.[6]
Sami Kılıç/Kooperatif Başkanı

Kooperatif Ana Sözleşmesi’nde yer alan bir diğer ayırt edici unsur ise, mevcut kooperatif yönetim organları olan Genel Kurul, Yönetim Kurulu ve Denetim Kurulu’na ek olarak Danışma Kurulu’nun bulunmasıdır. Danışma Kurulu, ortakların %10’unu geçmeyecek sayıda, ortaklar ve Yönetim Kurulu arasındaki iletişimi sağlamakla yükümlü olup, kolektif karar alma süreçlerinin daha katılımcı işletilebilmesi amacı ile kurulmuştur. Şu anda inşaat hâlindeki 29 bloğun her biri için bir danışma kurulu üyesi ve bir yardımcısı bulunmaktadır.

Kooperatifin kuruluşu hem mücadelenin yasal dayanağını oluşturması hem de mücadelenin müşterekleştirilmesi anlamında stratejik bir hamle olarak görülmelidir. Devletin aksine, kooperatif mücadelenin başından itibaren konutun kullanım değerine yaptığı vurguyu kooperatif ortaklık şartında yer alan “Türkiye’nin herhangi bir yerinde eşi, kendisi ve 18 yaşından küçük çocuğu adına kayıtlı oturulabilir konut ve konut yapmaya elverişli arsa sahibi olmamak” maddesi ile göstermiştir. Bu madde ile konutun kullanım değeri ön plana çıkarıldığı gibi yasal mücadelenin de önü açılmıştır. Mücadelenin yasal dayanağı, 775 sayılı Gecekondu Kanunu’nun 25. Maddesi’nde 1999 Marmara Depremi’nde konutları hasar gören afetzedelerin arsa ve konut ihtiyacının karşılanacağı şeklindeki düzenlemedir.

Süreç içerisinde kooperatif üyeleri basın açıklamaları, yürüyüşler ve imza kampanyaları düzenlemek, bakanlıklara dilekçe yazmak, Ankara Abdi İpekçi Parkı’nda 2003 yılında 72 gün, 2005 yılında 142 gün olmak üzere çadırlarda kalarak nöbet tutmak ve dava süreçlerinin takipçisi olmak gibi pek çok eylem biçimi geliştirmişlerdir. Tüm bu geniş eylem repertuvarına, barınma hakkının evrensel meşruiyetine, deprem felaketi sonucu oluşan ağır mağduriyetlerin kamuoyu nezdindeki haklılığına ve yasal dayanaklara rağmen Kooperatif ancak 2012 yılında davayı kazanabilmiş ve 2014 yılında altyapılı arsa tahsisi gerçekleşmiştir. Ardından bir yıl devam eden katılımcı tasarım süreci ve kolektif inşaat pratikleri ile inşaatların yarısına yakını tamamlanmıştır. İnşaatların devam etmesi için gerekli olan düşük faizli kredi talebine, devletin ve özel sektörün olumsuz cevap vermesi ile birlikte, Kooperatif 775 Sayılı Kanun’dan doğan kredi hakları için yargı sürecini başlatmıştır. Mart 2019’da yargı sürecinin kooperatif lehine tamamlanmasıyla,[7] TOKİ’nin kararı uygulayarak düşük faizli kredi tahsisini gerçekleştirmesi beklenmektedir.

Mücadele sürecinde devletin yok sayan ve zamana bırakan tutumu ile Kooperatif’in konutu kullanım hakkı üzerinden ele alan bakış açısını beraber düşündüğümüzde; yasal mücadele ve geniş eylem repertuvarı yolu ile kamusal olanı geri almak mücadeleyi müşterekleştirme ihtimalini de içinde barındırmaktadır. Burada ihtimal olarak bahsettiğimiz durum kamusal olan ile müşterek olan arasındaki ayrımdan kaynaklanmaktadır, ki müşterekler ortak kullanıma ve yönetime işaret ederken, kamusal olan genel itibariyle devlet denetimine tabidir. Ancak kamuyu toplumların ürettiği zenginlik olarak görüp yeniden sahiplenmek ve onu müştereklerin inşasına yönelik mücadele ile birleştirmek[8] ancak müşterekleştirme pratikleri ile mümkündür. Düzce örneğinde devam eden dayanışma, katılımcı tasarım, kolektif yönetim, inşaat deneyimi ve geleceğe dair ortak tahayyüller bu ihtimali gerçekleştiren pratiklerdir.

Kooperatif, arsa tahsisinin gerçekleşmesinin hemen ardından Bir Umut Derneği aracılığı ile konutların tasarımı ve inşaat sürecine yönelik bir dayanışma çağrısı yapmıştır. Kooperatif üyelerinin, daha önce Düzce’nin Gölyaka ilçesinde inşa edilen İMECE Evleri ile dayanışma süreçlerinden ilham alarak yaptıkları çağrı, mevcut konut üretim modelleri yerine toplulukların bir aradalıklarına duydukları güvenin de bir göstergesidir.

Kooperatif bugün devam eden süreçte pek çok sivil inisiyatif, kamu kurumları ve özel sektör aktörleri ile ilişkilerini sürdürmekte ve geleceğe dönük yeni müşterekleşme tahayyülleri ile toplumsal ilişkilerini sürekli olarak dönüştürmektedir. İnşaatlar tamamlandıktan sonra üretim kooperatifi aracılığı ile kolektif gelir getirici iş alanları oluşturma ve/veya hanehalkı giderlerini düşürmesi amacıyla tarım faaliyetleri, ekmek yapımı gibi üretim alanları oluşturma, ileriye yönelik ortak yaşam hedefleri olarak somut adımları atılan fikirlerdir. Kooperatif’in, özellikle gıda alanında kurmakta olduğu bu kolektif üretim modeliyle barınma hakkı ve gıda hakkı mücadelelerini ortaklaştırması, müşterekleştirme pratikleri barındıran diğer üretim ve tüketim kooperatifleri arası dayanışma ilişkileri geliştirilebilmesi ihtimallerini de içerisinde barındırmaktadır. Tüm bu birliktelik ihtimalleri, müşterek mahalle tahayyüllerimizi, kendi kendine yetebilen, öz örgütlülüğünü kendi iç dinamikleri içerisinde gerçekleştirmiş bir toplumsal mekân olarak genişletme olanağı da sunmaktadır.

Katılımcı Tasarım

Müşterek olanı, mülkiyet ilişkilerinin ötesinde, bir toplumsal edim olarak ortaklaşma ya da iştirak[9] olarak tanımladığımızda katılım, müştereklere içkin bir durumdur. Düzce’deki katılımcı tasarım süreci mekânı içinde yaşayanların tasarlayabilmesinin imkânını oluşturmanın ötesinde, alanlarında uzman gönüllüler ve kooperatif üyeleri arasındaki bağları geliştiren, ortaklaşmaları artıran, toplumsal ilişkileri dönüştürmeye ve kolektif katılımı artırmaya yönelik bir iştiraktir. Bu anlamda atölye üyeleri tarafından geliştirilen tasarım oyunları, mekânı üretmeye ve talepleri anlamaya yönelik bir araç olmanın ötesinde müşterekleştirme pratiği olarak tanımlanabilir. Atölye üyelerinin söylemi ile “birliktelik harcını kurmak açısından oyun oynamanın kendisi değerlidir.”

Fotoğraf: Düzce Umut Atölyesi

Bir yıla yakın devam eden katılımcı tasarım süreci boyunca, gönüllü atölye üyeleri her hafta görüşerek kendi aralarındaki uzmanlıklara dayalı toplumsal ilişkilenme biçimlerini dönüştürdükleri gibi, çeşitli katılımcı tasarım yöntemleri geliştirerek Kooperatif üyeleri ile aralarında yeni bir ilişkilenme biçimi oluşmasının da yolunu açmışlardır. Bu süreç içinde müşterekleşen topluluk yalnız kooperatif üyeleri değil, aynı zamanda atölye gönüllüleridir ve bu birliktelik kısmi de olsa tasarım süreci sonrasında da devam etmektedir. Kooperatif üyeleri kendi aralarında her ne kadar kolektif karar alma mekanizmaları ve yatay ilişkiler geliştirmiş olsalar da, Türkiye’deki konut üretim pratiklerinin tamamının dışında kalan katılımcı bir sürecin ortaya çıkmasını, özellikle ilk aşamalarda, beklemiyorlardı, ancak zamanla sürecin aktif iştirakçisi ve takipçisi oldular. Müşterekleşmenin durağan olmayan yapısı; her yeni deneyim ve ilişkilenme kapasitesi ile toplumların kendilerini, örgütlülüklerini, karar mekanizmalarını, mekânlarını daha eşitlikçi ve kolektif biçimde yeniden ve yeniden üretmesini gerektirmektedir. Kooperatif ortağı Tayfun Habiçoğlu, bu yeniden üretilen toplumsallığı şöyle açıklamaktadır;

“Daha sonrasında pek çok insanın kooperatife olan bağı da değişti. Bir de uzun bir süreçten sonra geldiğiniz için, yani 13–14 senelik bir süreç sonunda geldiğiniz için, pek çok engellemelerden sonra, bütün insanların umudu, beklentileri, bunlar da düşmüştü. En azından bunlar yeniden yeşerdi. Sizlerin gelmeniz orada başka bir enerji de yarattı.”[10]

Katılımcı tasarım süreci boyunca kadınlar, çocuklar ve yaşlılarla yapılan odak grup görüşmeleri ile farklı grupların ihtiyaçlarına yönelik mekânsal çözümler üretilmeye çalışılmıştır. Müştereklerin temeli, üretim ve yeniden üretim araçlarına eşit erişime ve eşitlikçi karar alma mekanizmalarına dayandığı gibi,[11] müşterekleşmenin gereği toplumsallığın mekânının da dönüştürücü etkisinin olmasıdır. Odak grup görüşmelerinde kadınlarla yapılan görüşmeler, bu anlamda ayrıca önemlidir. Aile içi ücretsiz bakım emeği çoğunlukla kadınlar tarafından gerçekleştirilmekte olup kadınların çocuk oyun alanı ve kreş talebi oldukça fazladır. Bu talep vaziyet planlarına da işlenmiştir, ancak sözkonusu kreşin devlet veya özel işletme eliyle hayata geçirilip bakım emeğinin metalaşması ve cinsiyete dayalı işbölümü nedeniyle yeniden eşitsizlik mi üreteceği, yoksa bakım emeğini müşterekleştirme[12] imkânı mı yaratacağı zaman içerisinde görülecektir.

Kadınların hem mücadele hem tasarım hem inşaat sürecine aktif katılımı çok değerli olduğu gibi mücadeleye ve kooperatife olan inançları mücadelenin kazanımlarında da önemli rol oynamıştır. Bir diğer yanıyla, yeniden üretim alanında eşitsiz biçimde yer almaları nedeniyle, bu alana dair her türlü çitlemenin birebir muhatabı olmaları mücadele etme zorunluluğunu da beraberinde getirmiştir.

Kadınlardan gelen yeniden üretim alanına dair geniş mutfak, kiler ve balkon; üretim alanına katılabilmeye dair sosyal alanlarda ortak mutfak, üretim atölyeleri, kurs imkânları gibi talepler, gündelik hayatı ve toplumsal ilişkileri dönüştürmeye yönelik olarak oldukça önemli taleplerdir. Daire planları ile ilişkili talepler, bütçenin ve metrekarelerin izin verdiği ölçüde gerçekleştirilmiş olup, üretim alanına katılmaya yönelik faaliyetler ise sosyal merkez içerisinde ve çevresinde mutfak fırın ve üretim atölyeleri olarak tasarlanmıştır.

“Biz nasıl tasarlarız, hiçbir bilgimiz fikrimiz yoktu. Ama o süreç gerçekten hem eğlenceli oldu hem de fikrimiz oldu. Neyi nasıl yapacağımızı da öğrendik. Şimdi birisi kalkıp da diyemeyecek ben burasını böyle istemiyordum. Çünkü en son noktasına kadar sordular.”[13]

Sıddıka Özbakır/Kooperatif Ortağı

Planda sosyal alan olarak tasarlanan yapı adası içerisinde, sosyal merkez binası, pazar yeri, mescit, eğitsel tarım alanı, spor alanı, oturma bankları, çocuk mekânı, fırın, sosyal merkez oyun alanı işlevleri planlanmış olup sosyal merkez binasının inşaatı tamamlanmak üzeredir. Katılımcı tasarım süreci ve devamında üretim dayanışması ve gelir getirici işler oluşturulması tartışmaları mekânsal karşılığını pazar yeri, eğitsel tarım alanı, fırın ve sosyal merkez içerisinde kurulan bir mutfak olarak bulmuştur. Sosyal alan henüz planlanan şeklini almış olmasa dahi, geçici açık şantiye olarak kurgulanan alanda hayata geçirilen bostan, şantiyedeki gıda ihtiyacını kısmi olarak karşılamaktadır.

Fotoğraf: Düzce Umut Atölyesi

Dayanışmaya, Bugüne ve Geleceğe Dair

Linebaugh müşterekleşme kavramsallaştırmasında, topluluğu oluşturan iştirakçilerin (commoners) özelliklerini karşılıklılık (reciprocity), benlik bilinci (sense of self), gönüllülük/iyi niyet esasında tartışmacılık (willingness to argue), uzun soluklu bellek (long memory), kolektif kutlama (collective celebration), karşılıklı yardım (mutual aid) olarak sıralamaktadır.[14] Bu anlamda Düzceli evsiz depremzedelerin, ortak hafızaları olan deprem felaketi, yıkım ve adaletsizlik, prefabriklerde geçirdikleri üç seneye yakın süre ve 20 yıla yakın zamandır sürdürdükleri mücadele, topluluğun bir aradalığının temelinin kolektif bellek ve dayanışma ile örüldüğünü göstermektedir. Depremin yarattığı ortak acıyı ve sorunları paylaşan depremzedeler aynı zamanda geçici prefabrik alanlarında çözümlerini de paylaşmayı, tartışmayı, müzakereyi ve bir arada mücadele etme yöntemlerini de üretmişlerdir. Benzer şekilde dava sürecinde geliştirdikleri eylem repertuvarları da onları parklarda, meydanlarda yani kamusal mekânlarda bir aradalıklarını dayanışma ile örmeye itmiştir. Mücadelenin gönüllü avukatı Erbay Yucak, dayanışmanın önemini ve zorunluluğunu şu sözleriyle vurguluyor:

“Hükümet zamana bırakıyor ki zaman da toplumsal hareketlerin aleyhine işliyor. Hükümet öngörüyor, kırıyor, tasfiye ediyor ya da zamana bırakarak dağıtıyor. Bu zamana bırakmak, gündelik hayatla beraber hareketi kırabiliyor. Direnişin devam edebilmesinin yolu gündelik hayata sirayet edebilmesinden geçer. Hayatın diğer meselelerine de dokunmak dayanışmadır. Öbür türlüsü talep etrafında bir araya gelmektir. Ve kolay çözülür.”[15]

Bugüne kadar karşılıklılık, kolektif hafıza, ortaklaşma ve toplumsallaşma ile örülen dayanışma, uzun soluklu mücadelenin müşterekleşerek ortak mekânını üretebilmesini olanaklı kılmıştır. İnşaatların tamamlanabilmesi için gerekli olan koşulların gelişmesi de ancak bu pratiklerin sürekli olarak kendini yeniden üretebilme kapasitesi ile gerçekleşebilecektir. Yarısı tamamlanmış olan inşaatlar, topluluğun kolektif emeği ve malzemelerin israf edilmeden yeniden kullanımı sayesinde, piyasa koşullarından çok daha düşük maliyetlerle tamamlanmıştır. Bu anlamda öz örgütlülüğü olan topluluklar, dayanışma ile kendi kolektif emeklerini üretici güce dönüştürmeye ve kendi alternatif üretim modellerini oluşturmaya yönelik adımlar atabilmektedir.

İnşaatlarda imece usulünün benimsenmesinin toplumsal ilişkileri dönüştürme bağlamında bir diğer önemli etkisi, şantiye gibi erkek egemen bir alanda kadınların varlığının artması olmuştur. Kadınların üretim mekânına ve gündelik hayata aktif katılımı, hem var olan algıların kırılması hem de geleceğe yönelik olarak kadınların mahalle yaşamına katılımının artması anlamında önemlidir.

İleriye yönelik hedefler arasında yer alan ürün dayanışması fikrinin ilk adımı olarak kooperatif ortakları, hurma kurutma denemesini gerçekleştirmişlerdir. Kooperatif aracılığıyla üretim alanını dönüştürmeye, ortakların geçinme kapasitelerini artırmaya yönelik bu girişimler, geleceğe dönük birliktelik hedeflerini de ortaya koymaktadır. Kooperatif aynı zamanda başlangıçtan itibaren savunduğu konutun kullanım değeri ilkesini, inşaatlar tamamlanıp yapı kooperatifinin zorunlu tasfiyesinden sonra da sürdürebilmenin yollarını aramaktadır.

Düzce Umut Evleri topluluğu, kooperatifleşme stratejisi ile ürettiği toplumsal ilişkiler ve ilişkilenmelerle, tasarım ve inşaat sürecini iştirak, kolektif karar alma süreçleri ve emek dayanışması ile gerçekleştirerek, kendisini “özne” olarak ortaya koymuş ve bu toplumsallığın mekânını müşterekleştirme yolu ile üretme kararlılığını göstermiştir.

Düzce Umut Evleri Hakkında Kısaca…

Düzceli evsiz depremzedelerin, 2003 yılında kooperatifleşerek ve 775 Sayılı Kanun’a dayanarak yasal yollardan talep ettikleri sağlıklı, güvenli, ödenebilir konut talepleri 2012 yılında davanın kazanılması ile ilk karşılığını bulmuştur. 2014 yılında ise TOKİ’den altyapılı arazilerini almışlardır. Ardından Kooperatif’in talebi ve Bir Umut Derneği’nin aracılığı ile mahalle ve konutların planlanması, tasarımı ve inşası için dayanışma çağrısı gerçekleştirilmiş ve mimar, mühendis, şehir plancısı, sosyolog, gazeteci, akademisyen gibi çeşitli meslek gruplarından uzman ve öğrenciler bu çağrıya istinaden bir araya gelmiştir. Kooperatif üyeleri ve gönüllüler, katılımcılık başta olmak üzere, ekoloji ve çevre, erişilebilirlik, ödenebilirlik, güvenlik ve sosyoekonomik gereklilikler üzerine beraber düşündükleri ve ortak çözüm aradıkları alternatif bir konut üretim sürecini başlatmış ve Düzce Umut Atölyesi’ne hayat vermişlerdir. Konutlar, bir sosyal merkez ve mahallenin tasarımı, her aşamasında tüm üyeler ve ailelerinin katılımı ile tamamlanmış, Kasım 2018 itibarıyla inşaatların yarısı tamamlanmıştır. Proje 2017 yılında Dünya Habitat Ödülleri finalistleri arasında yer almıştır. İnşaatların tamamlanması için gerekli düşük faizli devlet kredisi talebi ile ilgili yasal süreç Mart 2019’da Kooperatif lehine tamamlanmıştır. Mahallenin hayata geçmesi ve Kooperatif üyelerinin toplumsallıklarını kendi mekânlarında yeniden üretebilmeleri için gerekli olan düşük faizli kredinin TOKİ tarafından tahsisi beklenmektedir.


Hazal Gümüş hakkında: MSGSÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nden 2013 yılında mezun oldu. “Toplumsal Mekân Üretiminde Müşterekleştirme Pratikleri: Düzce Umut Evleri” başlıklı tez ile 2017 yılında MSGSÜ Kentsel Planlama Programı’nda yüksek lisans eğitimini tamamladı. Bir Umut Derneği ve Düzce Umut Atölyesi gönüllüsü.

[1]Bu metindeki tartışma 2017 yılında, MSGSÜ Kentsel Planlama Programı kapsamında tamamlamış olduğum “Toplumsal Mekân Üretiminde Müşterekleştirme Pratikleri: Düzce Umut Evleri” başlıklı yüksek lisans tezinin araştırma sonuçlarına dayanmaktadır.

[2]Federici, S. (2001) “The Debt Crisis, Africa and The New Enclosures”, The Commoner, Eylül, Sayı:2; De Angelis, M. (2003) “Reflections and Alternatives, Commons and Communities or Building a New World From the Bottom Up”, The Commoner, Sayı:6.

[3]Fırat, B. Ö. (2016) “Mümkünlerin Kıyısı: Gezi Komünü, Müşterekler Siyaseti”, Karşı — İşgal, haz. D.Gürler, A. S. Gürler, İstanbul: Siyah Beyaz Yayınları, s. 99–113.

[4]De Angelis, M. (2003) A.g.y.

[5]Caffentzis, G., S. Federici (2016) “Kapitalizme Karşı ve Kapitalizmin Ötesinde Müşterekler”, Herkesin Herkes İçin: Müşterekler Üzerine Eleştirel Bir Antoloji, haz. F. Adaman, B. Akbulut, U. Kocagöz, İstanbul: Metis, s.128–143.

[6]Kooperatif Başkanı Sami Kılıç’ın 2015 yılında düzenlenen Antalya Mimarlık Bienali’ndeki konuşmasından.

[7]Emlak Kulisi (2019, 5 Mayıs) “Umut Evleri Projesi’ne TOKİ kredi verecek!” https://emlakkulisi.com/umut-evleri-projesine-toki-kredi-verecek/605629 (Erişim tarihi: 31 Mayıs 2019)

[8]Caffentzis ve Federici, (2016), A.g.y.

[9]Harvey, D. (2012) Asi Şehirler, çev. Temiz, A. D. İstanbul:Metis.

[10]Tayfun Habiçoğlu’nun 2015 yılı MSGSÜ Çarşamba Seminerleri’nde yaptığı konuşmadan.

[11]Caffentzis ve Federici, (2016) A.g.y.

[12]Akbulut , B. (2014), “Müşterekleştirme”, 8. İstanbul Buluşmaları “Bizim İstanbul”, Şehir Plancıları Odası.

[13]Sıddıka Özbakır ile 2017 yılı yüksek lisans tezi için yaptığım mülakattan.

[14]Linebaugh, P. (2008) The Magna Carta Manifesto: Liberties and Commons for All, University of California Press.

[15]MSGSÜ Şehircilik Yüksek Lisans Programı çerçevesinde verilen “Küreselleşme ve Toplumsal Hareketler” dersi kapsamında, 30 Mart 2015 tarihinde konuk olan Erbay Yucak’ın anlatımlarından aldığım yayımlanmamış notlardır.

DÖN