Sibel Yardımcı

Toplumsal algıdaki sakatlık imgesi, uzun bir dönem tıp biliminden ilham alan bir tanımın gölgesinde kalmıştır. Sağlam/normal/eksiksiz bir beden kabulünden yola çıkan bu yaklaşım, sakatlığın nasıl adlandırıldığı üzerinde de etkide bulunmuş; sakat hareketlerinin temel gayretlerinden biri de bu adlandırmayı bir mücadele alanına çevirmek olmuştur. Sakat hareketlerinin ABD ve İngiltere’de güçlü olduğu düşünüldüğünde, ilk kavram tartışmasının İngilizcede yapılması şaşırtıcı gelmeyecektir. Bugün İngilizce literatürde sakatlığın bedensel ve toplumsal yönlerini anlatan iki ayrı terim kullanılmaktadır: Buna göre bir veya daha çok uzvun kısmen veya tümüyle eksik veya işlevsiz olması “impairment” (yeti yitimi) olarak nitelendirilirken, “disability” (sakatlık) kavramı yaygın toplumsal ve mekânsal pratiklerin, söz konusu bedensel farkları göz ardı etmesinden kaynaklanan kısıtlamalara ve/veya olumsuzluklara atıf yapmaktadır. Bu kavramsallaştırma, sakatlığın toplumsal yönüne vurgu yapması, engeli sakat kişinin bedeninde değil, onu çevreleyen ve çerçeveleyen toplumsal örgütlenmede araması itibariyle önemlidir. 

Sakatlığı nasıl adlandırmak gerektiğine dair benzer bir tartışma Türkçede de karşımıza çıkar. Gerek dilin kendi imkanları ve tarihindeki farklılıklar, gerekse sakat hareketinin Türkiye’de başka bir yol haritası izlemiş olması nedeniyle söz konusu tartışmanın içeriği burada başka türlü gelişmiş; olumsuz anlamın bertaraf edilebilmesi ana mesele haline gelmiştir. Bunun nedeni kuşkusuz Türkiye’de sakatlığın büyük bir olumsuzlukla (kişisel trajedi, utanç kaynağı vs. gibi) damgalanmış olmasıdır. 

Bu noktada karşımıza çıkan üç terimin ilki “özürlü”dür. Bu terim neredeyse terk edilmiştir, çünkü derhal bir defoya işaret etmektedir. “Engelli” ve “sakat” terimlerine dair tartışma ise sürmektedir. Bugün alandaki birçok STK ve STK çalışanı “engelli” kavramını kullanmayı tercih etmektedir. Fakat bu tanım da yer yer eleştirilmiş, engelin sakat kişide değil, toplumda olduğu vurgulanmıştır. Türkiye’deki sakat hareketinin önemli isimlerinden ve eldeki sayıya da bir yazıyla katkıda bulunan Bülent Küçükaslan’ın daha önce yayımlanan “Sakat Politiktir!”1 başlıklı yazısı, yazarın kavram tercihini neden “sakat” kavramından yana kullandığını ortaya koyar. Yazara göre, bir şeyi “özürlü” olarak nitelediğimizde, o şeyin değerini başka bir “bütün” ile kıyaslamış ve onu değersizleştirmiş oluyoruz. “Engelli” adlandırması, engelin çevrede değil, kişide olduğunu ima ediyor. Oysa “sakat” sözcüğü (sorunlu yanlar içerse de) daha çok bir hal tespiti yapıyor: “Hasılı, yeri geldiğinde ‘Sakat Bülent’ diye anılmam gayet güzel” diyor Küçükaslan, “Evet, sakatım, bu kadar basit”. Fakat belki de daha önemlisi, tıpkı ırkçılık karşıtı “Siyah güzeldir!” sloganında olduğu gibi, “düşük, döküntü, düşük nitelikli” olarak kabul edilen bir bedenin, bu bedene eşlik eden bir halin sahipleniliyor olması. Küçükaslan’a göre, bu olumsuz anlama inat kavramı sahiplenmek, inadına “Sakat güzeldir ve sakatlık politiktir!” demek gerekiyor. 

Kendi adıma, ben de bu eleştiri ve sahiplenme hattını takip ederek sakatlık kavramını kullanmayı tercih ediyorum. Fakat yukarıda yazmış olduğum gibi, bu konuda tam bir fikir birliğine varılmış değil. Her kavram kendi tarihini yaşıyor. Bu sayıya katkıda bulunan diğer yazarlar kavramları kendi tercihleri doğrultusunda kullandılar.


1- Bülent Küçükaslan’ın yazısı için bkz. http://bianet.org/bianet/toplum/132569-sakat-politiktir. Bu kavramsal tartışmayı çok büyük oranda daha önce yayımlanan bir yazımdan aldım ve küçük değişikliklerle bu sayının bağlamına uyarladım. Bkz. Sakatlığın Tarihsel İnşası”, http://secbir.org/images/2015/pdf/metiwn1.pdf

Sibel Yardımcı

Toplumsal algıdaki sakatlık imgesi, uzun bir dönem tıp biliminden ilham alan bir tanımın gölgesinde kalmıştır. Sağlam/normal/eksiksiz bir beden kabulünden yola çıkan bu yaklaşım, sakatlığın nasıl adlandırıldığı üzerinde de etkide bulunmuş; sakat hareketlerinin temel gayretlerinden biri de bu adlandırmayı bir mücadele alanına çevirmek olmuştur. Sakat hareketlerinin ABD ve İngiltere’de güçlü olduğu düşünüldüğünde, ilk kavram tartışmasının İngilizcede yapılması şaşırtıcı gelmeyecektir. Bugün İngilizce literatürde sakatlığın bedensel ve toplumsal yönlerini anlatan iki ayrı terim kullanılmaktadır: Buna göre bir veya daha çok uzvun kısmen veya tümüyle eksik veya işlevsiz olması “impairment” (yeti yitimi) olarak nitelendirilirken, “disability” (sakatlık) kavramı yaygın toplumsal ve mekânsal pratiklerin, söz konusu bedensel farkları göz ardı etmesinden kaynaklanan kısıtlamalara ve/veya olumsuzluklara atıf yapmaktadır. Bu kavramsallaştırma, sakatlığın toplumsal yönüne vurgu yapması, engeli sakat kişinin bedeninde değil, onu çevreleyen ve çerçeveleyen toplumsal örgütlenmede araması itibariyle önemlidir. 

Sakatlığı nasıl adlandırmak gerektiğine dair benzer bir tartışma Türkçede de karşımıza çıkar. Gerek dilin kendi imkanları ve tarihindeki farklılıklar, gerekse sakat hareketinin Türkiye’de başka bir yol haritası izlemiş olması nedeniyle söz konusu tartışmanın içeriği burada başka türlü gelişmiş; olumsuz anlamın bertaraf edilebilmesi ana mesele haline gelmiştir. Bunun nedeni kuşkusuz Türkiye’de sakatlığın büyük bir olumsuzlukla (kişisel trajedi, utanç kaynağı vs. gibi) damgalanmış olmasıdır. 

Bu noktada karşımıza çıkan üç terimin ilki “özürlü”dür. Bu terim neredeyse terk edilmiştir, çünkü derhal bir defoya işaret etmektedir. “Engelli” ve “sakat” terimlerine dair tartışma ise sürmektedir. Bugün alandaki birçok STK ve STK çalışanı “engelli” kavramını kullanmayı tercih etmektedir. Fakat bu tanım da yer yer eleştirilmiş, engelin sakat kişide değil, toplumda olduğu vurgulanmıştır. Türkiye’deki sakat hareketinin önemli isimlerinden ve eldeki sayıya da bir yazıyla katkıda bulunan Bülent Küçükaslan’ın daha önce yayımlanan “Sakat Politiktir!”1 başlıklı yazısı, yazarın kavram tercihini neden “sakat” kavramından yana kullandığını ortaya koyar. Yazara göre, bir şeyi “özürlü” olarak nitelediğimizde, o şeyin değerini başka bir “bütün” ile kıyaslamış ve onu değersizleştirmiş oluyoruz. “Engelli” adlandırması, engelin çevrede değil, kişide olduğunu ima ediyor. Oysa “sakat” sözcüğü (sorunlu yanlar içerse de) daha çok bir hal tespiti yapıyor: “Hasılı, yeri geldiğinde ‘Sakat Bülent’ diye anılmam gayet güzel” diyor Küçükaslan, “Evet, sakatım, bu kadar basit”. Fakat belki de daha önemlisi, tıpkı ırkçılık karşıtı “Siyah güzeldir!” sloganında olduğu gibi, “düşük, döküntü, düşük nitelikli” olarak kabul edilen bir bedenin, bu bedene eşlik eden bir halin sahipleniliyor olması. Küçükaslan’a göre, bu olumsuz anlama inat kavramı sahiplenmek, inadına “Sakat güzeldir ve sakatlık politiktir!” demek gerekiyor. 

Kendi adıma, ben de bu eleştiri ve sahiplenme hattını takip ederek sakatlık kavramını kullanmayı tercih ediyorum. Fakat yukarıda yazmış olduğum gibi, bu konuda tam bir fikir birliğine varılmış değil. Her kavram kendi tarihini yaşıyor. Bu sayıya katkıda bulunan diğer yazarlar kavramları kendi tercihleri doğrultusunda kullandılar.


1- Bülent Küçükaslan’ın yazısı için bkz. http://bianet.org/bianet/toplum/132569-sakat-politiktir. Bu kavramsal tartışmayı çok büyük oranda daha önce yayımlanan bir yazımdan aldım ve küçük değişikliklerle bu sayının bağlamına uyarladım. Bkz. Sakatlığın Tarihsel İnşası”, http://secbir.org/images/2015/pdf/metiwn1.pdf

DÖN