Dünya üzerinde pek çok şehrin tiyatrosu vardır ve o tiyatroların da perdeleri. Ama İtalya’nın kuzeyindeki Reggio Emilia kentinin tiyatrosu, bütün bu tiyatrolardan çok farklı bir özellik taşıyor. Yapılış tarihi 1740 olan, geçirdiği bir yangın sonrasında 1852 yılında yeniden inşa edilen bu tarihi, görkemli tiyatronun perdesi henüz 6 yaşına gelmemiş çocuklar tarafından tasarlanmış. Sadece tiyatroda değil, kentin her bir köşesinde çocukların varlığı hissediliyor. Çocuklara özel bir kent değil fakat çocuklarla birlikte yaşayan, çocukların sınırlandırılmış ve suni mekanlara hapsedilmediği  bir kent Reggio Emilia. Kent, okul öncesi eğitiminde çığır açan bir yaklaşım olarak kabul edilen ve son yıllarda adını sıkça duymaya başladığımız “Reggio Emilia Yaklaşımı” ile birlikte anılıyor artık. Yaklaşımın kökeni 2. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasına uzanıyor. 90 sonrasında ise kentin geçirdiği sosyokültürel değişime paralel olarak kentlilik bilincine sahip nesillerin yetişmesi çabası devam ediyor. 

Bir tiyatro perdesinin tasarlanma serüveninin ardında aslında kentine sahip çıkan, geçmişin ve bugünün estetik formlarını okuyabilen bu harika çocukların özgürce kendilerini nasıl ifade ettiklerinin öyküsü yer alıyor. İsterseniz önce bu öyküden başlayalım, sonrasında tiyatro perdesinin dönüşümünü anlatalım. 

Tiyatronun Yüzleri 

İlk olarak, çocuklara tiyatro hakkında ne düşündüklerinin sorulmasıyla başlamış proje. Tiyatro binası, çocukların anaokulunda çeşitli dans ve konser etkinliklerini burada izlemeleri sebebiyle tanıdıkları bir mekan. İlk adımda, tiyatroya ilişkin ya da tiyatro binasına ilişkin oluşmuş fikirlerini sıralamış çocuklar:

“İnsanlar tiyatroya gitmeyi sever, oraya giderken kadınlar etek giymek zorundadır ya da şık pantolonlar, erkekler de öyle.“ 

“O, gerçekten çok büyük ve bir sürü kolonu var ve bir sürü de penceresi. Orada kimler yaşıyor bilmiyorum.” 

“İçeriden tavana bakıldığında, yuvarlak sanki Dünya gibi bir şey var.” 

Reggio Emilia yaklaşımında, çocukları dinlemek önemlidir. Bu nedenle çocukların söyledikleri kayıt altına alınır ve üzerinde düşünerek çocukların dünyayı nasıl algıladıklarına dair ipuçları yakalamaya çalışılır. Bu ilk sohbetin diyalogları, çocukların bir binanın cephelerini nasıl algıladıklarını anlamamızı sağlayan ipuçları içeriyor gerçekten de. 

“Birçok pencere var. Bunun anlamı bir sürü de oda olması.” 

“1-2-3-4… (50’yi geçene kadar sayma devam eder). Yemin ederim ki bin tane var.” 

“Ne kadar güzel bir bina önü.” 

“Buraya binanın önü diyebiliriz çünkü, çünkü onun her yeri güzel.” 

Mekanla Karşılaşma 

Çocuklar için, sözcükler yeterli değildir. Onlar daha yakın bir arkadaşlık kurma ihtiyacı hissederler. Duygularıyla anlamlandırırlar. Bu  gözlemden hareketle, projenin devamında çocukların mekanla iletişime geçmelerine imkan tanınmış. Bu karşılaşmada tarafların ikisi de çok güçlü; bir tarafta geçmişten bugüne baskın bir kimliğe sahip tiyatro binası diğer tarafta kendine has ilişki kurma stratejisi geliştirebilen çocuk var. Bu karşılaşma, çocukların tiyatroyu ikinci ziyaretlerinde birkaç  oyunla yakınlaşmaya dönüşüyor. Ön cephenin kolonlu arkasında, takip oyunu, kolonların gölge izlerine dokunarak ritmik bir hareket oyunu ya da kolon aralarında bir içeri bir dışarı zikzaklar çizerek vücutları ile tiyatroyu keşfetmeye başlıyorlar. Eğer iyi bir dinleyiciysek çocukların mekanla ve formlarla bu şekilde etkileşime geçmesi  bize çok şey söyleyecektir. Bu fiziksel araştırmadan sonra çocuklara tiyatronun farklı yüzlerini grafik olarak araştıracakları bir çizim yapmaları teklif ediliyor. Çocukların yaptıkları çalışmalar farklı grafik özellikler gösterse de mimari elemanları yakalamada oldukça etkin oldukları görülüyor. 

Dışarıdan içeriye 

“Hey, bir cennet tiyatrosu gibi.” 

Tiyatronun dışındaki gözlemler tamamlandıktan sonra yavaş yavaş içeri geçiliyor. Bu geçişte çocuklar tiyatronun içine girmeden önce ayakkabılarını çıkararak bir ayak sesini dışarıda bırakıyorlar. 

Çocukların dışarıda olduğu gibi içeride de fiziksel olarak mekanı keşfetme yolları benzer. Elleri ile duvarlara dokunuyorlar, hareketleri ile mekanın sınırlarını tanımlamaya çalışıyorlar. Bu sırada öğretmenlerden ilginç bir öneri geliyor: Kendi eksenleri etrafında dönerek mekana bakmak isteyip istemedikleri soruluyor.

Çocuklar bu öneriyi değerlendiriyorlar hemen. Mekanı kendi dönme hızları ile gözleme fırsatı buluyorlar böylece. Projenin sonunda perde tasarımına bakınca bu dönme hareketinin tasarım üzerinde de son derece etkili olduğunu görülüyor. Unutmadan, çocuklar bu aşamada henüz tiyatro için bir perde tasarlayacaklarının farkında değiller. Konuya giriş yapmak ve dikkatlerini perdeye yoğunlaştırmak için, en son Ömer Galliani tarafından tasarlanmış perde hakkında yorum yapmaları isteniyor çocuklardan. Çeşitli yorumlar alındıktan sonra çocuklara perdeyi tasarlamaları ile ilgili teklifi yapmak için en uygun an geliyor. 

Çocuklar bu soruya temkinli cevaplar veriyorlar. Ayrıca çocukların tasarımı birlikte yapma kararı almalarına da tanık olunuyor. 

“Burası çok büyük.” 

“Bence bunu yapmalıyız, ama bu hep beraber yaparsak 11 gün sürecektir.” 

Öncelikle perdenin konulacağı yeri ölçerek tasarıma başlıyorlar. Bunu yaparken tabii ki vücutlarını kullanıyorlar. Sahnenin bir ucundan diğer ucuna 23 adımda varılıyor. Bu kadar büyük bir tasarım yapmak onları şaşırtıyor. Öğretmenler, isterlerse daha küçük bir tasarım yapabileceklerini ve başkalarının bu tasarımı özel tekniklerle büyütüp geliştirebileceklerini söylediklerinde, çocukların tepkisi, “Her şeyi biz yapmıyorsak bunu yapmak istemiyoruz” oluyor ve böylelikle, tasarımın tüm aşamalarında çocukların yer aldığı bir süreç gelişmeye başlıyor. 

Okula Geri Dönüş: “Perde Çok Büyük Olmalı”

Okula geri dönüldüğünde, mekanın boyutlarını okulda algılamaları için öğretmenler, perdenin boyutunu okulun ana meydanında (Piazza) yere işaretlemeyi teklif ediyor. Çocuklar aynı adımları tekrarlayarak hemen hemen önceki ölçümlerine yakın boyutlar saptıyorlar ve okulun meydanı kadar bir perde tasarladıklarını görüyorlar. 

Çalışmanın bundan sonraki bölümünde, Reggio Emilia proje yaklaşımının adımlarından biri olan “bekleme” süresi başlıyor. Bir çeşit mayalama gibi, çocukların algıladıklarını ya da keşfettiklerini anlamlandırma süreci olarak da görülen bu süre projenin en önemli etaplarından biri. Bu süreçte ara ara çocuklarla sohbetler gerçekleştirilip tiyatro hakkında yorumlar yapmaları sağlanıyor. 

Bakalım çocuklar nasıl yorumlarda bulunmuşlar:

“Onu güzel yapıyorlar çünkü, insanların etkilenip onu görmek istemeleri önemli.” 

“Onlar bizim güzel şeyler yapacağımızı biliyorlar, bu nedenle perdeyi tasarlamamızı istediler bizden.” 

“Çünkü, biz de güzeliz. Annemle ben bir yere gittiğimizde insanlar hep bize bakıyorlar ve ne güzel bir çocuk diyorlar.” 

“Bence, okulumuz tiyatroya en yakın okul olduğu için bizden istediler ve on lar tiyatronun çocuklara daha fazla ait olmasını istiyorlar.” 

Bekleme ve sohbetler yaklaşık on gün boyunca devam ediyor ve tiyatroya tekrar bir ziyaret gerçekleştiriliyor. Bu sefer, halka açık olmayan kısımda, sahne arkasında akıllı teknik çözümlerin olduğu yerleri inceliyor çocuklar. Yine gördüklerini kendi çizim dilleri ile ifade ediyorlar. Perdenin hareket etmesini sağlayan mekanizmanın detaylı çizimlerini yapıyorlar. 

Bu aşamadan sonra konu yavaş yavaş, “Perdede yer almaya uygun imajlar hangileridir?” sorusuna geliyor. 

Bu konuda da çocukların kendi aralarında yaptıkları tartışmalar kayıt altına alınarak, çıkış noktaları bulunmaya çalışılıyor. Çocukların kendi aralarında yaptıkları bu konuşmaların belgelenmesi Reggio Emilia yaklaşımında önemli bir yere sahip. Çocukların, durumları anlatırken seçtikleri kelimeler onların bakış açılarını da anlayabilmeyi sağlıyor. Belgeleme, bir nevi çocuğun (her bir çocuğun) bilgiyi nasıl inşa ettiğini görünür kılma yöntemi. Çocuğun öğrenmesinin görsel hale gelmesi bu nedenle önemli. Perdede yer alan şekillere nasıl karar verildiğinin cevabı çocukların konuşmalarında saklı. Bu nedenle yine çocukların cümlelerine bakalım. 

“Bence tiyatronun küçüğünü çizebiliriz perdeye.”  

“Cennet kadar güzel şekiller yapabiliriz.” 

“Mutlu şeyler, bir sürü bitki ve çiçek ya da yusufçuk gibi bir böcek. Çünkü yusufçuk böceğinin çok güzel kanatları vardır. Örümcek, akrep veya yarasa gibi şeyler koymayalım.” 

“Bir dünya çizmek ilginç olur. Ay ve yıldızlar insanlar için ilginç şeylerdir.” 

“Güzel”, “ilginç” ve “önemli”, çocukların perdede yer alabileceğini düşündükleri imajları tanımlayan, üzerinde hemfikir oldukları kelimeler. Bu sıfatlara uyan imajların çizim aşamasına geçiliyor. Bazı çocuklar imajın bir fotoğrafını inceleyip çizerken, bazı çocuklar zihinlerindeki imajı aktarıyor. 

Çizilen imajların bazılarında tiyatronun iç mekanında duvardaki ve tavandaki çeşitli rölyef çalışmalarından esinlenildiği görülüyor.   

Bilgisayar: Büyük Daha Büyük

Bilgisayarla yapılan çalışmada amaç, bilgisayarı sadece teknik anlamda kullanmak değil, analog dünyadan dijital dünyaya geçişi çocukların nasıl algıladığını da gözlemlemek. Genelde bunu, çocuklara bir bilgi vermeden, bazen aktarılan dosyaların bozulmasını göze alarak, aktarılan çalışmayı bir görselleştirme programında kurcalamaları için ortam yaratılıyor. Böyle bir ortamda çocukların birbirleri ile tartışarak ikonlar yardımıyla komutları denedikleri ve bir süre sonra çalışmalarına dijital ortamda müdahale etmeye başladıkları görülüyor. Başkalaştırma ve dönüştürmenin araçlarından biri aynı zamanda bilgisayar. Aynı desenin türlü kereler kopyalanması, bazen birbiri üzerine getirilmesi gibi dönüştürmeler bambaşka şekillerin oluşmasını sağlıyor. Bilgisayarın bir de ekrandan kağıda, kağıttan sonra tekrar ekrana geçişi aşamaları var ki, çocukların tasarımlarını çeşitlendirdiklerini ve bu iki farklı ortama dair algılarının oluşmasını gözlemlemek, bunu nasıl anlamlandırdıklarını izlemek çok önemli. Tiyatro perdesi projesinde de bu geçiş öğretmenlerin yardımıyla başlatıldıktan sonra, çocuklar dönüştürme ya da boyutlandırma ile ilgili çalışmalarına daha doğrusu denemelerine başlıyorlar. Bilgisayar ekranının sağladığı imkanlar doğrultusunda tasarımlarına bambaşka bir açıdan bakıyorlar. 

Kızların ve Erkeklerin Tasarımı

Bazen çocukların kendi seçimlerini bazen de düşünme yollarındaki farklılıkları gözlemlemek için öğretmenlerin de yönlendirmesiyle çocuklar kız ve erkek grupları olarak iki ayrı grupta çalışıyorlar. Bu durum, iki grubun farklı tasarım yolları geliştirip geliştirmediklerini gözlemlemek ve kaydetmek açısından da bir fırsat aslında. Reggio Emilia yaklaşımında pek çok projede bu farkların analiz edildiğini görüyoruz. Çocukların kent algısı üzerine gerçekleşen benzer başka bir çalışmada, yine erkek ve kız çocukların ayrı iki gruba ayrıldığı ve süreç kayda geçtiğinde erkek çocukların, kenti fiziksel bağlantılar üzerinden okuduğu, ulaşım yollarını bağlamak, bir ring oluşturacak şekilde yolları çözümlemek ve kenti bunun çevresinde oluşturmak gibi bir kurguda tasarlanırken, kız çocuklarının kentinde biçimleniş, ilişkiler ve kullanım üzerinden gerçekleştiği görülüyor.

Perde projesinde de benzer şekilde erkeklerin imajları döngüsel, yörüngesel bir sıralama ile bir çember çevresinde dizdiklerini görüyoruz. Perde üzerine yapılan sohbetlerde, çocukların tiyatronun iç mekanını ilk gözlemlediğinde, kendi eksenleri etrafında dönerek mekana baktıklarını hatırlayacak olursak, bu yerleşimi seçmeleri belki de birbiri ile bağlantılı. Sadece dairesel bir döngü değil  tasarımı anlamlandıran, bir de hikayesi var bu yerleşimin. “Dönüşüm”, “başkalaşım”, çocukların kullandıkları kelimeler. Sadece bir canlının bir başka canlıya dönüşümü değil anlatmaya çalıştıkları. Bu kompozisyonlarına verdikleri isimlerden de gördüğümüz üzere bir “enerji halkası” oluşturuyorlar. 

Son Tasarımı Seçerken 

Erkeklerin ve kızların ayrı gruplar halinde yaptıkları yerleştirmeler üzerine tartışmalar başlıyor. Hangisinin daha dengeli bir tasarım olduğu üzerine çocuklar fikirlerini belirtiyorlar. Ciddi ve uzun bir tartışma başlıyor. İki gruptaki çocukların sayıları denk ve her grup kendi çalışmasının daha güzel bir çalışma olduğu konusunda ısrarcı. Bu tartışmanın bir yere varamayacağını düşündükleri noktada kız çocuklardan biri, fikrini değiştirerek döngüsel bir dizilim içeren erkeklerin tasarımının daha olumlu olduğunu söylemesi üzerine denge değişiyor ve perde üzerinde nasıl bir kompozisyonun yer alacağı netleşiyor. Erkeklerin “dönüşüm ve sonra tekrar dönüşüm” temalı yerleştirmesi oylamayı kazanıyor. 

Siyah-beyazdan Renge Doğru 

Perdenin tasarlanma serüveninde son perdeye geliyoruz yavaş yavaş. En son kompozisyon kararları verildikten sonra büyük boyutlu hale gelen imajların renklenmesi aşamasında, çocuklara rahatça çalışabilecekleri bir alan sağlanıyor. Hepsinin aynı anda çalıştığı, birbirlerinin yaptıkları çalışmaya zarar vermeden ve çok büyük boyutlu bir tuval üzerinde çalışma çabası kaydediliyor öğretmenler tarafından. Bazen de çocuklar kendi çalışmalarının aşamalarını fotoğraflayarak gözlem sürecinin bir parçası oluyorlar. 

Ve baskı aşaması. Yapılan çalışmalar yüksek çözünürlükte fotoğraflanarak kumaş üzerine baskı alınıyor. Çocukların tasarımda son aşamada ekledikleri “uzay” fikri, desenlerdeki renklerle kontrast oluşturacak bir renk seçimi için öğretmenlere fikir veriyor ve koyu lacivert bir zemin üzerinde tasarım son haliyle ortaya çıkıyor. 

Reggio Emilia Kenti Aristo Tiyatrosu perdesinin tasarım öyküsü, çocuğa bakmak, çocuğu dinlemek pedagojisi ile yaklaşan Reggio Emilia Yaklaşımı hakkında fikir edinmemizi sağlamıyor sadece. Çocukları en hızlı şekilde kalıplaşmış bilgilerle sıkışmış, daralmış yetişkin dünyasına çekmek yerine, çocukların çok renkli ve detaylı dünyasına girmemiz için bir fırsat tanıyor. 


Metinde kullanılan görseller Theater curtain: The ring of transformations kitabından alınmıştır.

Dünya üzerinde pek çok şehrin tiyatrosu vardır ve o tiyatroların da perdeleri. Ama İtalya’nın kuzeyindeki Reggio Emilia kentinin tiyatrosu, bütün bu tiyatrolardan çok farklı bir özellik taşıyor. Yapılış tarihi 1740 olan, geçirdiği bir yangın sonrasında 1852 yılında yeniden inşa edilen bu tarihi, görkemli tiyatronun perdesi henüz 6 yaşına gelmemiş çocuklar tarafından tasarlanmış. Sadece tiyatroda değil, kentin her bir köşesinde çocukların varlığı hissediliyor. Çocuklara özel bir kent değil fakat çocuklarla birlikte yaşayan, çocukların sınırlandırılmış ve suni mekanlara hapsedilmediği  bir kent Reggio Emilia. Kent, okul öncesi eğitiminde çığır açan bir yaklaşım olarak kabul edilen ve son yıllarda adını sıkça duymaya başladığımız “Reggio Emilia Yaklaşımı” ile birlikte anılıyor artık. Yaklaşımın kökeni 2. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasına uzanıyor. 90 sonrasında ise kentin geçirdiği sosyokültürel değişime paralel olarak kentlilik bilincine sahip nesillerin yetişmesi çabası devam ediyor. 

Bir tiyatro perdesinin tasarlanma serüveninin ardında aslında kentine sahip çıkan, geçmişin ve bugünün estetik formlarını okuyabilen bu harika çocukların özgürce kendilerini nasıl ifade ettiklerinin öyküsü yer alıyor. İsterseniz önce bu öyküden başlayalım, sonrasında tiyatro perdesinin dönüşümünü anlatalım. 

Tiyatronun Yüzleri 

İlk olarak, çocuklara tiyatro hakkında ne düşündüklerinin sorulmasıyla başlamış proje. Tiyatro binası, çocukların anaokulunda çeşitli dans ve konser etkinliklerini burada izlemeleri sebebiyle tanıdıkları bir mekan. İlk adımda, tiyatroya ilişkin ya da tiyatro binasına ilişkin oluşmuş fikirlerini sıralamış çocuklar:

“İnsanlar tiyatroya gitmeyi sever, oraya giderken kadınlar etek giymek zorundadır ya da şık pantolonlar, erkekler de öyle.“ 

“O, gerçekten çok büyük ve bir sürü kolonu var ve bir sürü de penceresi. Orada kimler yaşıyor bilmiyorum.” 

“İçeriden tavana bakıldığında, yuvarlak sanki Dünya gibi bir şey var.” 

Reggio Emilia yaklaşımında, çocukları dinlemek önemlidir. Bu nedenle çocukların söyledikleri kayıt altına alınır ve üzerinde düşünerek çocukların dünyayı nasıl algıladıklarına dair ipuçları yakalamaya çalışılır. Bu ilk sohbetin diyalogları, çocukların bir binanın cephelerini nasıl algıladıklarını anlamamızı sağlayan ipuçları içeriyor gerçekten de. 

“Birçok pencere var. Bunun anlamı bir sürü de oda olması.” 

“1-2-3-4… (50’yi geçene kadar sayma devam eder). Yemin ederim ki bin tane var.” 

“Ne kadar güzel bir bina önü.” 

“Buraya binanın önü diyebiliriz çünkü, çünkü onun her yeri güzel.” 

Mekanla Karşılaşma 

Çocuklar için, sözcükler yeterli değildir. Onlar daha yakın bir arkadaşlık kurma ihtiyacı hissederler. Duygularıyla anlamlandırırlar. Bu  gözlemden hareketle, projenin devamında çocukların mekanla iletişime geçmelerine imkan tanınmış. Bu karşılaşmada tarafların ikisi de çok güçlü; bir tarafta geçmişten bugüne baskın bir kimliğe sahip tiyatro binası diğer tarafta kendine has ilişki kurma stratejisi geliştirebilen çocuk var. Bu karşılaşma, çocukların tiyatroyu ikinci ziyaretlerinde birkaç  oyunla yakınlaşmaya dönüşüyor. Ön cephenin kolonlu arkasında, takip oyunu, kolonların gölge izlerine dokunarak ritmik bir hareket oyunu ya da kolon aralarında bir içeri bir dışarı zikzaklar çizerek vücutları ile tiyatroyu keşfetmeye başlıyorlar. Eğer iyi bir dinleyiciysek çocukların mekanla ve formlarla bu şekilde etkileşime geçmesi  bize çok şey söyleyecektir. Bu fiziksel araştırmadan sonra çocuklara tiyatronun farklı yüzlerini grafik olarak araştıracakları bir çizim yapmaları teklif ediliyor. Çocukların yaptıkları çalışmalar farklı grafik özellikler gösterse de mimari elemanları yakalamada oldukça etkin oldukları görülüyor. 

Dışarıdan içeriye 

“Hey, bir cennet tiyatrosu gibi.” 

Tiyatronun dışındaki gözlemler tamamlandıktan sonra yavaş yavaş içeri geçiliyor. Bu geçişte çocuklar tiyatronun içine girmeden önce ayakkabılarını çıkararak bir ayak sesini dışarıda bırakıyorlar. 

Çocukların dışarıda olduğu gibi içeride de fiziksel olarak mekanı keşfetme yolları benzer. Elleri ile duvarlara dokunuyorlar, hareketleri ile mekanın sınırlarını tanımlamaya çalışıyorlar. Bu sırada öğretmenlerden ilginç bir öneri geliyor: Kendi eksenleri etrafında dönerek mekana bakmak isteyip istemedikleri soruluyor.

Çocuklar bu öneriyi değerlendiriyorlar hemen. Mekanı kendi dönme hızları ile gözleme fırsatı buluyorlar böylece. Projenin sonunda perde tasarımına bakınca bu dönme hareketinin tasarım üzerinde de son derece etkili olduğunu görülüyor. Unutmadan, çocuklar bu aşamada henüz tiyatro için bir perde tasarlayacaklarının farkında değiller. Konuya giriş yapmak ve dikkatlerini perdeye yoğunlaştırmak için, en son Ömer Galliani tarafından tasarlanmış perde hakkında yorum yapmaları isteniyor çocuklardan. Çeşitli yorumlar alındıktan sonra çocuklara perdeyi tasarlamaları ile ilgili teklifi yapmak için en uygun an geliyor. 

Çocuklar bu soruya temkinli cevaplar veriyorlar. Ayrıca çocukların tasarımı birlikte yapma kararı almalarına da tanık olunuyor. 

“Burası çok büyük.” 

“Bence bunu yapmalıyız, ama bu hep beraber yaparsak 11 gün sürecektir.” 

Öncelikle perdenin konulacağı yeri ölçerek tasarıma başlıyorlar. Bunu yaparken tabii ki vücutlarını kullanıyorlar. Sahnenin bir ucundan diğer ucuna 23 adımda varılıyor. Bu kadar büyük bir tasarım yapmak onları şaşırtıyor. Öğretmenler, isterlerse daha küçük bir tasarım yapabileceklerini ve başkalarının bu tasarımı özel tekniklerle büyütüp geliştirebileceklerini söylediklerinde, çocukların tepkisi, “Her şeyi biz yapmıyorsak bunu yapmak istemiyoruz” oluyor ve böylelikle, tasarımın tüm aşamalarında çocukların yer aldığı bir süreç gelişmeye başlıyor. 

Okula Geri Dönüş: “Perde Çok Büyük Olmalı”

Okula geri dönüldüğünde, mekanın boyutlarını okulda algılamaları için öğretmenler, perdenin boyutunu okulun ana meydanında (Piazza) yere işaretlemeyi teklif ediyor. Çocuklar aynı adımları tekrarlayarak hemen hemen önceki ölçümlerine yakın boyutlar saptıyorlar ve okulun meydanı kadar bir perde tasarladıklarını görüyorlar. 

Çalışmanın bundan sonraki bölümünde, Reggio Emilia proje yaklaşımının adımlarından biri olan “bekleme” süresi başlıyor. Bir çeşit mayalama gibi, çocukların algıladıklarını ya da keşfettiklerini anlamlandırma süreci olarak da görülen bu süre projenin en önemli etaplarından biri. Bu süreçte ara ara çocuklarla sohbetler gerçekleştirilip tiyatro hakkında yorumlar yapmaları sağlanıyor. 

Bakalım çocuklar nasıl yorumlarda bulunmuşlar:

“Onu güzel yapıyorlar çünkü, insanların etkilenip onu görmek istemeleri önemli.” 

“Onlar bizim güzel şeyler yapacağımızı biliyorlar, bu nedenle perdeyi tasarlamamızı istediler bizden.” 

“Çünkü, biz de güzeliz. Annemle ben bir yere gittiğimizde insanlar hep bize bakıyorlar ve ne güzel bir çocuk diyorlar.” 

“Bence, okulumuz tiyatroya en yakın okul olduğu için bizden istediler ve on lar tiyatronun çocuklara daha fazla ait olmasını istiyorlar.” 

Bekleme ve sohbetler yaklaşık on gün boyunca devam ediyor ve tiyatroya tekrar bir ziyaret gerçekleştiriliyor. Bu sefer, halka açık olmayan kısımda, sahne arkasında akıllı teknik çözümlerin olduğu yerleri inceliyor çocuklar. Yine gördüklerini kendi çizim dilleri ile ifade ediyorlar. Perdenin hareket etmesini sağlayan mekanizmanın detaylı çizimlerini yapıyorlar. 

Bu aşamadan sonra konu yavaş yavaş, “Perdede yer almaya uygun imajlar hangileridir?” sorusuna geliyor. 

Bu konuda da çocukların kendi aralarında yaptıkları tartışmalar kayıt altına alınarak, çıkış noktaları bulunmaya çalışılıyor. Çocukların kendi aralarında yaptıkları bu konuşmaların belgelenmesi Reggio Emilia yaklaşımında önemli bir yere sahip. Çocukların, durumları anlatırken seçtikleri kelimeler onların bakış açılarını da anlayabilmeyi sağlıyor. Belgeleme, bir nevi çocuğun (her bir çocuğun) bilgiyi nasıl inşa ettiğini görünür kılma yöntemi. Çocuğun öğrenmesinin görsel hale gelmesi bu nedenle önemli. Perdede yer alan şekillere nasıl karar verildiğinin cevabı çocukların konuşmalarında saklı. Bu nedenle yine çocukların cümlelerine bakalım. 

“Bence tiyatronun küçüğünü çizebiliriz perdeye.”  

“Cennet kadar güzel şekiller yapabiliriz.” 

“Mutlu şeyler, bir sürü bitki ve çiçek ya da yusufçuk gibi bir böcek. Çünkü yusufçuk böceğinin çok güzel kanatları vardır. Örümcek, akrep veya yarasa gibi şeyler koymayalım.” 

“Bir dünya çizmek ilginç olur. Ay ve yıldızlar insanlar için ilginç şeylerdir.” 

“Güzel”, “ilginç” ve “önemli”, çocukların perdede yer alabileceğini düşündükleri imajları tanımlayan, üzerinde hemfikir oldukları kelimeler. Bu sıfatlara uyan imajların çizim aşamasına geçiliyor. Bazı çocuklar imajın bir fotoğrafını inceleyip çizerken, bazı çocuklar zihinlerindeki imajı aktarıyor. 

Çizilen imajların bazılarında tiyatronun iç mekanında duvardaki ve tavandaki çeşitli rölyef çalışmalarından esinlenildiği görülüyor.   

Bilgisayar: Büyük Daha Büyük

Bilgisayarla yapılan çalışmada amaç, bilgisayarı sadece teknik anlamda kullanmak değil, analog dünyadan dijital dünyaya geçişi çocukların nasıl algıladığını da gözlemlemek. Genelde bunu, çocuklara bir bilgi vermeden, bazen aktarılan dosyaların bozulmasını göze alarak, aktarılan çalışmayı bir görselleştirme programında kurcalamaları için ortam yaratılıyor. Böyle bir ortamda çocukların birbirleri ile tartışarak ikonlar yardımıyla komutları denedikleri ve bir süre sonra çalışmalarına dijital ortamda müdahale etmeye başladıkları görülüyor. Başkalaştırma ve dönüştürmenin araçlarından biri aynı zamanda bilgisayar. Aynı desenin türlü kereler kopyalanması, bazen birbiri üzerine getirilmesi gibi dönüştürmeler bambaşka şekillerin oluşmasını sağlıyor. Bilgisayarın bir de ekrandan kağıda, kağıttan sonra tekrar ekrana geçişi aşamaları var ki, çocukların tasarımlarını çeşitlendirdiklerini ve bu iki farklı ortama dair algılarının oluşmasını gözlemlemek, bunu nasıl anlamlandırdıklarını izlemek çok önemli. Tiyatro perdesi projesinde de bu geçiş öğretmenlerin yardımıyla başlatıldıktan sonra, çocuklar dönüştürme ya da boyutlandırma ile ilgili çalışmalarına daha doğrusu denemelerine başlıyorlar. Bilgisayar ekranının sağladığı imkanlar doğrultusunda tasarımlarına bambaşka bir açıdan bakıyorlar. 

Kızların ve Erkeklerin Tasarımı

Bazen çocukların kendi seçimlerini bazen de düşünme yollarındaki farklılıkları gözlemlemek için öğretmenlerin de yönlendirmesiyle çocuklar kız ve erkek grupları olarak iki ayrı grupta çalışıyorlar. Bu durum, iki grubun farklı tasarım yolları geliştirip geliştirmediklerini gözlemlemek ve kaydetmek açısından da bir fırsat aslında. Reggio Emilia yaklaşımında pek çok projede bu farkların analiz edildiğini görüyoruz. Çocukların kent algısı üzerine gerçekleşen benzer başka bir çalışmada, yine erkek ve kız çocukların ayrı iki gruba ayrıldığı ve süreç kayda geçtiğinde erkek çocukların, kenti fiziksel bağlantılar üzerinden okuduğu, ulaşım yollarını bağlamak, bir ring oluşturacak şekilde yolları çözümlemek ve kenti bunun çevresinde oluşturmak gibi bir kurguda tasarlanırken, kız çocuklarının kentinde biçimleniş, ilişkiler ve kullanım üzerinden gerçekleştiği görülüyor.

Perde projesinde de benzer şekilde erkeklerin imajları döngüsel, yörüngesel bir sıralama ile bir çember çevresinde dizdiklerini görüyoruz. Perde üzerine yapılan sohbetlerde, çocukların tiyatronun iç mekanını ilk gözlemlediğinde, kendi eksenleri etrafında dönerek mekana baktıklarını hatırlayacak olursak, bu yerleşimi seçmeleri belki de birbiri ile bağlantılı. Sadece dairesel bir döngü değil  tasarımı anlamlandıran, bir de hikayesi var bu yerleşimin. “Dönüşüm”, “başkalaşım”, çocukların kullandıkları kelimeler. Sadece bir canlının bir başka canlıya dönüşümü değil anlatmaya çalıştıkları. Bu kompozisyonlarına verdikleri isimlerden de gördüğümüz üzere bir “enerji halkası” oluşturuyorlar. 

Son Tasarımı Seçerken 

Erkeklerin ve kızların ayrı gruplar halinde yaptıkları yerleştirmeler üzerine tartışmalar başlıyor. Hangisinin daha dengeli bir tasarım olduğu üzerine çocuklar fikirlerini belirtiyorlar. Ciddi ve uzun bir tartışma başlıyor. İki gruptaki çocukların sayıları denk ve her grup kendi çalışmasının daha güzel bir çalışma olduğu konusunda ısrarcı. Bu tartışmanın bir yere varamayacağını düşündükleri noktada kız çocuklardan biri, fikrini değiştirerek döngüsel bir dizilim içeren erkeklerin tasarımının daha olumlu olduğunu söylemesi üzerine denge değişiyor ve perde üzerinde nasıl bir kompozisyonun yer alacağı netleşiyor. Erkeklerin “dönüşüm ve sonra tekrar dönüşüm” temalı yerleştirmesi oylamayı kazanıyor. 

Siyah-beyazdan Renge Doğru 

Perdenin tasarlanma serüveninde son perdeye geliyoruz yavaş yavaş. En son kompozisyon kararları verildikten sonra büyük boyutlu hale gelen imajların renklenmesi aşamasında, çocuklara rahatça çalışabilecekleri bir alan sağlanıyor. Hepsinin aynı anda çalıştığı, birbirlerinin yaptıkları çalışmaya zarar vermeden ve çok büyük boyutlu bir tuval üzerinde çalışma çabası kaydediliyor öğretmenler tarafından. Bazen de çocuklar kendi çalışmalarının aşamalarını fotoğraflayarak gözlem sürecinin bir parçası oluyorlar. 

Ve baskı aşaması. Yapılan çalışmalar yüksek çözünürlükte fotoğraflanarak kumaş üzerine baskı alınıyor. Çocukların tasarımda son aşamada ekledikleri “uzay” fikri, desenlerdeki renklerle kontrast oluşturacak bir renk seçimi için öğretmenlere fikir veriyor ve koyu lacivert bir zemin üzerinde tasarım son haliyle ortaya çıkıyor. 

Reggio Emilia Kenti Aristo Tiyatrosu perdesinin tasarım öyküsü, çocuğa bakmak, çocuğu dinlemek pedagojisi ile yaklaşan Reggio Emilia Yaklaşımı hakkında fikir edinmemizi sağlamıyor sadece. Çocukları en hızlı şekilde kalıplaşmış bilgilerle sıkışmış, daralmış yetişkin dünyasına çekmek yerine, çocukların çok renkli ve detaylı dünyasına girmemiz için bir fırsat tanıyor. 


Metinde kullanılan görseller Theater curtain: The ring of transformations kitabından alınmıştır.

DÖN