Çocuğun insan haklarının gerçekleşmesinde eylem, hafıza, yapabilirlik, kendini gerçekleştirme gibi olanakları mümkün kılan mekanın ve tabii ki söz konusu mekanın amacının tanımlanması, kurgulanması, inşası ve kullanımı süreçlerinin önemli olduğu açıktır. Bu süreçlerin nasıl yaşandığı ise çocuk algısıyla ilişkilidir. 

Çocuk algısı genel itibariyle, “çocuğun algısı” anlamından –ne yazık ki– çok uzak bir biçimde; yetişkinler dünyasında çocuğun ne olduğunun, ne olacağının ve ondan ne beklendiğinin yine yetişkinler tarafından tanımlanmasıdır.1 Bu tanımlama tarihsel süreç içerisinde ideolojik, ekonomik, sosyal ve kültürel bağlamlarda çocuğun üzerinde kimin, neden, nasıl, nerede ve ne zaman karar sahibi olduğuna yön verir. Böylece, yetişkinlerin “yetişkin olmayan – reşit olmayan” çocuk üzerinde “kendilerine atfettikleri” karar verme gücü ve erki, yetişkinlerin tahakkümü olarak görünür hale gelir. Bu bağlamda çocuk algısı, yetişkinlerin çocuk üzerinde kurdukları veya kurmak istedikleri tahakkümü görünür hale getiren uygulamaların, örgütlenmelerinin, yasaların ve tabii ki politikaların temelini oluşturan yaklaşım bütünü olarak karşımıza çıkar.

Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yetişkinlerin çocuk algısı ve çocuk konusundaki yaklaşımları ideolojik, ekonomik, sosyal ve kültürel bağlamlardan tarihsel süreç içerisinde etkileniyor, değişiyor ve dönüşüyor. Bu dönüşümde insan hakları mücadelesinin ve insan hakları kültürünün yaygınlaşması önemli olsa da hak temelli bir yaklaşımın tam olarak içselleştiğinden ve benimsendiğinden bahsetmek ne yazık ki mümkün değil. Aksine günümüzde çocukla ilgili düzenlemelerin ve hizmetlerin odağında güvenlik, muhafazakarlık, dayatma, tektipleştirme, cinsiyetçilik, çoğunluk hegemonyası kurma gibi kaygılar giderek artıyor.2 Bunun en önemli nedeni ise çocukluğun halen hem yasal hem de biyolojik olarak yetişkinlere bağımlılık dönemi olarak ele alınması ve çocuk aktörlerin gözardı edilmesidir. Başka bir ifadeyle çocuklar, pasif alıcılar olarak görülüyor ve kişi olarak mevcudiyetleri yok sayılıyor. Tezat bir biçimde de 18. yüzyılda romantizm akımıyla güçlenen ve halihazırda geçerliliğini koruyan, çocukların kırılganlık, masumiyet ve cehaletlerine atıfla idealize edilmiş anlamda “korunmaya muhtaç ve özel” oldukları iddiası hüküm sürüyor.3 Bu bağlamda çocuğu araçsallaştıran eylemlere çok çeşitli örnekler vermek mümkün. Örneğin çocuk, doğar doğmaz, kendisi için alınmış eşyalardan tutun odasının rengine kadar toplumun kadın ve erkek için uygun gördüğü renklerle tanıştırılıyor. Çocuktan, toplumun beklentisi olan kadın veya erkek cinsel kimliğine sahip olması bekleniyor.4

Çocuklar “gelecek nesil”, “geleceğimizin teminatı” gibi sıfatlarla tanımlanarak, yetişkinlerin beklentilerini sırtlamak ve gerçekleştirmek durumunda bırakılıyor.

Çoğulculuğun ve demokrasinin bir göstergesi olan eylem ve protestolara katıldığı ve hatta sadece sokakta protestolara katıldığı için çocuklar “terörist” ilan ediliyor, çocuk olma statüleri gözardı ediliyor ve katılım hakları ihlal ediliyor. Katılım hakkının en kolay ihlal edildiği alanlardan biri de, odakta çocuk olduğu iddia edilse de yetişkinlerin yaşamını kolaylaştırmak veya yetişkinlerin beklentilerini gerçekleştirmek üzere çocuk için mekanlar oluşturulmasıdır: Oyun parkları, çalışan ebeveynler için okul öncesi kurumlar, okullar vb. Bu mekanların çoğunlukla çocuklardan ziyade yetişkinler için oluşturulduğu ise hak temelli bir değerlendirme ile -çocuğun yararının odak alınıp alınmadığı, çocuğun görüşünün alınıp alınmadığı, çocuğun gelişmesini sağlayıp sağlamadığı ve en önemlisi kapsayıcılığı, yani hiçbir çocuğa ayırımcı muamele ile sonuçlanmamasına bakarak- kolayca ortaya çıkıyor. Hal böyle olunca da bireye biçilen model çocuğa dayatılıyor ve çocuk, başta aile olmak üzere, yetişkinlerin ve devletin malı ve nesnesi gibi ele alınmış oluyor!

Oysa çocukluk, yaşam içinde insanoğlunun kendini gerçekleştirmek için sahip olduğu olanakları en yoğun şekilde kullanabileceği bir fırsatlar dönemidir. Her çocuk sahip olduğu insansal olanaklarını kullanarak doğumundan başlayarak kendisi için kocaman bir dünyayı baştan kurar. Bu olanakları ne derece iyi kullanabilirse kendisini o derece iyi gerçekleştirebilir.5 Çocuğun çocuk olma durumu, temel olarak kendine özgü gelişimsel özellikleri olması ve kendini kendine özgü yollarla ifade etmesine denk gelmekte; çocuğun çocuk olma statüsü ise yetişkin dünyasında oy kullanamamasına, karar mekanizmalarına katılım veya hak arama mekanizmalarına ulaşım konusunda yetişkinlere oranla daha fazla engel ile karşılaşmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla çocuğun, çocuk olma durumunu ve çocuk olma statüsünü dengelemek ve pasif değil aktif bir insan, bir yurttaş olmasına olanak sağlamak, yetişkinlerin çocuğa tahakküm göstermekten kendilerini sakınmalarını gerektirmektedir. Bu noktada kendi çocukluklarında böylesi bir yaklaşıma, insan hakları temelli bir demokratik ortama tanık olmayan yetişkinlerin işinin oldukça zor olduğunu ve kendi yaşam deneyimlerinde edindikleri ezberleri bozmaları gerektiğini de göz önünde tutmak gerekiyor. 

“Çocuklar da İnsandır!”6

Çocuğun bir tahakküm nesnesi değil, hak sahibi bir insan olduğunun açıkça tanımlanması, insan hakları mücadelesinin bir kazanımıdır. Tarihsel süreç içerisinde savaş ve çatışmalarda ölen, farklı alanlarda sömürülen, cinsiyeti, rengi, etnik kökeni veya başka bir özelliği nedeniyle ayırımcılığa uğrayan, satılan, istenildiğinde öldürülen çocuklar gibi başka çocukların benzer ihlallere uğramaması için taahhütler, girişimler, uygulamalar, ulusal ve uluslararası mevzuat çocuğun insan haklarının korunmasına katkı vermektedir.

Türkiye, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi gibi birçok uluslararası belgenin yanı sıra özellikle çocuğun insan haklarını temel alan taahhütlerine 1990 yılında Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’yi (ÇHS) onaylayarak başlamıştır. 1994 yılında imzalanan Sözleşme, 1995 yılında Resmî Gazete’de yayımlanarak iç hukuka girmiştir. 

Çocuk haklarına saygı gösterilmesi, korunması ve geliştirilmesi konusunda en kapsamlı referans belge niteliğindeki ÇHS temelde, her çocuğun en iyi biçimde yaşamasını, doğuştan ve çocuk olmaktan kaynaklı sahip olduğu olanakları tam anlamıyla gerçekleştirebilmesini güvence altına almayı amaçlar. Bu amacına ulaşmak için, doğrudan ya da dolaylı olarak çocukları ilgilendiren bütün etkinliklerde çocuğun yüksek yararının temel alınmasını şart koşar. Dolayısıyla toplum yaşamında çocuğu doğrudan ya da dolaylı ilgilendiren tüm etkinlikler ve düzenlemeler çocuğun yüksek yararı gözetilerek yapılandırılmalıdır. Çocukların, Çocuğun Yüksek Yararı Üst İlkesi temelinde insan haklarına uygun bir yaşam sürebilmesi için düzenleme ve uygulamada temel alınması gereken ilkeler ÇHS’de şu şekilde tanımlanır:7

İllüstrasyon: pixabay.com

Yaşama ve Gelişme İlkesi: Yaşamak, her çocuğun temel hakkıdır ve herkesin ilk görevi çocukların yaşamını korumaktır. Çocukların içinde bulundukları durumun geliştirilmesi için ekonomik, sosyal planlama, bütçe ve kaynakların yapılandırılmasında çocuğa öncelik verilmesi gerekir. Bu ilke, çocuğun biyolojik ve psikolojik bütünlüğüne dokunulmamasını, çocuk olmaktan kaynaklı sahip olduğu olanakları tam anlamıyla gerçekleştirmesini, önündeki tüm engellerin kaldırılmasını ve gelişimi için yeterli kaynağın ayrılmasını gerektirir.

Korunma İlkesi:8 Çocukların en iyi biçimde yaşamaları, kendilerini tam anlamıyla gerçekleştirebilmeleri ve dolayısıyla çocuk haklarının yaşama geçirilmesini engelleyebilecek tüm durumlardan korunmaları ile mümkündür. Çocukların haklarının korunması konusunda, ilgili tüm kişi ve kurumların görev ve sorumluluğu bulunmakla birlikte, haklara saygı gösterilmesi, hakların ihlal edilmemesi ve geliştirilmesi konusunda temel yükümlülük devlettedir. 

Ayırımcılığa Uğramama İlkesi: Çocuk hakları da insan hakları gibi evrenseldir ve istisnasız tüm çocuklar için talep edilmelidir. Çocuğun cinsiyeti, kendisinin ya da ana babasının ırkı, rengi, etnik kökeni, inancı, düşüncesi, dili, cinsel yönelimi sebebiyle ayrımcılığa uğraması engellenmelidir. Sözleşmeye taraf olan devletler, hiçbir ayrım yapmadan kendi egemenlik alanlarındaki bütün çocukların sözleşmede yer alan haklarını tanır ve taahhüt ederler.

Çocukların Katılımı İlkesi: Çocukların kendilerini doğrudan ya da dolaylı ilgilendiren tüm konulardaki kararlara katılımlarının yolu açılmalıdır. Düşünce geliştirmelerine, düşüncelerini ifade etmelerine olanak sağlanmalı ve düşünceleri dikkate alınmalıdır. Büyüklerin çocukları dinleme, onların fikirlerini öğrenme ve onlara saygı gösterme sorumluluğu vardır. Çocuğun katılımı ilkesi çocukların düşünce geliştirme ve düşüncelerini ifade etmesi önündeki engellerin kaldırılmasını gerektirir. 

Bunun yanı sıra Türkiye’de ÇHS’nin onaylanması sırasında içinde anadil, azınlık ve etnik köken tanımlamaları geçen üç maddeye (17., 29. ve 30. Madde) konulan çekincelerin kaldırılmamasının, devletin çocuğun insan haklarına bütüncül bakamadığının göstergesi olduğunu unutmamak gerekir. Oysa Türkiye’nin onayladığı insan hakları sözleşmeleri de çocukla ilgili tüm düzenlemelerin çocuğun gelişimsel özelliklerini, kendini gerçekleştirmesini, katılımını ve özgürlüklerini teşvik eden ve gerektiğinde çocuğu ebeveynlerinden de koruyan, yani çocuğun yüksek yararını gözeten bir nitelikte olmasına işaret eder.9  Dolayısıyla çocuk hakları, insan haklarının çocuklar için özel gerektirdikleri olmasını ve çocukluğun yadsınamaz önemini, devletlerin yetkileri altında bulunan her çocuğun hak ve ihtiyaçlarını gözeterek yapılanmasını gerektirmektedir. 

Çocuğun İnsan Haklarına Dayalı Mekanlar İçin Önemli Bir Girişim: Çocuk Dostu Şehirler

Çocuk dostu bir dünya kurmak ve Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’yi yaşama geçirmek misyonu ile oluşturulan Çocuk Dostu Şehir kavramsallaştırması, 2002 Mayıs ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Çocuk Özel Oturumu’nun Sonuç Belgesi’nde somut olarak tanımlanmaya başlamıştır. Sonuç Belgesi’nde, “Devletler, bütün çocukların haklarını desteklemek ve koruma altına almak için gereğini yapmayı taahhüt ederler. Tarihte evrensel olarak en çok kabul edilen insan hakları sözleşmesi konumundaki Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ve İhtiyari Protokolleri’nin çocukların korunması ve refahı için kapsamlı bir dizi hukuki standart kapsadığını kabul ediyoruz” denmektedir. Özel oturumun sonunda Bildirge ve Eylem Planı oybirliği ile kabul edilmiştir.10

Bu kavramsallaştırma doğrultusunda çocuğun insan haklarına dayalı mekanların oluşturulma gerekçeleri şu şekilde açıklanmıştır: 

… Birincisi, bu hukuki bir yükümlülüktür. Devletler; Sözleşme kapsamında, uluslararası kanunlara göre, çocukların yüksek çıkarlarını çocukları ilgilendiren bütün eylemlerde öncelikli olarak gözetmekle yükümlüdür. Çocuklar için diğer bütün hakları tanımak ve hayata geçirmek de devletlerin Sözleşme’yi imzalamasıyla taahhüt ettikleri yasal yükümlülüklerdendir. Yasal zorunlulukların ötesinde başka zorunlu nedenler de vardır. Çünkü çocuklara öncelik vermek şehirdeki bütün yurttaşların yararınadır

– Çocuklar bireydir; insanlığın bir parçası olarak yetişkinlerle eşit statüye sahiptirler. Ebeveynlerin ve devletin mülkü değildirler. 

– Çocukların sağlıklı gelişimi ve aktif katılımı, bütün şehir veya toplumların geleceği için çok önemlidir. 

– Çocuklar hayata tamamen bağımlı olarak başlayıp ancak yetişkinlerin yardımıyla bağımsızlıklarını kazanmak üzere büyüyüp gelişirler. 

– Bağımlı oluşları ve gelişim durumları çocukları özellikle daha hassas kılar, dolayısıyla yaşadıkları koşullardan, yoksulluktan, yetersiz barınmadan, çevre kirliliğinden ve diğer olumsuz koşullardan yetişkinlere nazaran daha fazla etkilenirler. 

– Benzer biçimde çocuklar, diğer gruplara nazaran, hükümetlerin eylemlerinden ya da eylemsizliklerinden daha fazla etkilenirler. Hükümetin neredeyse her alandaki politikaları, çocukları doğrudan ya da dolaylı olarak, belli bir noktaya kadar etkiler. Çocukların durumu, sosyal, çevresel, ekonomik ve diğer alanlardaki değişiklikleri ölçmek açısından çok hassas barometreler gibidir. 

– Çocukların oy hakkı yok ve geleneksel politika süreçlerinde hiçbir özel rol oynamıyorlar. Özel düzenlemeler olmadan, hükümetlerin onların hayatları üzerindeki devasa etkilerde yok denecek kadar az etkileri olacaktır. 

– Statülerinden dolayı, kendilerine ilişkin hak ihlallerinde çare aramalarının önünde özel ve ciddi sorunlar bulunmaktadır. 

Son olarak, çocuklara gereken ilginin gösterilmemesinin toplum için büyük maliyetleri olacaktır ve bunlardan kaçınmak gerekir. Devletler, araştırmalar vasıtasıyla hiç şüpheye yer bırakmayacak şekilde, çocukların erken dönemde aile ortamlarında veya bakım aldıkları diğer ortamlarda veya doğumdan önce anne rahminde yaşadıklarının büyüme ve gelişimlerini olumlu veya olumsuz olarak belirlediğini bilmektedir. Ortaya çıkan tablo, sonrasında, çocukların hayatlarının geriye kalanında toplum için “maliyet” mi yoksa “katkı” kategorisinde mi yer alacağını belirleyecektir.

Sonuç olarak başta, çocukların yapabilir olması ve kendilerini gerçekleştirebilmeleri ile yukarıda sayılan gerekçeler doğrultusunda çocuğun insan haklarına dayalı mekanlar için temel yapıtaşları olarak tanımlanan çocuğun etkin ve anlamlı katılımı, çocuğun insan haklarını odak alan yasal çerçeve, bütüncül bir çocuk politikası, sürecin kolaylaştırıcılığını sağlayacak bir koordinasyon, etki değerlendirme ve izleme, raporlama, çocuk hakları bilgisinin yaygınlaşması ve çocuklar için bağımsız savunuculuk, sürecin olmazsa olmazlarıdır.


1- Bu yazıda geçen çocuk algısına dair değerlendirmeler ilk olarak 2015 yılında Acar, H., Kırımsoy, E., Koman, E. ve Koman, E. (2015) tarafından kaleme alınan “Türkiye’de Ulusal Çocuk Politikası Oluşturulması için Perspektif, Öncelikli Sorun Alanları ve Öneriler” başlıklı raporda yapılmış ve bu yazıda geliştirilmiştir. Söz konusu rapor Gündem Çocuk Derneği adına Cumhuriyet Halk Partisi için hazırlanmıştır.

2- İHEA, İnsan Hakları Eğitimi Ortak Çalışma Ağı (2014) “19. Milli Eğitim Şurası Kararlarının İnsan Hakları Bağlamında Değerlendirilmesi”, www.ihea.net.tr/haberler/18-19-milli-egitim-surasi-kararlarinin-insan-haklari-baglaminda-degerlendirilmesi

3-Maksudyan, Nazan (22 Eylül 2014) “Türkiye’de Çocuk Olmak”, tr.boell.org/tr/2014/09/22/turkiyede-cocuk-olmak (Erişim tarihi: 1 Eylül 2017)

4- Yankı, Zeynep (2014) “Aile Toplumun En Faşizan Kurumudur”, www.kaosgl.org/sayfa.php?id=17268 (Erişim tarihi: 1 Eylül 2017)

5- Gündem Çocuk (2009) “Türkiye Çocuk Politikası Konferansı (Çalıştay Sonuçları)”,  www.gundemcocuk.org/belgeler/yayinlarimiz/kitaplar/T%C3%-BCrkiye%20%C3%87ocuk%20Politikas%C4%B1%20(%C3%87al%C4%B1%C5%9Ftay%20Sonu%C3%A-7lar%C4%B1).pdf 

6- Cumhuriyet (13 Eylül 1975) “Neden çocuklar insandır?”, Yaşar Kemal’in Kemal Özer’e verdiği söyleşi, Çocuklar İnsandır, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2013, s. 17.

7- Gündem Çocuk (2009) a.g.y.

8- Sözleşmenin bazı yorumlarında bu ilke “çocuğun yüksek yararı ilkesi” olarak da tanımlanmaktadır. Gündem Çocuk Derneği, “çocuğun yüksek yararı ilkesi”nin bir üst ilke olarak ele alınmasının sözleşmenin amacına ve yapısına daha uygun olduğu görüşündedir.

9- İHEA (2014) a.g.y.

10- UNICEF (2013) “Çocuk Dostu Şehirler Kurmak”, childfriendlycities.org/wp-content/uploads/2013/turkish/Building_Child_Friendly_Cities.pdf

(Erişim tarihi: 1 Eylül 2017)

Çocuğun insan haklarının gerçekleşmesinde eylem, hafıza, yapabilirlik, kendini gerçekleştirme gibi olanakları mümkün kılan mekanın ve tabii ki söz konusu mekanın amacının tanımlanması, kurgulanması, inşası ve kullanımı süreçlerinin önemli olduğu açıktır. Bu süreçlerin nasıl yaşandığı ise çocuk algısıyla ilişkilidir. 

Çocuk algısı genel itibariyle, “çocuğun algısı” anlamından –ne yazık ki– çok uzak bir biçimde; yetişkinler dünyasında çocuğun ne olduğunun, ne olacağının ve ondan ne beklendiğinin yine yetişkinler tarafından tanımlanmasıdır.1 Bu tanımlama tarihsel süreç içerisinde ideolojik, ekonomik, sosyal ve kültürel bağlamlarda çocuğun üzerinde kimin, neden, nasıl, nerede ve ne zaman karar sahibi olduğuna yön verir. Böylece, yetişkinlerin “yetişkin olmayan – reşit olmayan” çocuk üzerinde “kendilerine atfettikleri” karar verme gücü ve erki, yetişkinlerin tahakkümü olarak görünür hale gelir. Bu bağlamda çocuk algısı, yetişkinlerin çocuk üzerinde kurdukları veya kurmak istedikleri tahakkümü görünür hale getiren uygulamaların, örgütlenmelerinin, yasaların ve tabii ki politikaların temelini oluşturan yaklaşım bütünü olarak karşımıza çıkar.

Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yetişkinlerin çocuk algısı ve çocuk konusundaki yaklaşımları ideolojik, ekonomik, sosyal ve kültürel bağlamlardan tarihsel süreç içerisinde etkileniyor, değişiyor ve dönüşüyor. Bu dönüşümde insan hakları mücadelesinin ve insan hakları kültürünün yaygınlaşması önemli olsa da hak temelli bir yaklaşımın tam olarak içselleştiğinden ve benimsendiğinden bahsetmek ne yazık ki mümkün değil. Aksine günümüzde çocukla ilgili düzenlemelerin ve hizmetlerin odağında güvenlik, muhafazakarlık, dayatma, tektipleştirme, cinsiyetçilik, çoğunluk hegemonyası kurma gibi kaygılar giderek artıyor.2 Bunun en önemli nedeni ise çocukluğun halen hem yasal hem de biyolojik olarak yetişkinlere bağımlılık dönemi olarak ele alınması ve çocuk aktörlerin gözardı edilmesidir. Başka bir ifadeyle çocuklar, pasif alıcılar olarak görülüyor ve kişi olarak mevcudiyetleri yok sayılıyor. Tezat bir biçimde de 18. yüzyılda romantizm akımıyla güçlenen ve halihazırda geçerliliğini koruyan, çocukların kırılganlık, masumiyet ve cehaletlerine atıfla idealize edilmiş anlamda “korunmaya muhtaç ve özel” oldukları iddiası hüküm sürüyor.3 Bu bağlamda çocuğu araçsallaştıran eylemlere çok çeşitli örnekler vermek mümkün. Örneğin çocuk, doğar doğmaz, kendisi için alınmış eşyalardan tutun odasının rengine kadar toplumun kadın ve erkek için uygun gördüğü renklerle tanıştırılıyor. Çocuktan, toplumun beklentisi olan kadın veya erkek cinsel kimliğine sahip olması bekleniyor.4

Çocuklar “gelecek nesil”, “geleceğimizin teminatı” gibi sıfatlarla tanımlanarak, yetişkinlerin beklentilerini sırtlamak ve gerçekleştirmek durumunda bırakılıyor.

Çoğulculuğun ve demokrasinin bir göstergesi olan eylem ve protestolara katıldığı ve hatta sadece sokakta protestolara katıldığı için çocuklar “terörist” ilan ediliyor, çocuk olma statüleri gözardı ediliyor ve katılım hakları ihlal ediliyor. Katılım hakkının en kolay ihlal edildiği alanlardan biri de, odakta çocuk olduğu iddia edilse de yetişkinlerin yaşamını kolaylaştırmak veya yetişkinlerin beklentilerini gerçekleştirmek üzere çocuk için mekanlar oluşturulmasıdır: Oyun parkları, çalışan ebeveynler için okul öncesi kurumlar, okullar vb. Bu mekanların çoğunlukla çocuklardan ziyade yetişkinler için oluşturulduğu ise hak temelli bir değerlendirme ile -çocuğun yararının odak alınıp alınmadığı, çocuğun görüşünün alınıp alınmadığı, çocuğun gelişmesini sağlayıp sağlamadığı ve en önemlisi kapsayıcılığı, yani hiçbir çocuğa ayırımcı muamele ile sonuçlanmamasına bakarak- kolayca ortaya çıkıyor. Hal böyle olunca da bireye biçilen model çocuğa dayatılıyor ve çocuk, başta aile olmak üzere, yetişkinlerin ve devletin malı ve nesnesi gibi ele alınmış oluyor!

Oysa çocukluk, yaşam içinde insanoğlunun kendini gerçekleştirmek için sahip olduğu olanakları en yoğun şekilde kullanabileceği bir fırsatlar dönemidir. Her çocuk sahip olduğu insansal olanaklarını kullanarak doğumundan başlayarak kendisi için kocaman bir dünyayı baştan kurar. Bu olanakları ne derece iyi kullanabilirse kendisini o derece iyi gerçekleştirebilir.5 Çocuğun çocuk olma durumu, temel olarak kendine özgü gelişimsel özellikleri olması ve kendini kendine özgü yollarla ifade etmesine denk gelmekte; çocuğun çocuk olma statüsü ise yetişkin dünyasında oy kullanamamasına, karar mekanizmalarına katılım veya hak arama mekanizmalarına ulaşım konusunda yetişkinlere oranla daha fazla engel ile karşılaşmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla çocuğun, çocuk olma durumunu ve çocuk olma statüsünü dengelemek ve pasif değil aktif bir insan, bir yurttaş olmasına olanak sağlamak, yetişkinlerin çocuğa tahakküm göstermekten kendilerini sakınmalarını gerektirmektedir. Bu noktada kendi çocukluklarında böylesi bir yaklaşıma, insan hakları temelli bir demokratik ortama tanık olmayan yetişkinlerin işinin oldukça zor olduğunu ve kendi yaşam deneyimlerinde edindikleri ezberleri bozmaları gerektiğini de göz önünde tutmak gerekiyor. 

“Çocuklar da İnsandır!”6

Çocuğun bir tahakküm nesnesi değil, hak sahibi bir insan olduğunun açıkça tanımlanması, insan hakları mücadelesinin bir kazanımıdır. Tarihsel süreç içerisinde savaş ve çatışmalarda ölen, farklı alanlarda sömürülen, cinsiyeti, rengi, etnik kökeni veya başka bir özelliği nedeniyle ayırımcılığa uğrayan, satılan, istenildiğinde öldürülen çocuklar gibi başka çocukların benzer ihlallere uğramaması için taahhütler, girişimler, uygulamalar, ulusal ve uluslararası mevzuat çocuğun insan haklarının korunmasına katkı vermektedir.

Türkiye, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi gibi birçok uluslararası belgenin yanı sıra özellikle çocuğun insan haklarını temel alan taahhütlerine 1990 yılında Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’yi (ÇHS) onaylayarak başlamıştır. 1994 yılında imzalanan Sözleşme, 1995 yılında Resmî Gazete’de yayımlanarak iç hukuka girmiştir. 

Çocuk haklarına saygı gösterilmesi, korunması ve geliştirilmesi konusunda en kapsamlı referans belge niteliğindeki ÇHS temelde, her çocuğun en iyi biçimde yaşamasını, doğuştan ve çocuk olmaktan kaynaklı sahip olduğu olanakları tam anlamıyla gerçekleştirebilmesini güvence altına almayı amaçlar. Bu amacına ulaşmak için, doğrudan ya da dolaylı olarak çocukları ilgilendiren bütün etkinliklerde çocuğun yüksek yararının temel alınmasını şart koşar. Dolayısıyla toplum yaşamında çocuğu doğrudan ya da dolaylı ilgilendiren tüm etkinlikler ve düzenlemeler çocuğun yüksek yararı gözetilerek yapılandırılmalıdır. Çocukların, Çocuğun Yüksek Yararı Üst İlkesi temelinde insan haklarına uygun bir yaşam sürebilmesi için düzenleme ve uygulamada temel alınması gereken ilkeler ÇHS’de şu şekilde tanımlanır:7

İllüstrasyon: pixabay.com

Yaşama ve Gelişme İlkesi: Yaşamak, her çocuğun temel hakkıdır ve herkesin ilk görevi çocukların yaşamını korumaktır. Çocukların içinde bulundukları durumun geliştirilmesi için ekonomik, sosyal planlama, bütçe ve kaynakların yapılandırılmasında çocuğa öncelik verilmesi gerekir. Bu ilke, çocuğun biyolojik ve psikolojik bütünlüğüne dokunulmamasını, çocuk olmaktan kaynaklı sahip olduğu olanakları tam anlamıyla gerçekleştirmesini, önündeki tüm engellerin kaldırılmasını ve gelişimi için yeterli kaynağın ayrılmasını gerektirir.

Korunma İlkesi:8 Çocukların en iyi biçimde yaşamaları, kendilerini tam anlamıyla gerçekleştirebilmeleri ve dolayısıyla çocuk haklarının yaşama geçirilmesini engelleyebilecek tüm durumlardan korunmaları ile mümkündür. Çocukların haklarının korunması konusunda, ilgili tüm kişi ve kurumların görev ve sorumluluğu bulunmakla birlikte, haklara saygı gösterilmesi, hakların ihlal edilmemesi ve geliştirilmesi konusunda temel yükümlülük devlettedir. 

Ayırımcılığa Uğramama İlkesi: Çocuk hakları da insan hakları gibi evrenseldir ve istisnasız tüm çocuklar için talep edilmelidir. Çocuğun cinsiyeti, kendisinin ya da ana babasının ırkı, rengi, etnik kökeni, inancı, düşüncesi, dili, cinsel yönelimi sebebiyle ayrımcılığa uğraması engellenmelidir. Sözleşmeye taraf olan devletler, hiçbir ayrım yapmadan kendi egemenlik alanlarındaki bütün çocukların sözleşmede yer alan haklarını tanır ve taahhüt ederler.

Çocukların Katılımı İlkesi: Çocukların kendilerini doğrudan ya da dolaylı ilgilendiren tüm konulardaki kararlara katılımlarının yolu açılmalıdır. Düşünce geliştirmelerine, düşüncelerini ifade etmelerine olanak sağlanmalı ve düşünceleri dikkate alınmalıdır. Büyüklerin çocukları dinleme, onların fikirlerini öğrenme ve onlara saygı gösterme sorumluluğu vardır. Çocuğun katılımı ilkesi çocukların düşünce geliştirme ve düşüncelerini ifade etmesi önündeki engellerin kaldırılmasını gerektirir. 

Bunun yanı sıra Türkiye’de ÇHS’nin onaylanması sırasında içinde anadil, azınlık ve etnik köken tanımlamaları geçen üç maddeye (17., 29. ve 30. Madde) konulan çekincelerin kaldırılmamasının, devletin çocuğun insan haklarına bütüncül bakamadığının göstergesi olduğunu unutmamak gerekir. Oysa Türkiye’nin onayladığı insan hakları sözleşmeleri de çocukla ilgili tüm düzenlemelerin çocuğun gelişimsel özelliklerini, kendini gerçekleştirmesini, katılımını ve özgürlüklerini teşvik eden ve gerektiğinde çocuğu ebeveynlerinden de koruyan, yani çocuğun yüksek yararını gözeten bir nitelikte olmasına işaret eder.9  Dolayısıyla çocuk hakları, insan haklarının çocuklar için özel gerektirdikleri olmasını ve çocukluğun yadsınamaz önemini, devletlerin yetkileri altında bulunan her çocuğun hak ve ihtiyaçlarını gözeterek yapılanmasını gerektirmektedir. 

Çocuğun İnsan Haklarına Dayalı Mekanlar İçin Önemli Bir Girişim: Çocuk Dostu Şehirler

Çocuk dostu bir dünya kurmak ve Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’yi yaşama geçirmek misyonu ile oluşturulan Çocuk Dostu Şehir kavramsallaştırması, 2002 Mayıs ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Çocuk Özel Oturumu’nun Sonuç Belgesi’nde somut olarak tanımlanmaya başlamıştır. Sonuç Belgesi’nde, “Devletler, bütün çocukların haklarını desteklemek ve koruma altına almak için gereğini yapmayı taahhüt ederler. Tarihte evrensel olarak en çok kabul edilen insan hakları sözleşmesi konumundaki Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ve İhtiyari Protokolleri’nin çocukların korunması ve refahı için kapsamlı bir dizi hukuki standart kapsadığını kabul ediyoruz” denmektedir. Özel oturumun sonunda Bildirge ve Eylem Planı oybirliği ile kabul edilmiştir.10

Bu kavramsallaştırma doğrultusunda çocuğun insan haklarına dayalı mekanların oluşturulma gerekçeleri şu şekilde açıklanmıştır: 

… Birincisi, bu hukuki bir yükümlülüktür. Devletler; Sözleşme kapsamında, uluslararası kanunlara göre, çocukların yüksek çıkarlarını çocukları ilgilendiren bütün eylemlerde öncelikli olarak gözetmekle yükümlüdür. Çocuklar için diğer bütün hakları tanımak ve hayata geçirmek de devletlerin Sözleşme’yi imzalamasıyla taahhüt ettikleri yasal yükümlülüklerdendir. Yasal zorunlulukların ötesinde başka zorunlu nedenler de vardır. Çünkü çocuklara öncelik vermek şehirdeki bütün yurttaşların yararınadır

– Çocuklar bireydir; insanlığın bir parçası olarak yetişkinlerle eşit statüye sahiptirler. Ebeveynlerin ve devletin mülkü değildirler. 

– Çocukların sağlıklı gelişimi ve aktif katılımı, bütün şehir veya toplumların geleceği için çok önemlidir. 

– Çocuklar hayata tamamen bağımlı olarak başlayıp ancak yetişkinlerin yardımıyla bağımsızlıklarını kazanmak üzere büyüyüp gelişirler. 

– Bağımlı oluşları ve gelişim durumları çocukları özellikle daha hassas kılar, dolayısıyla yaşadıkları koşullardan, yoksulluktan, yetersiz barınmadan, çevre kirliliğinden ve diğer olumsuz koşullardan yetişkinlere nazaran daha fazla etkilenirler. 

– Benzer biçimde çocuklar, diğer gruplara nazaran, hükümetlerin eylemlerinden ya da eylemsizliklerinden daha fazla etkilenirler. Hükümetin neredeyse her alandaki politikaları, çocukları doğrudan ya da dolaylı olarak, belli bir noktaya kadar etkiler. Çocukların durumu, sosyal, çevresel, ekonomik ve diğer alanlardaki değişiklikleri ölçmek açısından çok hassas barometreler gibidir. 

– Çocukların oy hakkı yok ve geleneksel politika süreçlerinde hiçbir özel rol oynamıyorlar. Özel düzenlemeler olmadan, hükümetlerin onların hayatları üzerindeki devasa etkilerde yok denecek kadar az etkileri olacaktır. 

– Statülerinden dolayı, kendilerine ilişkin hak ihlallerinde çare aramalarının önünde özel ve ciddi sorunlar bulunmaktadır. 

Son olarak, çocuklara gereken ilginin gösterilmemesinin toplum için büyük maliyetleri olacaktır ve bunlardan kaçınmak gerekir. Devletler, araştırmalar vasıtasıyla hiç şüpheye yer bırakmayacak şekilde, çocukların erken dönemde aile ortamlarında veya bakım aldıkları diğer ortamlarda veya doğumdan önce anne rahminde yaşadıklarının büyüme ve gelişimlerini olumlu veya olumsuz olarak belirlediğini bilmektedir. Ortaya çıkan tablo, sonrasında, çocukların hayatlarının geriye kalanında toplum için “maliyet” mi yoksa “katkı” kategorisinde mi yer alacağını belirleyecektir.

Sonuç olarak başta, çocukların yapabilir olması ve kendilerini gerçekleştirebilmeleri ile yukarıda sayılan gerekçeler doğrultusunda çocuğun insan haklarına dayalı mekanlar için temel yapıtaşları olarak tanımlanan çocuğun etkin ve anlamlı katılımı, çocuğun insan haklarını odak alan yasal çerçeve, bütüncül bir çocuk politikası, sürecin kolaylaştırıcılığını sağlayacak bir koordinasyon, etki değerlendirme ve izleme, raporlama, çocuk hakları bilgisinin yaygınlaşması ve çocuklar için bağımsız savunuculuk, sürecin olmazsa olmazlarıdır.


1- Bu yazıda geçen çocuk algısına dair değerlendirmeler ilk olarak 2015 yılında Acar, H., Kırımsoy, E., Koman, E. ve Koman, E. (2015) tarafından kaleme alınan “Türkiye’de Ulusal Çocuk Politikası Oluşturulması için Perspektif, Öncelikli Sorun Alanları ve Öneriler” başlıklı raporda yapılmış ve bu yazıda geliştirilmiştir. Söz konusu rapor Gündem Çocuk Derneği adına Cumhuriyet Halk Partisi için hazırlanmıştır.

2- İHEA, İnsan Hakları Eğitimi Ortak Çalışma Ağı (2014) “19. Milli Eğitim Şurası Kararlarının İnsan Hakları Bağlamında Değerlendirilmesi”, www.ihea.net.tr/haberler/18-19-milli-egitim-surasi-kararlarinin-insan-haklari-baglaminda-degerlendirilmesi

3-Maksudyan, Nazan (22 Eylül 2014) “Türkiye’de Çocuk Olmak”, tr.boell.org/tr/2014/09/22/turkiyede-cocuk-olmak (Erişim tarihi: 1 Eylül 2017)

4- Yankı, Zeynep (2014) “Aile Toplumun En Faşizan Kurumudur”, www.kaosgl.org/sayfa.php?id=17268 (Erişim tarihi: 1 Eylül 2017)

5- Gündem Çocuk (2009) “Türkiye Çocuk Politikası Konferansı (Çalıştay Sonuçları)”,  www.gundemcocuk.org/belgeler/yayinlarimiz/kitaplar/T%C3%-BCrkiye%20%C3%87ocuk%20Politikas%C4%B1%20(%C3%87al%C4%B1%C5%9Ftay%20Sonu%C3%A-7lar%C4%B1).pdf 

6- Cumhuriyet (13 Eylül 1975) “Neden çocuklar insandır?”, Yaşar Kemal’in Kemal Özer’e verdiği söyleşi, Çocuklar İnsandır, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2013, s. 17.

7- Gündem Çocuk (2009) a.g.y.

8- Sözleşmenin bazı yorumlarında bu ilke “çocuğun yüksek yararı ilkesi” olarak da tanımlanmaktadır. Gündem Çocuk Derneği, “çocuğun yüksek yararı ilkesi”nin bir üst ilke olarak ele alınmasının sözleşmenin amacına ve yapısına daha uygun olduğu görüşündedir.

9- İHEA (2014) a.g.y.

10- UNICEF (2013) “Çocuk Dostu Şehirler Kurmak”, childfriendlycities.org/wp-content/uploads/2013/turkish/Building_Child_Friendly_Cities.pdf

(Erişim tarihi: 1 Eylül 2017)

DÖN